Dünyada, kişinin tüm düzeylerde birleşebileceği yalnızca tek bir insan olduğu düşüncesi; bu insanın kişiliği o denli idealize edilir ki insan doğasının olağan yanlışları ve aptallıkları ortadan kaybolur; aşk, sanki bir yıldırımdır ve ilk görüşte insanı çarpar; aşk, onun uğruna diğer tüm kaygılardan, özellikle de maddeci olanlardan vazgeçilmesini gerektiren, dünyadaki en önemli şeydir; ve son olarak da dizginlerin, ortaya çıkan davranışların başkalarına ne denli abartılı ve saçma görünebileceğine bakmaksızın, kişisel duyguların güdümü ise çok değerli bir tutumdur.
Başkalarına duyulan güven, sürekli ve yinlenen türde bir psikolojik gereksinimdir. Başkalarının güvenirliğinden ya da dürüstlüğünden güvence çıkarmak, bildik toplumsal ve maddi çevrelerle ilgili deneyimlere eşlik eden bir tür duygusal doyum türüdür.
Sistemlere duyulan güven,sıradan insanın büyük ölçüde ilgisiz kaldığı bilgilerin işleyişine karşı beslenen inancı içeren bağlılıklar biçimini alır. Kişilere duyulan güven, görünür bağlılıkları kapsar; burada, diğer kişilerin dürüstlüğüne ilişkin işaretler aranır.
Birbirlerini çok iyi tanıyan ve uzun süreli tanışıklık temeli üzerinde, birini diğerinin gözünde güvenilir kılan nitelikleri kanıtlanmış bireyler arasında kurulmuş olan olgudur.
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kendini ne şekilde taşıdığıdır. Kadını esas güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu, anlayışı, sadece bilgiye değil aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır.
-Tüm yaşamın ağırlığını taşıyabilecek kuvvette olmasına rağmen başkalarına teselli verecek kadar yumuşak omuzlar, doğumun acısına olduğu kadar doğurdukları evlatlarının nankörlüğüne dayanabilecek iç kuvvetleri,
-Başkalarının kuvvetinin kalmadığında; devam edecek azmi, ailesinin hastalığında; yorgunluğa pabuç bıraktırmayacak kudreti,
-Her türlü şart altında, hatta kendilerini çok kötü incitseler de, çocuklarını sevmek duygusallığı,
-Eşlerini tüm kusurlarıyla sevmek kuvvetleri vardır. Onlara iyi bir kocanın eşini asla incitmeyeceğini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranışlarda bulunacağını anlayacak duyarlı bir zekaları vardır.
tarih, insanlıkla ilgili olayları bir tablo düzenine uydurmaya çalışan olaylar dizisi yardımıyla anlatalabilir. Tarih avcı ve toplayıcıların küçük, yalıtılmış kültürleriyle başlar; ürün toplayan ve hayvancılıkla uğraşan toplulukların gelişimine ve ardından tarıma dayalı devletlerin oluşumuna kadar devam ederek Batı'daki modern toplumların ortaya çıkışıyla sonuca varır.
Güven; temel olarak riske değil; olumsallığa bağlıdır. Olumsal sonuçlarla karşılaşıldığında güven, bu sonuçlar ister bireylerin eylemleri isterlerse de sistemlerin işleyişiyle ilgili olsun, her zaman bir güvenirlilik anlamını da yanında taşır. Bir insana güven duyulması durumunda güvenirlilik varsayımı, 'dürüstlük' ya da sevgi nitelendirilmesiyle ilgili olur. Bu da kişilere duyulan güvenin, güvenen kişi için psikolojik olarak neden önemli olduğunu açıklar: Güvenen kişi kendi kaderine manevi bir rehine vermektedir.
