uzun zamandır görmediğim bi arkadaşı gibiyim kendimin, aklıma geldikçe özlerim dedi sigarasının dumanını ciğerlerine yapıştırırken cektiği son nefeste. sessiz bi hırıltı çıkardı boğazından..
bu aralar duyduğu en rahatsız edici sesti. huzuru keşfedeli çok olmamıştı bu küçük köy evinde.. aklına geldi bi an neden burada olduğu, kadehlere şarap doldururken
bi yudum aldı ve daldı, gitti gözleri uzaklara..
-park da bulutlara ulaşan çocuğu bir süre daha izledi bilmem kaçıncı sigarasını topuklarının altında ciğneyerek öldürürken ve aslında hırsına yenik düşerken..
uyandığında kapkaranlıktı odası. ağır sigara kokusunu aldı üstünde ki, alkol sanki sıkılmıştı tenine dunyanın parasına satılan ama korkunç kokan parfümler gibi yapış yapış, ağır..
içerden sesler geliyordu ya da artık delirmişti ve gaipten ses duyuyordu. kendi kendine konuştu tam bu an da ben ne yaptım!?
oturma odasında ki beyaz üstüne kocaman çiçekleri olan koltuğunda can arkadaşı uyuyakalmıştı, battaniyesi kaymıştı. üşürdü o hemen, bilirdi. gözleri doldu. battaniyeyi üstüne örttü sanki bebeğini sarıp sarmalayan anne naifliginde.. ve televizyonu kapattı.
mutfağa yürüdü ve farketti ki, kafasının içinde beyni onun adımlarına ayak uyduruyorlardı tüm damarlardan bağımsız. bu nasıl bir ağrı dedi sesli ve ekledi ben ne yaptım kendime?
-sen ne yapmadın ki kendine dedi tanıdık ses.
döndü can arkadaşı tam arkasında duruyordu. en az kadın kadar perişandı hali, en az onun kadar bitkin.. ve en az onun kadar üzgün..
takatı olmayan bacaklarına son bir enerji ile adım atma emri verdi, sarıldı sımsıkı canına.. bi süre öyle kaldılar..
ayrıldıklarında ıslaktı omuzlar. zaten her düşüşlerinde birbirlerinin omuzlarıydı limanları ya da son durakları..
-sen otur dedi, ben yaparım kahveleri..
sessizce bekledi kadın..
masaya bardakları koyup, sukunetini koruyan fırtına gibi can arkadaşı oturdu karşısına ve anlattı..
gece yarısı telefonu caldığında aklına sadece annesi gelmişti can arkadaşının hastaydı çünkü biraz, besmele ile kesmişti telefonun dijital sesini ama karşıdan gelen ses kadının adını söylüyordu ve acilen hastaneye gelmesini.
evden nasıl çıkıp gittiğini bilememişti canı, - seni dedi, öyle gördüğüm an ömrümün bir kısmını kaybettim o acil servis odasında ilac kokuları arasında..
gene sustular.
bu sefer o kadar uzun sürmedi sessizlik , kadın bozdu yitirilmiş sesi ile..
-ne yaptım ben ?
+çok içmişsin önce mekanda sorun cıkarmışsın sonrasında da kazayı yapmışsın işte.. dedi ve kahvesinden bir yudum aldı sanki birazdan çıkacak kelimelerini yumuşatmak ister gibi.
