tarihi değerlere hakaret edenler silik olsun. peki adam ya hitler'e, mussolini'ye hakaret ettiyse. ya da kerbela'da peygamber torunlarını katledenlere beddua ettiyse ne olacak?
evet arkadaşlar.
dershanelerin kapatılmasının ne cemaatle, ne kürt açılımıyla, ne de başka bir şeyle alakası yok.
dershanelerin kapatılmasının asıl amacı gençlerin sevişmesini, seks yapmasını engellemek. hatta bu işe cemaat de dahil olmuş olabilir.
liseyi bitirir bitimez üniversite kazanamayan yüzbinlerce genç, bir sonraki seneyi boşta geçiriyor, bu dönemde sadece dershaneye gidiyor, tabi ki artık çocukluktan çıkılıp, gençliğe adım atılan ve pek çok boş vekte sahip olunan bu dönemde öğrenciler "etüde kalıyorum" ayağına kızlı erkekli muhabbetlere dahil olabiliyor ve bu muhabbetlerde acayip sevişmeler olabiliyor.
akp dershanelerin kaldırılmasıyla aslında cemaati falan hedeflememiş, gençlerin seks yapmasının önüne geçmiştir.
siz hala cemaat diyorsunuz, eğitim diyorsunuz.
her şeyin başı seks ve pompa. hala anlayamadınız mı arkadaşlar?
pek çok gencin ilk cinsel deneyimlerini dershaneye giderken yaşadığı düşünüldüğünde akp zihniyetinin "ince görme"sidir.
evet, liseyi bitirir bitimez üniversite kazanamayan yüzbinlerce genç, bir sonraki seneyi boşta geçiriyor, bu dönemde sadece dershaneye gidiyor, tabi ki artık çocukluktan çıkılıp, gençliğe adım atılan ve pek çok boş vekte sahip olunan bu dönemde öğrenciler "etüde kalıyorum" ayağına kızlı erkekli muhabbetlere dahil olabiliyor ve bu muhabbetlerde acayip sevişmeler olabiliyor.
akp dershanelerin kaldırılmasıyla aslında cemaati falan hedeflememiş, gençlerin seks yapmasının önüne geçmiştir.
siz hala cemaat diyorsunuz, eğitim diyorsunuz.
her şeyin başı seks ve pompa. hala anlayamadınız mı arkadaşlar?
insana tarifi olmayan acılar yaşatan işkence çeşididir.
malzemeler;
1 adet işkence görecek erkek.
2 adet lezbiyen ve seksi bayan.
bir miktar ip.
elektrikçilerin kullandığı cırt kelepçe(kalın ve uzun olanından)
1 adet ikiz yatak.
1 adet nuri alço uyutma ilacı.
hazırlanışı;
inanılmaz seksi ve güzel iki lezbiyen bayan bir erkeği "sevişme" bahanesi ile tavlar ve eve atar, erkek sevişmeyi beklerken ilaçla uyutulur. erkek, uyutulduktan sonra yatağa taşınır, ayakları iple yatak uçlarına bağlanır, elleri de cırt kelepçeler vasıtasıyla bağlandıktan sonra hareket edip kaçma şansı olmadığından emin olana kadar bekletilir ve uyandırılır. daha sonra uyanan erkeğin önünde striptiz yapılmak sureti ile işkence yapmaya hazır hale getirilir.
işkenceye hazır hale getirilen erkeğin önünde çılgınlar gibi sevişilerek işkence tamamlanır.
artık işkenceye maruz kalan erkeğimiz ne isterseniz yapmaya hazırdır.
evet,
çalıştığım şirketin yeni aldığı proje için şantiye alanındaydık o gün. kaba inşaat tamamlanmış işin ince işçilik kısmı ve mimari detaylara başlangıç aşamasındaydık.
projenin yetkili mühendisi olarak da şantiye sorumlu müdürlüğü bendeydi.
şirketin merkez ofisinden aldığım mail ile şantiyeyi toparlama telaşındaydım. yaptığımız iş bakanlık konutuydu ve bakan bey'in kızı mimari detayları görüşmek için şantiyeye geliyordu. diğer mühendis arkadaşlara ve mimar hanıma haber verdim, öğlen sularında ön tamponu flamalı siyah renk bir volvo araç şantiyeye geldi. şoför arka kapıyı açtığında halusulasyon gördüğümü sandım.
arabadan önce bir çift dolgun ve mükemmel bacak indi. ardından da muhteşem göğüslere ve o göğüsleri haklı olarak sergileyen muhteşem sarışın bir beden...
karina'yı diğer arkadaşlarla tanıştırırken, bir yandan da o'na küçük kurlar yapmaktan geri alamıyordu beni güzelliği.
(evet, kızın adı karinaydı, yaptığımız iş bir türk bakanın konutu değil, makedonya'da bir bakanlık konutuydu. yazının bundan sonrasını piç ettim sanırım ama türkiye'de böyle bakanlık konutu gibi projeler yok, bakanlarımıza biz aylık 49.000 tl'ye villa kiralıyoruz.)
herneyse, karina'yı inşaat detayları ile bilgilendirdik. kendisinin isteklerini de proje'de "ilave işler" listesine not düştükten sonra uğurladık.
veda sırasında gösterdiğimiz ilgiden çok memnun kaldığını ve cumartesi akşamı bizi yemeğe davet ettiğini söyledi.
cumartesi gecesi, mimar oya hanım, ben, inşaat mühendisi ishak bey ve şantiye teknisyeni murat ile birlikte üsküp merkezindeki arka hotel'in restoranında karina ile buluştuk, karina yemeğe bakan yardımcısı sergey ve babasının sekreteri loxan ile katılmıştı. yanımdakiler sürekli projelerden bahsediyor, karina ise sadece benimle ilgileniyordu.
bir ara bana "konut için farklı ve yaratıcı bir aydınlatma" istediğinden bahsetti ve bunu baş başa görüşmemiz gerektiğini söyledi. ben de yemek bittiğinde şayet kalırsa kendisine zevkle tasarımlarımı göstereceğimi ve beğenisine sunacağımı söyledim. çok memnun oldu. yemek bitiminde diğer arkadaşları uğurladık. ben ve karina'nın yanındakiler kaldı. bir süre konutun aydınlatma detayları hakkında konuştuktan sonra karina diğerlerine ayrılmaları talimatını verdi.
-bana göstereceğin daha özel şeyler yok mu?
+var tabi, odamdaki bilgisayarda.
-hmm.
+bilgisayarı buraya mı getireyim?
-siz bilirsiniz.
+aslında getirmek isterdim ama şarj problemi var, isterseniz yukarıda bakalım.
-ben de öyle istiyordum. hem burası çok kalabalık.
