43 yaşında kullandığı cinsel güç artırıcı ilaç sonrasında, bir kadını alıp odasına çıkmış ardından lobiyi arayan kadın azer bülbül'ün fenalaştığını bildirmiş.
birlikte olduktan sonra fenalaşmış ve hakk'ın rahmetine kavuşmuş.
med-cezir olduğu vakit dolaşması yasak olan manastır. sular öylesine yükseliyor ki dolaşmak için ne kadar inat etseniz de bu mümkün olmuyor. gün batımında muhteşem, kesinlikle gidilmeli.
minimal yapılar ön plandadır, her evin pencereleri çiçeklerle süslenmiş şirin yapılardır. 16. yy dan beri korunan az sayıda şehirden biridir. eşsiz bir mimariye sahip. mutlaka gidilip görülesi bir yer.
1200 yılından beri almanyada bulunan en eski ve en görkemli şatodur.
1311 de reichskrieys savaşında yıkılmış ve başka bir şehir devleti tarafından yeniden yapılmış.
zamanla yıkılan şatoyu yeniden dizayn eden ve mesleki hayatımda örnek aldığım nadir mimarlardan alexander heideloff tarafından yapılmıştır.
şatonun mimarisinde dikkat çeken ana tema romantizm'dir.
gotic tarz da romantizm hissettirilmeye çalışılmış.
evleneceğim kadınla balayını geçirmek istediğim mekan.
bir erkekle sadece parası için evlenen kadının bir önceki aşamasını yaşayan kadınımsıdır.
erkekleri aptal yerine koyduğunu sanan, bizi duygusuz sadece sex uğruna mirasını bir fahişeye harcayacak kadar ucuz gören kars kaşarlarıdır bunlar. uzak durulmalıdır, yatmasan bile yatmışçasına kurguladıklarını alemin diline sakız ederler.
bir de sırf paran olduğu için aşık rolü oynayanlar yok mu ki fahişeler kadar bile onuru olmayan insancıklar. böyleleri ile sevişmeye tenezzül edebilmek için 60 yaşında, göbekli, sarkık çüklü bir moruk olmak gerek. ha o zaman da komidine parayı bırakır çıkarsın...
gözünü açtığında karşılaştığın ilk kadın,
küçük oğlunu beklentisizce emziren,
belki de emilen en masum memenin sahibi,
ne kadar büyürsen büyü gözünde hep küçük bir erkek çocuğusun,
hayatın yorduğu en karanlık noktada başını dizine koyup huzura kavuştuğun,
"erkekler ağlamaz" klişesini bir tek onun yanında yıkabildiğin,
yanındayken göz yaşlarını saklamadan akıtabildiğin tek kadın...
diğer 2 kadın hayatındayken -eşin ve kızın- en geride kalıp da o ikisi de çekip gittiğinde senin arkanda hala tüm kasvetiyle tüm cesaretiyle duran kadın!
kızın, meleğin;
nefesin,
ömrün,
sicim...
hayata sicim ipliği gibi bağladığından olsa gerek.
kadınlara bakış açını tamamen değiştiren "minik hatunun"
uğruna ne cihanları yıkıp ne cihanları yeni baştan yaratabileceğin, sana o gücü kudreti sağlayan ve dünyanın en masum bir çift gözüne sahip "küçük hanım"
en savunmasız en güçsüz ve sana en çok ihtiyacı olan "can"...
dünyanın en güçlü erkeğisin gözünde,
ilk aşkısın,
ilk erkeğisin...
ve eşin...
dünyanın en güzel kadını,
dünyanın en güzel kokusuna sahip kadın...
sonsuz dehlizlerinde elinden tutan ay parçası,
hayatına annenden sonra dahil olup da ondan çok daha ötede bir bağla bağlandığın meleğin.
hayat arkadaşın,
koluna taktığında dimdik yürüdüğün gururun...
ve dünyanın en acı duygusunu en güzel biçimde önüne süren kadın, aşk...
işte bir sıralama yap deseler en başı eş çeker, ardından kızın gelir, 3. sırada anne.
en sona kalsa da o bilir ki aslında tahtının hiç sarsılmadığını.
benim 3 meleğim olacak, 2 si şimdiden var.
kızım ve annem...
