omowale
-534 (kıllı lopez)
yedinci nesil yazar 24 takipçi 98.12 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    emre94

    1.
  1. 11. nesil yazar. 94 doğumlu olması muhtemel. ismi de malum("cam açılır" tadında bir nicki var.). hoş gelmiş, sefa getirmiştir.
    1 ...
  2. paralel amerikancılık

    1.
  3. siyasette, paralel devletin, birbirine paralel iki doğrusunun dış siyasetine denir. kimse kimseyi suçlamasın, paralel devlet varsa, bunu the cemaat ile akp beraber oluşturdular. 10 yıl flört ettiler. küresel emperyalizmle ve siyonizmle oturdular, kalktılar. şimdi, işler bozuldu, oklar tersine çevrildi. iki taraf da suçludur.

    tabi şöyle bir şey de var. beslendiği ideolojik kökenleriyle, geleneksel kodlarıyla düşündüğümüzde, akp'nin küresel sisteme entegre olma sürecinde (the cemaat e nazaran) daha uyumsuz bir profil çizmekte olduğunu görebiliriz. yanisi şu: cemaat tam bağımlı bir amerikancılık içerisinde, akp ise, esnek bağımlı bir amerikancılık. bu iki duruş arasındaki eğim farkı, paralel giden doğruları kesiştirmiştir. mevzu bu.
    2 ...
  4. bir ergenin cin algısı

    1.
  5. öncelikle çeşit çeşittir. halbuki cinlerle ilgili bir takım bilgiler kuran'da yer almaktadır. ham maddeleri ateştir. erkeği ve dişisi vardır. çoğalırlar. en önemlisi, iradeleri vardır. insanlar gibi, imtihan olmaktadırlar. ayrıca insanın iradesine tesir edebilecek bir nitelikte de değildirler, iradesini baştan teslim edenler hariç tabi.
    1 ...
  6. tala ve mes

    1.
  7. "Yönetmenliğini Humayun Esediyan’ın yaptığı Tala ve Mes, Türkçeye Altın ve Bakır ismiyle çevrilmiştir. Başrollerini Nigâr Cevahiriyan ve Behruz Süheybi ’nin paylaştığı film, Tahran’a ilim tahsil etmek için gelen bir talebenin başından geçenleri konu ediniyor.

    Seyyid Rıza(Behruz Süheybi), Tahran’a yerleşince sıkıntılar peşini bırakmıyor. Eşi hastalanınca okuması gerekirken evdeki işlere ve çocuklara bakması gerekiyor. Seyyid Rıza ise, hayatın imtihan olduğunun farkında biri olarak tam bir “tevekkül” örneği sergiliyor. Ne de olsa arife tarif sorulmaz.

    Seyyid, başına gelen sıkıntılarla kitaplarda öğrenemeyeceği birçok şeyi öğreniyor. Sıkıntıların eğitici etkisi, insanı nasıl bir tekamül sürecine soktuğu anlatılıyor. Bakırın altına dönüşmesi gibi, Seyyid de zorluklara karşı tevekkül ederek pişiyor. Altın metaforu çok ilginç. Zira altın bakıra göre; daha az bulunur, havadan etkilenmez, kolay kolay oksitlenmez; kısaca daha dayanıklı ve daha değerlidir."

    devamı için: http://erdemligenclik.net.../21/arife-tarif-sorulmaz/
    4 ...
  8. cennete ve cehenneme gidecekler

    1.
  9. bu dünya malum bir imtihan yeridir. dolayısıyla kimimiz cennete kimimiz cehenneme gideceğiz. kulislerde konuşulduğu üzere cennete gidecekler dünyada yaklaşık 1.5 milyar nüfusa sahip müslüman kesim. tabi bu sansasyonel iddiaya ilişkin bir şeyler söylemek lazım.

    dünyada cennete bu 1.5 milyarın gideceğini söylemek bir vehim sadece. belki de insanın kendini kandırması. bunun arkasındaki psikoloji de "elhamdülillah müslümanım" demenin yeteceği sanısıdır. tabi düşünceyi tek bir ayet yerle bir ediyor: "insanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «iman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?" (ankebut 2)

    lakin konumuz tam olarak bu değil. konumuz cennete ve cehenneme gidecekler. daha doğrusu kimin cennete, kimin cehenneme gideceği.

    bu mesele okuldaki not sistemine benziyor. teşbihte hata olmasın, okulda sınıf geçerken çeşitli faktörler hesaba katılır. öğrencinin sınıfı geçmesi için, "ben iyi bir öğrenciyim" demesi yetmez. not ortalamasına bakılır. not ortalamasından önce, baraj dersler vardır tabi. bunlar: tevhid, nübüvvet ve mead.

    tevhid, allah'ın birliği, otoritesi, kanun koyuculuğu, hüküm sahipliği; kısaca kainatın patronu olmasıdır. hayatın merkezine Allah'ın konmasıdır. Yaparken, düşünürken ya da hissederken Allah'ı hesaba katmak, merkeze almak demektir. Bu, en önemli baraj derstir. bu dersten geçemeyenin sınavdan geçmesi mümkün değildir. Zira tevhidin zıttı şirktir ve Allah'ın affetmeyeceği tek kesim müşriklerdir:

    "Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır."(nisa 116)

    Diğer baraj dersler de nübüvvet ve mead. yani peygamberlik müessesesi ve ahiret inancı. peygamberler allah'ın kulu ve elçileridir. kimilerine kitap göndeirlmiştir. son peygamber muhammed aleyhisselam ve ona gönderilen kitap kur'an'dır. öte yandan dünya ahiretin tarlasıdır. bu dünyadan sonra cennet, cehennem vardır.

    baraj dersler bunlar. fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta şu ki, kişiyi bunlara teorik olarak inanması yetmez. nasıl bir öğrencinin edebiyatın varlığına ve gerekliliğine inanması, onun edebiyattan geçmesini sağlamıyorsa, tevhid, nübüvvet ve mead'a inanmak bunlardan geçmeyi sağlamaz.

    bu derslerden geçmek için, derslerin gereğini yerine getirmek lazım gelir. tevhid, bir yaşam biçimidir. allah'ı merkeze almaktır. peygamberler de bizim için hayatın her alanı için örnektir. kuran hayat kitabıdır. her an ölecekmiş gibi yaşamamız gerekir. yaptıklarımızdan sorulacağımızı bilerek yapmamız gerekir. sonuç şu ki, teorik yetmez, teorinin pratik gereklerini de yerine getirmek lazım gelir.

    tabi okul dersleri baraj derslerden ibaret değil. hatta her dersin önem derecesi de aynı değil. bunların yanında, önemli derslerden birkaçını zikredelim. mesela "emri bil maruf ve nehyi anil münker." yani iyiliği emretmek, kötülükten sakınmak. yoksulu doyurmak. yetime bakmak. anne-babaya hürmet, saygı. adil olmak. "yeryüzünde iktidar sahibi olunca zulmetmemek."