Belirli nedenlere dayanabilen, ancak bunlarla açıklanamayan bir duyguyu; bir varlıkla ilgili fikrimizle varlığın kendisi arasında kesin bir bağlantı ve birliğin olduğu, onu kavrayışımızda belirli bir tutarlılığın bulunduğu, Ego'nun bu kavrayışa karşı teslimiyetinde bir güvence ve direnç eksikliği gösterdiği duyguyu ifade eder.
Kısaca güve; olası sonuçlara duyulan itimadın bilişsel bir kavrayıştan çok, bir şeye bağlılığı ifade ettiği bir inanç biçimidir.
Popüler kültürün yarattığı ve insanlara dayattığı en büyük alanlardan birisidir futbol. Kimliği ne olursa olsun, dünyaya nasıl bakarsa baksın, herkesin futbolla ilişkisi vardır.
Ülke meseleleriyle çok fazla ilgilenmeyen medyatik popüler gençlik, kişisel problemlerinin dışında havadan sudan şeyler ve futbol konuşuyor. Ve futbol bugünün birçok toplumsal gerçeğinin üzerini örtme işlevi görüyor. Futbol bir nevi toplumların afyonudur.
Birçoğumuzun vakti, en fazla televizyon başında geçiyor. Düşünce yapımız, televizyonun yüklediği bilgiler doğrultusunda şekilleniyor; ne düşüneceğimizi, ne giyeceğimizi, nasıl davranacağımızı adeta medya belirliyor. Bu bağlamda medya bireyleri kendi istediği doğrultuda manipüle etmektedir.
cinsel yönden ilişkiye girmediği varlık kalmayan tanrı. Kadın yetmeyince erkek erkek yetmeyince hayvan o da yetmeyince insan hayvan karışımı yaratıklar, zeus amcam hepsini denemiş.
Marksist ve Lenininst. Üretim aracı devletin elindedir. Medya ve kitle iletişim araçları varolan sistemi eleştiremezler. Fakat amaca ulaşmada izlenen yol, yöntem, araçlar eleştirilebilir. Bu kuramda toplumun örgütlenmesinde medya önemlidir. Kitle iletişim araçlarına devlet sahip durumdadır. Marksizmde sınıfsız toplum vardır böylece görüş çeşitliliği olmaz. Çünkü sınıf farkı yok. Bu kuramda varolan ilkeler aykırı davranıldığında ceazi yaptırım vardır.
Liberal kuramda boşverilen toplumsal sorumluluk vurgunlanmıştır. Basın toplumsal sorumluluğa sahip olmalıdır. Toplumsal çıkar söz konusuysa basının faaliyetlerine devlet tarafından sınır getirilebilir. Kitle iletişim araçları özgür olmalılar ama kamusal çıkar bireysel çıkardan ön planda olmalıdır. Kitle iletişim araçları sağlıklı, demokratik bir düzen için şiddeti, terörü, kaosu destekler haber vermemeli. Ama karşıt görüşlere yer verilmelidir.
Otoriter kurama tepki olarak geliştirilmiştir. Özel mülk olarak gazeteler belirlenir. Gazeteciye tam olarak kendisini ifade etme ve özgürlük verilir. Ama kamu ve bireyin korunması açısından yeterli bi kuram değildir. Herhangi birşey yayınlanmasında devlet baskı yapmaz. Yasalarla önceden belirlenmiş konularda haber yapan gazete ceza alabilir.
Otoriter yönetimlerdeki kitle iletişim sistemidir. Mutlakiyetin sonucuna gelinmiş monarşi vardır. 17. yy.'da otoriter yönetimlerde gazete yayınlanması özel şahıslara verilmiştir. Basın özgürlüğü söz konusu değildir. Var olan yapıya muhalif olunmamalıdır. Yerleşik erk önemsenmiyorsa bunun bir cezai sorumluluğu vardır ve sonuca katlanmak gerekmektedir. O dönemde iletişim araçlarına sahip olacak kişilerin bu kurallara dikkat etmeleri gerekir. Çünkü devlet basını kontrol eder.