evrende mümkün olan her varsayımın yaşandığı,
sonsuz adet paralel dünya vardır.
bu paralel dünyaların bazılarında defalarca ölüyoruz.
bu yüzden bilincimiz bir süre sonra,
daha az sayıda paralel dünya'da varlığına devam ediyor.
haliyle; zaman çizelgesi üzerinde öldüğümüz bir noktadan itibaren,
bilincimiz, var oluşumunu diğer bir evrende devam ettiriyor.
bu evrenlerin sayısı azalıyor,
fakat sonsuz evren olduğundan da hiç bitmiyor.
haliyle yaşamımız boyunca aslında birçok kez ölüyor,
ve tam öldüğümüz an, ölmediğimiz evrenden devam ediyoruz.
dolayısıyla ölen herkes aslında başka bir evrende yaşamaya devam ediyor.
ve evrenimizde hayatta olanların tamamı ise;
başka evrenlerde çoktan ölmüş bile.
doğan görünümlü şahin gibi bir şey olmak.
bakıyorsun x'e basmadığı belli.
pır pır yanmıyor.
sağa sola umarsızca koşmuyor.
duvarda top sektirmeye çalışıyor.
ben pro'yum mesajı vermeye çalışıyor.
onu da beceremiyor.
ben def'im beyler diyor.
vurguyu "beyler"e yüklüyor.
çünkü biliyor kale boş olsa bile topu içeri sokamayacağını.
en sonunda takım arkadaşlarından biri olayı çakıyor.
acemi lan bu banla şunu admin diyor.
pro olsa cevap vermez.
acemi hemen atılıyor;
"bi' git be! niye banlıyomuş!"
acemi, tam topu almış ilerliyor,
duvara sektirmektense topu sürmeye çalışıyor,
ayağı kayar gibi olurken banlanıyor.
siyasi davalar uğruna alper boğuşlu gibi büyük bir değeri kaybeden,
başkanlığını "futbola siyaseti sokmayan tek başkan benim." diyen ibrahim hacıosmanoğlu'nun yaptığı,
teknik direktörlüğü en kıytırık maçlardan sonra bile "2 puan kaybetmedik 1 puan kazandık." diyen mustafa reşit akçay'ın yaptığı,
kalesinde onur recep kıvrak olmasa küme düşmemeye oynayacak olan takımımın maçı.
nickaltına yazılanları okuyunca kendimi karşı dairede yalnız başına yaşayan yaşlı nine gibi hissettim amk. keşke benim de torunlarım bayramlarda elimi falan öbseydi. ne pis ajitasyon yaptım lan. durun şu fotoğrafı da koyarsam bi' helalinden 15 oy gelir inşallah. haydi bismillah.
bu arada kusura bakma kardeş. kimsin nesin tanımıyorum sadece öyle bi' şeylendim ben böyle. ha bu arada; allahsız abla haklı lan. ister kankacılık oynar ister age of empires oynar. yalnız pes'te hemen barcelona veya real madrid'i alıyorsa gözüme gözükmesin. kocaman insanlarsınız. ne bileyim; git ajax'ı al, napoli'yi al, paok'u al. ajax yazana kadar ebem ağladı. ne zor yazılıyormuş meğerse.
kızılderililer öleceğini anladıkları yaşlıları bir ata bindirip dağlara, ormanlara yollarlarmış. yaşlı kızılderili de buna itiraz etmeden kabiledekilerle vedalaşır, huzur ve sessizlik içinde ölümü beklemek için uzaklara gidermiş. açık söyleyeyim akraba diye koynumda beslediğim yılanlardan biri bana bunu yapsa ortalığı ayağa kaldırırım. önce o ata binmemek için direnir etrafa küfürler ederdim sonra zorla bindirildiğim atı kabileye doğru geri geri sürerdim. en sonunda kabilenin etrafında turlar ata ata, bağıra çağıra ağlaya sızlaya rezil bir şekilde can verirdim. bilgece bir hayat yaşamadım ki vakur bir şekilde ölümü karşılayayım. *
en az biz erkekler kadar salak kızdır. biz de amk deyince amıkamıyoruz. onlar da amk deyince amıkamıyor. bizi onlardan ayıran fark potansiyelimiz olması mı? batuhan karadeniz'in de potansiyeli var.
trabzonsporumuzla 2018 yılına kadar yeni bir sözleşme imzalamış ve 15 milyon euro'ya serbest kalır maddesi koydurtmuş koçyiğit. bir önceki sözleşmesinde 7,5 milyon euro gibi kendisi ve bizim için komik bir rakam vardı. bu yeni sözleşmenin sebebinin; manchester united'ın trabzonspor'un kapısını onur için çalması söyleniyor. hala volkan'la muslera'yla karşılaştıranlar var. ikisini toplayıp beşle çarpsan onur'un sol taşşağı etmezler. kendisi şu performansı istanbul takımlarında gösterse kim bilir nasıl haberler yaparlardı ama trabzonspor olunca kimsenin sesi çıkmıyor.
yoldan geçenleri izlerken 'ne kadar çok insan var' diye düşündüm. hepimiz bir yerlere gidiyoruz, birileriyle konuşuyoruz, çalışıyoruz, dinleniyoruz. ne kadar çoğuz. hepimiz ne kadar çok kendimizi önemsiyoruz. hayallerimiz var. çok azımız uyguluyor hayallerini. uğraşıyoruz yine de. belli bir yaşa kadar bir şey olmaya çalışıyoruz. olmayanlarımız çocuk yapıyor, kendi olamadıklarını onlar olsun istiyor. kafamızdaki olmak istediğimiz insan da farklı farklı. genelde çok zengin olmak istiyoruz. sıradan olmayı hazmedemiyor yine birçoğumuz. özel olmalıyız, en azından bir kişi için. kafasında olmak istediği kişiyi olmamış biri olarak, başka bir olmamış ile ilişkiye giriyoruz. iki sıradan insan birbirinin ne kadar özel biri olduğunu hatırlatıp duruyor. aralarından biri hatırlatmayınca ilişkiyi kesip, başka bir sıradana hatırlatması için arayışa giriyor. uzun süre hatırlatanlar belli bir zaman sonra sıkılıp evleniyor, baktılar ikisi de birbirine bunu hatırlatmaktan sıkılmış çocuk yapıp onu dünyanın en özeli kılıyorlar. seçildiği için annesinin babasının sıradanlığını aşmakla görevlendiriliyor. istediği gibi biri olmak yerine, anne babanın kafasında olmak istediği ama olamadığı insanı olmak zorunda. hayır demesi neredeyse imkansız.. bu hayır diyemeyenler de büyüyüp çabalıyor, olmuyor, birini buluyor, sıkılıyor, çocuk yapıyor.. bu kısır döngü böyle sürüp gidiyor, gittikçe artıyoruz.
--ağır spoiler--
kadınlar uzaktan iyi görünüyor, güneş; elbiselerinde ve saçlarında parlıyordu. ama yakınlaşıp ağızlarından akan beyinlerini dinleyince silahlanıp yer altına gizlenmek istiyordum.
--ağır spoiler--