bir diğer adı ile (bkz: black spot). Bir Netflix dizisi. Fransız yapımı ve mitolojik öğelerden beslenilmiş. Ben mitoloji sevdiğim için bunu da sevdim henüz 2. Sezondayım ama devam ederim muhtemelen. Karakterimizin kızı da hoş kadın vesselam.
Sevmek çok kişisel bir şey. Seven insan bekler, bekleyecek diye bir şey var mı bilmiyorum. Bence gerçekten seven insan zaten bunu bir zorunluluk olarak görmez. Belki beklediğinin farkında bile değildir, bilmiyorum. Sevgiyi nasıl yaşamak istediğiniz ve nasıl yaşamak zorunda kaldığınız da çok önemli. Bekliyorsun ama bu gerçek bir beklenti değil. Bedenin beklemiyor belki ama ruhunu hep beklerken buluyorsun. Yazmaya çok benziyor bu. O karakterleri yazmıyorsun ama kafanda hep konuşuyorlar, oradalar ama sen yazmıyorsun ama duyuyorsun onları hatta bazen konuşuyorsun da ama yazmıyorsun işte.
Dipten sesleniyorum arkadaşlar. Başlığı yokmuş herhalde Uludağ'ın da kendine göre bir kalitesi varmış en azından. Varsa da taşıyın artık. Neyse bir moda programı ama deep moda falan herhalde her şey herkes korkunç ama ben oturmuş izliyorum. Evde ne yaptığımı akademik kariyerimi merak edenlere duyrulur işte böyle saçma gündüz programları eşliğinde çay içiyorum. iqnuz fazla geliyor ve biraz kurtulmak istiyorsanız izleyebilirsiniz, öneriyoruz.
Bizim evde böyle güzel şeyler de varmış ne ara almışım bunu. Ha hatırladım Ankara'dan beş (5) paraya aldığım muazzam bir kitap bu. On ciltten oluşuyor aslında. Türkiye'de matematiğin tarihi bağlamı içerisinde yazılmış geniş ve değerli bir ansiklopedi. Bizde bu açıdan çalışan çok yokmuş. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2181807/+
Aziz şeker'in yaşar kemal yazını hakkında yazmış olduğu bir kitap. Bilimsel bir kitap ve çok sıkıldım okurken. Sanki sürekli aynı şeyleri okuyordum. Bari sonucu okuyayım bir şeyler anlarım dedim de sonuçta da aziz şeker'i göremediğim için kapattım kitabı. Yahu o kadar yazmışsın keşke alıntı yerine biraz da seni okusaydık.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/2181614/+
Dostlarım (!) Sanat gülmek içindir. aksini söyleyen henüz gerçek sanatla karşılaşmamıştır. Acilen cahilliği ile yüzleşip kahkahalara boğulması gerekir.
tiptirler ve tip olarak da kalmaya mahkûmdurlar. Asla bir karakter olmayacaklardır. Her yere burunlarını sokarlar. Ve millete olmayan akılları ile yol göstermeye çalışırlar. Hem riyakarlar.
çok iyi tanımadığım insanlardan oluşan bir ortamda duyduğum bir amip söylemi. Neyse ki minnoş kankamla haddini bildirdik. Şaka bir yana arkadaşlar bu nasıl bir Kafa? Sence kim koşulları maddi manevi pahalıya patlayan bu durum içerisinde olmayı tercih eder.?. Sizin kurduğunuz bu düzende hele, kim şişmanken bundan mutlu olabilir? -ben hariç çünkü düzeniniz de siz de umrumda değilsiniz- bakın burada radikal beden olumlayıcılık yapmıyorum. Önceden belirteyim de.
Aynanın önüne geçip içi boş bir şekilde kendini şişirmek de pek sağlıklı değil bunu gerçek aptallar yapar he tam tersinin de fazlası zarar. Dozunuzu bilin, kendinizi tanıyarak olur bu.
insan kör olunca böyle düşünmesi çok doğal, yargılamamak lazım ama şunu söyleyebilirim ki belki çok kişi girmiştir hayatınıza yahut çok sevgiliniz olmuştur, hepsinde eşittir sevginiz de belki, belki hepsini tek tek hatırlıyorsunuz -ki unuttum olayı yalandır- ama bir yerde muhakkak birileri farklı ve unutulmazdır. Birileri anılınca muhakkak farklı bir nefes doğar o sıkışan göğsünüzde.
Son dönemde fark ettiğimiz durumdur. Tabii şimdi artarak bozuluyor. Dergi normalde edebiyat dergisi toplasan beş tane edebî cümle yok. karikatürler desen bir gram mizah yok her şey lakayt bu ne ya ağız tadımız kaçmıştır. O zaman edebî dergiyiz demeyi kesin.
Stefan zweıg'ın öykülerinden oluşan oldukça melankoli yüklü ama etkileyici ve samimi bir kitabıdır.
"her şey olması gerektiği gibi olmuştu; çünkü bazı insanlar dünyaya aşk için gelmezler, kavuşmanın acı verici mutluluklarını taşıyamayacak kadar zayıf oldukları için onlarda sadece beklentinin kutsal ürpertisi vardır."
Sadece felsefe olarak kısıtlamamak gerekir bu durumu fakat temel düşünce yapımızı şekillendiren felsefenin ufku çokk açık olmalıdır.
Bir sürü yeni yol, düşünce, tartışmalar ortaya çıkmalıdır.
Bu tartışmalarda amaç yeni bir fikir doğurmak olacak diye bir kanun yok, asıl önemli olan çağdaşlarının ötesinde yol açmak, buna istekli olmayı öğretmek olmalı.
Mesela tartışılan konulardan biri aşk diyelim bunu en büyük bildiğimiz felsefeciler sayfalar boyunca bir çok örnekle anlatıyor fakat sonuç ancak; yeni bir tür üretmek, türün devamını sağlamak, türe özgü özellikleri iyileştirmek vs oluyor e artık bunları aşalım yeni felsefeciler bu işe bir el atın başka yollar sunun.
işinizi ciddiye alın yahu nasıl ki bir doktor tedavinin işe yaraması için sürekli yeni deneyler yapıyorsa aynı o ciddiyetle olun.
Başlığının açılmamış olmasına şaşırdığım bir youtuber. Kanalına abone olmamın sebebi ingilizce gibi sıkıcı bir dili öğrenmeye çalışırken eğlenmek. Gerçekten çok eğlenceli ponçik birisi. Akademisyen aynı zamanda ama hiç göstermiyor.
Eğer siz de benim gibi sıkılıyor ve aklınızda tutamıyorsanız öneririm. Enerjisi yeter.
Predictive brain.
Bir çeşit Beynin çalışma biçimidir hem beklemek hem de beklememek.
Örneğin yürüyen merdivenlere adım atacakken baş dönmesi yaşamak çünkü beyin aslında yürümesi gereken merdivenin yürümemesi durumunda bu tepkiyi veriyor.
Öndeyici beyin, yordayıcı beyin de deniyor.
Göğün katları için altıda bir, dörtte bir ve yarım gibi sayılar kullanılır. Örneğin; güneş, göğü bir yılda, Zühal (Satürn) göğü otuz yılda döner. Bu durumda, Zühal güneş'in otuzda biri, müşteri (Jüpiter) altıda birinin yarısı (on ikide biri) -çünkü dönüşü on iki yıldır- döner.
Ve yine zühal'in dönüşlerin bir sonu olmadığı gibi, Gündeş'in dönüşlerin de, zühal'in dönüşünün otuzda biri olmasına rağmen bir sonu yoktur.
Ve yine Zühal'in ve güneş'in dönüşlerin bir sonu olmadığı gibi otuz bin yılda bir kez dönen sabit yıldızların göllerinin dönüşleri için de bir son yoktur.
Tıpkı, güneş'in her gün ve gece bir kez doğmasının da bir sonu olmadığı gibi.
