orm irian
0 (düz adam)
on birinci nesil yazar 1 takipçi 5.84 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    gecenin şarkısı

    28772.
  1. gider mi insan çok seviyorken

    27.
  2. giderse de pişman olacak olan insandır...
    2 ...
  3. büyümek

    252.
  4. asla bitmiyen. nasıl ki eskiden olduğumuz kişiye her zaman üstten bakan bir kibirle yaklaşıyoruz işte büyümek aslında o eski olduğun kişiliğin üzerine koydukların oluyor.
    2 ...
  5. sözlük yazarlarının itirafları

    154357.
  6. her şeye olan inancımı kaybedebiliyorum. her şeyden korkutucu bir hızda vazgeçebiliyorum. bu da inanılmaz yıkıcı oluyor. çok sabırsızım. baş edemediğim şeyleri genelde yok ediyorum. tüm bunların kümülatif sonucu da kendime zarar vermek oluyor.

    hayatta kendime koyduğum hedeften bile tam emin değilim. öylesine savrulup gidecekmişim gibi muamele görmeye alıştım ve işin kötüsü savrulup gitmek umrumda da değil.

    aşık olduğum her erkek narsist birer piç oluyor. ve bu da inanılmaz yorucu. tek istediğim düzgünce sevmek ve sevilmek iken tüm ilişkilerimin satranç oyununa dönmesinden bıktım usandım. işin kötüsü bizzat kendim oyun oynar gibi ilişki kuruyorum. sırf bundan kurtulmak için dünyanın en düz insanıyım oyununu oynadım. o da çok sıkıcı geldi. ben galiba beceremiyorum kadın erkek ilişkilerini.

    insanın kendiyle ne yapacağını bilmemesi çağımızın hastalığı galiba. ben de bundan muzdarip bir insanım işte.
    1 ...
  7. sokrates in savunması

    81.
  8. "Herhangi bir alanda onların anladığı şekilde bilge ve onların anladığı şekilde cahil olmaktan kaçınmalı mıydım yoksa onlar gibi (kendini bilge sanan bir cahil ) mi olmalıydım? hem kendime hem de kehanete olduğum gibi kalmak daha iyidir yanıtını verdim. "

    maslow'dan yüzyıllar önce kendini gerçekleştirme onuruna erişebilmiş bir adamın sözleri.
    1 ...
  9. beşiktaş

    17689.
  10. marşları insanı en neşesiz anında bile hayata döndürüyor. ayağa kalkıp zıplama isteği uyandırıyor.

    KALBiM BEŞiKTAŞ (Şeref Bey Stadı Açılış Marşı )

    Her köşende zaferler şampiyonluklar,
    Her taşında Şeref Bey hatıramız var,
    Uçurumlardan derin kalbimizde yerin,
    Yalnız kalmayacaksın sonsuza kadar.

    Yıllara yenilmedik buradayız işte dimdik
    Tarihi bir daha yazmaya geldik

    Biz ne baharlar gördük senle ne kışlar
    Hiçbir şeyi sevmedik inan senin kadar
    Söyle bize ey hayat var mı böyle aşk ?
    Durursa burda dursun kalbim Beşiktaş

    Eğilmedi başımız geçse de yıllar
    Şanlı mazinde Sebalar, Baba Hakkılar
    Uçurumlardan derin kalbimizde yerin
    Yalnız kalmayacaksın sonsuza kadar

    Yıllara yenilmedik, burdayız işte dimdik
    Tarihi bir daha yazmaya geldik

    Biz ne baharlar gördük senle ne kışlar
    Hiçbir şeyi sevmedik inan senin kadar
    Söyle bize ey hayat var mı böyle aşk ?
    Durursa burda dursun kalbim Beşiktaş

    özellikle nakaratta ayağa kalkıp zıplayarak eşlik etme arzusu uyandıran bir örnektir.
    1 ...
  11. marlboro touch

    103.
  12. genelde sürekli sigara içmeyenlerin tercih ettiği sigara. hadi biranın yanına sigara alalım dendiğinde genelde tercih marlboro touch olur nedense.
    1 ...
  13. aşk

    14969.
  14. hemen hemen hepsine katıldığım kafa açan bir aşk tanımlaması metni için buyrunuz efendim.