    Yani elin gavuru, yoksula yardım ediyorsa, yetime bakıyorsa, iyi şeyler yapıyorsa bunların karşılığını görecektir. çünkü nasıllığını tam olarak bilmesek de Allah adildir.

    önemli olan, kişinin yaptıkları: "Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir."(zümer 70)

    ahiret, cem yılmaz'ın tahayyüllerinin çok üstünde bir niteliğe sahip. yani "sen geç", "sen kal" mantığı yok orada.

    bütün bunlara ek olarak "niyet" sorununa ilişkin de bir şeyler söylemek gerekir. insan karnesini "pekiyi"lerle doldurabilir. ama bu geçmesi için yetmez. çünkü bunları ne için yaptığı önemlidir. insan tanınmak, popüler olmak için yoksulu doyuruyor olabilir. böyle bir sürü iş adamı var piyasada. bunlar da yaptığının karşılığını alacak, ama bu dünyada.

    yani tanınmış olmak için iyilik yapan tanınacak. ama ahiretten bir nasibi olmayacak. allah rızası için yapan da allah'ın rızasını kazanacak ve vaadettiği nimetlerden yararlanacak.

    bir de ikisi arasında kalanlar var. yani adam allah'a inanmıyor, ya da müslüman değil. fakat iyi şeyler de yapıyor. niyeti de tanınmak, dünyalık elde etmek filan değil. burada devreye fıtrat giriyor. yani insanın içindeki peygamber. insan içinde kendisini "iyi"ye yönelten bir programa sahip. bu programın doğrultusunda iyi şeyler yapması, vicdanına göre hareket etmesi onun amellerini anlamlı kılıyor. ve bunların da allah katında bir karşılığı var.

    konu çok uzun bir konu. herkesle tartışabiliriz. dünyada 1.5 milyar müslüman olması, 1.5 milyarın cennete gideceği anlamına gelmez. birçok parametre var. ayrıca, cennet ve cehennem tek tip değiller. kur'an'da cehennemin de cennetin de çeşitlerinden bahsedilir. bir de araf denilen şey var. cehhennemde belli bir süre kalıp, terbiye olup, insan olup cennete gidecekler de var. öyle iki zikir çek, bir huri kap mantığı yok islam'da. allah her şeyi bir düzen içerisinde yaratmış. Allah adalet sahibidir. allah'ın rahmeri gazabını geçmiştir.
    3 ...
  10. zihinsel konformizm

    1.
  11. bir hastalıktır. az okuyan insanlarda yaygın olarak görülür. bunlar az okumalarına rağmen çok bildiklerini, hatta her şeyi bildiklerini zannederler.

    diğer bir kesim de orta derecede okuyanlardır. zihinsel konformizm bunlarda az da olsa görülür. bunlar, çok şey bildiklerini, fakat bilmedikleri şeylerin de olduğunu düşünürler.

    başka bir kesim de çok okuyanlar. bunlarda zihinsel konformizm yoktur. çok okurlar ve hiçbir şey bilmediklerini anlarlar. daha doğrusu bildiklerinin, hakikat denizinin içerisinde bir damla bile etmeyeceğinin farkındadırlar. bunlar, sürekli yükseliştedir. ararlar, sorarlar, gerçeği tutkulu bir şekilde savunurlar; hata ettiklerini anlayınca da yanlışını kabul etme erdemini gösterirler.

    bir de hiç okumayanlar vardır. bunlarda da zihinsel konformizm yoktur. zira zihinsel bir faaliyet yoktur ki, zihinlerini değerlendirelim. aramazlar, sormazlar, gerçeği görünce kaçar; hata edince bin dereden su getirmeye çalışırlar. en hazini, bunlar sürekli düşüştedirler. kendileri yükselemeyince, yukarıdakileri aşağı çekmeye çalışırlar.
    0 ...
  12. şuanda rüyada olmayışımızın delili

    1.
  13. idealizm ile ilgili bir şeyler okurken kafama takılan, aradığım delil

    idealizmde her şey zihinde. bir eşyanın yansımalarını, kopyalarını görüyoruz. eşyanın hakikatini, mahiyetini ise bilemeyiz. algımız, duyu organlarımızla fenomenleri zihinimizde canlandırıyoruz. falan fıstık.

    rüyada olmadığımızın kanıtı uyanmak diyor biri. adama sorarlar, bu şüpheyle hayat mı yaşanır? onu bırakın, ya rüya içinde rüyadaysan? insception misali. bu halde, uyanman uyanık olduğunu göstermez.

    mistikler işin kolayını bulmuş. delili yok diyorlar. rüyada ya da gerçekte olduğumuzu bilemezmişiz. o zaman, gerçeğin var olduğunu nasıl biliyorsun arkadaş? gerçeklik yoksa, sen de yoksun.

    biri diyor, algılarımızdaki tutarlılıktan. iyi de rüyadayken bir tutarsızlık yok, uyanınca bu tutarsızlığı görüyoruz. mesela şuan rüyada olsam ve uyansam, arkadaş gecenin 3'ünde idealizm okuyorsun, oturup kafa yoruyorsun, bir de işin gücün, uykun yokmuş gibi bunu sözlüğe giriyorsun, bir de entry yazayım diyorsun. aha bu tutarsızlık değil de ne?
    bir de rüyayı tamamen hatırlamıyoruz ki, onu tutarsızlık olarak görelim. kesik kesik hatırlıyoruz, bu da tutarsızlık oluyor. peh.

    başka biri diyor ki, rüyada ölmeyiz; fakat gerçek hayatta ölürüz. farklı bir bakış açısı, saygı duydum. ama sonra sordum, peki hiç öldün mü?

    teki tuttu sen matrix'i seyret filan. orada bulursun cevabı. matrix'e cevap olarak da dedim, sen de git cennetin rengini seyret.

    geçen bir yerde çay içerken liseli bir çocuğa denk geldim ve sorum, kardeş dedim, bak sana güzel bir sorum var. dedim, (ayrıntıları atlıyorum tabi, yoksa tutarsızlık yok, tamamen gerçek(!).) şuanda rüyada olmadığını bana ispatlayabilir misin? haydeee, dedi. yok abi, rüyada felan değiliz, saçma saçma konuşma, dedi. tamam da nereden biliyorsun dedim, devreler yanmaya başladı. tamam, dedim, sen bak işine.

    idealizmin sınırlarında rüyada olmayışımızın delillerini bulamadım açıkçası. idealizmin sınırlarını taciz etmeye başlayınca, bir takım cevaplar da geldi. tabi materyalizme kaymadan. mesele, insanı tanımak. idealizm de materyalizm de insanı bilmiyor, tanımıyor.
    0 ...
  14. firavunu firavun yapan üç şey

    1.
  15. kibir, iktidar ve yalakalıktır.

    kibir; kendini büyük görme, havalara girme, kim tarafından ve niçin yaratıldığını unutma neticesinde, büyük dağları ben yarattım, küçükler de dedemden kalma psikolojisi.

    iktidar; güç, karizma ve imkan sahibi olma doğrultusunda, zayıfa, güçsüze, mazluma, fakire, yetime; çelme takma, tokat atma, çile çektirme.

    yalakalık; firavunun yanında el pençe divan durma, "sizin için ölürüm" kafasında şarlatanlık, yağcılık, sıvacılık, ulu öndersincilik, şöyle adamsın böyle adamsıncılık.

    ilk ikisi malum da şu üçüncüsü bir hayli ilginç. firavun kendini hakikaten ilah sanıyordu. ama bu düşünceye salt kendisi bir başına ulaşmadı. yanındaki yalakacı tayfa inandırdı bu düşünceyi ona. tabi, firavunlar ölse de firavunluk ölmüyor. bugün de firavunlar; kibirli, muktedir ve onların çok sayıda yalakacıları var. bugün herhangi bir firavuna bakın, etrafı yalakacı dolu. allah selamet versin.
    2 ...
  16. şakirte laf sokma çabası

    1.
  17. şimdi, "birileri" şakirt adı verdiği bir kesime laf sokmaktan haz alıyor. ben de bu başlık altında, hazzın psikolojik altyapı taşlarını incelemeye çalışacağım.

    önce, şakirt nedir ve bu birileri kimdir, bunu ortaya koymak lazım. şakirt kavramı, aslında talebe-öğrenci, manasına geliyor bildiğiniz üzere. hatta Azerice'de bu manada hala kullanılmaktadır. ayrıca kelimenin kökeni farsçaya dayanmaktadır. yanlış hatırlamıyorsam "şükür" ile aynı kökten gelmekte olup yakın bir anlam ilişkisine de sahiptir. tabi bunlar ansiklopedik bilgiler, dolayısıyla kolaylıkla ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz.

    meselenin can alıcı noktası şu ki, bu kavram nur cemaatinin müntesipleri için kullanılmaktadır. halbuki, bu kullanımın hiçbir bilimsel temeli yoktur. sadece belli bir yaygınlıktan dolayı bu şekilde oturmuştur.

    bu cemaate karşı antipatisi olan ve düşünce sistematiğinde toptancı yaklaşımlara yüksek derecede önem veren "birileri" de cemaatin mensupları üzerinden, bütün müslümanlara, dindarlara, islamcılara(hangi kavram işinize geliyorsa) yönelik ithamlara, saldırılara, laf sokma çabalarına yelteniyorlar.

    tabi, aynı çabalar "cemaat" kelimesi üzerinden, bütün cemaatlere yönelik çıkarımlar elde etmekte de gösteriliyor. halbuki, her cemaat aynı olmadığı gibi, bir cemaat(özellikle the cemaat) müslümanların/dindarların/islamcıların tümünü yansıtmaz. dolayısıyla her cemaat kendi şiarlarıyla, ilke ve değerleriyle değerlendirilmelidir.

    şöyle bir noktaya da değinemeden edemeyeceğim: nur cemaati mensuplarının "çoğu" aidiyetlerini zihinlerini esir ederek oluşturuyor. yani, ideolojik, fikirsel ve inançsal bir aidiyet yok. kişiliklerini, zihinlerini, insaniyetlerini esir ederek aidiyet oluşturuyorlar. bu aidiyeti sağlamak için de genelde menkıbeler kullanılıyor. binlerce menkıbe uydurulup halka sunuluyor. halk da aç tabi bu tür uçtulu kaçtılı hikayelere. ondan sayıları çok. bunun sebepleri ise, ayrı ve önemli bir konu. halkının bu türden uydurmalara aç olduğu bir ülkenin hali ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır. bunda her bireyin sorumluluğu var.

    ayrıca, islami açıdan normlar hiyerarşisinde önce kuran, sonra sünnet daha sonra ise; müctehidlerin, alimlerin, hocaların vs. kitapları/düşünceleri gelir. halbuki the cemaatte hocanın kitabı en önce gelmektedir. sadece bu husus dahi the cemaatin, tüm cemaatleri, tüm islamcıları/dindarları/müslümanları temsil etmediğini gösterir.

    neyse, meselemiz the cemaat değil, zira onların birçok sorunu, hatası var. tabi ben bir islamcı olarak onları yanlış yolda olan "kardeşler" olarak görüyorum. içerisinde samimi olanlar az değil. tekfircilik olarak algılanmasın. zira kalpleri sadece allah bilir. ama ali şeriati'nin de dediği gibi, eleştirinin olmadığı yerde putçuluk başlar.

    meselemiz şu: söz konusu "birileri", dini hayattan uzaklaştırdığından, dinin yaşamsal belirtilerinden habersiz olduklarından, dini vicdani ve ferdi bir mevzu olarak gördüklerinden dini kimliğiyle var olan kimselere karşı bir mağlubiyet psikolojisi içerisindedirler. Bu mağlubiyet psikolojisi, insanın iç dünyasındaki bir takım dinamikleri de harekete geçirmektedir. bu dinamikler; öfke, gurur, kibir, kendini beğenmişlik(ucb) ve dünya sevgisidir. bu dinamiklerin tatmini de bir haz getirmektedir. tabi bu haz geçici bir haz olduğundan, bu hazzı elde etme çabaları da süreklilik hali içerisinde olmak zorunda.

    çünkü, eğer din şakirtlerin -genel olarak- hayatlarında yaşadıkları gibi ise, canlı bir olgudur aynı zamanda. tabi bu islam dini için böyle. islam, hayatın her safhasına ilişkin bir sözü, hükmü, tavsiyesi, emri, nehyi vs olan bir dindir. hristiyanlık gibi değil yani. hristiyanlıkta, din ve dünya birbirinden kopmuştur.

    bir de insan kulluk ve hilafet amacıyla yaratıldığından, bu misyon insanın fıtri kökenlerinde mevcuttur. dolayısıyla kalbi körelmemiş her insanının içinde kulluk ve hilefet misyonuna ilişkin tabii temayüller vardır. bu da insanın dinin hayatla bağlantısını kesmesiyle, yani yaratılış amacıyla doğrudan çatışmasıyla/çelişmesiyle bahsettiğimiz mağlubiyet psikolojisini oluşturuyor. çünkü insan, her ne kadar bunu reddetse de bu hakikat, insanın içinde gizlidir. fakat insan nankör olduğundan bunu kabul etmemektedir. zira insan, kendini kandırabilen tek varlıktır.

    not: meseleyi uzattığımın farkındayım, lakin bu konularda uzman değilim. her türlü eleştiriye de açığım, kimse okumadan etmeden vay sen şöylesin, böylesin deyip kestirip atmasın. hakikate uzanan merdivenlerde itiş kakış olursa, ulaşan da az olur. bırakın isteyen ağır ağır çıksın bu merdivenleri, isteyen hızlı bir şekilde. ya da iki ileri bir geri yapın, yahut bir ileri iki geri yapın. ama yolda olun ya da yoldan çekilin.
    1 ...
  18. birleştirici güç olarak din

    1.
  19. islam dinidir. tabi bu şekilde kestirip atacak değiliz.

    işin sosyolojik altyapısına baktığımızda, insanların bir arada bulunmaları için bir takım bağlara ihtiyaç duyduklarını biliyoruz. mesela, marks'ın tarihsel mataryelizminde belirttiği komünal toplumun bir gerçekliği yok. çünkü bu toplumda bir bağ yok. insan bir bağ değildir. yani bir birlik olmak için insan olmak yeterli değildir. bağ, insanları bir arada tutan şeydir. bağ, özne; insan ise nesnedir. yani marksın tarihsel mataryalizminde özne-nesne uyumsuzluğundan kaynaklanan bir ideoloji bozukluğu var.

    insanlar farklı yaratılmışlardır.(ateistler dahil.) bu farklılıklar arasında cinsiyet, ırk, karakter vs. gibi unsurlar yer almaktadır. öte yandan din, mezhep, meşrepler vs. de farklıdır. insanların çabaları da farklıdır. yani farklılıkları iki temel başlıkta toplayabiliriz ki, bunlar doğuştan gelen ve sonradan edinilenlerdir.

    tarih boyunca, birçok hareket, ideoloji, dünya görüşü, izm vs. müntesiplerini birbirine birinci grup bağ ile bağlamışlardır. ırkçı bütün hareketler, düşünceler buna örnektir. ya da bir cinsiyete dayanan hareketler de aynı şekilde... sonuçta, sosyolojik açıdan bakıldığında, mezkur birinci bağ doğuştan geldiğinden, yani bir değişim veya tercihin söz konusu olmayacağı bir yapıya sahip olduğundan, belli bir sınıfa/kesime dayanmaktadır. doğal olarak bu sınıfın dışındakiler dışlanmak durumundadır. bu da bir çatışma doğurur. onun içindir ki, bütün ırkçı hareketler saldırgandır.

    akli düzlemde meseleyi ele aldığımızda, bütün insanları birleştirebilecek yapıya sahip ideal bir "bağ" arıyorsak ikinci gruba bakmamız gerekir. zira bu bağ türü, insanın iradesinde olduğundan temelde bütün insanlığa açıktır. yani insanların kendi elinde olmayan sebeplerden dolayı bu bağla oluşan bir birliktelik içerisinde yer alamaması mümkün değil.

    hak din olarak islam'ı seçen allah, islam dinini bu bağ türüyle oluşturmuştur. islam'daki bağ ise, inanç ve iman bağıdır(ümmet, bu bağ ile bağlanan topluluğa denir). bu dine, bir arap, türk, kürt ya da yunan girebilir. aynı şekilde bir işçi, patron ya da memur girebilir. kadın da erkek de girebilir. islam'ın temel düşüncesi tevhid akidesidir: "la ilahe illallah." din bu düstur üzerinde kurulmuştur. önce bütün sahte ilahlara, sahte konun koyuculara, sahte patronlara başkaldırılır: "la". sonra, tek bir otoritenin, patronun, hakimin, yaratıcının, yöneticinin, eğiticinin varlığı kabul edilir: "illallah".

    islam'ın özü budur. bunun içindir ki, insan'ın iki temel görevi vardır: kulluk ve hilafet. bunlar da tevhid ve adalet'in tezahürleridir. neyse bu muhabbet islam devleti'ne gider. onun için dinin birleştiriciliği üzerine devam edelim.

    islam'ın, kuran'da muhkem ve müteşabih kavramlarıyla belirtilen, iki temel alanı vardır. yani, sabit ve değişkenler. dinin bir takım sabitleri(muhkem ayetler) vardır. bir de değikenleri(müteşabih ayetler.)... sabitler dinin sınırları ve temelleridir. değişkenler de dinamikleri. böylece islam dini, hem evrenseldir, hem şumüllüdür, hem de inkılabidir.

    diğer yandan, değişkenlerin olması tek tipçiliği de ortadan kaldırır. yani sabitlere bağlı kalmak şartıyla, dinin içerisinde her müslümanın özgür bir hareket alanı var. yani demir gibi; esnek ve sağlam.

    özetle islam, her insanı potasına alabilecek bir yapıya sahip. aynı şekilde, bütün müntesiplerini tek kalıba sokarak onları öldürmüyor. zira beşeri ideolojileri hepsi bu hatalara düşmüşlerdir. islam fıtrat dinidir. sonuçta insanı da dini de allah yaratmıştır. ikisini de ikisi arasındaki ilişkiyi de en iyi bilen o'dur. bundan ötesi, faso fiso.
    3 ...
  20. siyasetçilerin ergenler gibi olması

    1.
  21. türkiye'deki siyasetçiler için tapılan doğru bir değerlendirme. tabi istisnaları da var.

    ama bakıyorsunuz, biri diyor, ben yüz bin kişi toplarım, biri diyor, ben bir milyon kişi toplarım. arkadaş, ergen misiniz? ne o öyle, mahalle kavgasına çıkar gibi. azcık adam olun. efendi olun. kaç yaşında adamlarsınız.
    5 ...
  22. türkiye de değişmeyen diktatörlük

    1.
  23. bilindiği üzere tc kurulduğu günden bugüne kadar süregelen, başa kim gelirse gelsin etkisini sürdüren gelenektir.

    ikinci mecliste tasfiye edilen birçok vekil olmuş ve seçkinci/elitist bir kadro oluşturulmuştur. ardından 25 yıllık tek şef, tek parti dönemi.

