"temiz bir doğa, özgür ve mutlu bir hayat için" sloganıyla yola çıkmış, Kazdağı hes'e kurban gitmesin diye yine Kazdağı'nda, 3 - 7 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek olan festival.
Şöyle bir web sitesi ve facebook sayfası mevcut. Keyifli olması muhtemel.
kendine güvenmeyen veya bir orduyla mücadele etmesi beklenen kavgacı insan eylemidir, söz konusu eylemin en zor kısmı bir ulaşım ya da ölçü aracı olarak kamyonu bulmaktır.
böyle bir hadise, gelişme var mıdır bilinmez ama, varsa eğer o polis acıların polisidir. arkadaşları onu sevmiyor, kimliğine ve unvanına rağmen kendisine alkol muayenesi yapıyorlardır, doğru olan budur ama insanlarımızdaki düşünce malum, "gün gelir o da beni kurtarır" şeklindedir.
yer; ankara, tarih; 29 ağustos 2010 cumartesi. dünya basketbol şampiyonası çerçevesinde maç biletleri alınmış, ve biletler türkiye nin maçlarının olduğu bütün günleri ve maçları kapsamaktadır. amaç eğlenmek, basketbolu ve bu iri yarı insanları izleyip spordan keyif almaktır.
fildişi sahiller-çin maçı, harika geçmiştir, dünya nın bir ucundan gelen taraftarlarla fotoğraf çektirilip bu gün ölümsüzleştirilmiş, ardından yunanistan-puertorico maçı. yunan taraftarlar çok mutlu, sürekli şarkılar söyleyip eğlenmektedirler. çok tatlı, arkadaş canlısı insanlardır.
bütün bu eğlence ve keyifi bozan tek bir şey vardır, o da tayyip in türkiye-rusya maçına gelmesidir. o dakikaya kadar, molalarda, periyot aralarından çeşitli oyunlar oynanmakta, çeşitli ülkelerden gelmiş profesyonel kısa süreli dansçılar sahneye çıkıp şovlarını sunmaktadırlar. tayyip'in gelmesiyle oyunların bir kısmı devam ederken, dansçı kızlara bir darbe indirilmiştir.
"sayın(!) başbakanımız tayyip erdoğan salonumuzdadır" anonsuyla birlikte, kızlar bir daha sahneye çıkamaz dans edemez olmuştur. bu ne rezilliktir, bu ne kepazelik, herkes senin değer yargılarına göre mi yaşayacak. ulan insafsız izlediğimiz maçın içine edecek kadar ileri gittin. git artık, yok ol! benim başbakanım bu değil, türkiye nin başbakanı bu değil. bu kadar küçük ayrıntılarla benim günümün değerini düşüren adam başbakan olmamalıdır.
git recep, git tayyip, git erdoğan. görmeye, tv de konuşmanı izlemeye tahammülüm kalmadı artık.
israil'in uluslararası yardım gemilerine operasyon düzenleyip ateş açması yardım amacıyla giden kişilerin haksızca ölmelerinden sonra, bugün yardım için yanlarına gitmeye çalıştığımız filistinli arapların veya tamamının kıbrıs barış harekatı esnasındaki tutumlarıdır. akıllarda soru işaretleri bırakır bu tutum. destek beklenmiştir, para sıçan kendileri desteği vermemişlerdir, bugün baktığımızda hangi arap ülkesi kuzey kıbrısı adam gibi tanımakta, ticaret yapmaktadır.
insanlar sebebi ne olursa olsun, yardım, politika, israil düşmanlığı, neyse artık oraya giderlerken, söz konusu millet yardım etmeye açık mıdır, yardım etmiş midir hiç, bugüne kadar ne faydası görülmüştür soruları akla geliyor. bu sorular onların ölmelerini, vurulmalarını, yurtlarından edilmelerini gerektirmez, ama geliyor işte bu sorular. tartışılmalıdır.
kişinin başka bir kişinin peşinde olması, onu asla yanlız bırakmama çabası olarak özetlenebilen rahatsızlık verici durumdur.
insanın tek başına kalma isteğini hiçe sayar kimi insanlar, empati yapmaz ya da yapamazlar ve kıçının dibinden ayrılmazlar. kapat yanındaki iletişim araçlarını, atla bir trene yol al.
(bkz: çözüm)
kadın erkek sevgililik ilişkisindeki yaşın ve haliyle hayat tecrübesi veya bakış açısı farklılıklarının getirdiği problemlerden biridir. aslında olay bir yerde yaştan, yıllanmaktan çıkıp kafa yapılarına dayanıyor.
