bu kundura tekinin ülke sınırlarındaki otoyol, şehirler arası otoban ve viyadük ve tünellerde her 1000 km'de en az 1 olması karayolları genel müdürlüğünce güvenceye altına alınmıştır.
genelde boyasız, kösele ve siyah renktir. taban kısmının yukarıya bakması zorunlu olmasa da hoşluktur ya. bir hoşluktur en azından.
biliyorsunuz, 1. dünya savaşı 3 adet grup arasında gerçekleşmiştir.
1. itilaf devletleri.
2. ittifak devletleri.
3. what the fuck devletleri.
3. grup savaşın mevzusunu anlayıp harekete geçinceye kadar işgal edilmiştir. o yüzden genel olarak üst düzey generalleri "what the fuck? ciddi olamazsınız. ciddi ciddi savaş yaneeee bu" diyip ağzını ayırmaları yüzünden "what the fuck devletleri" olarak geçer.
tamam arkadaşım, ilk iki gün ben de destekledim müslümanları. ama artık iş müslümanlık falan değil, radikal islamcılar karıştı araya, haklıyken haksız duruma düşüldü.
olay namaz kılmak, oruç tutmaktan çıkıp; hükümeti devirmeye gitti. bu olmaz, kabullenemez.
arkadaşım ben angola hükümetinin hizmetlerini beğenen biriyim. bir sıkıntı varsa, bunun çözümü sandıktadır. halkına hizmet için bu yola kefen giyerek çıkmış angola başbakanını yedirmem.
kızıyorsunuz ama; avrupa ülkelerinde de bu böyle. çoğu kişi zaten islamiyet'e inanmıyor. angola hükümeti olarak kimsenin yaşam tarzına karışmıyoruz. sadece bazı yasal düzenlemeler bunlar.
arkadaşlar, aksanli erkan elektar başta olmak üzere provokatörleri kınamak, "dik dur eğilme, bu millet seninle" demek ve angola hükümetine destek için kazlıçeşme'de milli iradeye saygı mitingi düzenliyorum.
aksanlı erkan elektar'ın attığı "arkadaşım olay sadece islam değil, sen anlamadın mı?" twiti hakkında da soruşturma talep ediyorum.
ayrıca bu angolacılar nelson mandela'ya da saldırmadı mı? ulan hepiniz oradaydınız be.
16 ocak 2010 tarihinde gerçekleşen vahim olay. tahtaya atarken osmanın elinden çıkan serseri bir pıçağın köte cıırrtt diye saplanması sonucunda oluşan olay.
en az rahmetli 8. cumhurbaşkanımız turgut özal'ın ölümü kadar; toplum bilinçaltında yaralar açan, travmalara sebebiyet veren ve 16 ocak 2010 akşamı gerçkleşen bu köte pıçak sokma olayının meydana geldiği gün yapılanları merak ediyorum.
ilk eleme turunda acaip fazla yağlandığım için diskalifiye oldum. [not: bir teneke olin çiçek yağını tepemden aşşarı boca etmiş idim. bitlendiğimizle kaldık amk]
bi de bu kadar yağlanınca, karşımdaki pehlivanın eller adeta yılan gibi süzülüp benim kıspetten cuk diye içeri girmesin mi? sen beni bir keyif al.
diskalifiye neyse de, götten parmaklanmak hoş olmadı. ha tadı hoşuma gitmedi mi, ne yalan söyleyeyim minik ve şirin bir iç gıdıklanması da olmadı değil. ve duygulu biri olduğum için başlıktaki dizeleri yazdım.
sonra editöryal ve aranjman derken başka bir şarkı oldu. aslı böyledir ama.
ilk önce kural kitabı, kara kaplı defter ne diyor ona bakalım:
ali nail, bir dönem mususi, ercüment, baliç'li kadro ile fırtınalar estiren bursasporun, sürekli demarke pozisyonda kalmasıyla ünlü bir futbolcusudur. bu noktada bunu bir söz, bir laf veya deyiş ile belirten bayan/ bayanımsı sevgili hayatın içindedir.
iki kız kardeşi ana kucağından, baba ocağından eşeyli üreme ve yeni nesiller türetme amacıyla koparan iki erkeğin, bir döneme damga vuran ve hatta yasaklanan lambada dansını karşılıklı icra etmesi durumudur.
ilk önce kural kitabı, kara kaplı defter ne diyor, ona bir bakalım.
