insanları vahşi bir şekilde öldürüp, çarmıha gerip, bunları büyük bir övgü ve gururla sergileyen psikopattır. En kötüsü de bu vahşeti Allah için yaptığına inanıyor olması. Şikayetler sonucu facebook profili kapatılmış sanırım. Alternatif profil: https://www.facebook.com/...0006442777804&fref=ts
"belki farklı olur" umuduyla yola çıkarak içinde "acaba" sorusu kalmaması için o anki duygularına yenik düşen çiftin tekidir. eninde sonunda öleceğini bildiğin halde yaşamakla eş değerdir aslında. ne yani öleceğiz diye yaşamayalım mı?
02 Haziran 2014'de Taksim Gezi parkı'nda ölü bulunan gencin ismi. 25000 polisin koruduğu bölgede, nasıl ve neden öldüğü merak konusudur. Allah rahmet eylesin.
depresyonun iyisi mi olur diye düşündürten başlık. depresyonun olmazsa olmazları ise, yataktan çıkmak istememe, bütün gün uyuma isteği, hiçbir şeyden keyif alamama, iletişim kurmaktan kaçınma.
hüseyin çetinel'in "insanlar gülümsesinler diye" merdivenleri rengarenk boyamasının ardından merdivenlerin gri renge döndürülmesi olayıdır. ne insanların gülümsemesine ne de renklere tahammülsüzlüğünüzü de öğrenmiş olduk. belediye "biz boyamadık. kimin boyadığını araştırıyoruz" dedikten sonra sanki ahmet misbah çıkacak ve "yayında mıyız" diye soracak.
Pek tabii duran adama, özgürlük arayışına, konuşan insana, hakkını arayana tahammülü olmayan yönetimce bugün itibariyle gri renge boyanmıştır. (bkz: cihangir'deki merdivenlerin griye boyanması)
Yaklaşık iki haftadır herkes gibi, evinde oturanlar olsun, Gezi Parkı'nda olanlar olsun, herkes gibi çok üzgünüm. Maalesef, ülkemiz bunu haketmiyor demekten başka bir şey söyleyemiyorum. Sanırım bize nazar değdi. Biz dinlemeyi sanırım az önce Hasan Bey'i dinlerken yeniden idrak ettim. Dinleyen bir toplum olmamız gerekiyor. Aynı dili kullanmamız gerekiyor. Tabii ki kuşaklar arası dil farklılıkları olmakta. Biz teknoloji çağında yaşıyoruz şu anda. Geçmişimizde ben bu kadar kamerayı hatırlamıyorum. Twitter'ımız var, ne güzel teknolojilerimiz var. imkanlarımız var. Bunun dolayısıyla bize bilgi aktarımı oldu. Bilgiler geliyor ama bilgi kirliliği dezenformasyonlarımız da var. Bizim iletişim eksikliğimiz var. iletişimimizdeki kopukluğu ancak birbirimize tahammülümüzle giderebileceğimizi düşünüyorum.
Ben bu konulardaki hassasiyetlerimi, düşüncelerimi, fikirlerimi, hissettiklerimi Sayın Başbakanımla paylaşmak,ona aktarmak istedim. Aslında ben suskunluğumu koruyan, yaklaşık 10 gün süresince suskunluğumu korudum. Olanları izlemek istedim. Gözlemlemek istedim. Fevri çıkışlar da yapabilirdim elbette ki. Ama neler olduğunu bilmek için bekledim. O günden bugüne çok güzel gelişmeler oldu. Sorularımın cevaplarını ancak bugün alabildim.
O dönemde benim Gezi Parkı'na gittiğime dair bir haber yayınlandı. Bunu ben sizler gibi habersizce okudum gazetelerden. Ben bunu yapmadım. Dolayısıyla oradaki arkadaşların beni taraf etmeye çalışması hiç hoşuma gitmedi. Bu bir mahalle baskısı gibi geldi. Medyanın yapmaya çalıştığı buydu. O baskıdan esiri olmak istemedim. Bu, insanları zoraki taraf olmaya itmemeli bence.
Ve şu andaki düştüğümüz durumda, maalesef tüm dünya gözünde üzücü. Hepimiz için çok üzücü. Çünkü Türkiye bunu haketmiyor. Beni yurt dışından birçok dostum, arkadaşım aradı. Bunlar, yabancı olanlar da var içinde. "eler oluyor Türkiye'de" dedim. ,Buradan sizin vesilenizle bunlara cevap vermiş olayım. Türkiye emin, Türk milleti emin ve emin olmaya devam edecek. Bize güveninizi asla azaltmayın.
