Şüphesiz ki pozitif ayrımcılık sonucu erkeklerin haksızlığa uğradığını düşünmektir.
Neden diye düşünmek gerekir. Ne de olsa türk toplumunda erkeğin misyonu ve özellikleri vardır.
-erkek kadından güçlüdür.
-erkek kadından haklıdır.
-erkeğin yaşama hakkı daha önemlidir.
-erkeğin koruyucu bir misyonu vardır.
Peki bir de şöyle bakalım; standart erkek bir hödük geliyor, pozitif ayrımcılık kadınları yüceltiyor diyor. Aynı zamanda bu erkek görevinin kadını korumak olduğunu düşünüyor. Yani kendisi ile çelişiyor.
Ayda bir hafta regl oldukları için işe gelmiyorlar diyor bu hödük kişisi. Kendisinin dişi ağrıdığında hastanede hekim döverken acılar içinde kıvranan kadının çalışmasını bekliyor.
Sabah bir mutluluk kovan fırına gittim. 3 dilim pastane pizzası istedim. 45 lira istediklerinde yiğitliğe bok sürdürmemek için ödedim. Ulan newyorker gibi pizzacılar dilimi 15 liraya pizza satamıyor.
Haziran… sınavlar, tercihler ve kampüsler arasında sıkışıp kalmışsın. Çocuk değilsin ama genç de sayılmazsın. Daha sonra öğreneceksin ki en güzel yaş olan on sekizindesin.
Pek küçük sayılmayan bir şehri gözünde hepten küçülterek istanbul’a yerleşiyorsun okul için. Gerginsin, yeni bir hayatın başındasın. Sana büyümenin güzel olmadığını söyleyen insanlar geliyor aklına mecidiyeköy meydanda koştururken.
Temmuz ortası, sıcak bir yaz akşamı saat sekiz. Güneş henüz batmamış.
Sokaklarda çocuk sesleri yankılanıyor. Duvarlara çarpıp yerlerden seken toplar camlar kırıyor bazen. Penceresi açık evlerden yaz dizilerinin klişe müzikleri yükseliyor.
Bir çocuk annesine sesleniyor evin önünde arkasında dört beş çocuk daha. Acıktık diyor. Kadın beş dakika sonra bir tepsiyle iniyor aşağı. Salça sürmüş ekmeklere. Çocuklar hızlı hızlı yiyip oyunlarına geri dönüyor, topları patlayana kadar eve girmek yok bu akşam.
Hızlı hızlı içiyorsun sigaranı kuytu bir yerde. Deli ergenliğin dördüncü senesinde, ailenden gizli... izmariti atıp eziyorsun ayağınla. Yerden Çimen koparıp elini sürtüyorsun sigara kokusu gitsin diye; başına geleceklerden habersiz.
Okul bitmiş, yaz tatilinin başındasın. Hava kurşun gibi ağır ve sıcak. Akşamdan üzerine aldığın örtüyü gece yatağın kenarına atmışsın, saçın başın dağınık.
Kalkıp mutfağa gidiyorsun, birkaç boş kasa var tezgahta. Reçel yapıyor annen. Kaynayan tenceredeki reçelden bir kaşık alıp ekmeğinin üzerine koyuyorsun. Hayat tam olarak çok güzelken.
Yağmurdan sırılsıklam olmuş şekilde eve geliyorsun okuldan, montun ve ayakkabıların ıslak. Yanan sobanın üzerine asılıyor montun, yanında gazete üzerinde kurumaya bırakılmış botların.
Duş alıp salonda yanan sobanın önüne oturuyorsun, tavana sobanın içinden yansıyan alevin ışıkları…