    çok partili sistemde de değişen pek bir şey yok. zaten seçimlerin çoğu şaibeli. her on yılda bir düzenli yapılan darbeler... 28 şubat'ın ki biraz geç kalmıştır tabi. neticede sırıtan birkaç dönemi çıkardığımızda diktatörlük anlayışı hep hakimdir.

    bugün dünün ümmetçi ve islamcıları da bu geleneği değiştirmemiştir. akp ile, tc tarihindeki her dönemde görülen sansür, baskı, yasak çerçevesinde yapılan faaliyetler devam etmiştir.

    siyasetçilerin yüzündeki insanı rahatsız eden kibir, iktidarın nimetlerinden sapına kadar faydalananlara sevimli gelmiştir. allah insanı koltukla imtihan etmesin.

    (bkz: yeni muhafazakarların koltuk imtihanı)
    1 ...
  24. yeni muhafazakarların koltuk imtihanı

    1.
  25. bilindiği üzere, 28 şubat süreci x cemaati, y partisi, z kesimi demeden bütün müslümanlara karşı başlatılmış, dış mihraklı bir operasyon sürecidir.

    milli görüş camiası da diğer islami kesimler gibi hedef alınmış ve siyasal etkinlikleri kırılmak istenmiştir. öte yandan içeride de ayrışmalar başgöstermiş ve milli görüşten kopanlar tarafında kurulan yeni bir parti zuhur etmiştir. malumunuz üzere bu parti ak parti.

    akp 2002'te iktidar oldu. ilk dönem biraz şaşkınlık dönemiydi. yeni muhafazakarlar, eski mazlumlar şimdi makam, mevki ve güç sahibi olmuşlardı.

    içeride de kemikleşmiş statükocu yapı ile mücadele başlamıştı. müspet bir tutum sonucu akp birinci dönemi vasat bir şekilde geçirdi. tabi bu çok genel bir değerlendirme.

    ikinci dönemde biraz daha islami cepheye yakınlaşır gibiydi. "one munite" çıkışı olsun, "terör devleti israil" çıkışı olsun, birçok islami kesimin gönlünü fethetmişti. iran'a yakın israil'e uzaktı. en azından tv'de öyle görüyorduk.

    üçüncü dönemiyle koltuğunu garantiye alan yeni muhafazakarların da koltuk imtihanı çetinleşmeye başlamıştı. dünün mazlumları uzun yıllar iktidarda kalacağa benziyordu.

    ustalık dönemi denilen bu dönem, aslında siyasetteki ustalık değil, amerikancılıktaki ustalıktı. özellikle ortadoğu'da yaşanan isyanlarda edindiği tutum, akp'nin amerika'ya sadakatını ve bu sadakattaki ustalığını doğruluyordu. öte yandan içerideki islami kesimlerin büyük bir kısmı, yıllardır kemikleşmiş kemalist kesimin baskısından kurtulmanın rahatlığıyla iktidara eklemlenmeye, hamd-u senalarda bulunmaya başladılar.

    anti-emperyalist tutumunu sürdüren, devrimci kimliğini koruyan, muhalif bir çizgide konuşlanan azınlık durumundaki islami kesim ise, bu özelliklerinden dolayı iktidar tarafından dışlandılar, baskıya uğradılar, engellendiler. tabi bunlar bütün bir gizlilik içerisinde olduğundan, söz konusu islami kesimlerin Allah'tan başka yardımcıları kalmamıştır.

    10 küsür yıldır, eski islamcı/yeni liberal iktidarın gölgesindeki türkiye'de ne değişti peki? islami anlamda koca bir hiç diyebiliriz. bir başörtüsü sorunu bile tam anlamıyla çözülemedi. diğer taraftan türkiye amerika'nın ortadoğu'daki yeni gözdesi oldu.

    bu gecenin efkarı, bu serzenişlerin müsebbibidir. neticede türkiye'de değişmeyen bir diktatörlük geleneği var. şahsımın islamcı olmasına karşın, türkiye'de islamcıların ciddi bir kısmı beş para etmez. 2 günlük dünyada 10 küsür yıllık güç elde ettiler. bu güçlerine güç katacaklar belki, lakin gelin görün ki değişen bir şey yok. 80lilerin, 90lıların baskı atmosferindeki çilekardeşlerine bugün kendileri çile çektiriyorlar.

    eğer amerika'nın her emrine eyvallah diyen mevcut iktidarın her emrine eyvallah diyorsanız, iktidarın bütün nimet kapıları size açılıyor. yok devrimci ve anti-emperyalist iseniz marjinal ve radikal olarak nitelendiriliyorsunuz. ve her adımınızda önünüze bir duvar çıkıyor.

    allah süleyman aleyhisselam'dan razı olsun. o ki, dünyada daha önce kimseye verilmemiş bir güce sahipti, fakat sahip olduğu bu güç o'nu çizgisinden saptırmadı, ayağını kaydırmadı.
    2 ...
  26. ne taksim ne şam

    1.
  27. olmayacak bir devrimin hayali mekanlarıdır. biz gerçek devrimi 79'da tahran'da gördük. orada 10 milyon insan vardı. çünkü devrimleri örgütler değil, halklar yapar. irancı felan değilim, fakat iran'ın taksim olaylarına ilişkin açıklaması çok anlamlı. zira Türkiye'nin iç işlerine karışmayacaklarını söylüyorlar. nitekim ortadoğu'da bütün memleketlerin iç işlerine karışmaya cüret eden Türkiye'ye anlamlı bir mesaj olmuş.

    taksim'e gelirsek, bir kısım eylemciler, taksimden başlayarak memleketi savaş alanına çevirdiler. büyük bir kısmı anarşist. tabii hükümet de sorunlu. bir takım eylemciler millete, esnafa, çevreye, polise felan zarar vermeseler iyiydi. eylemcilerin homojen bir yapısı yok. her türlüsü var anlayacağınız.

    gerçi yine iyi oldu. hükümete karşı ciddi bir muhalefet oluştu. hükümetin istikbarına karşı muhalefet eksikliği var türkiye'de. bir kısım islamcılar -hatta bunlar arasında 28 şubat'ta filan rejimin zulmüne maruz kalanlar var- son on yılda iktidardan nasiplenince, çizgilerinden kaydılar. koltuk/makam onları bozdu. açıkçası kibirlendiler.