+buyrun.
asansörde yalnızdık şimdi karina'yla. belinden tutarak boynuna doğru bir hamle ile yanaştım asansör kapısı kapanır kapanmaz. bana "sabret" dedi ve eli ile "burada olmaz" işareti yaptı.
odaya girer girmez üzerindeki ceketi sıyırdı karina. gövdesinde sadece siyah ve dar bir bluz vardı ve o bluz içindeki göğüsleri zor tutuyordu.
vahşi bir aslanın avından ilk parçayı koparırca saldırdım ona. odanın girişinden yatağın olduğu bölmeye geçmemiz bir an almıştı sadece. dünden beri arzuladığım kadın benim odamda, benim yatağımdaydı.
kendisini aydınlatma projesi hususunda bilfiil aydınlattım.
ne yazık ki 3 gün sonra isviçre'ye gidiyordu. "3 gün 3 gece seninle olmak istiyorum" dedi.
sabahın ilk ışıklarıyla yanımdan ayrıldı. bir saat sonra geri döndü birkaç parça kıyafetle. otelden ayrılıp ohri'ye gitmeyi teklif etti. şantiyeyi arayıp 3 gün gelmeyeceğimi söyledim.
sabah sevişmemizi tamamladıktan sonra otelden ayrılıp 3 gün 3 gece birbirimize doyacağımız ohri'nin yolunu tuttuk.
3 gün sonunda şantiyeye döndüm. karina gitmişti. daha fazla burada kalmanın anlamsız olduğunu düşünerek ben de istanbul'a geri döndüm.
evet, keşke bizim ülkemizde de böyle bakanlar, böyle bakan kızları olsa. bizler de aydınlatsak...
yazık ki yok. kısmetimiz hep gurbette...
medcezir dizisinde canlandırılan kaşar karakterlere özenip, onlar gibi makyaj yapmaya çalışan, onlar gibi davranıp, kendini onlar gibi yaşıyormuş zanneden kezbandır.
bir göz kırpsanız "aaa bu beni sikecek kaçayım hemen" diye düşünürler, o ayrı.
bu arada o kadar kaşarın yer aldığı dizide hiç sevişilmemesi de çok ilginç. kınıyorum...
2011 senesinin şubat ayında gerçekleşen rio karnavalında yaşanan skandaldır.
şahsen brezilya'da bulunan hizmet hareketinin okulunda gerçekleştirdiğimiz proje tadilatı sırasında tanık olduğum bu rezil durumu hala unutamıyorum.
akp'nin istanbul il teşkilatında vazifeli 2 isim ve 1 milletvekili ile 2 vekil danışmanının karıştığı bu olay cemaat-akp savaşında şu ana kadar ortaya çıkarılmış ilk seks skandalı olarak kayıtlara geçsin.
gerektiği zaman elimdeki belgeleri kamuoyu ile paylaşacağım.
suriyeli mültecilerin de insan olduğunun ve bu nedenle birtakım ihtiyaçları olduğunun farkında olmaktır.
evet, onlardan kaçmayalım, onlarla kaynaşalım bence.
birçoğunuz gibi ben de sevmezdim bunları. bizim apartmana da taşındı iki suriyeli aile. bunlardan biri benim iki üst katıma taşındılar. 50 yaşlarında bir kadın ve 70 yaşlarında bir amca. kadın amcanın kızıymış, kocası suriyede kalmış, hatta esed güçleri tarafından tutuklanmış. 4 tane de kızları var. gördüğüm kadarıyla 4'ü de fevkalade güzel. bu suriyelilere yobaz, radikal islamcı falan diyorlar ama bu kızların hepsi açık giyiniyorlardı.
ben sabahları evden çıkarken sürekli suriyeli dede ile karşılaşıyordum apartman girişinde. benim işe gidiş saatimde dede ekmek almaya gidiyordu her sabah. kendisi ile ilk günler selamlaşmıyorduk, sonra bir gün bana "selamınaleyküm" dedi, ben de "aleyküm selam" şeklinde cevap verdim. sonra takip eden günlerde hep selamlaştık, daha sonra ayak üstü muhabbet eder olduk dedeyle...
bir gün akşam saat 21.00 suları, kapıcı benim kapıyı çaldı.
"optimus abi üst katta elektrik arızası varmış, bir bakıversen sevabına."
üst kat dediği bizim suriyeliler.
aldım takım çantasını gittim, sigortalar atmıştı. evin elektrik tesisatı eskiydi, bunlar da hem çamaşıra, hem bulaşığa, hem ütüye yüklenmişler aynı anda. cayır cayır yanmış tesisat tabi. tam 2 saat uğraştım, en sonunda geçici bir şekilde ara kabloyla elektrik verdim. evin büyük kızı esmina az biraz ingilizce ve türkçe biliyordu, ona durumu anlattım. yarın benim şirketin elektrikçisini göndereceğimi söyledim. esmina içten bir şekilde teşekkür etti, "borcumuz nedir" diye sordu, kızdım, "bunu duymamış olayım" dedim. esmina, dedesi ve annesi teşekkürler ederek beni uğurladı. ben merdivenleri inerken esmina'nın dolgun dudaklarını ve sürmeli kapkara gözlerini düşünüyordum...
ertesi gün şirketin elektrikçisini bizzat ben alıp evlerine götürdüm. elektrikçi işini yaparken esmina bize kahve yaptı, kahvelerimizi içerken esmina'nın sürekli bana baktığını farkettim ve ona laf attım. klişe bir şekilde "okuyor musun" falan...
esmina suriyede üniversitede biyoloji okuyordu, ama malum sebeplerden eğitimi yarım kalmıştı. ben o'na burada da üniversiteye devam edebileceğini, hükümetimizin böyle bir hak tanıdığını anlattım. "biliyorum fakat ne yapacağımı bilmiyorum" dedi. ben hemen önümüzdeki perşembe günü boş olduğumu isterse kendisi ile giderek yardımcı olabileceğimi söyledim. bu teklifim hem esmina'nın, hem ailesinin çok hoşuna gitti, severek kabul ettiler. bu arada bizim elektrikçi işi halletmişti. ben yine para ödememelerini sağladım, elektrikçiyi uzaklaştırarak evden çıktım.
