efenim günümüz insanının başlıca sorunlarından biridir.
annelerimiz bizi babalarımızla elbirliğiyle dünyaya getirirler. neden? belki evliliklerinin tek kurtuluş yolunun bizden geçmesinden, belki hayattan sıkılmışlığın verdiği, hayatı yeni baştan izlemek üzerine gelen istekten, belki kendi prototiplerini oluşturup dünyaya kazık çakma isteğinden, belki de kazayla. ama hiç mi düşünmüyolar "vay efendim tüketim toplumu olduk bu dünyada yer edinmek için insanlar birbirleriyle yarışırcasına çalışıyolar ya da sistemdeki boşlukları görüp onlardan yararlanıyorlar" diye? neyse konuyu dağıtmayayım. şu veya bu amaçla bişeyler için çalışmak zorundayız, çok şeye yetmek ve yetişmek zorundayız. amma ve lakin piyasa değeri olan şeyler hayatımızı öylesine işgal ediyor ki piyasa değeri olmayan ama manevi değeri yüksek olan bir takım hoş uğraşlara uzaktan bakmak zorunda kalabiliyoruz.
çok dertliyim be sözlük, o sınavdı bu ödevdi bu projeydi derken bir bakmışım günler, haftalar, aylar geçmiş ve ben ara sıra etrafa mal mal bakarak boş boş dolaşmak ya da şu veya bu insana ara ara kısıtlı zamanlarda takılmak dışında hiçbişey yapmamışım. hani öğrencilik hayatın en rahat ve güzel zamanlarıydı? en güzel zamanımız böyle ise insanın ömür boyu dünyadaki çarklara diş üretmek ya da onlardan biri olmak dışında yapabileceği bir şeyi kalmıyor sanki.
insan dünyayı tüketiyor, her gelen insan besin, su ve enerji kaynaklarını tüketiyor, hatta israf ediyor. küresel ısınmaydı su fakirliğiydi carttı curttu yaklaşıyor. ama dünya insanı daha bi tüketiyor kardeşim bee.
anneler en iyisi siz siz olun pek o kadar anne olmayın da çocukları bir yığın varolmaya bile zaman ayıramamak problemiyle başbaşa bırakmayın.
"endüstride erkek başına 1 kız düşer, elektrikte 20 kişiye 8 kg kız düşer, makinada 30 erkeğe 1 erkek düşer", "şu bölümün kızları şöyle bakımsızdır erkekleri böyle kırodur" tarzı geyiklerdir. üniversiteyi henüz kazanmış insanlara komik gelir, 1 2 senede bayar. bu geyikleri üniversite hayatları boyunca devam ettirenler daha bir bayar.
azınlıkta olan kızlardan bazıları lisede silik tiplerse kız popülasyonu düşük bölümlerde gereksiz bir prenseslik hissine kapılırlar, yok efendim ben bizim bölümün kızlarına benzemem çok bakımlıyım çok kafayım triplerine girerler. yapmayın etmeyin gözünüzü seveyim, kız, erkek ne fark eder, bölümlerdeki her insan aynı yolun yolcusudur.
insanı çileden çıkartan, insana "niye benim bi arabam yok niye toplu toplu taşıtılıyorum" dedirten davranışlardır. saymakla bitmezler. o yüzden ben sadece birkaç örnek vericiim.
otobüs az doluysa, yani insanlar tek oturabiliyorlarsa arkadaki insanın ön koltuğa kollarını uzatmasıdır. insanın kişisel alanına girmektir, insanı baskı altında hissettirir.
cam kenarında tek otururken laaaak diye size çarparak yanınıza oturan geniş insanlar vardır, camla o insan arasında ezilirsiniz. hani "hacı 1 2 cm öteye gitsene daralttın beni burda" demek de zordur.
