çay ve kahve manyağı olmak varken kefir manyağı oldum.
içtiğim an sanki vücudum bana teşekkür ediyor. ‘ah hayatım iyi ki varsın ve kefir içiyorsun birtanem, işte şimdi en büyük iyiliği yapıyorsun’ şeklinde konuşuyor gibi.
bazen kafa karışıklığından, bazen farkına varmadan, bazen kendini ‘onu’ beklerken bulduğun gerçeğiyle yüzleşmek.. seni beklediğine inanmak, hayattaki tüm adımları birbirinize doğru beklentiyle adım atarak yaşıyorsun zannetmek.. ve en sonunda sadece kendi bekleyişinin beklentilerinde boğulmak..
‘ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden
bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu
pervane olan kendini gizler mi alevden;
sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu..’
büyüdüğünü farkettiğinde ruhuna vurulduğunu anlıyorsun. ruhu görmeye çalıştığını, erişmeye ve dokunmaya çalıştığını farkediyorsun. bir bakıyorsun ona doğru çekiliyorsun, ona gidiyorsun ve ruhun ruhunu ezbere biliyormuş gibi davranıyor.
büyüdükçe ruha kayan, ergenliğinde çoğu kişinin dış güzelliği seçeceği bir soru.
çoğunluğu karşılamak, hoş tutmak ve bu güzelliğe biraz da gülümseme ekleyerek tamamlamak gerek. bir bütün olarak güzel eylemlere adım atan kalıplaşmış karşılama sözcüğü.