bu şehir bu hayat, içimdeki gizli ve yabancı korkular çok hırpaladı beni, bu gece senin bana bu dünyadaki en yakın insan olduğuna kendini inandırmış olduğum için, sana, yumuşaklığına sarılıp uyumak istedim.
sustum ve ağladım o kırılgan konuşmanın ardından…
yanımdan geçip giderken o kalabalık caddede binlerce insan, bana verdiğin hediyeni hiç kimseden saklamadım: kimden saklanabilirdi ki zaten birine gözyaşı hediye ediyorsan!
Ne unutacak kadar nefret ettin.. Nede hatırlayacak kadar sevdin.. yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin biliyorum.. beni hep bulmamak için aradın.. yanılgımdın.. yandığımdın..yangındın...
beni güzel hatırla; bunlar son satırlar farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından yada bir yağmur sel oldum sokağında sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim beklide bir rüyaydım senin için..
düşünüyorum da seni tanımasaydım, sensiz kalmayacaktım, bilmeyecektim yokluğunun bu kadar dayanılmaz olduğunu beni sen bütünlemiştin, yine sen yarım bıraktın. şimdi, belki yine seninleyim ama öyle kırık ve öylesine sensizim ki!
oku bu seninle dopdolu satırları ve söyle bana;
Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi...