optimist karinca
622 (taçsız kral pele)
onuncu nesil yazar 0 takipçi 24.06 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    avrupa birliğine üye olan ilk müslüman ülke

    1.
  1. mayotte adasıdır. Adada yaşayanların yaklaşık %98'ini müslümanlar oluşturmaktadır. fransa'ya bağlıdır.

    --Alıntı--
    Mayotte adası, Fransa'nın deniz aşırı topraklarındandır. 1976 yılından beri Fransa Cumhuriyeti'ne tamamen bağlı bir bölgedir. Ada, Hint Okyanusu'nda Mozambik Kanalı'nın kuzeyinde, Madagaskar Adası ile Mozambik'in kuzeyinde bulunmaktadır. Coğrafi açıdan ada, Komorlar'ın bir parçasıdır. 31 Mart 2011 tarihinde Fransa'nın denizaşırı ili haline gelmiştir. Avrupa Birliği Üyesi bir ülkedir.(1 Ocak 2014)
    --Alıntı--
    ayrıntılı bilgi için:
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Mayotte
    2 ...
  2. her gün berbere gidip süslenen tip

    1.
  3. enteresandır. öyle ki bu tipler bunu iş haline getirmişlerdir. her gün aynı faaliyeti yapmaktan sıkılmazlar. berbere girip; saç kremi, briyantin sürüp, bol bol parfüm sıkıp dakikalarca ayna karşısında kendilerine bakarlar. berberler böyle tiplere kendi aralarında bazı mahlaslarda uydurmuş ve bunlar üzerine hikayeler anlatmışlardır. bu tiplerin mahalle mahalle, semt semt isimleri değişmektedir.
    bir örneği sizinle paylaşayım. kahramanımızın mahlası "kız ismet." yukarıdaki söylediğim faaliyetlerin hepsini yapan kız ismet, bir rivayete göre sürekli takım elbisesi ile gezermiş, ayakkabısında toz zerresi gören canlının olmadığı söyleniyor. berberler dükkanı açarken çıraklarına "kız ismeti" tarif ederlermiş ve bu tipte biri gelirse berbere sokmamaları konusunda sıkı sıkı tenbihlerlermiş.
    0 ...
  4. indira gandhi national open university

    1.
  5. Hindistan'nın uzaktan eğitim yapan en önemli üniversitelerindendir. kayıtlı öğrenci sayısı 3 buçuk milyondur.* üniversite 1985'te "yeni delhi"de kurulmuştur.
    2 ...
  6. mart ayında kedilerin sesindeki değişme

    1.
  7. enteresandır. düşündüren bir durumdur.* maaavv, maaav diyerek orada burada arayış içindedir. öyle bir miyavlama ki sanırsın dile geldi. konuştu konuşacak. ergenlik dönemine girmiş çocuk gibi sesleri çıkıyor. acaba ne anlatmaya çalışıyor? "bana kedi mi bul diyor, izdivaca çıkmak istiyorum mu diyor?" bilmiyorum. ama genelde ses kesildiyse başka kedi olaya dahil olmuş demektir. sahibi yazık acıkmıştır diye yem vermek istiyor. yem vermek için çağırıyor: gel pisi pisi gel pis pis pis... istifini hiç bozmadan "maaav, maavv, maaav" mavlıyor. buna dayanamayan sahibi "kendi başını ye emi!" diyerek kapıyı kedinin yüzene kapatıyor.
    2 ...
  8. gecenin bilmeceleri

    1.
  9. akla gelen ilk bilmecelerdir.
    bilmece: çeşitli varlıkları ipuçları ile bulduran ürünlerdir.
    dal üstünde sarı oğlan.*
    havada uçar kanadı yok.*
    kıllı ağzını açtı kılsız içine kaçtı.*
    2 ...
  10. gecenin manisi

    1.
  11. yazarların an itibari ile yazdığı veya aklına gelen çeşitli manilerdir.

    internette gezer oldum
    uludağsözlüğe üye oldum
    yazdığım enrylerle!
    uludağsözlükte yazar oldum.

    --spoiler--
    akşamlar olmasaydı
    badeler olmasaydı
    yar koynuna girince
    sabahlar olmasaydı
    --spoiler--
    1 ...
  12. şair ayni

    1.
  13. Gaziantep doğumlu olan ayni'nin gerçek adı Hüseyin'dir. 1790 yılında istanbul'a gelerek şairler arasına katılmış, nakşibendi tarikatına girmiştir. şiirlerinde şeyh galip'in etkileri görülür. eserleri: divan, sakiname, nusretname...
    1 ...
  14. semih in 14 yıllık nöbeti bitiyor

    1.
  15. semih şentürk hakkında söylenmiş en isabetli saptamadır.

    --Alıntı--
    Fenerbahçe'den, Medical Park Antalyaspor'a transfer olmaya hazırlanan "Nöbetçi Golcü" lakaplı Semih Şentürk, 14 yıllık maceranın ardından Kadıköy'e veda ediyor.
    Sarı-lacivertli kulübün 2013-2014 sezonu öncesinde kadrosunda düşünmediğini açıkladığı Semih, yaz döneminde başka bir kulübe transfer olamayınca ligin ilk yarısında takımdan ayrı çalışmalarını sürdürdü. Devre arasında "ara transfer" olarak adlandırılan ikinci transfer ve tescil döneminde Medical Park Antalyaspor ile anlaşan ve yarın resmi sözleşme imzalaması beklenen Semih, 1999-2000 sezonunda PAF takımına transfer edilerek başladığı sarı-lacivert serüvenine nokta koyacak.
    PAF Ligi'nde 2000-2001 sezonunda elde ettiği "Gol Kralı" unvanını, 2007-2008 sezonunda A takımda Süper Lig'de "Kral" olarak taçlandıran Semih, 14 yıllık süreçte attığı kritik gollerle taraftarın gönlünde adeta taht kurdu.
    2011-2012 ve 2012-2013 sezonlarında bulduğu şansları iyi değerlendiremeyen Semih, görev aldığı son 39 lig maçında sadece 2 gol atarak, gözden düşmüştü.
    Sarı-lacivertli formayı ligde A takımda ilk kez 2000-2001 sezonunun 21. haftasında Siirt Jet-Pa Spor maçında giyen Semih'in Fenerbahçe kariyerinde Süper Lig, Türkiye Kupası ve Avrupa kupalarındaki maç ve gol sayıları şöyle:
    Organizasyon Maç Gol
    Süper Lig 205 56
    Türkiye Kupası 41 22
    Avrupa kupaları 35 9
    --Alıntı--
    1 ...
  16. yılbaşında kyk da alem yapmak

    1.
  17. öncelikle bir hafta öncesinden nevale yurda sokulur.- yılbaşından bir gün önce sokmak imkansız gibi bir şeydir. güvenlik görevlisinin poşetteki meyve suyunun kapağını açıp kontrol ettiğini gördüğüm için söylüyorum-. güvenliğin dikkatini çekmemek çok önemlidir. yılbaşı gecesi nevale hazırlanır, komşu odalardan arkadaşlar davet edilir. bilgisayardan güzel bir parça açıldıktan sonra nevale tüketimine başlanır. gece boyunca tüketilen nevale bazı bünyelerde olumsuz durumların oluşmasına neden olabilmektedir. çabuk sarhoş olan arkadaşlarınız varsa eğer onlara dikkat edin. gecenin ilerleyen saatlerinde o oda senin bu oda benim dolaşabilirler.
    işin garip tarafı bu tipler gecenin başında şu sözlerin sahipleridir: " ben kolay kolay sarhoş olmam, iki büyük devirdim bir şey olmadı." herkese iyi yıllar.
    1 ...
  18. futbolun türkiye ye gelişi

    1.
  19. Futbolun ingiltere’den çıkarak yayılması sırasında Osmanlı imparatorluğu'nun belli başlı ticaret limanlarındaki kentlere yerleşen ingilizler futbolu ülkemize sokan kişiler olmuşlardır.

    --Alıntı--
    istanbul, izmir, Selanik futbolun oynandığı ilk 3 şehir olmuştur. Buralarda ingilizler futbol oynarken Rumlar da onlara katılmışlar ve hem futbol oynayanlar hem de takımlar önemli sayıda artmıştır. Osmanlı topraklarında ilk futbol maçının 1875'te Selanik'te oynandığı bilinmektedir. 1877 yılında ise izmir’in Bornova çayırlarında futbol maçları yapılmıştır. Ancak, bu sıralarda Müslüman gençlerin futbol oynamaları hoş karşılanmayacağı için Türklerin futbol oynamaları için biraz daha süre geçmesi gerekmiştir. izmir’de ilk futbol kulübü 1894 yılında ingilizler tarafından kurulmuş ve adı "Football Club Smyrna" olmuştur. istanbul’da futbol oynanmaya başlanması ise ancak 1895 yılında Kadıköy ve Moda'da olmuştur. izmir’den istanbul’a göçen ingilizler burada futbol oynamışlardır. Buradaki Rumlar da futbola merak salmışlardır ve futbol istanbul’da çok büyük bir hızla yayılmıştır. 1897, 1898, 1899, 1904 yıllarında izmir karması ve istanbul karması 4 maç oynamışlar ve bunların tümünü izmir karması kazanmıştır. 1906 yılında Atina'da düzenlenen "Ara Olimpiyat"ta izmir karması ve Selanik Karması yer almıştır. izmir karması bu turnuvada 2., Selanik karması da 3. olmuştur. izmir karması ingilizlerden, Selanik karması ise Rumlardan oluşuyordu.
    --Alıntı--
    3 ...
  20. futbolun tarihçesi