akşam eve geldiğimde henüz soyunup üstümü değiştirmiştim ki, kapı çalındı. gelen esmina'nın ufak kardeşiydi, beni akşam yemeğine beklediklerini söyledi ve üst kata çağırdı. ben yorgun olduğumu söyleyip teşekkür ederek geri çevirdim. aradan 10 dakika geçmişti ki, esmina'nın annesi, dedesi ve esmina nevaleyi yüklenmişler, koca bir tepsi ve yemek tencereleri ellerinde kapıda belirdiler. yorgun olduğumu söylediğim için, yemeği bende yemeye gelmişler. neyse ki içeri davet ettim. birlikte yemek yedik. esmina'nın annesi yemek tepsisi ve artanları üst kata çıkarmak için çıktı, esmina da benim mutfağa geçti çay demlemek için, dedesi ise koltuğa oturmuş, ağırlık çökmüş gibi uyuyordu, ben birşey lazım mı değil mi diye mutfağa gttim, mutfak kapısını açmamla esmina ile burun buruna geldik. sonra arkasını döndü ve ocağa doğru hamle yaptı, ben de arkasından eviyenin olduğu bölüme doğru geçerken o'na hafifçe sürttürdüm. uzun bir elbise giymişti esmina, kapkara ve dümdüz saçları neredeyse beline kadar iniyordu, o'na sürttürürken bir yandan da saçlarının kokusunu içime çekerek "mmmm" yaptım. o da sürttürdüğümü farketmiş olacak ki poposunu geriye doğru ittirerek bana daha da yanaştırdı. ben bu hamle sonrası kalçalarına elimi attım. o da hala arkası dönük olmasına rağmen bir eliyle benim diğer elimi tuttu. ben diğer elimi kalçalarından çekerek, göğüslerini okşamaya başladım ve esmina'yı kendime döndürerek öpmeye başladım. oracıkta sahip olmak istiyordum, eteğini yukarı kaldırarak bacaklarını ellemeye ve öpmeye devam ettim, bir kaç dakikalık mini sevişmemiz devam ederken kapı çaldı. annesi gelmişti.
hepberaber çaylarımızı içtik, sonra onlar gittiler. ben yanıyordum. esmina aklımı başımdan almıştı, çıldırıyordum amk...
o gece rüyamda esmina ile seviştim. çılgınca arzuluyordum kızı.
ertesi gün erkenden eve geldim. bekledim kapımı çalan olmadı. ben yukarı çıktım. beni eve buyur ettiler, beraber çay içtik. yarın evde olacağımı esmina ile üniversite işi için ilgileneceğimi söyledim. bir yandan da esmina ile bakışıyor, bakışlarımızla sevişiyorduk.
gece bitmek bilmedi.
sabah erkenden kalkıp duş aldım, traşımı oldum, tam hazırlanmıştım ki kapı çaldı, açtım, esmina tüm güzelliği ile karşımdaydı. o'nu kapıdan içeri doğru çekerek öpmeye başladım. esmina tüm güzelliği ile kollarımın arasında inliyor o da beni öpüyordu. "çıkalım mı" dedim, "çıkalım" dedi. apartmandan çıkarak arabaya bindik. sitenin otoparkından çıktıktan sonra esmina'nın elini tuttum. "nereye gidelim yavrum" diye sordum, "sen nereye istersen" dedi. önce kaymakamlığa uğrayarak esmina'nın üniversite işi ile ilgili dilekçe yazdık ve yetkili birime sunduk. işimiz sona ermişti, tekrar arabaya bindik, bindik ama kimseyi umursamadan öpüşüyorduk bir yandan da. arabayı çalıştırdım ve bizim şirkete gittim, şirketten hilmi'yi arayarak evin anahtarını getirmesini söyledim, 5 dakika sonra şirketin otoparkına getirmişti hilmi anahtarı. vakit kaybetmeden hilmilere gittik.
kapının kilidini açarken bile beni elliyor, tahrik ediyordu esmina, kapıyı açıp içeri daldık ve kapıyı kapatmamızla birlikte sevişmeye başladık...yatak odasına dahi geçemeden salonda birlikte olduk, sonra yatak odasında, sonra banyoda, sonra tekrar yatak odasında. esmina'nın tüm güzelliği hilmi'nin yatak odasında ve benim altımda inliyordu, tarifi güç bir güzelliği vardı, dediğim gibi simsiyah düz ve uzun saçlar, kapkara gözler, dolgun dudak ve göğüsler, taş gibi kalçalar... 5-6 defa birlikte olduk o gün esmina'yla. evden çıkarken hala öpüşüyorduk...
o gün bitmesin istiyorduk ikimizde, ama mesai saati bitmişti, ailesinin güvenini kaybetmemem lazımdı ki esmina ile yeniden birlikte olabileyim...
eve geldik ve ailesine durumu anlattık. "yarın yeniden gitmemiz gerektiği"ni söyledik. onlar da çok sevindiler. ben tabi akşamdan gerekli ayarlamaları yaptım ve hilmi'nin eve bu sefer sabahın köründe gittik. muhteşem bir gün daha. daha sonraki günler de haftada iki kez esmina'nın üniversite işi için(!) yine gittik...
iki buçuk ay geçti, esmina'nın dilekçesine hala bir yanıt gelmedi. biz haftanın iki günü hala kaymakam hilmi'ye gidiyoruz. şu hükümet çok yavaş çalışıyor canım. nerede bu devlet?
not: geçen gün esmina, "hamileyim galiba" dedi. günü geçmişti. çok korktum. ama neyse ki sorun kendiliğinden halloldu. şu an suriyeli komşularımla çok mutluyum, lakin esmina'nın bir ufağı melakke de çok tatlı ve galiba bana ilgisi var. neyse esmina'nın işini halledelim, o'nu da yerleştiririz bir okula herhalde.
günahını vebalini bilmiyorum, ama insana farklı duygular yaşatan bir deneyimdir.
kim bunu yapmak istemez ki?
düşünsenize ilahi bir kudret sizi kutsal topraklara çağırıyor, gidiyorsunuz, o mübarek topraklara yüz sürüyor, ibadetinizi yapıp huşuyla doluyorsunuz. bir tek ne eksik?
evet, tahmin ettiğiniz gibi.
gerçekten "tam manasıyla umre ziyareti yaptım" demesi için insanların bu tecrübeyi muhakkak denemesi lazım.
(bkz: #22061167)şu olay sonrası bir süre ruh halim bozulmuştu. kendime gelmek, kafamı toplamak için başka şeylere ihtiyacım vardı. bir arkadaşımın tavsiyesiyle umre ziyareti yapmaya karar verdim.
birinci sınıf bir seyahat acentesi ile anlaşarak kutsal topraklar yoluna düştüm. allah hepinize nasip etsin, çok farklı bir duygu bu arkadaşlar. uçağa bindiğiniz andan itibaren bu farklılığı hissediyorsunuz. biraz maliyetli belki ama inanın değer.
ben de uçağa bindiğim anda bu farklılığı hissetmeye başladım.
cidde'ye indiğimizde gece yarısıydı. bir süre havalimanında bizi mekke'ye götürecek otobüsü bekledik, bu arada bizim kafilemizde bulunan bir bayanın görevlilerle bağırışmasına şahit oldum. pasaport kontrollerinde sorun yaşamıştı ve sorunu halledilemiyordu. tur operatörü şirket temsilcilerine bağırıyor, bunun bir skandal olduğunu belirtiyordu.