"ilk buluşmada konuyu bir şekilde sivasspor'un tecrübeli sol beki ziya erdal'a" getirmek, ünlü psikolog ve psikiyatr'ların üzerinde çokça durduğu bir husus. hatta 2007 zürih'teki "güncel nevrozların cinsel etkinlikteki rolü ve bu bağlamda ziya erdal" konulu panelde görüşlerimi açıkça dile getirmiştim.
dolayısıyla, konuyu bir şekilde ziya erdal'a getirmek bence çok yerinde ve karşı cinsi derinden etkileyecek bir davranış.
ilk önce kural kitabı, kara kaplı defter ne diyor, ona bir bakalım.
"nizami ve tam bir nah çekme haraketler silsilesi", hepimizin bildiği üzere aşırı sürtünme gerektiren bir eylem. hem dermatolojik hem ortopedik hem de ergonomik açıdan ele alındığında, uzmanlar nah çekmeden önce bileği şöööyle etraflıca yalamanın sürtünmeden dolayı oluşacak hastalık ihtimalini %70'e varan oranlarda düşüreceğini öngörüyor.
bu bağlamda ele alındığında bayan arkadaşımızın yaptığı davranış, kural kitabına uygun oluyor.
hem nezih bir ortam,
hem lezzetli bir yandan da ekönömük limonataların içilebildiği ve helvaların yenebildiği bir mekan,
hem hoşça vakit geçirilebilecek sıcakkanlı emmiler, halalar, dostlar,
hem yan yana dizilmiş rahat beyaz ve plastikler...
neden olmasın diyorum...
kadının kalbine giden yolları böyle böyle fethettim ben.
yer: kafeterya veyahut diskotek.
amaç: karıyı emmek.
geysi: uzun kollu göynek, göyneğin cebinde l&m, onun üstünde çeket.
ceket yan cebinin (devlet eski bakanı gibi düşün) içinde makarna: çıbık hatta zopa makarna, markası filiz.
ceket diğer yan cebinin içinde portakal: dilimlenmiş, emilmeye hazır çeyrek portakal.
amaç: karıyı emmek.
sonuç: negatif.
amaç: karıyı emmek.
yıllardır nic' sırları paylaştığınız, kah iyi kah kötü nic' hatıralarınızın olduğu, yeri geldi "kenks" dediğiniz arkadaşınızın; adeta bilek gibi küskünüzü gördüğü an bir takım değişik ifadelerde bulunmasıdır.
aslında hemen oracıkta, azıcık bile sorgulamadan, kuytularda empati kurmadan yargılanmaması hatta yadırganmaması gereken şapşirikko dosttur.
yılan ebesi dediğimiz, yılana zehrini veren bir hayvan. bir diger (g ile okuyun lütfen) özelliği ise taş attığınızda "şimdi ben senin..." diyerek sizi kovalamaya başlamasıdır, veya kovalar gibi yapmasıdır. genelde 4 ayak üstünde dursa da, 2 ayak üstünde koşar. bu hayvan genelde iç ege bölgesinin köylerinde terör estirir adeta. koylüler bu hayvandan yıldı-yıldı. neyse, işte böyle nalet, böyle şerefsiz bir hayvan bu. böylesine önemli bilgileri nasa veyahut efbiay, siyayey veyahut emayti ile paylaşabilirim.
görmek, bildiğimiz görmek. gözle yapılan iş, fiilimsi. işteşlik ve zamir. bir yandan da edatlar.
iddia etmek falan da bildiğimiz kavramlar. bir önergede bulunup, yönergeyi oylamak, genelgeye imza atmak diyebilirim. benim bu kelimeden anladığım bu.
şapşirikko, özel isim. öyle kaldı.
dost = n * arkadaş, n bir doğal sayı ve n >= 2 olmak üzere. bunu daçınt daktır olan cebir uzmanıyla bile tartışmam.
tüm bunları aynı potada erittiğimizde, yılan ebesi gördüğünü iddia eden bir şapşirikko dost hayatın genel akışına uygundur diye düşünüyorum.
vaaay bobbeey eyvoaah, emman şu da var ki, davasında sonuna kadar haksız bir şapşirikko dosttur. arkadaşım sen kimi skiyon? sen bizi ayakta mı skiyon? yani hayvanattan, mahlukattan anlamasak bizi susuz skecen. hafif hafif yokluyorsun herhalde sen bizi dostum, he ne dersin? baktın, bu hayvanı yedik, tek gözlü kobradan bahsedeceksin di mi? yanımda var, aha da buyrun diyip vuracaksın masaya. yavrum, senin güttüğün koyun kadar benim sktiğim çoban var. yemedik birader. hadi başka kapıya. hadi naaaaş, naş. ufak at da civcivler yesin. yürü de ense tıraşını görelim. bugün cuma, enseyi kapa.