    1.
  21. ilk futbol maçının nerede oynandığından, bugünkü kuralların oluşum serüveni ve daha fazlasının anlatıldığı güzel bir yazı.
    --Alıntı--
    insanoğlunun "top" ile oynamaya başlamasının tarihi çok eskilere dayanıyor. Mısır'da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top
    oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta bu zamandan kalma, 7.5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar 2500 yıl önceden
    günümüze kadar ulaşmıştır ve kimi müzelerde sergilenmektedir. Homeros da "Odiesa"da top oyunlarından bahseder. M.Ö 2500
    yıllarında da Çin'de yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak talim yapıldığı bilinmektedir. Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurularak rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıkları kaynaklarda yer alıyor. içlerinde Kaşgarlı Mahmut'un da bulunduğu pek çok tarihçinin kitaplarında da Türklerin oynadığı "Tepük" isimli bir oyundan bahsedilir. Bu oyunun söylenen kuralları günümüz futbolunun kurallarına oldukça benzer. Elle oynamak yasaktır, Faullü hareketler tespit edilmiştir, top oyun alanının dışına çıkamaz... Futbol tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde boy gösterdikten sonra bugünkü haline en yakın seklini 17. yüzyılda ingiltere’de almıştır. Daha sonraki gelişimi ise şöyle gösterilebilir: 1841 - Futbol topunun tam bir küre biçiminde olmasının kabulü. 1848 - "Cambridge kuralları" adi altında futbol kuralları toplanmış ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge'de öğrenciler arasında ilk futbol maçının oynanması.

    1855 - Bir ingiliz takımının ilk kez yurt dışına çıkarak futbol oynaması
    ve böylece Almanya'da futbolun temelini atması.

    1857 - ingiltere’de ilk futbol kulübü Sheffield Club'in kurulması.
    1863 - ingiltere Futbol Federasyonunun ve böylece modern futbolun
    doğuşu.
    1870 - Portekiz'de oturan ingilizlerin burada futbolu yaymaya
    başlamaları.
    1871 - "Kral Kupası" veya "ingiltere Federasyon Kupası" nın
    başlaması.
    1872 - "ingiltere-iskoçya" , ilk milli maç.
    1875 - Kalelere üst direk konulması ve topa kafayla vurulmasına izin
    verilmesi.
    1876 - Korner kuralının kabulü.
    1879 - Glascow’dan Darwen'e para teklifiyle futbolcu getirilerek
    profesyonellik yolunun açılması.
    1882 - Futbol kurallarında değişiklik yapmaya yetkili "International
    Board"un kurulması.
    1885 - Profesyonelliğin ingiltere’de resmen kabulü.
    1886 - Ofsayt kuralının kabulü.
    1889 - Danimarka ve Hollanda'da futbol federasyonlarının kurulması.
    1890 - Futbol maçlarında tam yetkinin hakemlere verilmesi.
    1891 - Penaltının kabulü.
    1893 - Amerika'da ilk futbol federasyonunun Arjantin'de kurulması.
    1895 - ingiltere’de bayanların ilk futbol maçını oynaması.
    1899 - Sürenin 90 dakika, ölçülerin 118.4 x 91.4 olarak belirlenmesi.
    1901 - Sheffield United - Tottenham Hotspur federasyon kupası
    finalini 110.802 kişinin izlemesi.
    1902 - ingiltere dışında oynanan ilk milli maçta Avusturya’nın
    Macaristan’ı 5-0 yenisi.
    1903 - Averajın kabulü.
    1904 - Belçika, Fransa, Danimarka, Hollanda, ispanya, isveç,
    isviçre’nin FIFA’ yı kurması.
    1906 - Kıtalar arası ilk milli maçta Güney Afrika’nın Brezilya’yı
    Brezilya'da 5-0 yenmesi.
    1907 - Kendi sahasında bulunan bir futbolcunun ofsayt
    sayılmamasının kabulü.
    1908 - Londra Olimpiyat Oyunları'nda futbolun ilk kez olimpiyat
    oyunlarında yer alması.
    --Alıntı--
    1 ...
  22. mehmet akif in hayatından anekdotlar