Eğer bir kimse, bunun olanaksızlığı zorunludur, derse işin içinden nasıl çıkacaksınız?
Doğrusu, sizin savınızı öne süren bir kimse; "bu dönüşlerin sayısı ya tek ya çifttir ya da hem tek hem çifttir ya da. Ne çifttir ne de tektir" demek zorunda kalacaktır.
Bir insan akıllı olacak arkadaşlar değilse bile akıllanacak.
Uyumak için on ikide yatağa girdim, bilin bakalım şu anda ne yapıyorum? insan beyni kadar gereksiz daha da bir şey yok şu dünyada.
Bu başlık sinirlendiğinde kırıp, dökmek için güzel bir alternatiftir.
Geliyorsunuz ve elinin körüne yazıyorsunuz.
Project gutenberg ile oluşturulan müthiş bir site. Telif hakları düşmüş kitapları ücretsiz olarak, üye bile olmadan isterseniz okuyabilirsiniz. Kamu malı halindeler çünkü artık. Dinleye de bilirsiniz.
(bkz: Otto jespersen) (1922) ve (bkz: robin lakoff)'un (1973) kadın dili için yaptıkları "eksiklik" odaklı yorumlara karşı, kadının dilinin bir eksiklik değil bir "ayrılık" içerdiğini söyleyen (bkz: deborah tannen) ve 1978'de yayımlanan "linguistik und frauensprache" adlı makalesi ile Almanya'da feminist dilbilimi başlatan (bkz: senta trönel-plötz)'ün çalışmaları bakış açısı olarak ayrılık kuramı ile özdeştirilebilir.
Bunun yanı sıra, (bkz: judith butler)'ın (1999) başını çektiği, edim (performance) yaklaşımı, cinsiyete özgü kültürel veya dilsel davranışların doğuştan getirilen bir gerçeklik değil, otoritenin devamını sağlayan bir tekrarlar bütünü olduğunu savunur.
Böylece, butler ayrılık kuramından öteye giderek cinsiyete özgü olduğu varsayılan bütün farklı edimlerin gücün gölgesinde sürekli üretilen bir yapaylıklar dizisi olduğunu varsaymıştır.
Butler'ın çizgisine yakın bazı feminist yaklaşımlar, kadın- erkek karşıtlığında erkek olanın daima aktif, aydın, yüksek gibi olumlu değerlerle algılandığını, kadının ise bu değerlerin karşıtı olarak sunulduğunu belirtmiş ve kadının bu ikili karşıtlıklardan sıyrılarak kendisini ortaya çıkaracak bir edimi (ve de dolayısıyla dili) yaratması gerektiğini savunur.
Bu kuram (bkz: eksiklik kuramı)'na tepki olarak doğmuştur.
New York'ta William labov'un (1969) yapmış olduğu (bkz: ölçünlü ingilizce) ile (bkz: siyahi ingilizcesi)/ (kaynaklarda zenci ingilizcesi olarak geçer) arasındaki farkların araştırılmasıyla doğmuştur.
Kuram daha tarafsız ve önyargılardan arındırılmıştır.
Evet tabakalar farklılıklara sebep olabilir ki bu doğal bir sonuçtur fakat birbirlerine karşı bir üstünlük barındırdıkları savunulamaz.
Dilde genel hatlarıyla alt toplumsal katman olan işçi sınıfının, orta sınıfa oranla eksik, yetersiz ve sınırlı bir dil kullandığını varsayan ve bunun nedenleriyle ilgili görüşler sunan bir kuramdır.
Bu bağlamda insanların toplumsal kökenleri, toplumsallaşma süreçleri ile dilsel alışkanlıkları arasında sıkı bir bağın var olduğu gözlenmiştir.
Bu kuramın iki temek kavramı da; dar kod, geniş kod. Yani alt sınıf dili, orta sınıf dili.
Olay daha derin ama size bu kadar yetsin merak eden basil'i bir araştırabilir soyadını unuttum.
Bu kurama tepki olarak çıkan kuram ise (bkz: ayrılık kuramı)'dır.