hoşlanılan kızın okumayacağının verdiği rahatlık ile ve bir o kadar da korkakça açılan başlıklardır, buraya yazılanlar iyisiyle kötüsüyle hoşlanılan kıza söylense fena mı olur, ya reddederse ama değil mi, ya biterse herşey, kaygılar yer bitirir insanı, içini dökmek istersin, işte tüm o başlıklar bu psikolojiyle açılan başlıklardır.
aniden herşeyden duygulanmanıza sebep olur, sahte bir melankoli yaratır, hele azıcık da olsa aşıksanız, birini unutmaya çalışıyorsanız her türlü kafayı yemenize sebep verir, mutsuz eder yani, çare olarak güzel bir film izlenebilir.
şu sıralar üniversite öğrencileri arasında pek revaçta, eline para geçen alıveriyor bir canon hoop bir de deviantart profili, tamamdır, o kadar sanatçı da böyle yaptı zaten gençler. bunun yanında uykusuz dergisini adı görünecek şekilde taşıyın emi bir de okuduğunuz bölümün en kalın kitabıyla dolaşın hep artı üniversitede kızlar teklif ediyor.
bugünkü yazısında yılmaz özdil'in parmak bastığı durumdur. küçük bir alıntı yapalım ;
"Her kadın bi Ramboyla evlidir Türkiyede... Kaplumbağa yedim, kobrayı sote yaptım, tam teçhizatlı 50 kilometre koşardık, 8 gün uyumadım, Antalya açıklarında firkateynden denize atladım, denizaltıya bomba yapıştırdım, çarşı iznine tankla çıktım, albayın kızı hastaydı bana, nişanlıyım o zamanlar tabii, yüz vermedim. Kenef nöbeti tuttu halbuki...
Fizik, göt göbek."
e şimdi ne yapsın adam, karısının en yakın arkadaşı gösteriyor kocasının tüfekli bombalı pozlarını, kankası anlatıyor askerde kırdığı cevizleri, amcasının oğlu zaten komando, hak vermek de lazım aslında, erkekliğe b*k sürmeme terimini icat eden de biziz.
eşik altını kola içmeye endeksleyen reklamlardır, satışları etkisi olmuş mudur bilmem ama her gördüğümde ben de bir bardak buzlu kola içme isteği uyanmıyor değil.
genellike ege'nin denize bakan ilçelerinde emekliliğini sürmekte olan emekli trt sanatçıları ile eğitimci kadrosunu oluşturup, yine oralardaki emeklilere sanatla içli dışlı olma imkanı tanır, faydalıdır, gençler de yazın iştirak eder, her yıl da konserler verilir, eğlenilir.
idmanda yaptığı hareketle "sarı melek" lakabıyla falan alakası olmadığını göstermiştir efendim. süleyman seba, serdar bilgili gibi terbiyeli ve beyefendi başkanlardan sonra bir maganda olarak incelenmesi gereken, her maç ağız dolusu küfür ederek deşarj olan yıldırım demirören'in başkanlığı döneminde bu tip hareketler yadırganmamalıdır aslında. nouma'yı taraftarın gözbebeği iken gönderebilme cesareti gösterebilmişti o günkü beşiktaş yönetimi, bakalım şimdi en azından "höst ulan ne yapıyosun" diyebilecekler mi schuster efendiye.
sözlük içindeki yazarımsıların yaptığı eylem. akabinde başlıktaki kelimelerden aptal saptal espriler üretmek, yöresel bir söz öbeği olduğu anlaşılmasına rağmen oradaki bozuk türkçeyi vurgulayan entryler girmek, kendi bozuk türkçesi'nin doğru olduğu inancıyla ahkam kesmek... gibi eylemleri getirir. bunlar yerine başlığın anlatmak istediğine yoğunlaşıp, iyice anlayıp öyle entry girersek sanırım sözlüğün seviyesi biraz daha yükselecek.
ilköğretim okuluna giden sportif evlat hasta olsun istemeyen annenin feryadıdır, peki evlat ne yapar, terli terli koşar çeşmeye, akşam da başlar burnunu çekmeye, ah be evladım.
edit: eğer "oğlum beden eğitimi dersinden sonra terli atletini değiştir tamam mı" diyen bir anadolu annesi tanıyorsanız bu başlık silinsin, espri yapalım kaygısıyla anlatılmak istenen anlaşıldığı halde konudan uzaklaşılmasın.
hala devam ediyor mu bilmiyorum ama selçuk üniversitesi'nde 2008 yılında rast gelmiştim, oda arkadaşım tıpkı lisedeki gibi çanta hazırlıyor, yanında eşofman götürüyordu.
efendim bence böyle bir gen var, üniversiteyi kazanınca harekete geçiyor, tıp dünyası keşif buyursun lütfen. geçmişinde fotoğrafla alakası bulunmayan ergen, kampüse kapağı atar atmaz "hacu nabacuğuk" evresindeyken fotoğrafçılık kulübüne kaydolur ve olaylar gelişir, sonra gelsin canon makinalar, gitsin deviantart profilleri. olmuyor ama gençler, biraz orijinal olalım.
şahsi kanaatim değildir öncelikle, ekşi sözlükte, muhtemelen aynı zamanda uludağ sözlük yazarı da olan bir yazar tarafından dillendirilmiştir, karmaya çok da önem veren bir yazar değilim ama verilen oyların algılanış şekli, karmanın güncellenmesindeki gecikme ve adaletsizlik gibi konuları sözlükte tartışmamız gerek kanımca.
ağır ceza mahkemesinde duruşmaya giren stajyer avukat olacaktı aslında bu başlık ama sözlük şartlarında böyle oldu. evet doğru tahmin ettiniz ebru polat'tır bu zat-ı muhterem de, ülkemizde yalnızca ebru polat'ın staj yaptığı adliyeye özgüdür ve sadece doğu akdeniz üniversitesi mezunu hukukçulara tanınan bir haktır.
katıldığı tv programında ebru polat'ın icad ettiği avukatlık. doğu akdeniz üniversitesi hukuk fakültesi'nde öğretiliyor yalnızca herhalde ki biz bilmiyoruz daha.
elif şafak mottosu. hep biz aşkın peşinden koşarız, bize aşık olanı ise içten içe küçümser öteleriz, cidden böyledir hep, aşkın acılısını severiz, bize tutulana umut veririz ama cepte biliriz onu hep, insanlık olarak gerçekten kusurluyuz.
twitter yaygınlaştığından beri ünlülerle muhabbet ettikçe koltukları kabaran insanlar türedi. hani mention yapıyosun, saatler sonra tek kelime lütfedip cevaplıyorlar ya, tamam artık ahbap oldun sen de onlarla, hele bir tweet'in rt mi edildi, sen oldun demektir. sanal sosyallik yüzünden kafayı yemek üzereyiz insanlık, yavaş olalım.
kızdan ret cevabını duymadan önce bir deli cesareti verir insana, o gazla açılırsın kıza ama aynı hızla sert zemine çakılırsın. Allah düşmanıma dahi vermesin zor durumdur vesselam.
bir ara doğa rutkay ile birlikteydi sonra efendim merve sevi oldu, ayşe özyılmazel dediler, dudak mı yanak mı derken bir de baktık ki berrak tüzünataç. nedir efendiler bu şahan gökbakar'ın sırrı ya, göbek mi, sempatiklik mi nedir ? kendini yerden yere vuran ayşe özyılmazel bile yelkenleri suya indirdiyse var bu adamın bir sırrı.