insanların balık istifi gittiği kalabalık otobüslerde, ki genelde belediye otobüsleri oluyor bunlar, otobüs durakta durduğunda tam harekete geçmeden önce bazı amca ve teyzeler "şoför beyy duruuun inecek vaağrr" diye feryat ederler. ya madem inecektin, niye önceden insanlarda yol isteyip kapıya yanaşmadın?? zaten bunların geneli oturcak yer bulmuştur ve yol boyunca utanmadan ayaktaki insanlara gözlerini dikerler. maksat kapılan yerde olabildiğinde uzun oturmaktır.
bunun gibi durumlar insanı toplu mekanlardan ve insanlardan soğutur.
misafirler ayrılırken, komşular küçük bir talep için gelmişken, çöp bırakmaya çıkmışken biriyle karşılaşmışken ifa edilen eylemdir. hani evde oturup konuşsan bu kadar yoğun ve eğlenceli sohbetler olmaz. herkes aklına gelen şeyleri bir an önce söyleme telaşındadır, laf lafı açar, konudan konuya atlanır. misafir ayrılmaktaysa otuz defa öpüşülür, samimi ya da samimiyetsiz "tekrar görüşelim arayı soğutmayalım" lafları edilir. hoştur.
kız tarafının erkek tarafına, erkek tarafının da kız tarafına ait olduğunu düşünerek kabullendiği insanlardır. hani herhangi bir tarafa ait olmasa da git diyemezler. bedava şeker, bisküvi falan yiyip insan görmeye gelmiş işsiz güçsüz insanlar olabilirler.
düğün vidyolarını yıllar sonra izlerken karı koca arasında
+aa bu kimdi?
-ne bileyim sizin taraftan sanmıştım
+yöö
gibi diyaloglara ve tebessümlere sebep olurlar.
kimileri yaşamak için yer, kimileri yemek için yaşar. ikisine de yanlış diyemeyiz, ne de olsa karın tokluğuna deliler gibi çalışmak zorunda olan insanlar yaşar bu dünyada.mutlulukları tükenmiş, zevklerden haz alamayan, bu sebepten ötürü yemek yemeyi dünyanın en büyük zevki haline getiren insanlar vardır. evet, insan sevdiği tatlarla vuslata ermelidir mümkün oldukça. tabi her şeyin fazlası da zarar, yemek yemenin anlık zevkleri için keseye ve kilo durumuna zarar vermek suretiyle karizmaya da zarar verilmemelidir.
zordur be canlarım. anne her ev işi şappadanak hallolsun isterken kızcaaz daha işe başlamak için kollarını sıvamaktadır yavaş yavaş. anne ev işleri bitene kadar dünyayı dar eder kendine, sinir stres olur. kız ise rahattır, işler bitmese de sorun etmez kendine. ancak annenin "hadi hadi" demesi gerer kızı, dünyanın ev işlerini hızla yapmakla yaşanmayacağını düşünür. ne de olsa insan evinin kölesi olmamalıdır, evin insanın kölesi olması gereken yerde. hayatı sindire sindire yaşamalı insan, bir şeyleri bitirmeye halletmeye çalışırken yaşlanıyo insan.*
ne kadar gıcık olabileceğinin farkında olmayan insandır. tamam herkesin hayatı kendi deneyimlerinden ibarettir ama, her ortamda her konuya "falanca tanıdığım şöyleydi", "aaa ben de bunu yaşadım şöyle oldu" diye atılan insan gözümde her şeyi yeni tatmış ham insandan başka bişey değildir. kendi deneyimlerinden çıkarımlarını anlatır her gereksiz basit deneyimini paylaşmadan, o ayrı.
misal;
+insanlarla çabuk samimi olmamak lazım
-ay evet şekerim ya, ben çok iyi niyetliyim herkese canım cicim diye yaklaşıyorum ama ya beni dışlıyolar, ya beni kullanıyolar çok üzüldüm ben bu samimiyetler yüzünden
...
düzeltme:her konuyu üstüne alıp bu entry yi de eksileyen arkadaşın anekdotlarını can-ı gönülden dinlemiş sayılırım
nazara inanıp da nazar boncuğunun nazardan koruyacağına inanmayana söylenen hede.