üçüncü meleğim de tamamlandığında ne zeus tanırım ne eros tanırım ne de kratos tanırım.
aşk da benim (eros)
savaş da benim (zeus)
güç de benim (kratos)
bu 3 meleğim benimle olduğu müddetçe!
yıllar mı hızlandı yoksa?
ne çabuk geçiyor upuzun günler geceler
daha dün gibi derler ya hani
meğer herkes kurarmış böyle cümleler…
vakit geçmek bilmezdi oysa
hangi ara koptu yaprak yaprak takvimler?
akarken biriktir derler ya
kasam boş, kalbim kırık, elde yine hüzünler…
pişman çok pişmanım esasen
ama çok korkuyorum ya reddersen
gururdan mı nedendir artık
e sen gel kendini alt edersen
evimi ocağımı, yuvamın sıcağını
yarimin kucağını bıraktım
her günahın tadına, dünyanın batağına
batacağım kadar battım…
meğer herkes tanışıyormuş birgün
mutlaka gerçeğin ta kendisiyle
insan buna da alışıyormuş
insan dayanıyormuş bütün gücüyle
pişman çok pişmanım esasen
ama çok korkuyorum ya reddedersen
gururdan mı nedendir artık
sen gel kendini alt edersen
evimi ocağımı yuvamın sıcağını
yarimin kucağını bıraktım
her günahın tadına dünyanın batağına
batacağım kadar battım
Ferhat Göçer ne de güzel anlatmış aslında daha fazla söze gerek yok sanırım.
"meğer herkes tanışıyormuş birgün
mutlaka gerçeğin ta kendisiyle"
gerçeklerle tanışmak her ne kadar geç olsa da bir gün mutlaka tanışıyorsun, hatta hiç ummadığın bir anda yüzüne ateş gibi çarpıyor gerçekler.
"evimi ocağımı, yuvamın sıcağını
yarimin kucağını bıraktım
her günahın tadına, dünyanın batağına
batacağım kadar battım"
beni en çok özetleyen mısra bu sanırım, evini pek sıcak bir yuva olmasa dahi terkedip gittiğinde işte o gerçeklerle tanışıyorsun..
aynaya baktığında ne kadar yıllandığını görüyorsun ve en kötüsü de farkediyorsun ki bir tek şarap güzel yıllandığında...
bir babayı evladından mahrum bırakıp hadi babayı geçtim bir kız cocugunu babasından ayırıp üstüne üstlük her ay 5 bin lira nafaka alan kadının yaptığı şerefsizliktir. hangi yüzsüzlükle o parayı alırsın? hangi yüzsüzlükle harcarsın?
2 yaşında bir çocuğun 5 bin liralık gideri mi olur?
ha bunu yapan da ihtiyaç sahibi falan değil, bildiğin hakime hanım. *
hayatı zehir edendir, bilakis erkekler için bu böyledir. hele maziniz biraz kirliyse ve yenge hanım bunlardan haberdarsa asla baş başa görüşmenize, arkadaşınızla fasıl yapmanıza, kafaları çekmenize izin vermeyecektir. mümkün olduğunca sınırlandırmaya çalışacaktır muhabbetinizi.
1 yaşında attığın ilk adımlarda düştüğün kadar acı 20 yaşında hayat yolunda sendelemek,
2 yaşında "anne" dediğinde annenin "oğlum" demesi kadar içten 21 yaşında sevdiğin kadına ilk "seni seviyorum" demek,
3 yaşında bisikletten düştüğünde ağladığında akan göz yaşları kadar 22 yaşında aslında sevilmediğini öğrendiğinde döktüğün göz yaşı,
4 yaşında sünnet olduğunda ne kadar erkeksen 23 ünde o kadar erkeksin, hala önündeki bir et parçası ile övünebiliyorsun,
5 yaşında kreşte "ilk aşkının" mehmetle oyuncaklarını paylaştığını gördüğünde yandığı kadar yanıyor için 24 ünde bir daha aşık olamam dediğin anda,
6 yaşında öptüğünde hamile kaldı sandığın kızın ardından "ben baba olamam" diye ağladığın kadar ağladın 25 inde gayrimeşru bir ilişkiden dolayı aldırması için kürtaja götürdüğün sevgilinin gözlerine baktığında,
7 yaşında törende okuduğun ilk şiir kadar heycanlandın 26 ında sevdiğin kadına yazdığın şiiri okurken,
8 yaşında sınıftaki kıza çelme taktığında eğlendiğin kadar eğlendin 27 yaşında 3 kızı aynı anda idare ederken yaptığın gibi hayat yolunda çelme taktığında,
9 yaşında "bmx" bisikletin ile hava atarken koltuklarının kabardığı kadar gururlandın "bmw" arabanla piyasa yaparken 28inde,
10 yaşında aşık olduğun kıza mektup yazarken yakalandığında dilinin sürştüğü gibi dilin sürştü 29 unda bir kadının önünde diz çöktüğünde "benimle evlenir misin" derken,
11 yaşında yeni bir oyuncak araba alındığı kadar mutlusun kızın var artık, babasın 30 unda.