-ne kazası dedi kadın korkuyla, kendi yaşıyordu aşikar da başkasına zarar vermiş olabilir miydi !?
hemen anladı canı tedirgin sorularla dolu gözleri,
-yok, kimseye bir şey olmadı merak etme, gene her zaman ki gibi kendine ettin.
caddebostan da bir mobilya mağazasına girmişti direksiyon hakimiyetini kaybedip sonra da sinir krizi geçirmişti.. hastaneye kaldırılmıştı hemen iç kanama icin kontroller yapılmıştı ama zapedememişlerdi, polis son aramada ki numarayı çevirmişti cevap alamayınca ikinci numarayı aramıştı..
ilk numara..
adam.
susan adam..
hatırladı..
park da arkasını dönüp giden adamın soguk sesini hatırladı..
ama sonrası..
rezillik.
babasına haber vermıstı canı hemen müdahale etmişlerdi, sikayetçi olmaması icin dükkan sahibi ikna edilmisti, kamu davası icinde tanıdıklar sokulmuştu araya.. hastaneden 48 saat sonra baygın cıkarmışlardı kadını, -agır bir kriz demisti doktor, ellerine recete tutuştururken..
ve şimdi aklı eriyordu ki, üç günden fazladır uyuyordu..
-aman tanrım dedi aslında içinden söylemek isterken kulağına çığlık gibi gelen sesi ile.
-tamam dedi canı kahveni iç hadi, unut geçti bitti atlattı-k-.
her zaman böyleydi işte, ne yaparsa yapsın, ne derse desin can hep kendini de katardı. atlatmışlar-dı-.
kahvesini içti, duş aldı, bi sigara yaktı.
emaillerine bakmak istedi, yapamadı.
uyuyacağım dedi oturma odasında ki koltukta üstünde bornozu..
bir kaç saat sonra,
rüyalar da yorulmuştu ama ne gördü hatırlamıyordu.
can arkadaşı not bırakmıştı, taze poğaçaya ev sahipliği yapan tabağın altında
hemen döneceğim, ofise uğramam lazım ve bu poğaça yenecek .
gülümsedi ya da gülümsediğini sandı..
bilmiyordu refleskleri de onu terk etmişti galiba.
bir ısırık aldı görev gibi poğaçadan, bıraktı.
üstünde hala bornoz vardı, odasına gitti, giyindi, mekanik hareketlerle sanki robot gibi içinden ruhu çekilmiş insan olarak.
telefonla konuştu, on dakika sonra korna sesini duyunca asağıya indi elinde küçük bir çanta üstünde esofmanları.
-havaalanı dedi.
taksicinin gözleri parladı, kadın umursamadı.
-gidiş dönüş mü diyen uçak şirketi calışanının sesi ile anımsadı kendini.
-hayır, tek gidiş.
elinde portakal suyu ile salona geçti, birazdan kapıları acacağız diyordu arkasında ki adama görevli kız sinirli bir ses tonu ile kelimelerin üstünde tepinerek.
telefonunu açtı, belli daha eve gelmemişti can arkadaşı yoksa aramış olurdu binlerce kez. hemen dedi mesajı çekip kapatayım telefonumu ve yazdı ,
-bi süre izin ver bana, iyiyim yani aslında değilim ama iyi olacağım.. bi sure.. seni seviyorum. kızma
hemen kapattı telefonunu mesaj eline ulastığı an delirecek olan arkadaşının suratı belirdi gözlerinin onunde, ürktü.. en son üzmek isteyeceği insandı o, ailesinden bile kıymetliydi baharlar getiren can arkadaşı.
anons, vakit geldi diyordu..
kadın aşkı terketmek için ayağa kalktı ve yürüdü cam kapıya doğru elinde bir kağıt parçası ile..
ve bir seyler yolunda gitti, şirket hisselerini devretti, huzurlu olduğu bu evi aldı, eşyalarını gönderdiler metropol şehirden..
mba yapıyordu, bir kaç şirkete de danışmanlık veriyordu ama asla istanbula gitmiyordu, insanlar deli olduğunu düşünüyorlardı, sebebini bilmeden sanki aşktan tek delirmiş olan oymuş gibi..
neyse,
tek eksiği can arkadaşı da gelmişti kırgınlığını, kızgınlığını bırakıp. sadece hafta sonu bile olsa gelmişti işte..
aşk herkeste bu etkiyi mi yapıyor acaba dedi şarabın tadı boğazında dans ederken..