şahsen ben inanırım nazara, nazar diyince insanlar saçma bulur amma negatif enerji cart curt diyince daha makul gelir nedense. nazar boncuğu da göz değmesine gözik* bir sembolle karşılık vermektir, çivi çiviyi söker hesabı. nazara inanan nazar boncuğuna inanmamakta özgürdür, nazara inanmayan da nazar boncuğuna inanmakta özgürdür. kimse kısıtlanmamalıdır.*
Along the avenue of hope
The footsteps falter, the fingers grope
and days, stretch out, beneath the sun
No-one's born, and no-one dies, no-one lives, so no-one cries
and we wait to see just what we will become
Don't let me falter, don't let me ride
Don't let the earth in me subside
Let me see just who I will become
You're like the clouds in my home town
You just grow fat and hang around
and you're days stretch out beneath the sun
and you don't live, you don't die, you don't love so you don't cry
and we wait, to see just what we will become
Don't let me borrow, don't let me bring
Don't let me wallow, don't make me sing
Let me see just who I will becomee
Don't let me falter, don't let me hide
Don't let someone else decide
Just who or what I will become
Don't let them borrow, don't let them bring
Don't let them wallow, don't make them sing
Let them stretch out beneath the sun
genelde dvd takipçilerinin başına gelen durumdur. insanın hayatı uzun bir süre bir dizideki hikayelerle geçer. bittiğinde o hikayenin içinde olmayı özlersiniz, bazen bu özlemle rastgele bir bölüm açıp karıştırırsınız. uzun süre izleyen birilerini bulup o dizinin sohbetini yapmayı istersiniz.
ama film bitirmek öyle değildir mesela. film bitişleri insana mutluluk verir genelde, filmin üzerinde oturup düşünülen zamanlar sevilir.
bir zamanlar televizyonda aynı ürünü en az yarım saat tanıtarak insanları gerizekalı yerine koyan spor aleti reklamlarındaki değişmez diyalogun bir parçasıdır. ne amaçla söylenir bilinmezdir.
akıllıca değildir efendim. tüm şarkı boyunca size bela okunur, yolda parmakla gösterilirsiniz, "ahanda ismail yk bu kıza bela okudu" denir. zaten ismail yk klibinde oynamak akıllıca bir iş değildir. zaten herkes de akıllı değildir. ***
eğitim ve öğretim kurumlarındaki, özellikle ilkokullardaki kuralcılığın yaptırımının doğuracağı trajikomik* sonuçtur. öğrencinin beyni kravat takmak, gömleği pantolonun içine sokmak, her hava koşulunda ceket giymek, saçları düzgün bir şekilde bağlamak** gibi gereksiz kurallarla doldurulur. bu kurallara uyacam, örtmenlerimin gözüne gircem diyen öğrenci kurallarla mal olmuştur.
yapıldığında çevrede gülüşmelere ya da kınayıcı bakışlara sebebiyet veren, ancak oldukça haklı olan eylemdir. 5 kuruşunu istemeye çekinen bi sürü insan sayesinde dolmuşçular liralarca* para kazanıyolar fazladan.
türkçeyi katletmektir efenim. çeşitli anlamlar yüklenebilir:
-kontörüm/mesaj hakkım yok karakter tasarrufu yapmaktayım.
-ikiyi koydum üçe üşendim uğraştırtma beni.
-üç nokta koycaktım, elimde olsa daha neler söylicem ama onu bile belli etmekten korkuyorum, en iyisi ikide kalsın tadında bırakayım.
-bi türlü olayımıza son noktayı koyamıyorum.