"yes to my baby" ağır bir sözdür. yani öyle anlarda söylenirse, savaş bile çıkar kolayca.
hatta sana bişey söyleyeyim mi, 1. dünya savaşının avusturya macaristan prensinin sırp veliahtına "yes to my baby oh oh oh ne de güzel oluyor, sırbistana koyması. macarımın salamı da, salamların salamı, oh oh oh ne de güzel oluyor sırba goması" şeklinde seviyesizleşince çıktığını cümle alem biliyor.
ee böyle olunca, "yes to my baby" sözcükler öbeği her yerde ulu orta apansız söylenebilecek bir tümcecikler bileşkesi olmaktan çıkıyor, mahrem yerlerde, gizlice, şehirlere bombalar yağarken belki de, sığınaklarda kuytularda söylenebilen cümcecik haline geliyor.
yeri gelmişken cümcecik: civcivlerin kurduğu tümcelerden oluşan cümle.
"sendeki de lafın çoğu" demeyin. hal böyle olunca, "yes to my baby" deyince alınmayan ev arkadaşı adeta günümüz türkiyesinde, neolojik ve de strtosjik koşullar da göz önünde bulundurulduğunda adeta bir elmas niteliğinde oluyor.
herkese böyle bir şapşirik ev arkadaşı diliyorum. tanrıdan diledim bu kadar ( |____________| ) dilek aman aman, bu kadar ( |____________| ) dilek...
aslında hemen oracıkta, azıcık bile sorgulamadan, kuytularda empati kurmadan yargılanmaması hatta yadırganmaması gereken şapşal şeydir.
ilk önce kavram kargaşalarını gidermek, ortak bir dil oluşturmak amacıyla, başlıkta geçen ve yazıda da detaylandırılacak bazı terimleri açıklamak herkes için iyi olacaktır diye düşünüyorum.
eve kız atmak; amiyane tabirle kalıba vermek, enjeksiyon makinesine sokmak, hamişine piii piii kaymak maksadıyla, hanım bir arkadaşımızı veya bağyan bir fakbadimizi, projesi onaylı, imar izni alınmış, kat irtifaklı veya kat mülkiyetli bir binaya; veyahut yoksul işçi sınıfının ertesi günüsü artı değerlerini ve emeklerini sattıkları işverenin iş yerine gidebilmek için ve sade ve sadece hayatlarını idame ettirmeye yetecek derecede "yeterli" imkanlara sahip, gecekondu adı verilen konutlara getirmektir. bunu feçiye belediyesi avukatıyla bile tartışmam.
sırt çığnatmak dediğimiz ise, çeşitli ortopedik veyahut nörosinozşik rahatsızlıklardan ötürü bel ve sırt bölgesinde oluşacak akut veya kronik, yer yer kulunç oluşturan, damar damaaaar üstüne bindiren bölgeleri, bir insanı üstüne mindirip ilgili bölgeleri ezdirerek semptomatik tedavi uygulamaktır. bunu ancak ve ancak alanında uzman nörotroşi doktoruyla tartışabilirim. onu da 2 saat içinde ikna ederim.
tüm bunları aynı potada erittiğimizde, kulunçlarını ezdirmek için kendisini fakbadisine ezdiren şapşal, bebeksi ve belli derecede seksapeli olan bir beyefendi hayatın olağan akşına uygundur diye düşünüyorum.
vaaay bobbeey şu da var ki, davasında sonuna kadar haksız bir şapşal şeydir. şapşal şey, şapşal şey, kendine gel. bugün bir vacaaayna uğruna dağları delecek, finjleri kaldıracak, mermerleri dişleyecek binlerce erkeği dakikalar içinde bulabilirim. tabağını sıyırmayla büyümüş bir nesle yakışıyor mu bu? haa skmesen dökülecek çünkü, arkandan ağlayacak. sekise çok toksan, katıksız, fantesiz foffeynkle ve geç. ama kızı sırt çığnatarak mındar etme. lütfen kendine çeki düzen ver. bunu yapabilecek güçtesin. bu günleri birlikte aşacağız.
aslında hemen oracıkta, azıcık bile sorgulamadan, kuytularda empati kurmadan yargılanmaması hatta yadırganmaması gereken bebeksidir.