12 yaşında arkadaşların tarafından satıldığında ne kadar yalnızsan 31inde o kadar yalnızsın karından ayrıldığında,
13 yaşında bir başına orta okula bambaşka bir şehre gitmeden önce annenin göğsüne yatıp ağladığın kadar ağladın 32 inde "anne ben çok kötüyüm" derken...
hala en sıcak göğüs annenin,
hala küçük bir erkek çocuğu kadar utangaçsın,
hala küçük bir kız çocuğuna aşıksın o zaman anaokulundaki kızdı şimdilerde maviş gözlü biricik bebeğine, meleğine..
hala okula ilk başladığın günkü kadar yalnızsın hayatta,
kendinde olmayanı merak ediyor haklı olarak, tüm saflığıyla rezil de edebiliyor 30 yaşında adamı aile ortamında. resimlerle falan tanıtmak lazım sanırım, bilemiyorum ama o konuda bir eğitim verilmeli ehm erkeklere hem kızlara.
emniyet tarafından hukuksuzca dinlenen telefondur.
evet telefonlarım dinleniyor,
- her arayan kişinin, abi bu ne ya arkadan telsiz sesi geliyor demesi
- bu sesleri sadece benim duymamam,
- 4 sene önce dinlenip bir sabah şuursuzca göz altına alınmam, aa pardon yanlıs anladık diye bırakmaları
- telefondan hışırtının hiç eksik olmaması.
insanların kendi dünyalarındaki kendi acılarıdır, insan ancak kendi çektiği acıyı iliklerine kadar hisseder. ancak yaşayan bilir derdini, anlarmışçasına rollerini iyi oynayan dostlar değil sadece sen. bir söz ile canının ne kadar yandığını, ona ait bir kelimede ruhunun nasıl titrediğini sadece sen bilirsin. her gün her gece aldığın her nefeste lanet etsende geçmişine silinmeyecektir. bu adam bu acıyı son nefesine kadar her dem yaşayacaktır. ne büyük suçtur ki işlediğin dünyanın en güzel bebeğinden, evladından uzak kalmak zorunda kalırsın. ne büyük günahtır ki işlediğin tek bir fotoğrafı ile içlenir tek bir söz ile intiharın eşiğine varırsın.
"yalnızsın bu dünyada genç adam! nasıl ki kızını yalnızlığa terkedebilecek, bu sonuçları doğurabilecek işlere kalkıştıysan şimdi de sen yalnızsın"
olmuyor ki anne ağlayamıyorum ki, boğazımda düğümleniyor. yanına geldiğimde hep iyiyim diyorum ama gözlerimdeki derinleri sen biliyorsun anne.. senden başka kime bu kadar safım, kime bu kadar temizim ki? kızıma? eski eşime? vaktiyle sevdiğim kadınlara? ben sadece masum rolü oynuyorum anne. karalar sardı etrafımı, 2 yaşındaki gibi memeye masumca yaklaşan kerem yok anne, kirlendim. ben büyüdüm ve fazlasıyla kirlendim, kirlettim. çok kişinin hayatına dahil oldum, kendi ömrüm gibi masumların da ömrünü talan yeri ettim. yaktım, yıktım bir an pişman olmadım anne. oğlunu tanımıyorsun, tanıyamıyorsun... biliyorum.
yürüyorum karanlık dehlizlerde körlemesine küçük bir erkek çocuğu olarak. arkama dönemiyorum anne, ardımdan çığlıklar geliyor ve ben korkuyorum ama dönemiyorum arkama. hani küçükken de korkardım koridorda karanlıkta arkama bakamazdım asla öylece koşardım odama, aynısı anne aynısı sadece şimdi ardımdan duyduğum çığlıklar biraz daha yüksek. yoksa, yoksa bu sesler ardımda bıraktığım yaşanmışlıkların son çırpınışları mı?
çıkışları kapalı bir tüneldeyim, üzerime yığılı bir dağ. baltıktan tabanı, çöküyorum.. farkında değilsin.