    "Aşk çıkışı olmayan bir yanlış anlamalar labirentidir.

    Hanna Waar: Psikanaliz bize aşk hakkında bir şey öğretir mi?
    Jacques-Alain Miller: Oldukça çok şey öğretir; çünkü psikanaliz deneyiminin temel varolma nedeni aşktır. Psikanalize konu olan hastanın analistinin önüne getirdiği ve aktarma olarak adlandırılan, otomatik ve çoğunlukla bilinçdışı olan aşkın sorgulanma sürecidir. Bu uydurma bir aşktır; ama gerçek aşkı yaratan her şey onda da mevcuttur. Kendi mekanizmasına ışık tutar: Aşk gerçeğinizin aslını bildiğini düşündüğünüz kişiye yöneltilen bir şeydir. Ama aşk, katlanılması oldukça güç olduğu zamanlarda, bu gerçeğin sevimli ve kabul edilebilir olduğunu düşünmenize olanak sağlar.

    H.W: Öyleyse, gerçekten aşık olmak nedir?
    J.-A. M.: Birisine gerçekten aşık olmak, ona aşık olarak kendiniz hakkında bir hakikate ulaşacağınıza inanmaktır. “Ben Kimim” sorumuzun yanıtının saklı olduğu ya da bu sorumuza bir yanıt verebilecek kişiye aşık oluruz.

    H.W: Neden bazı insanlar aşık olmayı bilirken ötekiler bilmez?
    J.-A. M.: Bazı insanlar ötekinin, kadının ya da erkeğin içinde aşkı nasıl kışkırtacağını bilir; bunlar için seri aşıklar benzetmesi yapılabilir. Bu insanlar sevilebilmek için hangi düğmelere basacaklarını bilirler. Ama bunlar ille de aşık olmazlar; tam tersine kurbanlarıyla kedinin fareyle oynadığı gibi oynarlar. Aşık olabilmek için kendinizdeki eksikliği kabul edip ötekine duyduğunuz ihtiyacı, onu özlediğinizi itiraf etmeniz gerekir. Kendi içlerinde eksiksiz ve mükemmel olduğunu düşünenler ya da böyle olmak isteyenler, nasıl aşık olunacağını bilmezler. Ve kimi zaman bu gerçeği acı bir şekilde öğrenirler. Her türlü hileyi yapar, ipleri gizlice ellerinde tutarlar; ama aşkın risklerinden de sevinçlerinden de bihaberdirler.

    H.W.: “Kendi içinde eksiksiz ve mükemmel”: Yalnızca bir erkek böyle düşünebilir…
    J.-A. M.: iyi bir saptama! Lacan şöyle diyordu, “Aşık olmak sizde bulunmayanı vermektir.” Bu şu anlama gelir: Aşık olmak eksikliğinizi fark edip onu ötekine vermektir, onu ötekine yerleştirmektir. Aşık olmak sahip olduklarınızı vermek değildir, eşyalar ve hediyeler vermek değildir, aşık olmak sahip olmadığınız başka bir şeyi, sizi aşan bir şeyi vermek demektir. Bunu yapabilmek için eksik olduğunuzu, ya da Freud’un bir zamanlar söylemiş olduğu gibi ‘iğdiş’ olduğunuzu varsaymanız gerekmektedir. Ve bu tavır özü itibarı ile feminendir. Kişi yalnızca feminen bir duruşla gerçekten aşık olabilir. Aşk feminenleştirir. Aşkın bir erkekte daima biraz komik durmasının nedeni de budur. Ama alayın kendisini sindirmesine izin verecek olursa, bu kez de kelimenin gerçek anlamıyla kendi cinsel gücünden emin olamamaya başlar.

    H.W.: O zaman aşık olmak erkekler için daha mı zor?
    J.-A. M.: Elbette! Aşık bir erkek bile aşkının nesnesine karşı gurur parlamaları, saldırganlık patlamaları yaşar; çünkü bu aşk onu eksik, bağımlı bir konuma sokmuştur. Bu yüzden erkek, aşık olduğunda askıya almış olduğu erkeksi duruşa geri dönebilmek için, aşık olmadığı kadını arzulayabilir. Freud erkeğin özündeki bu ilkeyi “aşk hayatının değersizleştirilmesi” –aşk ve seks arzusu arasında bölünme– olarak tanımlar.