Biz demokratik söylemlerimizi, özgürlük söylemlerimizi sadece söylemlerimizde değil, keşke görselde de dünyaya verebilsek. Maalesef dünya öyle görmüyor arkadaşlar. Keşke öyle görülebilsek. Evet, elbette ki bizim demokratik hakkımız.
Elbette ki güzel şeyler olsun istiyoruz. inşallah olur da. Bu yakınlaşmalar, uzlaşım, bulunan ortak dil.. bizim akademisyenleri, sosyologlara, bilim adamlarına, düşünce adamlarına ihtiyacımız var ki bize bugünü anlatabilsinler. Bugün n'oldu? Geceden gündüze değil de, bugünden yarına değil de çok acil olarak değil ama çabuk çabuk yapılması gerekiyor. Acil değil ama çabuk çabuk yapılması gerekiyor. Bizlere sunulması gerekiyor. Çünkü onlar bizim tabirle biz gece karanlığındaki kedi gözleri gibi onları izlememiz gerekiyor. Ama o gözler de ancak bizim ışığımızla görülebilen bir şey. O gördüklerimiz de o sarı olan o kedi gözleri bize yol gösterici. Yani bizim bu sosyologlarımız, toplumsal araştırma yapan insanlar bize bu yolu gösterirlerse biz de ışık yani o da benim algıladığım benim düşüncem ışıkta bizim doğru anlayışımız olsa gerek. Yalnız sosyolog ve akademisyen büyüklerimizden, yol göstericilerimizden tek isteyebileceğim tarafsız olmaları. Çünkü bizim çok ihtiyacımız var. Bu milletin çok ihtiyacı var. inanıyorum ki biz de doğru anlamaya, doğru dinlemeye başlayacağız ve hiçbir zaman bize gösterilen o doğru yoldan, aydınlanmış olan yoldan, o bütün tarafsız sosyologlarımızın bize göstermiş olduğu bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz. inşallah biz sağlam bir yere varacağız. O hedefimizi de onlar belirleyecek, hep beraber belirleyeceğiz. Benim söyleyeceklerim; birbirimizi Allah için sevelim. Hiçbir şey bulamadıysak, birbirimizi bütün için sevelim. Tahammül denilen şey bu. Yani ona yüklediğimiz şey çok farklı. Yolda gelirken ben okudum. Sabır kelimesi çok güzel ama tahammülde bir yük taşıma durumu var. Bunun rızayla taşıyorsunuz. Bu rıza da üstüne sizin beğenmediğiniz, sevmediğiniz bir şeyi de yine kendi çıkarınız için taşımak.işte buna tahammül deniyor. inşallah hepimize Allah tahammül versin, tahammülümüzü arttırsın. Bana göre bu ülkeye nazar değmiştir. Dua okuyalım. inşallah bu üzerimizden gitsin. Çünkü hiç kimse istemez bu ülkenin kötü duruma düşmesini, çünkü bu gemide hepimiz varız. Batarsak hepimiz batarız. Güzel şeyler olmakta. inşallah bunlar da geçecek inşallah diyelim.
edit: hayatımda böyle gereksiz bir konuşma, böyle bir Türkçe katliamı için deşifre yaptığımı hatırlamıyorum.
(bkz: copy paste mi sandın kasıp da yazdım)
Hakkında sosyal medya ve bilimum sözlüklerde yapılan bazı yorumları hayret içerisinde izlediğim üzücü bir intihar olayıdır. Bir insan artık yaşamak istemeyecek kadar çaresiz hissedip yaşamına son verme planını ani bir şekilde hayata geçirirken, insanların evine 1 saat geç kalmayı, metro seferlerinin aksamasını dert etmesi insani değerlerimizi toplumca yitirdiğimizin göstergesidir.
Maalesef ki aynı göstergeyi, olayın ertesi sabahı metrodayken ergen genç kızın merakla raylara bakıp sonra arkadaşına dönerek "Bak kan var, hahahahha" şeklinde alay etmesi şeklinde görmem de içimi acıttı. Etrafımızda dönen biten şeylere bir dönüp baksak, sağduyulu davransak birçok şeyin değişeceği gibi belki Şermin Kalkan 15 Ekim 2012'de yaşamına son vermeyecekti. Belki...