-bilmem dedi kadının canı..
bilmiyorlardı hakikaten, veranda da uyku keyfi yapan kopeğe daldı gözleri ikisinin de.
ve bahçe ışığına yakalanmış minicik bir fare geçti hayatından endişe ederek, peşinde bir kedi ile..
canı için kaçanlarla doluydu dünya ve canı için kovalayanlarla..
sessizliğin içindeki ses ninaya aitti o sırada sadece..
feeling good diyordu, her şeye herkese inat gibi.
kadın cevap ver dediginde adam sigarasını yakıyordu.
döndü kadına baktı; öyle boş, öyle anlamsızdı ki gözlerine mi kapıldım ben bu adamın diye düşündü kadın. bi an , bu soguk adamla nasıl olamadıklarını, nasıl yapamadıklarını, nasıl aşklı aşksız olduklarını, nasıl tutkulu sevişip sabah bambaşka insanlara uyandıklarını farketti...
önce bir geri sayalım...
günlerden salıydı.
hava kasvetli, kadın kasvetli. zaten hep böyleydi ruhu, hemen etkilenirdi en ufak karamsarlıktan. belliydi işte bugünde saçma sapan bitecekti. mutfakta kahvesini yaparken masallarda ki karakterlere özendi, var olsam, yok olsam diye düşündü, canım istediğinde kuş olsam.
sigara yaktı, kahvesinden bir yudum aldı, kallaviydi. işe gitmek istemiyordu aslında ama ne yapmak istediğini de bilmiyordu. gene oturmuştu işte içine yaşanmışlıklardan doğmus isimsiz evlatları.
dinlemek istemiyordu onları, kendi içinden gelen o tiz sesleri susturmak için kaç gece sabaha teslim etmişti kendine göz yaşlarını sığınak ederek. halbuki dün akşamı geceye katıp uyuyakalmıştı erken vakit. sabaha kadar ne kurmuştu. bilinç altında havanın da etkisiyle bu durumu neydi simdi? zaten neyi anlamlıydı ki, neyine anlam verebiliyordu ki bu hale bi sıfat bulsun.
kalk dedi kendine, kalk giyin ofise hadi.. evden çıkar çıkmaz derin bi iç çekti, olmadı. hevesi yoktu nefes almaya bile.
kardeşi gene koltuğunun ayarını bozmustu, düzeltirken kendini aynada gördü. bakamadı bir daha. kontağı çevirdi gözleri dolu dolu...
ofise girdiğinde günaydın diyecek hali de yoktu ama biliyordu arkasından söylenenleri kibirli olmadıgına emindi ama kimselere de yavşak yavşak sırıtmazdı. odasına doğru yürürken, göz göze geldigğ herkese gülümsedi. emindi o an dünyanın en yapmacık surat ifadesi şu an onun suratındaydı.
kapıyı kapattı, masasına oturdu. niye geldim ki diye düşündü bir an. telefonunun çaldığını farkettiğinde sabahtan beri hiç konusmadığını anımsadı. alo dediğinde sesini garipsedi, boğazını temizledi;
-canım günaydın
+günaydın
-sesinin hali ne, yeni mi uyandın?
+yok simdi geldim ofise, halsizim biraz.
-akşama kadar kendine gel, yemeğe çıkacağız hayır deme uzatmayı kapatıyorum öptüm.