    H.W.: Ve kadınlarda?
    J.-A. M.: Bu daha az yaygındır. Çoğu durumda eril partnerin ortak özne olması söz konusudur. O bir yandan çifte jouissance* veren ve çiftin arzuladığı erkektir; ama aynı zamanda kadınsılaşmış, zorunlu olarak iğdiş edilmiş, aşık olunan adamdır. Burada belirleyici olan anatomi değildir: Erkek duruşunu benimseyen bazı kadınlar vardır. Ve bu kadınların sayısı giderek artıyor. Aşkı yaşamak için evde bir erkek ve jouissance için internette, sokakta ya da trende karşılaştığı başka erkekler…

    H.W.: Neden “giderek artıyor”?
    J.-A. M.: Kadınsılığa ve erkeksiliğe dair stereotipler radikal bir dönüşüm süreci içindeler. Erkekler duygularını açmaya, aşık olmaya ve kendilerini kadınsılaştırmaya davet ediliyorlar; tam tersine kadınlar ‘maskülenleşmeye doğru itildikleri’ belli bir dönemin içinden geçiyorlar: Hukuksal eşitlik adına her ikisinden de hala ‘ben de’ demeye devam etmeleri isteniyor. Aynı zamanda homoseksüeller de heteroseksüellerle aynı haklara ve sembollere –örneğin evlenme ve evlat edinme– sahip olmak istiyorlar. Dolayısıyla rollerde geçmiş yılların sabitliği ile çelişen temel bir istikrarsızlık, aşk sahnesinde yaygın bir değişkenlik hüküm sürmekte. Sosyolog Zygmunt Bauman’ın belirttiği gibi aşk ‘akışkan’ bir hal alıyor. Herkes kendi ‘yaşam tarzını’ bulmaya, kendi jouissance biçimlerini ve aşık olma biçimlerini varsaymaya itiliyor. Geleneksel senaryoların modası yavaş yavaş geçiyor. Normlara uyumlu olmanın toplumsal baskı henüz yok olmadıysa da yok olmasının eli kulağındadır.

    H.W.: Lacan “Aşk daima karşılıklıdır” demişti. Bugünkü şartlarda bu hala geçerli mi? Aşkta karşılılık ne anlama geliyor?

    J.-A. M.: Bu cümle ya hiçbir biçimde anlaşılmadan durmaksızın tekrarlanıp durur ya da yanlış biçimde anlaşılır. Bu, birinin size aşık olması için sizin ona aşık olmanızın yeterli olacağı anlamına gelmez. Bu saçma olurdu. Bunun anlamı şudur:

    “Eğer size aşıksam siz bu aşka layık olduğunuz içindir. Aşık olan benim ama siz de bu aşka karışırsınız; çünkü sizde benim size aşık olmama yol açan bir şey vardır. Bu karşılıklıdır; çünkü burada mekik dokuyan bir şey vardır: Size duyduğum aşk, benim için aşkın nedeni olmanızın geri dönüşüdür. Dolayısıyla siz kuşatılmışsınızdır. Size olan aşkım yalnızca benim maceram değildir, bu macera size de aittir. Benim aşkım sizin hakkınızda sizin kendi kendinize bilemeyebileceğiniz bir şey söyler.”

    Bu birinin aşkının ötekinin aşkıyla karşılık bulacağını asla garanti etmez: Bu gerçekleştiğinde daima bir mucizenin buyruğu olarak hayat bulur, peşinen hesaplanamaz.

    H.W.: Onu tesadüfen bulmayız. Neden o erkek? Neden o kadın?
    J.-A. M.: Aşk hali için, arzunun nedeni için Freud’un Liebesbedingung diye tanımladığı bir şey var. Bu, insanın içinde var olan ve sevilecek kişinin seçimi için belirleyici bir işlevi olan bir özellik ya da bir dizi özelliktir. Bu sinirbilimlerinden paçasını bütünüyle kurtarır; çünkü herkes için biriciktir, herkesin kendi tekil, mahrem tarihine kök salar. Kimi zaman dakikaların önem kazandığı özelliklerdir. Örneğin Freud bir hastasındaki arzu nedeninin kadının burnunun üzerindeki bir ışıltı olduğunu ortaya çıkarmıştır.

