bir öğretmen olarak katıldığım önerme. fakat yalnızca öğretmenler için değil, bu rahatlığa sahip tüm memurlar için. çalışmadığın günün parasını almayacaksın bu kadar basit. tatil yapılan dönemde ödenen maaşlarla türkiye'deki okulların koşulları iyileşir. fakat kpss ile atanan öğretmenler "sınıfa girerim ders yapmadan da para alırım" gibi bir cehalet içinde boğuldukları için kimsenin umrunda değil. neyse.
erkekliği hesap ödemede arayan bireylerin varlığını gösterendir.
kime ne? beyefendi kişinin üzerinde her daim para olmak zorunda mı? atm mi o? kaldı ki atm bile parasız kalabiliyor.
küçük bir hanımefendi olarak erkek arkadaşlarımın da, sevgilimin de, erkek akrabalarımın da -eğer içimden geliyorsa- hesabını öderim. gocunan da salaktır.
hesap ödemek jesttir. cinsiyetle işi olmaz. "pimbi nifis cizdini virilsin" diyenler de masmavi kimliklerini alınlarına zamklayıp dolaşabilirler.
zamanında what else is there ile tanıdığım sonra ne olduysa dinlemeyi iyice azalttığım grup. ancak the inevitable end albümlerini beni yeniden kendilerine bağlamak için yapmadılarsa başka bir şey için yapmış olamazlar. bu ne güzellik!
gülhane parkı'nın karşısında bulunan küçük ama mimarisi güzel bina.
zamanında morg olmuş, devlet güvenlik mahkemesi (dgm) olmuş, şimdi ise istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi olarak kullanılmaktadır.
içinde ders yapmak benim gibi hassas bünyeler için zordur zira orada yaşanmış olabilecek tüm anılar, yüksek tavana bakıp durdukça insanın gözünde canlanır. ayrıca bahçe olarak kullanılan açık alanda zamanında işkencehane olarak kullanılmış mahzenler görmek mümkündür. arka tarafta, iki bina arası geçiş sağlayan nöbet kulesi vardır. arkada kalan neredeyse tüm camlar demir parmaklıklıdır. 12 eylül zamanı; insanların, evlatlarının eşlerinin cesetlerini teslim aldıkları bilinen odalar vardır. kasvetlidir. tüyler ürperticidir.
sözleri "gerçekten" anlamsız olan ama senelerce etkisini sürdürecek derecede kaliteli olacak bir şarkı nasıl yapılır sorusuna cevap bu mfö eseri. bugün söz yazıyorum, sanat yapıyorum diye düşünenleri kastetmek adına "gerçekten" anlamsız dedim. ne bileyim o ses türkiye'de özkan uğur ve mazhar alanson bunu seslendirirken hadise hiç utanmadı mı acaba "o güzel gözlerini doktora götürüyorsun" diye lirik yazdığı için?
ne dizi be. iki günde bir sezon bitirdim. kevin spacey'nin rolüne nasıl hazırlandığını görmek isterdim, adama zaten hastayım yine döktürmüş. politika sevenlere ve kafası çalışanlara öneririm.
ingilizce öğretmeniyim ve sınıfımda sadece yetişkinler var; en küçüğü 26 yaşında falan. bizim meslekte adettendir, hem ders elverişli olduğundan hem de öğrenmeye yardımı olsun diye oyun oynatılır. ben de bu benden bile büyük olan öğrencilerime oyun oynatıyorum arada sırada, sırf eğlenelim stres atalım arada da ingilizce çalışalım diye. oyunlar herhangi bir ödül ya da ceza içermiyor. sadece "kazanmak" var ama kazanan bir şey elde etmiyor.
şimdi tespit kısmına gelecek olursak; sınıfımda üç kişi hardcore akpli hatta bunlardan ikisi de partide görev yapıyor. ve bu üç kişi ne zaman oyun oynasak bir şekilde hile yapıyor. ya yanındakine cevabı fısıldıyor, ya göz kırpıyor ya başka bir şey. sonunda ödül bile verilmeyen bir oyunda hileye başvuran kişiler siyaset gibi önemli bir uğurda, hele ki kendi "inandıkları" şeyler uğrunda oy mu çalmayacak?
"her yöne çekilmeye meyilli olan ve yöneticilerin açıklamalarıyla şekillenen bir toplumun ahlak değerleriyle nasıl oynarız ve bir toplumu bir arada tutan unsurları nasıl yok ederiz" sorusuna cevap arayanlar diyanetin bu gist'e sahip açıklamasını okuyabilirler.
"öldürülmese gider başkalarını öldürürdü" diye götünden mantık kuranları da gördük bu kızcağız vasıtasıyla. masumiyet karinesini nerelerine soktularsa artık bunu düşünürken.
öldürün çoluk çocuk ne varsa belki ilerde gelir sizi öldürürler yoksa. anne karnındaki bebekleri de öldürün ulan ellerinde kalaşnikofla doğuyorlar çünkü. hatta direkt kazıyın köklerini zaten bu dünyaya sizden olmayarak gelenlerin tek amacı sizi yok etmek. ama sizin yaptığınız şey asla yok etmek değil, hep haklısınızdır. allahın belası çoğunluk olduğunuz için her daim her şeye hakkınız vardır şu koduğumun dünyasında. sizden başka hiçbir canlı kalmayana kadar, doğan her çocuk sizin sperminizden filizlenene kadar öldürün. siz öldürmeye devam edin ve sonra sizi öldürmek için gelenlere kızın. kim sizi öldürmeye cesaret edebilir ki? Burada öldürecek yetkiye sahip biri varsa o da sizsinizdir, ah öldürmek demişim, "gavur" "ermeni tohumu" "israil dölü" "pislik"lerden temizliyordunuz etrafı sadece. kinle beslenip kapısında kin bulunca şaşıran insan görünümlü canavarlar, ayna karşısında başkalarının kanıyla okşadığınız insanlığınızla övünün şimdi. elinizi göğsünüze koyup da bulamadığınız vicdanınızla övünün. gözü önünde yavrusunun ölüşünü seyreden annenin çığlıklarıyla dalın mışıl mışıl uykunuza, bol bol övünün. öldürmeyi de ihmal etmeyin.
sesinin bağımlısı olduğum beyefendi. aramızda üç yaş varmış, kendisi de münasip görürse sesiyle seviyeli bi' ilişki düşünüyorum. kendisinden güzel sesi var yani ne yaman çelişki.
ender bulunan kitaplar burada oluyor diye seviyorum. hazır kargo kampanyası yapmışlardı, internet sitelerinden 12 tane kitap sipariş ettim. taşıyacak dermanım ve taksim'e gidecek vaktim olsa gider bizzat alırdım. keşke öyle yapsaydım çünkü iki hafta oldu ve gelmedi kitaplarım. aciliyeti var diye söyledim, üç kez aradım. bekliyorum umarsızca.
sipariş iptali için facebook'tan mesaj atmıştım, ışık hızıyla dönüş yapıp iptal etmişlerdi. özünde iyi de işte göndermiyorlar bir türlü.