+ama!!
derken telefonu kapatmıştı can arkadaşı, şimdi geri arayıp gelmeyeceğım dese ofise gelirdi mesai bitimine yakın. en iyisi dedi, toplantı çıktı derim bir şeyler uydururum gitmem. bugun kimseye tahammulu yoktu, kendine bile..
saatlerce yerinden kalkmadı,işlere gömülürse bu ruh halinden de kurtulacagına dair kendini telkin etti. kac sigara söndürdü, kac kahve karıstırdı damarlarına bilmiyordu bile..
saat beşi geciyordu, ceketini giydi, gözlükleri cıkardı.
köprü sıkışıktır gene diye düşündü sahile ineyim feribotla geçeyim, radyoda bir cocuk sevdim çalıyordu yonca lodiden, sezenden dinlemek lazım dedi sesli sesli tek başına arabanın içinde ama farkında olmadan yakmıştı gene sigarasını. içine çekti, yonca sezenin sözlerini okuyordu,
`bir çocuk gördüm uzaklarda
gözleri kederli hatta korkulu `
eve girdiğinde telefonu ısrarlar çalmaya devam ediyordu, baktı beş cevapsız iki mesaj. can arkadaşı muhtemelen biraz sonra küfür içerikli mesajları ile tacize devam edecekti. aramaya karar verdi,
telefon kulağında çalarken içinden bir ses git dedi kadına,
-nerdesin sen haa nerdesin?
+şimdi girdim eve çok yorgunum, araba kullanıyordum duymadım.
-bana maval okuma, hadi çık gel her zaman ki yerdeyiz. kapadım.
bu sefer cebelleşmedi, biliyordu, kapatacaktı telefonu onu dinlemeden.
mekanın kapısından içeri girdiginde kalbinin yerinden fırlamak üzere olduğunu farketti. ama kendini sorgulayamadan adam elini uzattı ;
-merhaba
konuşamadı kadın, adamın gözlerinde kendini gördü.
konuşmadı kadın, zaman durdu.
konuşmadı kadın, nefes almayı unuttu.
eli avuçlarının içindeydi, hayatında binince kez bir insanla tokalaşıyordu ama bu kalbindeki titreme neyin nesiydi?
ve susamadı..
bir bütün gece konuştu kadın, adam dinledi. kendine her kelime de şaşırdı, daha bu sabah uyandığında bezmiş olan depresif kadın bu muydu ? bu adamın gözlerinde ne vardı, orada ki hikaye nasıl okunurdu ?
eve geldiginde midesinde tırtıllar oldugunu farketti cocuk gibi. sinirlenmek istedi kendine, yapamadı. gülümsedi, hüngür hüngür. sırılsıklam yanaklarla yastıkla bulustu.
sabah..
bambaska bir sabah.
istanbul baska.
.işte şimdi başlıyordu kadının içine düştüğü ölüm öncesi iyilik hali
bu arada bulutlar oradan bakınca da koyuna benziyor mu?
istanbul başkaydı bu sabah gri değildi sanki yedi renk iç içe geçmiş gibiydi ve kadın uzun zamandır tebessümle uyanmadığını farketmişti, yüzündeki anlamsız sırıtışı görünce.
gözlerimde gülüyor galiba dedi, aynadaki kendine.
''korku mu bu içimdeki? ''
hazırlanıp çıkması yarım saatini almamıştı kadının.
şehrin gürültüsü, ofisin gürültüsü, hayatın gürültüsü, kalbindeki sesi bastırmıştı bir kaç saatliğine.
işlerini bitirmiş, son e mailini atmış arkasına yaslanmıştı ki, telefonu çaldı.
adamın sesini duyduğunda ''acaba'' dedi, ''acaba kalbimin yerinden çıkmak için tenini iteklediğini duyar mıydı telefonun bir ucundan''..