    muhalefet devam etsin istiyoruz tabi, ama nitelikli, derinlikli ve hedefleri olan bir muhalefet. sol cenahlara bir yakınlığım yok, lakin küçük dağları yarattığını zanneden mevcut hükümetin zihinsel konformizmine de kurşun atmak lazım gelir. gönül ister ki islami kesimlerden ciddi muhalefetler oluşsun. ne yazık ki böyle bir durum yok. muhalif çizgideki islamcılar müthiş bir baskı altında. hükümete eklemlenenlere bütün yollar açılıyor. muhaliflere ise, baskı, dayatma ve ötekileştirme.

    allah amerikancı, islamcı yeni muhafazakarlara selamet versin.
    1 ...
  28. esadın elini sıkmayan abi

    1.
  29. atatürk ü memleketin sahibi görmek

    1.
  30. mülk allah ındır ve yer yüzü allah ın mescididir ayetlerini görmeyen ya da görmezden gelenlerin zannıdır.
    8 ...
  31. sahte mutluluk

    1.
  32. tamamen zevk ve anlık arzulara indirgenen mutluluktur. bir yaz yağmuru gibi şiddetli, fakat kısa süreli. beşeri yolculukta bir oyalamaca, aldatmaca veya kandırmaca. şuan mutlusun, bir sonraki anda mutsuz. gösterişli, lakin değersiz. çünkü yağmur bitince, elde var sıfır. paran var, itibarın var, istediğin kadını elde etmişsin, iyi bir makama sahipsin, fakat toprağa girdiğinde hiçsin. meselenin korkunç tarafı da süründüğün bu yolda çektiklerinin ismini mutluluk koyman. nasıl bir mutluluk ki, ruhun yalnız.

    sürekli bir koşturmaca, sürekli bir hareket, sürekli bir değişim, sürekli farklılık; fakat nereye doğru ve kim için? sonu nedir? sorumluluğun nedir?
    bu mutluluğun sahteliği, insanı vesveselere hapsedecek kadar güçlü. bir an düşünmeye görün, hemen saptırıcı tepkiler tezahür eder. damardan uyuşturucu almış bir müpteladan farkın yok. o an mutlusun. bir an sonra mutsuz. bir sonraki sefer ise, daha fazlasına ihtiyacın var. yine mutsuz, yine daha fazlası.

    hakiki mutluluk ise, insanın dışındaki evrene sıçrayan üzüntülerin, öfkelerin ve sevgilerin arka planında insanın benliğini saran huzurdur. işte bu mutluluk, hem ilim, hem bilinç hem de duygu ile varolur. dertler, sancılar, sıkıntılar bitmez, fakat kalp huzurdadır. çünkü yolun sonu aydınlık. filozoflar, bilim adamları, siyasetçiler, toplum mühendisleri; otursun düşünsün. mutluluğun adını koysun. yeryüzünde cenneti vaadetsin. fakat, toprak aynı toprak; ölüm aynı ölüm... yeryüzündeki cennet, sahte bir cennet. sahte cennette, hakiki mutluluk? mümkün mü bu?
    1 ...
  33. resmi tarihin kölesi olmak

    1.
  34. kemalist gençliğin mevcut halidir. resmi tarihin putlaştırılması, gerçeklerin geleceğe ulaşmasını engellemiştir. çoğu duyumlarla tarihe bakar. bir kısmı resmi okumalarla tarihe bakar. çok az bir kısmı da objektif okumalarla tarihe bakar.(ki bu son kesimden birine henüz rastlamış değilim.)

    bir de şöyle bir durum var ki, kemalizme eleştiri getirince akp'ci oluyoruz hemen. böyle bir savunma sistemi kurulmuş niyeyse! ideolojik ve hizipçi reflekslerden bağımsız bir düşünce oluşturunca tahammül edemiyorlar.
    1 ...
  35. senin ismail in ne veya kim

    1.
  36. bu ibrahim'in dinidir; kana susamış tanrıların, mazoşistlerin ve işkencecilerin değil. insanın mükemmelliğe ulaşmasının, bencillikten ve hayvani arzularından kurtulmasının hikayesidir yaşanan. insanın daha ulvi bir makama ve aşka, ve bilinçli bir insan olarak sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak her şeyden azade olduğu bir iradeye yükselişidir...

    hikaye, bir koçun kurban edilişiyle sona eriyor. bu, yüce allah'ın tarihin en büyük insan trajedisi sonuna ilişkin dileğidir - birkaç aç insanı doyurmak için bir koç kurban etmek.

    sen de ibrahim gibi kendi ismail'ini getirmelisin mina'ya. senin ismail'in kim? ancak sen bilebilirsin, başkası değil. belki eşin, işin, yeteneğin, gücün, cinsiyetin, statün vs. ne olduğunu bilmiyorum, ama ibrahim'in ismail'i sevdiği kadar sevdiğin birşey olmalı. senin özgürlüğünden çalan, görevlerini yerine getirmeni engelleyen, seni eğlendiren, hakikatı duymaktan ve bilmekten alıkoyan, sorumluluk kabul etmektense meşrulaştırıcı sebepler ürettiren ve seni sadece gelecekte senden gelecek yardım için destekleyen ne varsa; işte bunlar onun işaretlerindendir. onu arayıp bulmalısın. eğer allah'a yaklaşmak istiyorsan, ismail'i mina'da kurban etmen gerek.

    senin ismail'in kimdir?veya nedir?makamın mı? onurun mu?mevkiin mi? statün mü? mesleğin mi?paran mı? evin mi?bağın mı? otomobilin mi?ma'şukun mu? ailen mi?ilmin mi? rütben mi? sanat ve maharetin mi?ruhaniyetin mi? alimliğin mi? elbisen mi?adın mı? namın mı? şöhretin mi?canın mı? ruhun mu?gençliğin mi? güzelliğin mi?ben nereden bileyim?bunu sen kendin bilirsin.her ne ve kim ise onu sen kendin minaya getirmeli ve kurban için seçmelisin.ben sadece onun alametlerini sana söyleyebilirim.seni iman yolunda zayıflatan, "gitmek"te olan seni "kalma"ya çağıran,seni "sorumluluk" yolunda şüpheye düşüren,seni kendine bağlayan vealıkoyan,gönül bağlılığı,mesaj işitmene,hakikati itiraf etmene izinvermeyen,seni firara çağıran,seni maslahatçı izah ve yorumlara sürükleyen ve aşkı,seni kör eden her şey…ibrahimsin! ve ismaili zaafın seni iblisin oyuncağı haline getirebilir.hayatında şeref,saygınlık,iftihar ve faziletin doruklarında bir tek şeyvardır ki onu elde etmek için zirveden inebilir onu kaybetmemek için bütünibrahimi kazanımlarını yitirebilirsin:o ismailindir.ismailinin bir şahıs veya başka bir şey olması mümkündür;birdurum bir konum,bir zaaf noktası olması imkan dahilindedir...ey "hakk'a teslim olan", "allah'ın kulu"!hakikatin senden istediği şey, işte budur.budur "imanın daveti", "risaletin mesajı".bu senin sorumluluğundur, ey "sorumlu insan"!ey "ismail'in babası"!"ismail'ini öldür"!"kendi ellerinle kurban et"!

