hayatın ortasına öylece fırlatılmış olduğu halde kendi ölümünü düşlememiş, kendini kendi elleriyle hiçliğe itmeyi istememiş kişi, aptal bir mahkumdan başka bir şey değildir. oysa bütün evren bu konuda bize yardımcı olmaya hazırdır, bütün köprüler betonun sert yüzeyine çağırır bizi, bütün bıçaklar bedenimize üçüncü bir uzuv olmak için can atar; ama bir şey buna inatla karşı çıkar: yaşama güdüsü. saçmalığın, çelişkinin ve elbette acının doruk noktası burasıdır. ölümü delicesine arzulamak ve ölememek...
gitmeye karar vermiş bireyin son söz söyleme hakkını reddedip sessizce çekip gitmesidir. tabi bu sessizlik aslında içinde en büyük çığlıkları barındırır. geriye kalanlara ise binlerce soruluk ağır bir yük kalır