Denizlerde ve havuzlarda erkek nüfusu patlaması yaşanmasına ve kadınların gerginliğinden ötürü bütün dünyada enerji patlamasına ya da kısa devreye sebep olabilecek hadisedir.
1:58- 2:12 arasını çok hüzünlü bularak oynak şarkıdan hüzün kapan insan sıfatıyla çığır açacağım şarkıdır. Bir de Tarkan'ın "kalbin ahh kalbin" nidaları kısmında içimde bir ceylan ölüyor.
"Sevgilisi olan bir kadına bile yazan erkek" ile eş değerdir. Flörtöz bir insan profili çizmekle beraber, kişilik problemleri olması muhtemel kadındır. Komplekslidir belki, "sevgilisi olan adam bile benimle ilgileniyor" kafasında seyir ediyor olabilir. Muhtemelen ilgi manyaklığı yaşayıp herkes ondan hoşlansın istiyordur. Bir de sevgilisi olduğu halde sevgilisi olan, olmayana yazan modelleri vardır bunların ki zannımca en tehlikelisi onlardır.
90'lar türkçe pop ile başlayıp günümüz pop şarkılarına ev sahipliği yapan, ufacık tefecik içi dolu turşucuk mekan. Gecenin 3'ünde de gitseniz 30 tl giriş ücreti alan mekandır aynı zamanda. içeri girmesi ayrı dert, içeride eğlenmesi ayrı. Zira, her ne kadar girişte bekleme durumları yaşansa da kapasitesinin üzerinde kişiyi içeri alan mekan. Bazen kolunuzu oynatacak yer bulamıyorsunuz, o derece. Nefes alabilecek alan yaratırsanız, "eğlence" deneyimini yaşayabileceğiniz, müşterisi bol yer.
Ölümü hakkında çıkan haberlerde "defne joy foster ölü bulundu" şeklinde bir ifade kullanılmasını hazmedemediğim insandır. Bu nasıl bir haberciliktir ki her kanalda, birçok gazetede aynı ifade kullanılmıştır; anlamakta zorluk çekiyorum. Sanırsın evde uyuşturucu alıp doz aşımından öldü, sonra hasbel kader birileri buldu. Alkol tartışmaları da halihazırda sürerken, insanların gencecik, hayat dolu bir insanın vefatını alkol yasağı propagandası aracı olarak kullanabilme fikri ise oldukça üzücü.
Ani ölümüyle "bugün varız, yarın yokuz" gerçeğini yüzümüze bir kez daha tokat gibi vurmuştur.
Dilerim nur içinde yatsın, Allah eşine, ailesine, annesini belki hiç hatırlayamayacak olan minik çocuğuna güç versin.
kanımca albümün en dikkat çeken şarkıları yara bende, inşallah ve yoruldumdur. sevişmeden uyumayalım da bana göre en başta vasat gelen ama sonrasında kendini sevdiren bir çalışmadır.
Yıllar geçer, o an gelir. Artık dünya toz pembe değildir, senin etrafında da dönmüyordur üstelik. En büyük derdinin istediğin oyuncağı alamamak, sokağa çıkamamak, oyunun en güzel yerinde eve çağırılmak olduğu anlardan çok uzaktasındır. Çok daha büyük sorumlulukların, elle tutulur, gözle görülür dertlerin vardır belki de... Hani çocuklar hep büyümek ister de, büyükler "Çocuk olmak gibisi var mı ya?" der de bir şey anlamazsın ya, işte o lafın değerini anladığın andır.
Yaklaşık 2 hafta kadar önce yüklediğim, ama 1-2 gün kullanabilmemin sonunda bir anda beni msnden atan ve bir daha bağlayamayan yeni messenger sürümü. Hayır, başka mail adresiyle de girebiliyorum, anlayan varsa beri gelsin. Verdiği hatalardan başka bir meziyetini göremedim şimdilik. Sanırım artık final sürümü de yayında.
Sıradan bir konuya sahip olan ama güzel işlenmiş, bu sayede de beğeniyi kazanmış Çağan Irmak filmi.
Başroldeki hanım kızımız olan Melis Birkan'ın ses tonu ve vurguları (ya da yapamadığı vurgular mı desem) rahatsız etti açıkcası beni. Hani bir olmamışlık vardı, sanki replikleri direk okumuş kağıttan.