anladığım kadarıyla kadın sınırdışı edilme riski ile karşı karşıyaydı. olaya müdahale etme gerekliliğini duydum. yüreğinde allah korkusu ve imanıyla kutsal topraklara gelen bir bayanın bu hazzı yaşamadan geri gönderilmesini bir haksızlık olarak görüyordum. cidde başkonsolosluğunda görevli arkadaşım feridun'u arayarak yardım istedim, feridun yarım saat içinde havaalanına geldi ve tur operatörümüzden ve yerel makamlardan bilgi aldı, ben de hanımefendiye kefil olduğuma dair bir taahhütname imzaladım ve sorun çözüldü.
o an bayanın sevincini tarif için kelimeler kifayetsiz kalır. suudi arabistan'da olmasak neredeyse bana sarılıp öpecekti. ama o da arabistan'da olduğumuzun farkına vardı, sadece yakama dokundu ve elini geri çekti ve "teşekkür ederim" dedi. ben de kendisine "işlemler tamamlanana kadar kafeteryaya geçip orada beklemeyi" teklif ettim. birlikte kafeteryaya geçtik.
masaya oturduğumuzda tekrar teşekkür etti.
isminin "nurten" olduğunu öğrendiğim bayan 40 yaşlarında, bakımlı bir bayandı, beyaz elbisesi ve başına taktığı türbanı diri ve son derece düzgün vücut hatlarını örtse de yine de seksapeli hakkında ipuçları sunuyordu. "tövbe haşa" diyerek bu saçma düşüncelerden kurtulmaya çalıştıysam da nurten'in şuh sesi ve hoş muhabbeti buna engel oluyordu. kutsal topraklarda da şeytana uymaya başlamıştım...
nurten hanım 40 yaşında dul bir bayandı. eşini yeni kaybetmiş ve boşlupa düşmüş, çareyi de kutsal topraklara umre ziyareti yapmakta bulmuştu.
gecenin kalan yarısında yaptığımız otobüs yolculuğu sonrası sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mekke'de konaklayacağımız movenpick oteline vardık. çek-in işlemleri falan derken herkes odalarına yerleşmeye başladı, erkeklerin çoğu sanki kaçıyormuşçasına sabah namazını kılmaya gitii, ama ben önce odama yerleşip bir duş almak niyetindeydim, odama çıkarken nurten hanım da benimle birlikte geliyordu, aynı kata çıktık, odalarımız aynı kattaydı ve nurten hanımla benim odamın arasında sadece 2 oda vardı.
herneyse herkes odalarına yerleşmiş, kutsal kabeye gitmek için sabırsızlanmaya başlamıştı. tur operatörü birkaç saat sonra hepimizi topladı ve islam dünyasının kalbi olan kabe'ye doğru otelden çıktık. kabe yolundaydık lakin ben sürekli nurten'e bakıyordum, o da bana bakıyor, sürekli beni kesiyordu.(şeytan çık ulan içimden çık amk)
bu arada kabenin bulunduğu devasa alana geldik ve o mukaddes mekanı tavaf etmeye başladık.
müthişti gerçekten. hiçbir insan yoktur ki bu anı yaşayıp, tüyleri diken diken olmasın. hele hacreül esved falan, adeta başka dünyadaydım ve karanlıklara boğulmuş ruhumun doymaya başladığını hissediyordum.
biraz soluklanmak amacıyla şadırvanlara doğru yöneldiğimde nurten'i bir mermer kaidenin üzerinde oturur, ayak bileklerini ovalarken gördüm. yanına yaklaştım.
-selamın aleyküm.
+aleyküm selam.
-bir sorun mu var.
+ya, sanırım ayağımı burktum.
bunu duyunca kendisini kaldırmak için hamle yaptım, geriye kaçtı, ben ısrar ettim, koluma girmesini tavsiye ettim ve tur operatörüne bilgi vererek birlikte otele gittik. nurten'i odasına çıkardım ve otelden ayrıldım. bir süre sonra elimde bengay türevi bir krem ve ağrı kesici ile nurten'in odasının kapısını çaldım. kapıyı açtı, başında örtü yoktu, kumral ve düz saçları güzelliğine güzellik katıyordu.
beni içeri davet etti, hemen bir bardağa su doldurdum ve ağrı kesici ile birlikte nurten'e uzattım. ayağını sandalyenin üzerine koymasını, biraz masaj yapacağımı söyledim.(bu arada masaj konusunda baya iyiyimdir)
nurten hiç sual etmeden kabul etti, kendisi yatağa uzandı ve ayağını da yatağın yanındaki koltuğa uzattı, ben ağrıyan bölgeye krem sürerek, masaj yapmaya başladım. ayak bileğini ovalıyorken nurten inlemeye başladı.(tövbe haşa, sümme haşa) ben bir yandan ovalıyor, bir yandan eşofmanını yukarıya doğru sıyırarak baldırlarını okşuyordum. bunlar süregelirken nurten elini başıma koydu ve saçlarımı okşamaya, elleri ile saçımı karıltırmaya başladı. yaptığım işi bırakarak doğruldum, nurten'in elini tuttum, dudaklarına doğru yöneldim, bir diğer elimle de dolgun göğüslerini okşamaya başladım. zincirler boşalmış kutsal toprakları günahımıza alet etmeye başlamıştık. belki yanacaktık bunun için ama birbirimizi deli gibi arzulayarak çılgınca sevişmeye başladık.
nurten her hamlemde çıldırıyor, "orgazmın doruklarına ulaşmaya hazırım" çığlıkları atıyordu. ilk sevişmemiz ikimizi de kesmemiş olacak ki, mola vermeden ikinci defaya geçtik, üzerinde hacı elbisesi olmayan nurten, çılgın bir kısrak gibiydi. taş gibi bir kadındı ve ben bundan gayet memnundum.
umre seyahatimizin takip eden günleri sürekli beraber olduk nurten'le. mekke'de, medine'de...
ama bir yandan ibadetlerimizi de yaptık.
türkiye'ye döndüğümüzde de nurten'le bir süre yoğun olarak birlikte olduk. daha sonra anlam veremediğim bir şekilde benden uzaklaştı, günah işlediğimizi söyledi ve benden ayrıldı nurten. oysa günahı işlediğimiz yer zaten kutsal topraklardı. ilahi bir güç bizi bir araya getirmişti ama o bunu anlamadı.
neyse, bazen em ummadığınız yerde, en ummadığınız şeyler başınıza gelebiliyor işte.
bu da böyle bir anımdı.
allah günah yazmaz inşallah.
"Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk Lebbeyke lâ şerîke leke Lebbeyk innel-hamde ven nimete leke vel-mülk lâ şerîke lek "
fahişelerin sorunlarını anlamak ve onların toplumdan dışlanmışlığının önüne geçmek için yapılması gerekendir.
siz hiç bir fahişeye neden kendini "eskort" olarak tanıttığını sordunuz mu?
onlar da memnun değil bu hayattan. yaşadıkları hayatın hiçbir şeyi memnun etmiyor onları. o yüzden saklanmaya isimden başlamışlar. ama kendi aralarında "orospu olmak"tan gurur duyuyor olmaları cabası.
herşeyden önce onlar da insan. ama onlarsız yapamayıp, onları dışlamak için bayrak tutan şerefsizler hangi yaşam formuna mensup bilemiyorum...
peşinen belirtmek isterim ki gaylik ile, lezbiyenlik ile bir sorunum yok. lezbiyen bayanlarla beraber olabilirim, hatta bir seferinde iki lezbiyen bayan benim ellerimi ayaklarımı bağlayıp beni dövdüler, dövdükten sonra seviştiler, sonra bir kez daha dövdüler, ağzımı burnumu kanattılar tekrar önümde seviştiler. neyse konu bu değil ama bir gay ile travesti ile asla birlikte olmam, olanı da hazetmem.
ama büyük konuşmamak gerekiyormuş. allah insanın karşısına çıkarıyor işte...
2004 senesinin yazıydı. bendeniz kuşadası'nda bir gece kulübünde işletmecilik yapıyordum, o yaz ağustos-eylül programı için arkadaşım ertan'ın tavsiyesi ile sanatçı şebnem(şebnem kadının gerçek adı değil, tanıyan olabilir diye gerçek adını yazmıyorum, lütfen kusura bakmayın)ile görüşme randevum vardı.
o gün saat 15.00 suları işletme dışındaydım, cep telefonundan aradılar. canlı müzik için ertan bey ve şebnem hanım'ın geldiklerini bildirdiler. ben de patrona bilgi verip görüşme için işletmeye geçtim.
sekreter misafirleri odama almıştı, odaya girdim, hemen ertanla sarıldık öpüştük, şebnem tam ertan'ın arkasındaydı. o'nu gördüğümde ertan'ı ittim kendimden. kısa bir süre şebnem'i süzdüm, 1.75 boylarında, 33-35 yaşlarında kumral, harkulade bir bayan vardı karşımda. vücuduna yapışan daracık bir kot giymiş, üstünde de o muazzam göğüslerinin tüm hatlarını ortaya çıkarak kolsuz bir body vardı. öldüresiye bir çekiciliği vardı şebnemin. elimi uzatarak tokalaştım ve "hoşgeldiniz" dedim.
ertan ise şebnem'e beni anlatmaya başladı,
"şebnemcim optimus benim üniversiteden sınıf arkadaşım, ikimiz de elektrik mühendisiyiz ama o da benim gibi mesleğini yapmıyor, ama onun tuzu kuru, bak koskoca işletmesi var..."
ben ertan'a sırıtarak, "saçmalama ertan, abartıyor şebnem hanım, burası benim değil, ben sadece müdürüm burada" diyebildim.
1997'de okulu bitimiştim, sonra hemen kısa dönem askerlik ve yurtdışında iş yapan bir firmada şantiye mühendisliğinden sonra sıkılmış, bir süre inşaatlardan uzak olmak istemiştim. bu arada babamın bir arkadaşının oteline tatil için gelmiştim kuşadasına ve babamın arkadaşıyla bir muhabbetimiz sırasında "bir süre çalışmak istemediğimi, sıkıldığımı" söylemiştim, o da bana bu işletmenin müdürlüğünü teklif etmiş, işe sahip çıkmam için de yüzde 15 ortaklık vermişti. bunun biraz kafa dağıtacağını düşünerek işletmeciliğe başlamıştım...
herneyse, ertan bir yandan anlatıyor, şebnem ise sürekli beni kesiyordu. tabi ben de şebnem'i. şebnem ile haftanın 3 günü canlı müzik için anlaşma yaptım. ufak bir pazarlık dahi yapmamış, şebnem'in talep ettiği herşeyi kabul etmiştim. bu arada şebnem otelde kalmak istememişti, ben de ona benim kaldığım apartmanda yine bizim firmaya ait olan bir boş daireyi tahsis ettirmiştim.
ben şebnem'in evindeki hazırlıkları yapmakla meşgulken, şebnem eşyalarını almak için 2 günlüğüne istanbul'a gitmiş, giderkende "bu işe başlamayı sabırsızlıkla bekliyorum" demişti.
iki gün sonra şebnem geri geldi, evine yerleşti ve ilk akşam onu yabancılık çekmemesi için yemeğe götürdüm, daha sonra bizim kulübe geçtik ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar kendisini misafir ettim.
hoşsohbet bir kadındı şebnem. sağlam da içiyordu hani. güzel bir gece geçirdik, içtik, dans ettik, eğlendik, sonra program bitince şebnem ile eve kadar yürüdük. bu arada yürürken giydiği uzun topuklu ayakkabı ona bir sendeleme yaşattı, bir ara düşer gibi oldu, hemen beline sarıldım bir elimle de diğer elini tuttum. kendini birden üzerime bıraktı, elim şebnemin giydiği bodynin içine girmiş, elim tenine temas etmişti. kadife gibi ama sert bir teni vardı..."bu böyle olmayacak, koluma gir istersen" dedim. tereddütsüz kabul etti ve koluma girdi, bir yandan da başını omzuma yaslamıştı. bu şekilde eve vardık.
aynı binada, komşuyduk şebnemle artık. binanın 1. katında ben, 3. katında ise şebnem'in evi vardı. şebnem "hala yerleşemedim, ev darmadağın" dedi, şikayetçi bir ses tonuyla. ben de yarın kendisine eleman göndereceğimi, bu şekilde yerleşmesine yardımcı olacağımı söyledim. ve ekledim.
"normalde kadın erkeği kahve içmeye çağırır böyle durumlarda, ama sen daha yerleşmediğin için ben seni kahve içmeye davet ediyorum" dedim.
güldü kısaca. "çok hızlıyız bakıyorum da" diye yanıtladı. güldük birlikte, ama yine de kahve içmek için geldi. sabahın ilk ışıklarına kadar oturduk, muhabbet ettik. sonra o kalktı, giderken uğurladım, "yarın görüşürüz" dedim. "iyi geceler" dedi, kapıyı kaparken beni kendine çekerek çok da masum olmayan ve arzu dolu bir öpücük verdi bana...
ertesi gece şebnem ilk defa sahne alıyordu. rezervasyon da baya iyiydi, şebnem'in sahnesi de harikaydı gerçekten. sesi de güzeldi, bu işleri iyi biliyor, misafirlere güzel anlar yaşatıyordu. pek çok sanatçıyla çalışmış, seyretmiştim ama şebnem gerçekten iyiydi...sahnede tam bir profesyoneldi. programı bittiğinde birkaç kadeh birşeyler içmek üzre yanıma geldi. onunla geçirdiğimiz her an bizi birbirimize yakınlaştırıyordu.
program bitiyor, eve birlikte gidiyorduk. bir gece ben ona, bir gece o bana geliyordu kahve için. bu arada programı olmadığı geceler de kulübe geliyor, bana ve diğer elemanlara işlerimde yardımcı oluyordu. bir defasında barın arkasına geçmiş ve müthiş bir barmaid şov yapmıştı.
yine şebnem'in programı olmadığı bir gün saat 20.00 sularında beni aradı. "evde elektrikler gitti" diyerek yardım istedi. o gün hafta içi olduğundan pek müşteri yoktu, ben de elemanlara işim çıktığını söyleyerek mekandan ayrıldım. benim evden takım çantasını alarak şebnem'in evine geçtim. şebnem karşısında beni görünce şaşırmış gibiydi, "elektrik arızasına elektrik mühendisi gönderiyorsunuz ha" diyerek esprili bir şekilde beni içeri buyur etti. ben ise buna karşılık; "efendim işletmemiz seksi ve güzel bayanlara yabancı elektrikçi göndermekten imtina ediyor" diyerek kontra yaptım.