üniversite 2. sınıf öğrencisi sakallı bıyıklı kişilerin gidip lise 1'de kendilerinden 5-6 yaş küçük insanlarla çıkması, takılması ya da sevgililik durumunun getirdiklerini yaşaması insanı tinsindirebiliyor. bu tarz durumlarda istisnalar mutlaka olmak kaydı ile taraflardan birinin mutlaka kullanılması göz önüne çıkıyor. amaç cinsel, maddi, manevi ne olursa olsun.
öteki taraftan bakıldığında yeni işe girmiş, 27-28 yaşlarındaki bir insanın üniversite son sınıftaki herhangi 23-24 yaşındaki birey ile söz konusu olayları yaşaması tiksindirici ya da düşündürücü gelmiyor. bunun sebebi artık hayata atılmaya yakınlıktan ve yetişkinliğe erişilmesinden olsa gerek.
türkiye cumhuriyeti başkenti yaşayanı olmaktan hoşlanmamanın ve hayatının yıllarını burada geçirmiş olmanın verdiği hüzünü yansıtan duygu halidir.
dünyada ne şehirler var, hatta türkiye'de ne şehirler ama buradayız işte.
(bkz: muğla)
(bkz: kader)
ankara'nın cumhuriyet dönemi, o eski güzel yapıların olduğu, etrafın huzurlu, sessiz ve yaşam alanlarının alış-veriş merkezlerinden ibaret olmadığı hallerinin fotoğraflarını gördükçe içim yanıyor. artık bu şehirin başına mucize de gelse yine o eski güzelliğine dönemez.
bu kötü niyetli kaldırım taşları yağmurlu ve az karlı tabi haliyle çamurlu günlerde karşımıza çıkarlar. mükemmel işçilik veya bireylerin kaldırımları duyarlı kullanımları sonucu tüküren hale gelmişlerdir.
(bkz: belediye kamyonlarının kaldırmları kırması)
şık giyinmişsinizdir, kirlenmek istemezsiniz fakat bir yandan da aceleniz vardır ve koştururcasına yürürsünüz. sağ ayağınızı her zaman olduğu gibi atarsınız, enteresan bir ses çıkar ve sol paçanızda bir ıslaklık. baktığınızda kahveringi bir ıslaklık olduğunu farkedersiniz. lanetler okursunuz içinizden.
(bkz: ankara)
eskiden sunum yapıcak kişiler, öğretmenler vs.. tepegöz ve asetat kağıdına hazırlarlardı elle, ne saçma sapanmış şimdi daha iyi anlıyor insan.
(bkz: yaşasın teknoloji)
zordur bir yandan da. oraya ne gelsin?, buraya kaynak belirteyim mi?, renk ne olsun?, gibi sorulara gebedir her zaman, kolay görünür ama kişinin saatlerini alabilir.
günümüzde aqp'nin yapmaya çalıştığı eylemdir ve saçmalığın daniskasıdır.
yasalarımıza göre bir başsavcının, özel yetkili olmasına rağmen kendinden daha düşük kademedeki bir savcı, ki bu yine aqp savcısı, tarafından soruştutulmasına olanak yoktur.
Ama soruşturma yapılmaya çalışıp, üzerine güzel halkımızı pek güzel kandırılmaya çalışıp, hsykyı ortadan kaldırıp yargı sisteminin temel nesneleri olan üyeleri, başkanları, başsavcıları meclis çatısı altında seçmek istemektedirler. Bu seçilen üyeler ve başkanlar yargıçlarımız olup, gereğinde vekilleri ve bakanları yargılayabilecek merciilerdir.
işte bu noktada olayı herkesin vicdanına ve beynine bırakırım ben. Bu işin saçmalığını ve düşüncesizliğini görmek bu kadar zor olmasa gerek...
emektar bir diz üstü bilgisayardık artık. 2005 yılında ise günün şartlarına uyum sağlayabilmişti.
Yıllardır ufak tefek teklemelerle kişinin her istediğini yerine getirebilir ama artık bu vakitten sonra çok da bir şey beklememek lazım.
Bir bilgisayar mühendisi adayı için yavaş çalışan bir proje bilgisayarına dönüşebilir. TOBB ETÜ ye 2005 yılında kayıt yaptıran her öğrencide bunlardan bir tane bulunur. Öğrencinin üzerine zimmetlenen bu bilgisayarlar mezuniyetten önce 100$ karşılığında satın alınabilinir veya hasarsız bir şekilde okula geri teslim edilir. Buradaki problem şu ki, söz konusu dizüstü bilgisayarın değeri 100$'ın çok altındadır.