örnekler çoğaltılabilir. bazıları için önemli olan noktanın sayısı değil, niteliğidir. nokta çokluğu olması yetmektedir.
bi de her mesaja gereksiz bi duygusallık yüklemek adına üç nokta konur, ki bu ayrı bi durumdur. "içimde ne fırtınalar kopuyo haberiniz yok" manasına gelir. tabi bunu iki ile yapanlar da var, bunlar tüm duygusal yanlarının sahte olduğunu direk belli ederler.
feysbukta insanlığın ne halde olduğunu gördükçe kendi kendine sinir olma durumudur. super wall'a gelen "bunu iletin kopcaksınız" temalı mesajları, "bilmem ne düşünüyorum diyenler" formatındaki grup isimlerini, fotoraf yorumlarını, küçüktür üç kombinasyonuyla çıkan kalp similoylarının gereksiz bi şekilde kullanılmasını(ki yazıyla yazıldığında daha hoş olmaktadır), bi arkadaşın başka bi arkadaş tarafından alakasız bi şekilde "hehe bakın çok sosyalim ne çok arkadaşım var" mesajı taşıyarak hava atma amacıyla eklemiş olduğunu gördükçe sinir olmak durumudur.
kendilerini kanıtlama çabasında olan insanlardır efendim. doğumgünleri vs. günleri tenzih ederek konuşuyorum, facebook duvarlarını chat sayfasına çeviren zihniyet hayatı boyunca sosyal olamamış, kendini kanıtlama çabası içerisinde olan insanlardan oluşmaktadır. "bakın biz ne kadar sosyaliz, fotoraf yorumlarında bile bu kadar süper geyik çevirebilmekteyiz, o kadar ki bunu fotoraflara sığdıramadık duvarlara taştı" gibi bi mesaj içermektedir bu eylem. yapmayın etmeyin, profil kirliliğidir, görgüsüzlüktür.
her işini sağlama alan, diğer bi deyişle eşeğini sağlam kazığa bağlayan zihniyetin yapacağı iştir. bu tipler boşta kalmak istemezler, ayrıldıktan sonra çöken yalnızlığın mutsuzluğunu yaşamamak için ellerinden geleni yaparlar. başka birilerinin onları sevdiğinden emin olduktan sonra içleri rahat bi şekilde terk ederler sevgiliyi.**
* yoktur öyle bir ihtimal. testere müslüman olaydı ölümün yaklaştığını bile bile ona buna ders verecem diye zekasını kanlı oyunlarla tüketmez, oturur 2 rekat namaz kılardı da kurtulurdu. hadi insanlara ders vermek sevaptır demiş olsun, kafasına göre kan dökmek can acıtmak da mı sevap? tabi o kadar kan gölü arasında belki hidayete erişmiştir son anındaa, tövbe falan etmiştir.
otobüste kitap okunmuyorsa, yolculuk uzunsa, insanları gözlemleme kabiliyeti yüksekse hayat felsefesi'nin %90'ı buralarda oluşturulur. hareket halinde olunduğundan herakleitos'un "her şey akar" felsefesi ya da demokritos'un atom felsefesi üzerinde bolca kafa yorulabilir.
muhtemelen kişilik bunalımı yaşıyordur, çaresini google'da arıyordur. durumu vahimdir, ancak hayata umutla bakmaktadır.
(bkz: google dan babam çıksa yerim)
ilk bakışta çelişkili gibi görünen davranıştır. "hangi okuma yazma bilmeyen cahil* sözlük yazarı olabilir ki?" denebilir. ya da akla okur yazar birinin yardımları vesilesiyle yazan bir yazar gelebilir. ancak bahsettiğim, bu iki eylemi bir arada gerçekleştirememektir. sözlük o kadar orjinaldir, o kadar hoştur, o kadar sevimli başlıklar açılmıştır ki okumaktan yazmaya zaman kalmaz. okudukları yazara renk katar.
(bkz: uludağsözlük)
(bkz: sözlüğe dalkavukluk eden yazar)
gereksiz gaz ve kibrit harcanmasına yol açan eylemdir. ormanlarımıza, çakmaklarımıza zarardır. işleri değişik yollarla yapmayı seven sadist benzeri bünyelerin yapmaktan zevk alacağı, yaptıkça kendini orijinal hissedeceği aşikardır.