şebnem'in evinde sigorta atmıştı, buna da banyodaki elektrikli termosifondaki kısa devre sebep olmuştu. kolayca hallettim tabi. ev tekrar aydınlanınca şebnem bana sarılarak "sen benim süper kahramanımsın" diyerek beni öptü. bense, "bu kadar mı?" diyerek şımarmayı seçtim. "ooo beyefendinin ücreti baya fazla galiba" diyerek bir kez daha öptü, ben diğer yanağımı bir daha döndüm, hafiften kızdı bana ama yine öptü, bu sefer tam öperken kafamı çevirdim ve dudak dudağa geldik, o'na sarılarak dudaklarından öptüm, ses çıkarmadı, devam ettim bir süre daha ve günlerdir hayalini kurduğum o sevişmeye başladık.
tek kelimeyle müthişti o gece. sonraki gece, bir sonraki, diğeri, öbürü, hepsi...
assolistini siken pavyon sahibi gibiydim resmen. ama bizimki biraz daha moderniydi, hepsi bu.
tabi her ilişkide olduğu gibi bunda da ayrılık zamanı gelmişti. sezon bitmişti, şebnem istanbul'da bir kulüpten teklif almıştı ve oraya başlamak için yola çıkacaktı. "arayı çok açma tamam mı" diyerek veda etti. sezon bitmişti ama bizim işletme hala açıktı. birkaç ay daha böyle kalacak, kışın istanbul'a dönecektim. bu arada şebnemle her gün görüşüyorduk, birkaç defa hafta içi ben de istanbul'a gitmiş, şebnem'de kalmıştım.
o yoktu ve ben onu çok özlüyordum...
bu birkaç istanbul'a gidişimde ertan, şebnem ile birlikte olduğumu anlamıştı. zaten gizlemiyorduk ta. bir gün ertan beni aradı. havadan sudan konuştuk. sonra şebnem ile ilişkimize atıf yaptı ertan. "ooo hacı bizim şebnem'i götürüyormuşsun" dedi. ben de onayladım tabi hemen. güldü ertan;
-ahaha, hayırlı olsun olm gözümüz yok.
+olm takılıyoruz işte ne var?
-yok bişey takılın hacı. taş gibi hatun işte bu kıyağımı unutma.
+hehe, sağol.
-eee sen nasıl bu işe girdin ki?
+nasıl nasıl girdin? öyle gelişti işte.
-onu demiyom olm. şebnem şey ya.
+ney ya?(ney amk, evli mi, çocuklu mu ney)
-şey la. öyle işte anla.
+nasıl amk?
-baya olm harbi bilmiyon mu anlatmadı mı sana?
+neyi anlatmadı mı lan söylesene ipne.
-hah işte ben de onu diyorum.
+neyi?
-ipne dedin ya onu.
+lan siktir git amk. mal mısın?
-lan harbi anlamadın mı sen? saf mısın amk?
+lan manyak mısın ne diyon sen, anlatsana.
-olm şebnem dönme lan.
+....????
-ahahaha
+.....???????
-ahaha harbi bilmiyo amcığa bak.
+ne diyon olm sen ne dönmesi?
-olm baya dönme. kestirmiş işte şebnem, asıl adı da serdar hatta.
+ya siktir git amk. ciddi misin?
-lan olm taş gibi olmasının başka açıklaması var mı lan?
+olm git bak siktir git kafa yapma benle.
-inanmıyorsan kendine sor...
telefonu kapadım. dünya başıma yıkılmıştı. bilgisayarı açtım. aman allah'ım...
gerçekten şebnem transseksüeldi. kadınla ya da her neyse dolu dolu 3 ay geçirmiş, 5 aydır birlikteydim. internete girip google'da aratmak aklıma gelmemişti. işin garip tarafı bizim barmenden garsona kadar herkes onun trans olduğunu biliyordu, bir tek ben bilmiyordum...
bu arada bir saat geçti geçmedi, şebnem aradı. açmadım telefonu, açamadım. 4-5 kez aradı açmadım yine, sonra ertan aradı onunkini de açmadım. hayata küsmüştüm amk. kendimi kandırılmış, kandırılmak ne kelime, tecavüze uğramış gibi hissediyordum.
ben bu karıya aşıktım lan. aklımı başımdan alıyor, yatakta uçuruyordu beni.
vay amk...
hayata küstüm bir süre. günde 10 defa banyo yaptım ne alakaysa?
aradan iki üç ay geçti.
bu kabustan yeni yeni uyanıyordum ki, ertan aradı. istemeyerek de olsa açtım.
-nerdesin olm? ne arıyosun ne soruyosun?
+ya iş güç işte.
-olm sen niye konuşmuyosun bu kızla?
+hangi kızla?
-şebnemle.
+ya bırak hacı.
-olm seviyo lan seni. manyak herif. kestirmiş işte ne güzel.
+ya siktir git ertan.(çaaat)
bu arada kış geçmiş nisan ayına gelmiştik. tekrar kuşadasına gittim. ama canım sıkkındı baya. bu arada iş teklifleri almıştım. en iyisinin buradan uzaklaşmak olduğunu düşündüm. baba dostu amcanın yanına giderek, bu sezon işletmecilik yapmak istemediğimi söyledim. çok ısrar etmesine rağmen kabul etmedim. birkaç gün kalıp hesap kitap işlerini hallettikten sonra yeniden istanbul'a döndüm. bursa'da bir firmanın azerbaycan'da aldığı bir avm inşaat işinin şantiyesinden teklif almıştım, bursa ve azerbaycan'a gittim. artık herşeyden uzaklaşmıştım. böyle bir sene kadar devam etti. sonra üstlendiğimiz işi teslim ederek tekrar istanbul'a döndüm. şöyle bir ay kadar çalışmamaya karar verdim. bir süre takılıp kafa dinlerken bir gün ertan aradı.
-naber hacı döndün mü?
+döndüm de sen nerden biliyon?
-olm azerbaycana gitmişsin, kulübü aradım oradan söylediler. oradaki numaranı bilmiyorlarmış.