-paran olduğu için başarılısın güya
-paran olduğu için mutlusun güya
-paran olduğu için gördüğün saygı güya
-paran olduğu için çektiğin tüm acılar
oysa paradır yalnızlığı getiren, ne kadar doluysa ceplerin o kadar boştur işte gönlün..
ben hiç kendim olamadım, hep 'zengin piçi' oldum. kendimle varolamadım, onlara göre beni var eden babamdı. paranın kör ettiği gözler bana değil hep paraya saygı duydu, bana değil paraya aşık olundu.
kalabalığı ve oynamayı zeybek dışında sevmeyen erkektir. kokteyl şeklindeki düğünler dışında pek katılmam düğünlere. ha bir de bu adam adamın hasıdır. *
ayrıca düğünler kötü anılarını canlandırıyor da olabilir. *
gece gece entrylere sürekli malzeme olan sorundur.
ulan ben mi henüz evrimleşememiş hatunlarla yatıyorum yoksa siz mi uzayda insan üstü varlıklarla sevişiyorsunuz? kolları tüylü, göğüslerinin arasında ayva tüylerine sahip, karnında ince tüycüklerle yaşayan bir sürü taş hatun biliyorum. bu kıl tüy olayından başka bir şey düşünmez misiniz lan? vucut onun işine gelirse birader. ha bana kalırsa ben memnunum, şuan mankenliği bırakmış hem oyunculuk hem mankenlik yapmış bir sevgilim vardı 3 sene kadar önce. abicim çekimler olmadığı müddet hatun kolunun tüyüle geziyordu yani. ben rahatsız oldum mu? yoo gayet çatır çatır seviştik aylarca.
bundan daha önemli meseleler varken bırakalım şu işleride nolacak bu süper ligin hali hacılar?
sabah erkenden uyanırsın, bomboş 3 katlı bir villada açsan da gözlerini gözlerin aradığını bulamaz. hızla giyinip bu sessiz binadan biran önce kurtulmak istersin. bayram namazı, ardından klasik duanı söylersin "kızımı bana bağışla" .. camide büyüklerin elini öpersin ve tabi acı gerçek ardından gelir. babalarının elinden tutmuş minik beyefendiler. bayramın kutlu olsun abi diyerek ellerinden öperler. çıkarır harçlık verirsin o an aklına kızın gelir. belki o burda olsa elimi ilk öpen camideki çocuk değil de prensesim olurdu diye düşünürsün.
neyse camiden çıkar direk o lanet eve değil, annenin evine koşarsın. annenin ağzından dökülen bir söz ile yine yıkılırsın, "evlat gibisi yok be oğlum"..
kızım.. prensesim, bayramın kutlu olsun. ceplerini şekerle doldurmuşlardır umarım, gözlerin kadar mavi tokan, saçların kadar sarı elbisen ve yanakların kadar kırmızı pabuçların da ulaşmıştır pazartesi elinize, anne süslemiştir şimdi seni. güzel güzel bakıyorsundur eminim o fotoğraftaki gibi.. anneni üzme, bir sonraki bayramı ayrı geçirmemek dileğiyle minik kuş...
bayramı dibine kadar yaşayan çocuklardır. çişitli tipleri vardır.
mesela;
1.tip: hayatı öğrenmiş artık
bugün rastladığım abi ve kardeştir. birisi 8 birisi 6 yaşlarında. her evde olduğu gibi küçük olan biraz daha yırtık büyüğe göre. caddede yürüyorum, bir apartmana koşa koşa yaklaştılar ve uzunca süre zile bastılar. baktılar açan yok. küçük olan fırlama birden bağırmaya başladı,
"açın lan kapıyı açın diyoğum biss bağyam çocuğuyus! para için gelmedik diyorum! bayram çocuğuyus diyoğum! şeker yeterliydi! alla alla ya yürü abi gidiyoğus" diyerek bağıra çağıra uzaklaşan veletler bu gruba girer.
artık öğrenmiştir ki insanoğlu nedir ne değildir.
2.tip: hayatı hiç tatmamış ki öğrensin
parkta oynayan, gülüp eğlenen bebelere pamuk şeker satan, yaşıtı bebeler eğlensin diye bayramda ekmek parası derdine düşen 12 yaşındaki bebedir.
3.tip: babadan şanslı
bu velet babasının muhteşem bir kardeşe sahip olması sebebiyle çok şanslı bir velettir. yeğenim olur kendileri. 4 yaşında para hesabını bilen sıpacıktır.
alya: amcaaağğ bağyamın kuytlu ossun yaa hadi pağamı veğğğ
orta yas sendromu: bak sen prensese, bir de yanaktan öpeceksen olur.
alya: onun için ayrı pağa alığım
oys: sen hele bi öp bakalım amcayı
alya: olmass amca önce 2 tane mavi renk pağadan alayım (bahsettiği 100lük banknot)
oys: cadı ya, ne paracı olmuşsun sen baba öğretiyor dimi bunları sana?
alya: yoooğğ, benim allahım pağa olmuş annem öle demişti aynı amcana cekmişsin sen dedi.
sonunda başardı 200 kağıt koparmayı, vay sıpa vay.