    1.
  23. --alıntı--

    Dünya Hali
    Vefalı bir insan olan Mehmet Âkif Ersoy , hasta olduğunu duyduğu dostu Hacı Besim Efendi’yi ziyarete gider. Besim Efendi hali vakti yerinde olmasına rağmen eli pek sıkı olup para harcamazmış. Adam çok zayıf ve mecalsiz halde yatıyormuş. Şairimiz geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra:
    - Hacı Efendi, der. Sizi çok zayıf görüyorum. Bir tavuk kestirseniz, çorba falan yapılsa…

    Besim Efendi:
    - Siz ne diyorsunuz Âkif Bey, diye çıkışır. Dünyanın bin türlü hali var, para pul harcamaya gelmez.
    Hakikati her zaman ve her yerde söylemeyi şiar edinen Âkif tebessüm eder:
    - Hacı Efendi! Dünyanın o bin türlü halinden dokuz yüz doksan dokuzu başınıza gelmiş. Daha ne bekliyorsunuz?

    Vefa Yok
    Mehmet Âkif ‘in “Köse imam” şiirini ithaf ettiği Ali Şevki Bey bir gün şaire istanbul’daki Vefa yokuşundan bahseder. iç geçiren Safahat şairi sitem dolu bir sesle karşılık verir: “Bırak Ali Şevki, bugünkü nesil o yokuşu çoktan dümdüz etti!”

    Rus Oturtması
    Rus Yahudisi ressam Feldman, vaktiyle ünlülerin portrelerini yapıyordu. ilkin Abdülhak Hâmit’in portresini yapan ressam, daha sonra Mehmet Âkif’in resmini çok güzel bir biçimde çerçeveler. Âkif de beğenir kendi resmini. Dostu Mithat Cemal’e bu hislerini “Moskof beni güzel oturtmuş!” diyerek aktarır.

    Dördüncü Mevki
    Mehmet Âkif yürümeyi çok seviyor, hemen hemen her yere yürüyerek gitmeyi tercih ediyordu. Bir gün, “Trende kaçıncı mevki ile geliyorsunuz?” diye soran dostuna yürümeyi kastederek: “Dördüncüsüyle…”

    Bilmek
    Milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy ‘un yaşayan en büyük uzmanı M. Ertuğrul Düzdağ, Türk Edebiyatı Vakfında konuşuyordu . Âkif ’in vefat yıl dönümü münasebetiyle 25 Aralık 2002 tarihinde düzenlenen toplantıda hatip bir ara şunu söyledi:
    - Âkif, “insan bir haddini bilmeli, bir de hesabını… Ben haddimi bilirim; ama hesabımı bilmem.” dermiş”

    Huy Değiştirmek
    Yine M. Ertuğrul Düz dağ anlatmıştı. Mehmet Âkif ile Eşref Edip çok iyi arkadaşlarmış. Kisi bir çok hususta anlaştıkları halde bir konuda mizaçları tabana zıtmış. Âkif çok cömert Eşref’in ise eli biraz sıkıymış.
    Bir gün biri Millî şaire iki paket getirir ve: “Biri benim, biri de Eşref Edip’in hediyesi.” der. Âkif çok şaşır ve sorar: “Hayrola, Eşref huyunu mu değiştirdi?”

    Hasta Hindi
    Eşref Edip Mehmet Âkif kitabında anlatıyor:
    “Bir gün dergâhta oturuyorduk. Kapı vuruldu. Baktık, birinin elinde boynunu sarkıtmış bir hindi… ‘Salih Efendi’nin size selâmı var, bu hindiyi gönderdi ’dedi. Hindi pek bitkindir. Âkif, dayanamadı: ‘Oğlum, ben baytarım’ dedi. ‘Bunu tedavi için göndermediyse, hemen geri götür ve ölmeden kesin hayvancağızı… Salih efendi ‘ye bizden de selâm söyle…”

    Hatır için
    Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Âkif Ersoy ‘u Recaizâde Mahmut Ekrem ‘in evine götürmek ister. istanbul’a kar yağmıştır ve hava çok fazla soğuktur. Ama pehlivan yapılı Âkif hiç üşümez. Eve varıp paltosunu çıkaran Kuntay tir tir titrerken Âkif son derece sâkindir. Bunun üzerine Mithat Cemal dayanamaz ve dostuna sitem eder: “Canım Âkif, insan üşümez mi? Bâri hatırım için üşü!”

    Diş Göstermek
    Mehmet Âkif, son hastalığı esnasında hastanedeyken dostu Ferit Kam ziyâretine gelir. Sohbet sırasında neşelenen ve gülen şairin dişleri bütün beyazlığıyla ortaya çıkar. Ferit Bey, bu görüntüye hayran kalarak: “Aman üstadım, ne kadar beyaz dişleriniz varmış. Hiç fark etmemişim.” deyince Âkif dostuna sevgiyle bakarak şöyle cevap verir: “Ben şimdiye kadar sana dişlerimi hiç göstermedim ki…”

    Kadınlar Nerde?
    Mehmet Âkif Berlin’de iken meraklı bir Alman kadın sorar: “Affedersiniz, sizin şair olduğunuzu duydum. Merhametli bir kalbiniz olması lâzım. Memleketinizde kadınları içeri kilitler, sokağa çıkmalarını engellermişsiniz. Onlara acımıyor musunuz?” Âkif ‘in cevabı dobra dobradır: “Yalanınız yok, yanlışınız var madam. Biz kadınlarımızı içeriden dışarıya çıkarmıyor değiliz. Fakat dışarıdan içeriye almadığımız günler çoktur.”

    Aynı Hâl
    Mehmet Âkif, kibirli insanlardan hiç hazzetmezdi. Ali Şevki Hoca da oldukça gururluydu. Hele Avrupa ‘ya gidip döndükten sonra kibrinden yanına yaklaşılmıyordu. Âkif bir toplulukta bu özelliğini zarif bir teşbihle hocaya hissettirir: “ Siz, insanlara eskiden Fatih Camii‘in minaresinden bakardınız, şimdi Eiffel Kulesi’nden bakıyorsunuz.”

    Hangi Şiir?
    Şair geçinen Mustafa Reşit ‘in şiirleri ve hazırladığı bir antoloji vardır. Bir ara Mehmet Âkif‘e, en çok hangi şiirini beğendiğini sormuş. Âkif, şair kabul etmediği Reşit‘i kırmak istemez, bu soruyu duymazlıktan gelir. Sual ikinci defa tekrar edilince Akif cevap vermiş: “Hazırladığınız seçme şiirleri beğeniyorum.”

    Herkes Farklı işte
    Mithat Cemal, Berlin ‘den dönen Mehmet Âkif ‘i ziyarete gider. Şairden memleketin gidişatı hakkında mâlumat almak ister ve: “Berlin’de ne var, ne oluyoruz?” diye sorar.
    Âkif ‘in cevabı işlerin neden düzelmediğini açıkça göstermektedir: “Ne olacağız. Berlin‘e gittim, elçimiz Kuran’a tefsir yazıyor; istanbul’a geldim, Fatih’te hocalarımız siyaset konuşuyor. Ne olacağız, artık anlarsın…”

    Dile Saygı
    Âkif, Ezher Üniversitesinde ders vermeye başladığı zaman bir dostu sorar: “Nasıl, Arapçayı rahat konuşabiliyor musunuz?” Şairin cevabı şöyle olur: “Derse başladığım zaman talebeye şöyle dedim. Siz benim Arapçama gülmeyin, ben de sizin Türkçenize, geçinip gidelim.”

    Ayakları Uzatmak
    Mehmet Âkif, ağır hasta olup yatmaktadır. Kapıdan kerli ferli bir ziyaretçi girer: “Geçmiş olsun” der. Âkif saygısından dolayı hastalığına rağmen ayaklarını toplar.
    Hâl hatır faslından sonra adam Âkif’e yönelir ve müşkülünü halletmesini ister: “Hocam, gökkuşağının altından erkek geçerse kadın, kadın geçerse erkek olurmuş. Bu doğrumu?” Koca şair, bu saçma soru üzerine yanındakilere mırıldanır: “Artık ayaklarımı uzata bilirim…”

    Tercüme
    Vefa Lisesi edebiyat öğretmeni Süleyman Fehmi Bey, lise öğrencileri için tercüme ağırlıklı bir edebiyat kitabı hazırlamıştı. Mehmet Âkif bu kitabı görünce Mithat Cemal’e şu zarif nükteyi patlatır: “Hiç bilmediği lisandan az bildiği lisana tercüme etmiş: Yani Fransızcadan Türkçe’ye.”