+evet ya uzaklaştım işte 1 sene herşeyden. kafa dinledim.
-uzaklaştın da...
+evet?
-ya nasıl söylesem bilmiyorum ki?
+neyi lan?
-şebnem...
+ya kapa o mevzuyu hacı lütfen bak kalbini kırarım.
-kapıcam ama bir buluşalım senle.
+ya bak o mevzuyu açma ama tamam mı?
-buluşmamız lazım optimus, lütfen.
+tamam nerede? geliyorum.
ertanla 1 saat sonra ortaköy'de buluştuk. selamlaştıktan sonra ertan cebinden bir kağıt çıkararak "şunu okur musun?" diyerek bana uzattı...
bir mektup gibi birşeydi. aldım ve okumaya başladım...
biliyorum, bana kızgınsın. ve biliyorum haklısın da kendine göre.
beni anlamanı beklemiyorum. sadece şunu bilmeni istiyorum ki şu hayatımda gerçekten bir kişiyi sevdim, belki bu ülkede, benim sevmeye, sevilmeye hakkım yok. ama ben sevdim.
birkaç aylık bir rüya gördüm sandım başta. ama sensizlik bana azap vermeye başlamıştı bir süre sonra. senden başka birini sevemeyeceğimi, başka biriyle olamayacağımı anladım.
bana tek bir mucize hakkı tanısalar, seninle başka bir yerde başka bir şekilde olmak ve sonsuza kadar o ilk geceki gibi başımı omzuna yaslamak isterdim.
unutmadan, o ilk gece başımı omzuna yaslamak için ayağım burkuldu numarası yapmıştım. iyi ki de yapmışım.
ama şimdi artık sensizlik belası ile karşı karşıyayım. seni üzdüm sanırım, üzdüm ki herşeyi terk edip başka ülkelere gitmişsin. sana bunu yapmaya hakkım yoktu.
ama o ilk gece, başımı omzuna yasladığımda gerçeği anlatsaydım benimle olmayı kabullenecek miydin?
bana seni sevme şansını, sana aşık olma şansını tanıyacak mıydın?
kağıdı katlayarak masa üzerine koydum ve ertan'a dönerek.
+o iyi mi?
-hmmm.
+şebnem iyi mi?
-bak optimus, nasıl söyleyeceğim bilmiyorum ama...
+ne var, birşey mi oldu?
-optimus, bu mektubu şebnem bana kuryeyle yollamış.
+eee?
-kuryeyle yollamış ve intihar etmiş...
+ne??????????
inanamıyordum.
boş boş baktım etrafa bir süre.
şebnem intihar etmişti. hayatına son vermeden evvel yaptığı şey ise bana aşkını sonsuza kadar sunmak olan bu mirası bırakmak olmuştu.
boğazım düğümlendi. hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. bir yandan kadere lanet okuyordum.
o'nun mektubunda dediği gibi başka bir yerde, başka bir şekilde sonsuza kadar beraber olabilirdik...
ertan'dan beni şebnem'in mezarına götürmesini istedim.
ağlamaktan gözlerim şişmişti.
bir zamanlar deliler gibi arzuladığım, kavuşmak için can attığım kadın, benim yüzümden, genç yaşta yok olup gitmişti.
lanet kader.
affetmedim kendimi, o günden beri, tam 7 sene geçti, hala affetmedim.
ben birinin ölümüne sebep vermiş biri olarak şu an aranızdayım işte.
suçlu ben miydim?
yoksa değer yargılarımız mı?
şu lanet olası törelerimiz, adetlerimiz, ahlaki değerlerimiz mi?
suçlu aramayın. suçlu bendim. her kim olursa olsun her insanın sevmeye hakkı olduğunu kabullenemeyen ben...
bundan tam 3 sene önceydi. bir iş gezisi(!) için tayland'a gitmiş, gitmişken de günahlar şehri pattaya'da bulunmuştuk...
-------------------------------
not: bilmeyenler ve henüz görmeyenler için dünyanın en özgür şehri pattaya; https://www.youtube.com/watch?v=xyGKBlaXCFw
-------------------------------
ilk günümüz otele yerleşmek ve çevreyi gezmekle, kısacası yurtdışına çıkan herkesin yaşayabileceği sıkıcı ve rutin şeylerle geçmişti. uzun uçak yolculuğu ve pattaya'nın aşırı nemli sıcak ve iğrenç kokulu havasına alışmak epey zor olacaktı.
otelimiz dünyaca meşhur walking street'e çok yakındı.
gelişimizin ikinci günü sabahın ilk saatleri itibariyle pattaya'nın nimetlerini keşfe başlamıştık.
bir grubumuz adım başı mevcut olan thai masaj salonlarından faydalanıyorken, diğer grubumuz pattaya'daki ilk gününde timsah çiftliği turuna katılmayı tercih ediyordu(öküz aleyhisselamlar)...
havanın yavaş yavaş kararmasıyla beraber pattaya'da şekil değiştiriyor ve ziyaretçilerine bunu hissettiriyordu.
güneşin batışı ve akşam yemeğini takiben otelimize dönmüş, muhteşem olacağı her halinden belli olan gece için hazırlanmaya başlamıştık. önce ılık bir duş, akabinde üzerimize giyeceğimiz en güzel kıyafetler ile günah şehrini fethetmeye hazırdık...
sokağa çıkmamızla thai fahişelerinin tacizine uğramamız arasında geçen süre, ortalama bir türk erkeğinin boşalma süresine eşitti. walking street'in her metrekaresinde seksi kızlar, lady boy'lar ve turistler doluydu artık.
tavsiye üzerine biz ilk gecemizde tony's'e gittik. tek kelime ile muhteşem bir gece kulübüydü. kapıdaki güvenlikler bizim türk olduğumuzu çok uzaklardan anlamış, bizi kulübün en stratejik ve güzel noktasına yerleştirmek için içerideki bell boylara talimat vermeye başlamışlardı.
thai gece kulüplerinde türk olmak çok önemli arkadaşlar. dünyadaki tüm milletlere mensup insanlar bu kulüplere girerken giriş ücreti ödemek zorundalarken, türkler bu giriş ücretinden muaftır.
herneyse, gece muhteşem seyrediyordu. isteyen beğendiği hatunu seçmece karpuz gibi alıyor, oteline gidiyor, birkaç saat sonra geri gelip kaldığı yerden devam ediyordu.
birkaç gün olaylar bu minvalde seyretti.
o gece yine tony's mesaisindeydik. ama artık canım sıkılıyordu.
hayatımın son 4 günü sekse, kadına, içkiye, masaja, eğlenceye doymuştum artık. başka arayışlardaydım sanki...