    ismail'in yerine geçecek koçu (fidye) sen tespit etme, bırak allah sana yardım etsin ve bir hediye olarak göndersin. o, koçu ancak bu şekilde kurban olarak kabul eder. koç ancak ismail'in bedeli olduğunda kurbandır; yalnızca kurban olsun diye koç boğazlamak ise kasaplıktır.

    not: dr.ali şeriati/hacc'dan alıntıdır.
    2 ...
  37. kurban bayramı gelince hayvansever kesilmek

    1.
  38. türkiye şartlarında alışılagelememiş tavırdır. arkadaş, insanlar menfaat uğruna katledilince çıtınız çıkmıyor. birisi allah rızası için ibadetini yapıyor, allah'ın nimetlerinden faydalanıyor, ama buna sesiniz çıkıyor. bir de bunlar daha çok sosyete kesimden çıkıyor. sanki siz normalde et yemiyorsunuz. hadi diyelim et yemiyorsunuz, vejeteryansınız ya da et alacak paranız yok, peki siz bitki de mi yemiyorsunuz? yani, hayvan canlıysa bitki de canlı? bir karpuzu şapur şupur yerken vicdanınız sızlamıyor mu? bitki de yemiyorsanız, geriye tek seçenek kalır: demek ki siz kendi besinini kendisi üreten bakterisinizdir.

    not: kurban adı altında hayvanlara zulmedenler ayrı bir konudur. her şeyi usulüne göre yaptıktan sonra, hayvan eziyet felan çekmez.
    5 ...
  39. allah için kurban kesmek

    1.
  40. Bu ibrahim'in dinidir; kana susamış tanrıların, mazoşistlerin ve işkencecilerin değil. insanın mükemmelliğe ulaşmasının, bencillikten ve hayvani arzularından kurtulmasının hikayesidir yaşanan. insanın daha ulvi bir makama ve aşka, ve bilinçli bir insan olarak sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak her şeyden azade olduğu bir iradeye yükselişidir...

    ...Hikaye, bir koçun kurban edilişiyle sona eriyor. Bu, Yüce ALLAH'ın tarihin en büyük insan trajedisi sonuna ilişkin dileğidir - birkaç aç insanı doyurmak için bir koç kurban etmek.

    Sen de ibrahim gibi kendi ismail'ini getirmelisin Mina'ya. Senin ismail'in kim? Ancak sen bilebilirsin, başkası değil. Belki eşin, işin, yeteneğin, gücün, cinsiyetin, statün vs. Ne olduğunu bilmiyorum, ama ibrahim'in ismail'i sevdiği kadar sevdiğin birşey olmalı. Senin özgürlüğünden çalan, görevlerini yerine getirmeni engelleyen, seni eğlendiren, hakikatı duymaktan ve bilmekten alıkoyan, sorumluluk kabul etmektense meşrulaştırıcı sebepler ürettiren ve seni sadece gelecekte senden gelecek yardım için destekleyen ne varsa; işte bunlar onun işaretlerindendir. Onu arayıp bulmalısın. Eğer ALLAH'a yaklaşmak istiyorsan, ismail'i Mina'da kurban etmen gerek.

    Senin ismail'in kimdir?Veya nedir?Makamın mı? Onurun mu?Mevkiin mi? Statün mü? Mesleğin mi?Paran mı? Evin mi?Bağın mı? Otomobilin mi?Ma'şukun mu? Ailen mi?ilmin mi? Rütben mi? Sanat ve maharetin mi?Ruhaniyetin mi? Alimliğin mi? Elbisen mi?Adın mı? Namın mı? Şöhretin mi?Canın mı? Ruhun mu?Gençliğin mi? Güzelliğin mi?Ben nereden bileyim?Bunu sen kendin bilirsin.Her ne ve kim ise onu sen kendin minaya getirmeli ve Kurban için seçmelisin.Ben sadece onun alametlerini sana söyleyebilirim.Seni iman yolunda zayıflatan, "gitmek"te olan seni "kalma"ya çağıran,Seni "sorumluluk" yolunda şüpheye düşüren,seni kendine bağlayan vealıkoyan,gönül bağlılığı,mesaj işitmene,hakikati itiraf etmene izinvermeyen,seni firara çağıran,seni maslahatçı izah ve yorumlara sürükleyen ve aşkı,seni kör eden her şey…ibrahimsin! Ve ismaili zaafın seni iblisin oyuncağı haline getirebilir.Hayatında şeref,saygınlık,iftihar ve faziletin doruklarında bir tek şeyvardır ki onu elde etmek için zirveden inebilir onu kaybetmemek için bütünibrahimi kazanımlarını yitirebilirsin:O ismailindir.ismailinin bir şahıs veya başka bir şey olması mümkündür;birdurum bir konum,bir zaaf noktası olması imkan dahilindedir...Ey "Hakk'a teslim olan", "ALLAH'ın kulu"!Hakikatin senden istediği şey, işte budur.Budur "imanın daveti", "risaletin mesajı".Bu senin sorumluluğundur, ey "sorumlu insan"!Ey "ismail'in babası"!"ismail'ini öldür"!"Kendi ellerinle kurban et"!

    ismail'in yerine geçecek koçu (fidye) sen tespit etme, bırak ALLAH sana yardım etsin ve bir hediye olarak göndersin. O, koçu ancak bu şekilde kurban olarak kabul eder. Koç ancak ismail'in bedeli olduğunda kurbandır; yalnızca kurban olsun diye koç boğazlamak ise kasaplıktır.

    not: dr.ali şeriati/Hacc'dan alıntıdır.
    1 ...
  41. hollywood filmlerinin yüzeysel olması

    1.
  42. Bollywood ve iran sinemalarının derinliğini göze alırsak ortaya çıkabilecek gerçektir. hollywood filmleri göze hitap ederken, hint ve iran filmleri daha çok kalbe ve akla hitap ediyor. pornografik ve şiddet sahneleri üzerinden görsel çekicilik sağlamayı hedefleyen hollywood filmleri ise hiçbir anlam derinliğine sahip değil. bir yığın hollywood filmi seyrettim, bence düşünsel açıdan derinliği en fazla olan filmlerden fight club ve vendetta'yı ele alsak, bu filmlerde de bolca pornografik ve şiddet sahneleri görmek mümkün.

    tabi bu bir genelleme. hollywood'ta derinliği olan filmler de yok değil.