    H.W.: Böyle önemsiz şeyler üzerine temellenen bir aşka inanmak çok güç!
    J.-A. M.: Bilinçdışının gerçekliği kurguya baskın çıkar. insan hayatının ne kadarının –özellikle de aşk söz konusu olduğunda– küçük şeylerin, önemsiz şeylerin, ‘kutsal ayrıntıların’ üzerine kurulduğunu hayal bile edemezsiniz. Arzunun bu tip nedenlerine özellikle erkeklerde rastlandığı doğrudur. Aşk sürecinin yeşermesi için varlığı zorunlu olan fetişler bu nedenler arasındadır. Babayı, anneyi, abiyi, kız kardeşi, çocukluktan birini hatırlatan minicik özellikler kadınların aşk nesnelerini seçişlerinde önemli bir rol oynarlar. Ama aşkın feminen biçimi fetişist olmaktan çok erotomaniktir: Sevilmek, aşık olunmak isterler ve onlara gösterilen ilgi, sevgi, aşk ya da onların ötekinde varsaydıkları aşk; onların aşklarını ya da en azından rızalarını tetiklemek için genellikle olmazsa olmazdır. Bu olgu erkeklerin kadınları tavlama pratiğinin temelini oluşturur.

    H.W.: Fantazilere herhangi bir rol atfetmiyor musunuz?
    J.-A. M.: Kadınlarda fantaziler, ister bilinçli ister bilinçdışı olsun, aşk nesnesinin seçiminden daha çok jouissance pozisyonu için belirleyicidir. Erkekler içinse bunun tam tersi geçerlidir. Örneğin bir kadının jouissance’a –varsayalım ki orgazma– yalnızca kendini hayal ettiği pozisyonda ulaşabilmesi mümkündür. Bu; birleşme sırasında, dayak yerken, tecavüze uğrarken ya da kendini bir başka kadın olarak hayal ederken ve hatta orada olmadığını başka bir yerde bulunduğunu düşünürken gerçekleşebilir.

    H.W.: Peki ya erkek fantazisi?
    J.-A. M.: ilk bakışta aşkın içinde çok belirgin olarak vardır. Lacan tarafından yorumlanan klasik örnek Goethe’nin romanında yer almaktadır: Charlotte’u etrafındaki çocukları beslerken ilk kez gördüğü anda Genç Werther’in içinde ona karşı birden bire yeşeren tutkudan söz ediyoruz. Burada aşka yol açan şey bir kadının annelik vasfıdır. Benim kendi deneyimimden verebileceğim bir başka örnek şöyledir: Ellili yaşlarını sürmekte olan bir patron sekreterlik pozisyonu için başvuran kişilerle görüşüyordu; yirmili yaşlarda bir kadın içeri girdi ve adam kadına duraklamaksızın ilan-ı aşk etti. Adam onu ele geçiren şeyin ne olduğunu merak ederek psikanaliz sürecine başvurdu. Bu süreçte davranışını tetikleyen şeyin üzerindeki örtüyü kaldırdı: Onda yirmi yaşındayken gittiği ilk iş görüşmesindeki kendi hallerini hatırlatan izlere rastlamıştı. Bir bakıma kendi kendine aşık olmuştu. Bu iki örnekte aşkın Freud tarafından ayırt edilen iki yönünü görüyoruz: Ya anne örneğinde olduğu gibi sizi koruyan kişiye aşık olursunuz ya da kendi narsistik imgenize…

    H.W.: Sanki birer kuklaymışız gibi anlaşılıyor!
    J.-A. M.: Hayır, herhangi bir erkekle herhangi bir kadın arasında peşinen varolan bir yazgı, gizli bir plan, önceden belirlenmiş bir ilişki yoktur. Karşılaşmaları sperm ve yumurtanın karşılaşmasında olduğu gibi programlanmamıştır. Bu karşılaşmanın genlerimizle de uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Erkekler ve kadınlar konuşurlar, sözün dünyasının içinde yaşarlar, belirleyici olan işte budur. Aşkın halleri onu çevreleyen kültüre karşı aşırı hassastır. Her kültür cinsler arasındaki ilişkiyi yapılandırma biçimi ile dikkat çeker. Öyle ki bugün Batı’da, liberal, piyasacı ve hukuki toplumlarımızda ‘çoğul’ olan ‘tek’i tahtından indirmek üzere yoldadır. ideal ‘ömürlük büyük aşk’ modeli, hızla tanışma, hızla flört etme, hızla aşık olma ve alternatif, ardışık ve hatta eş zamanlı aşk senaryoları karşısında yavaş yavaş zemin kaybediyor.

    H.W.: Ve uzun vadedeki aşk? Ebedi aşk?
    J.-A. M.: Balzac “Ebedi olmayan her tutku mide bulandırıcıdır” der. Ama bir bağ ömür boyu tutkuyla devam edebilir mi? Bir erkek kendisini bir kadına ne kadar çok adarsa o kadın erkek için o kadar anaç bir anlam ifade etmeye başlar: Kadın artık aşık olunamayacak kadar yüce ve dokunulmazdır. Bu kadın kültü en çok evli homoseksüeller arasında ortaya çıkar: Elsa’ya olan aşkını bir imzayla kutsamış olan Aragon, Elsa ölür ölmez erkeklerin dünyasına merhaba demiştir! Ve bir kadın tek bir erkeğe bağlandığında, onu iğdiş eder. Dolayısıyla tutulan yol meşakkatli ve dardır. Karı koca aşkının alın yazısı en iyi ihtimalle dostlukla son bulur, Aristoteles bunun aslında gerekli olduğunu da söyler.

    H.W.: Sorun erkeklerin kadınların, kadınların da erkeklerin kendilerinden ne istediklerini bilmemesidir…
    J.-A. M.: Evet. Aristotelesci çözümü çürüten olgu, Lacan’ın derin bir iç çekişle söylediği gibi, bir cinsten öbürüne karşılıklı diyoloğun imkansız olması halidir. Aşık olan insanlar aslında ötekinin dilini belirsizlikler içinde, el yordamıyla etrafında dolanarak, anahtarları arayarak öğrenmeyi sürdürmeye mahkumdurlar: Kilitleri açan anahtarlar daima değişebilir. Aşk, çıkışı olmayan bir yanlış anlamalar labirentidir."

    kaynak:
    http://www.libidodergisi....ikanaliz-bize-aski-ogret/
    1 ...
  15. türkülere gecen can acıtan sözler

    4.
  16. Bahçada yeşil çınar
    Boyu boyuma uyar
    Ben seni gizli sevdim
    Bilmedim alem duyar

    evet. insan zaten aşıkken yavaşça çalınan bir ıslık sesi duysa bile canı acıyor.
    1 ...
  17. yorgunluk

    100.
  18. bedensel olanı değil de ruhsal olanı daha da zordur. hele bir de yorgunluktan mı tembellikten mi bu halim ayrımı yapılamıyorsa insanı kıvrım kıvrım kıvrandıran iç hesaplaşmalara sürükler. velhasıl zordur.
    2 ...
  19. birhan keskin

    239.
  20. "içinden geçen çocukluğunu, gençliğini gördüm senin
    yüzünde yol açan can kuşunu, aşka dair cümleni.
    ben gördüğümde bütün zamanlardaydın sen.

    anladım bir kadına düşerse ışık nehirlere fısıldayandan,
    gecenin koynundan gül toplar, başka şey gelmez elinden.

    sadece bunlar değil, sadece bunlar değil..
    yokluğunda çınlayan boşluklardan mezunum.

    çok şey hissediyorum senin için
    ama bunlar değil senin istediğin."

    gerçekten de elimden 'gecenin koynundan gül toplamak' dışında hiçbir şey gelmeyen bir dönemde birhan keskin'le tanıştım. her duygusal afetimde de hep duygularımın ifadesi olmuştur şiirleri.

    bir kadının ne kadar güzel şiirler yazabileceğinin en büyük örneklerinden birisidir.
    2 ...
  21. şarkılarda geçen mükemmel sözler

    727.
  22. sözcüklerim varmiyor uzaklarina
    birer birer düsüyor bütün öpmelerim
    agir yenilgiler alarak …

    adresinde yoklugunu kiyamet bilerek
    sadece susarak özlüyorum seni.
    1 ...
  23. © 2025 uludağ sözlük