arkadaşlara biraz dolaşmak istediğimi söyleyerek kulüpten tek başıma çıktım. tony's'den ayrılıp sola doğru yürümeye başladım, aşağı yukarı 50 metre yürüdükten sonra bir çeşit game center gibi bir işletme gözüme takıldı. walking street'teki tüm işyerleri kulüpler tıklım tıklım doluyken, burası bomboştu. sinek avlıyordu adeta.
bir süre mekanı dışarıdan seyrettim. bir oyun bankosunun başında tek parça göğüs dekolteli mini elbisesiyle oturan esmer güzeli çarptı gözüme.
hafif makyajı ile fevkalade bir güzellik arzetmesine rağmen, o bomboş, sinek avlayan dükkanda kendine ayrılan bankoda yalnız başına oturuyordu.
bir solukta oturduğu bankoya yanaştım. onunla oyun oynamak istediğimi söyledim.
krupiyerliğini yaptığı oyun taşları düzenli yerleştirme usulüne göre kurgulanmış bir zeka oyunuydu. ben o'na bakmaktan kendimi alamıyorken, o her seferinde beni mağlup etti ve işletmeye kazandırdı.
tüm utanmazlığımı toplayarak, buradan ne zaman çıkacağını, kendisini çok beğendiğimi ve birlikte olmak istediğimi söyledim.(taylandda bu gayet normal, peynir ekmek ister gibi isteyebilirsiniz, sıkıntı yok) başlarda tereddüt etse de bir iki ısraım sonrası kabul etti. gece mesaisi bitene kadar ben de yanında kaldım. sonra birlikte çıktık mekandan.
çıktığımızda saat sabaha karşı 3'ü gösteriyordu. birlikte walking'deki bir başka gece kulübüne geçtik. beni heyecanlandırıyor, aklımı başımdan alıyordu masum güzelliği.
o'nun diğerlerinden farklı olduğu, bir orospu olmadığı her halinden belliydi. sabahın ilk ışıklarında zor zahmet kendimizi otele attık.
bana bambaşka birşey yapmıştı suannah.
o'nunla yaşadığım sevişmelerden farklı bir haz aldım. sanırım aşık oluyordum...üstelik bu aşk beni heyecanlandırıyordu.
nasıl heyecanlanmayayım ki? ülkemden binlerce kilometre uzakta, tam da arzularımı kabartan bir kadınla birlikteydim. onunla geçen her dakikadan müthiş zevk alıyordum...
kalan 5 günümü suannah ile geçirmeye karar verdim.
nereye gitsek birlikte gidiyorduk.
bir motosiklet kiralayarak harika günler geçirdik.
ben, suannah, pattaya ve harkulade doğal güzellikler ve minik aşkımız.
tabi gruptan iyice kopmuştum. sabah erkenden kalkıyor, suannah ile gezmeye çıkıyor, gece 2-3 sularında otele dönüyorduk. arkadaşlar beni kınıyordu, bu davranışımın etik olmadığını söyleyerek benimle taşak geçiyorlardı.
derken, ayrılık vakti gelmişti.
suannah son gece yatağımızda ağlıyordu. "beni de götür" dedi. ama bunun imkansız olduğunu kendi de biliyordu. son gün artık otelden ayrılırken, benimle birlikte bangkok'a gelmek istediğini ve havaalanına kadar gelerek beni uğurlamak istediğini söyledi.
çok hoşuma gitmişti bu teklif.
kısa tatil aşkımla bangkok'ta bir gece daha...
uzun sürsün istiyordum, hiç bitmesin...o gece bangkok'u gezdik, el ele, dudak dudağa. bir anımızı bile boş geçirmiyor, nefes almadığımız her an öpüşüyor, birbirimize sarılmaktan hiç vazgeçmiyorduk.
bambaşka birşeydi bu. aşk...bu kadar yoğun, bu kadar tutkulu...bir o kadar da sınırlı.
ertesi sabah uçağa saatler kala bana "seni bir yere götürmek istiyorum" dedi. çok uzun sürmeyecek bir ziyaret yapacaktık. benimle altın buda tapınağına gitmek ve dua etmek istiyordu. düşünmeden kabul ettim.
birlikte tapınağa gittik, o ne yaptıysa, hangi ritüeli uyguladıysa ben de aynısını yaptım. çok hoşuna gitmişti. tapınaktan çıkarken merdivenler boyunca dizili 150 tane çanı çaldım.
her çaldığım çan suannah'tan bir adım daha koparıyordu beni adeta. ama her çaldığım çanda bangkok o'na olan aşkıma ve tutkuma bir kez daha tanık oluyordu...
havaalanında ondan bir daha görmemek üzre ayrılacaktım.
hıçkıra hıçkıra ağlaması yüreğimi parçalamıştı. birazdan aramıza kilometreler girecek, suannah ile beni ebediyyen ayıracaktı.
o'na son kez sarıldım, son kez öptüm.
bağıra bağıra ağlamak, o'na olan aşkımı haykırmak istiyor, ama gruptaki arkadaşların benimle taşak gececeğinden korkarak duygularımı dışa yansıtamıyordum...
birkaç dakika süren bu vedalaşmanın ardından son kez baktım ona. sürekli ağlıyordu. hayatımın en kötü anlarından biriydi o an yaşadığım. dönüp dönüp arkama bakmaktan boynum ağrımıştı ve bir süre sonra pasaport kontrolü ve ondan tamamen ayrılış bölgesine gelmiştim. artık o'nu göremiyor ama tüm yoğunluğuyla o'nu hissediyordum.
uçağa biner binmez gözlerimi kapadım. sadece 2 defa uyandım, bir çırpıda gelmiştik istanbul'a...
birkaç gün evden çıkmadım. sürekli mailime bakıyor, suannah'tan gelecek maili bekliyordum. dönüşümün 3. günü mailboxımın gelen kutusunda rastladım o'nun mailine. duygularını anlatıyor, beni özlediğini yazıyordu...bir de telefon numarası göndermişti bana. numaraları nasıl tuşladığımı, telefonu nasıl çevirdiğimi hatırlamıyorum.
o'nun sesini duymak bile kendime getirmişti beni.
lakin bu da uzun sürmedi. birkaç ay telefonla görüştük, 1000 tl, 750 tl'lik telefon faturalarına aldırmıyordum bile.
ama bir süre sonra artık ulaşamamaya başladım ona. telefonunu kaybetmiş, ya da satmak zorunda kalmıştı. para göndermek istedim, kabul etmedi. belki telefonunu sattığı gibi bedenini de satıyordu. belki bir türk'e, belki bir arap'a, belki de iranlının birine...
birkaç zaman sonra mail de alamamaya başladım artık.
her ne olursa olsun hayat devam ediyordu. benim de hayatıma başkaları girmeye başlamıştı. işin gerçeği, suannah'tan derin izler yoktu artık gönlümde...
ama ne olursa olsun, yıllar geçse bile hala o'nu hatırlıyor, özlemle anıyorum.
mailim hala aynı. ama o nerede ve ne yapıyor kim bilir?