    Midedeki Ayran
    Mehmet Âkif, Ziraat Bakanlığında memurluk yaparken baytar olarak gönderildiği Adana’da garip bir hevesle bilardo oynayan poturlu gençleri görür ve şu beyti söyler. “Ayran daha midesinde kaynar/ Kalkmış da teres bilardo oynar.”

    Yürümek
    Mehmet Akif, atletik yapılı ve spor ruhludur. Yürümeyi çok sever. Yürümeyle arası olmayan Mithat Cemal, dostunun bu özelliğini ve yürümeye merakını deşmek ister: “Şu Sultan Selim Camii’ni seninle beraber bir görsek! Yürüyerek şöyle bir Edirne’ye kadar boylasak!” Akif, ciddî ciddî hazırlık yapar ve sevinmiş görünür. Kuntay’ın telaşını görünce de buna önce kendisi güler.

    Kaç Yüzlü?
    Dürüstlük ve samimiyet abidesi Mehmet Akif, sağlam karakterli olmayan ikiyüzlü kişilere düşmandı. Bir gün Mithat Cemal’e şu itirafta bulunur: “ikiyüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.”

    Balta Sapı
    Celâl Sâhir’i bir arkadaşı, “Bir baltaya sap olmadın.” diye suçlar. Şair de buna, “Ne yapalım memleket balta sapı ile doldu!” karşılığını verir. Bu cevabı çok beğenen Âkif, daha sonra şu beyti yazar: “Ne odunmuş babanız, olmadı bir baltaya sap! / Ona siz benzemeyin, sonra ateştir yolunuz.”

    Hocasının Öğrencisi
    Mevlithan, güzel sesiyle Mevlid-i Şerif okurken birçok yanlış yapar. Akif, müdahale eder ve “Bu değişikliklerle vezin dahi değişir, bozulur.” diyerek ikaz eder. Adamın “ Sen ne bilirsin? Onu bana hocam o şekilde öğretti.” Deyince Akif güler: “Hocan da sen de az cahil değilmişsiniz!”

    Tren Almak
    Âkif, Halkalı Ziraat Mektebi’nde iken Sirkeci’den bindiği trende kendi aralarında konuşan gençlere kulak verir:
    — Bu sabah sen kaç trenini aldın?
    — Sekiz trenini aldım, sen?
    — Ben de dokuz trenini aldım.
    Güzel Türkçeye aykırı olan “tren almak” deyimine sinirlenen Akif gençlere müdahale eder:
    — Çocuklar o treni daha hükümetiniz alamadı, siz nasıl aldınız?

    Hangi Bülbül?
    Akif yapmacık hareket ve edalarla şiir okuyanlardan hoşlanmazdı. Bir gün böyle biri, Tâceddin Dergahı’nda, şairimizin “Bülbül” şiirini sunî davranışlarla ve zevksizce okur.canı sıkılan Akif görüşünü şöyle açıklar: “Bu bülbül bizim Bülbül’e benziyordu; ama ne kanadını bıraktı ne kuyruğunu!”

    Kaç Memur?
    Mehmet Âkif, 1921’de Burdur mebusu olarak meclistedir. Milletvekillerinden biri, konuşmasını yaparken “memurîn” (bütün memurlar) ile “memureyn” (iki memur) kelimelerini birbirine karıştırarak, “Memûreyne iyi bakmanız lazımdır.” der. Âkif, oturduğu yerden cevap verir: “Dediğiniz gibi memûreyn olsaydı, biz onları kuş sütü ile beslerdik.”

    Mukayese
    Mehmet Akif Berlin’den döndüğünde dostları kendisine sorar: “Berlin’de ne var ne yok üstat?” Safahat şairi şöyle cevap verir: “Ne olsun, gördüğüm kadarıyla yaşayışları dinimiz gibi, dinleri yaşayışımız gibi.”

    --alıntı--
    1 ...
  24. buz tutmuş zeminde yürümeye çalışmak

    1.
  25. gayet meşakkatli bir iştir. ayağınızda traktör tekerini andıran kışlık bir ayakkabı yoksa durum daha da vahim. buz tutmuş zemin ile iletişime geçmeniz yakındır.
    0 ...
  26. © 2025 uludağ sözlük