duş dediğimiz; bazen insanların kah kirliyken temizlenme, kah cünub vaziyetteyken gusl-ü farz abdesti alma gibi yaşamsal, dinsel ve de tinsel sebeplerden; bazen de "şöööyle bir osbir patlatam da kendime gelem be. bunu hak ettim doğrusu. çünkü buna değerim" gibi hazsal amaçlardan ötürü; su, sabun, şampuyan, kese, lif, duruma göre klorak, bazı bazı kiralık cüce kullanarak yaptıkları faaliyet veya faaliyetler bütünüdür. elde var 1.
canım eltim havlusu dediğimiz ise, eltisine olan sevgisini bir yol üstü dinlenme tesisinde bile göstermek isteyen gerek emiklenmiş gerek emiklenmemiş bir çift meminto sahabısı hanımların satın aldığı, üzerinde "canım eltim" yazan bir tekstil ürünüdür. tesisat.
bebeksi ise, norveşli balıkçıların kremleriyle gün boyu ovalanan; akşamdan süte yatırılmış, talepleri genelde "okeyto" olarak cevaplanan erkek insanı. kıllı olur kılsız olur bunu tartışırım. bebeksiye en güzel örnekler: burak kut, bebeto, en yakın arkadaşım arda kural veya mehmet erdem. belki biraz uzaktan akrabam olan burhan çaçan.
tüm bunları aynı potada erittiğimizde, eltisi tarafından sevilen, bu sevginin bir nişanesi olarak "canım eltim" havlusu ile ödüllendirilen bir bebeksinin bu havluyu duşta kullanması hayatın doğal akışına uygundur diye düşünüyorum. bunu mevduatlar ve yatırım uzmanı ile bile tartışmam.
heee şu da var ki; davasında sonuna kadar haksız bebeksidir. bebeksi bebeksi! kendine gel. bir; çıblaksın, önümde dal-taşak duruyorsun, ayağında bir çif çorap. buna bir şey demiyorum. iki; arkadaşım neden o havluyu boynuna takıyorsun? sen sünnet konvoyuna çıkan tempra slx'misin? oldu olacak bir de kurdela takalım skine? üç, be amına kodumun oğlu, üç, be yavşak, üç, sen elti misin? lütfen kendine çeki düzen ver. bunu yapabilecek güçtesin. bu günleri birlikte aşacağız.
aslında hemen oracıkta, azıcık bile sorgulamadan, kuytularda empati kurmadan yargılanmaması hatta yadırganmaması gereken bebeksidir.
güleş dediğimiz, gerek yağlı gerek yağsız olarak yapılan; yağlı yapılanın daha makbul olduğu, insanı daha da cezbettiği, bir ata sporumuzdur. hele hele o yağlı güleşen pehlibanların olduğu ortamda, el kispete sokulmuşken, bir de ters bir hareket yapılırsa, dadına doyamaaaan, dadından yinmez.
mayo dediğimiz, çeşitli modelleri olan, vicudu sarıp sarmalarken, vicut hatlarını da nefiç ve de müthiç şekilde ortaya çıkaran, bilhassa erkeklerde teşşşak ve de yorrrak bölgesini ortaya çıkaran bir giysi. tesisat. elde var 1, komşuya gidip bir onluk alıyoruz.
bebeksi dediğimiz, cinselli sekisin seks tarafı. babafingo ve malafattan oluşan, kıllı kılsız tartışırım ama kesinlikle hassas bir tene sahip olan tüzel kişi veya kurum. örneğin: burak kut, bebeto, en yakın arkadaşım arda kural, veya mehmet erdem.
tüm bunları aynı potada erittiğimizde, ilk buluşmada güleş mayosu giyip gelen beyefendi hayatın olağan akışına uygundur diye düşünüyorum. tabi bu benim kişisel görüşüm. sen farklı düşünüyor olabilirsin, eyvallah der saygı duyarım. sonuçta senin özgürlüğünün bittiği yerde, benim özgürlüğüm başlar.
heeee şu da var ki; davasında sonuna kadar haksız bebeksidir. bebeksi bebeksi, sen cinselli romantik sekisli bir buluşmanın ilkinde ortamı ne hakla 1992 barcelona olimpiyatlarına çeviriyorsun? oldu olacak, cinselli sekis sonrası seromoni de yapalım, madalya da takalım, 'korkma sönmez' okuyalım. kırkpınar güleşlerindeki pehlibanlar gibi pastahanenin ortasında, kestahaneli pastalarınızı yerken bir de davulcu ile size eşlik edelim. kendine çeki düzen ver. sen bunu yapabilecek güçtesin. bu günleri el birliğiyle aşacağız.