-sesini duymak istedim ve tabii telefonunu malum kişiden aldım, kızma
dedi adam.. kızmak mı diye düşündü kadın sadece;
-yok kızmadım
diyebildi.
telefonu kapattıklarında ne ara adamın ''şarap içelim'' teklifine evet dediğini düşündü.
sanki içinden başka bir kadın çıkmıştı ve sanki o artık kuklaydı diğer kadının elinde..
aşık mı oldum diye düşünüyordu duştan çıktığında, gülümsedi.
kendine cevap vermemek tuhaftı, kimden neyi saklıyordu ki..
saate baktı, çıkması lazımdı.
işte tam karşısındaydı, gözleri konuşan adam.
elini sıktı gene ve yine elleri titredi kalbine eşlik ederek kadının.
adam konustu anlattı, işini gücünü okulunu ailesini arkadaşlarını tuttuğu takımı hayata dair konuştu bütün gece kadını kendine her kelimede hayran bıraktı..
attığı kahkahalara kendi bile inanamıyordu, ben ne zaman böyle kahkaha atmayı öğrendim diyordu ama içindeki bi ses sanki küçük bir kadın "devam et" diyordu," bırak kendini devam et"
gece adamın terine teri karıstıgında da sadece kendi sesini duydu ama bu sefer davetkar ve tutkuluydu dış sesi ''devam et'' derken..
gün bedenlerine tan ışıgını yansıtırken iki başka insan saatlerce birbirlerinin içinde kalmıştı ve saatlerce birbirlerine karışmışlardı.
mutlu uyanmak.
nasıl hasretmiş kadın buna, nasıl ödünçmüş uykuları şimdiye dek.
gözünü actığında bunu farketti, bu sefer gülümsedi ve hissetti kadın tam çocuk kalbinden çıkmış bir tebessümdü bu.
demişlerdi o'na ''aşk acıtır, kanatır ama gene pansumanı o yapsın istersin''.
yol boyunca bunu düşündü ve otopark da arabasından inip, ofise doğru yürürken ''aşık oldun kadın'' dedi.
aradı kadın, o gece aradı..
ertesi sabah..
ertesi gece..
sonra ki geceler, günler..
aradı kadın adamı..
can arkadaşına sordu kendinden nefret ederek nerede diye, aldıgı cevabı duymadı sadece arkadaşının gözlerindeki cümle yetti ona..
aradı kadın..
`gözleri sis, gözleri kör, gözleri sus.
damarında kırmızı ama şarap haliyle..`
ve bir gün açıldı telefon.
o muydu gerçekten, bu ses günlerce, gecelerce kulağından gitmeyen ''o'' adamın sesi miydi?
soğuk, donuk, bakımsız kelimelerle konusan adama,
''seni görmem lazım'' dedi son bir takatı kalmış onursuzluğuyla.
''tamam'' dedi adam, yer & saat soyledı sanki resmi bir goruşme için hazırlanan tacir gibi.
ve...
kadın cevap ver dediginde adam sigarasını yakıyordu.
döndü kadına baktı. öyle boş öyle anlamsızdı ki gözlerine mi kapıldım ben bu adamın diye düşündü kadın. bi an , bu soğuk adamla nasıl olamadıklarını, nasıl yapamadıklarını, nasıl aşklı aşksız olduklarını, nasıl tutkulu sevişip sabah bambaşka insanlara uyandıklarını farketti..
''ben böyleyim'' dedi adam en metropol soğuk insan cümleleri ile ''baglanma korkum var, ben böyleyim''..
ve ayağa kalktı adam, cığlık cığlıga bağıran koşuşturan çocukların arasından hayatına doğru ilerledi.
kadın ''gözleri susan adam''ın arkasından baktı, kaldı.
bir çocuk o sırada salıncakla bulutlara ulaşıyordu tüm masumluğuyla çocuk parkında..
.. yeşil nerede demeyin, kadının gözleri bir zamanlar yeşildi aşktan önce..
ill leave you now in safe hands
cool your soul this love still stands
but failing that just cool down
wouldnt you love to make it
is this real or am i just imagining?
with wings take flight a rose of white
and with that rose the case is closed
but i need you now to help me somehow
and im scared to face it this final kiss
but i know youll remember it
you gave your best to me
allow yourself to be free . free free
and erase your memory
well im sorry for failing
a time for change but i need you now
to help me out still im scared to face this
our final kiss
but i know ill remember it