    ön yargılardan sıyrılarak aşağıdaki filmleri izlemenizi tavsiye ediyorum. tabii aklıma gelmeyen fimler de var, fakat Majid Majidi'nin neredeyse bütün fimleri sağlamdır.

    (1999) Rang-e khoda (cennetin rengi)-iran sineması
    (2005) Black (siyah)- hint sineması
    (2008) Avaze gonjeshk-ha (serçelerin şarkısı)-iran sineması
    (2011) Tala va Mes (altın ve bakır)-iran sineması.
    3 ...
  43. akpyi eleştirmek için illa kemalist mi olmak lazım

    1.
  44. kemalistlerin ya da bir takım sol fraksiyonların, yahut statükocu güruhun kendi kanallarından akp'ye eleştiriler göndermesine binaen iktidara eklemlenen, iktidardan nasiplenen, koltuk kapma yarışı içerisinde bocalayan, samimi fakat sağlıklı siyasi bakıştan yoksun olan ya da hz. konjonktür sebebiyle değerleri/ilkeleri/inanç esasları değişen kimselere karşı devrimci islam'ın ılımlı islam'a dönüşmesinden mütevellit soru şekliyle tezahür etmiş 10 yılın boğuculuğundan fışkıran tepkidir.

    not: evet, bir müslüman olarak kuran ve sünnetin hakim olmasını istiyor, akp gibi amerikancılığa meyleden, hatta bırakın meyletmeyi amerikancılıkla homojenleşen siyasal iktidarları, islam'ı unuttuklarından, islam'dan vazgeçmelerinden dolayı eleştiriyorum. sosyalist, kemalist, liberal, muhafazakar ya da demokrat değilim. müslümanım(yani şeriatçıyım -birileri böyle isimlendirmeyi seviyor-) ve yanlızca allah'ın ve resulünün nizamını, yanlızca allah'ın ve resulünün metodunu onaylıyorum.
    0 ...
  45. faşistlerin kanka olabilmesindeki çelişki

    1.
  46. düşündüren çelişkidir. mesela bir hitler ile mussolini kankadır. ikisi de emperyalisttir, ırkçıdır, saldırgandır. şimdi mantıken ırkçı biriyle başka bir ırkçının kanka olması mümkün değildir. ikisi de en üstün olan ırkın kendi ırkları olduğunu düşünmektedir. bunun da bir çatışma doğurması gerekir. yani her ırkçının yanlız kalması gerekirken, kanka olabilmeleri yetenektir. hayret edilesidir.

    mesela komünist ile başka bir komünist kanka olabilir, kapitalistle başka bir kapitalist de kanka olabilir; ama faşizm'de kankalaşmak kağıt üstünde mümkün değil. amma velakin, bugün birçok ırkçının idealinde hitler vardır. nasıl bir ideolojik bağ kurmuşlar, çözmek mümkün değil.
    0 ...
  47. kemalizme karşı aslan kesilmek

    1.
  48. zamanında kemalistler, ergenekoncular müslümanların anasını ağlatırken sessiz kalan, boyun eğenlerin; ergenekoncuların içeri tıkılmasını müteakip kemalizme saldırmasıdır.

    28 şubata kadar amerika radikal(!) islamcılara karşı ergenekoncuları destekliyordu. fakat ergenekoncular(radikal kemalistler) radikal(!) islamcıların doğmasına sebep oluyordu. çünkü radikallik radikalliği doğurur. bu farkedildi. istenen ılımlı kemalist ılımlı müslüman idi. bu formülasyon da akp üzerinden uygulamaya kondu. neticede türkiye'nin geldiği nokta, ılımlı kemalizm ve ılımlı islam'ın birarada varolmasıdır. ne kemalizmin gerçek değerlerini savunan ne de islam'ın gerçek değerlerini savunan bir anlayış. küresel emperyalist ve siyonistlerin ekmeğine yağ süren bir anlayış.

    dün amerikaya ve ergenekonculara karşı mücadele eden müslümanaları yanlız bırakan bugünün ılımlı islamcıları; şimdi kemalizme karşı aslan kesildiler. halbuki radikal kemalizmin ipi amerika tarafından çekildi. zamanında yapması gerekeni yapmayanlar, şimdi sahte duyarlılıklarla halkı yıkıyorlar. mesele kemalizme dokunulmazken karşı koyabilmektir. şimdi eskisi gibi kıymeti harbiyesi yoktur.
    1 ...
  49. abdnin yüksek çıkarları için savaşa girmek

    1.
  50. yazarların bilinçaltı ırkçılığı

    1.
  51. başlık ve entrylerde tezahür eden ırkçılıktır.
    2 ...
  52. gülen fbi arasındaki kardeşlik

    1.
  53. fbi'nin kendi resmi sitesinde ifade ettiği gerçektir.
    aynen şöyle bir ifade var: "These are just a few organizations that we have built partnerships with: The Gulen Institute"

    http://www.fbi.gov/housto...n-your-community/outreach
    2 ...
  54. tecavüz ve kürtajın yaygın olduğu toplum

    1.
  55. malum hepinizin bildiği toplumdur. bu toplum materyalist/seküler bir zihniyetin eseridir. tesettürü/hicabı sallamazlar. kadını açtıkça açarlar. sonra tacizciler, tecavüzcüler artar. daha sonra ise kürtajı savunurlar. öyle bir toplum meydana getirdiler ki, ne erkeği erkek, ne de kadını kadın. Allah'ın emir ve yasaklarını hiçe sayan bir toplumda, insanların namusunu kirleten tecavüzcüler de olur, masum çocukları katleden kürtajcılar da.

    not: bunlar kötülüğü değil, kötülüğün sonuçlarını ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. tecavüzleri/tecavüzcüleri ortadan kaldıracaklarına, bundan dolayı doğan çocuğu öldürüyorlar. bu nasıl bir mantık, anlamak mümkün değil. meseleyi gündelik siyasetin malzemesi yapıyorlar. muhalefet de iktidar da üzüm peşinde değil, bağcı peşindeler.
    1 ...
  56. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük