yönetmenliğini bill guttentag ve dan sturmanbelgesel'in yaptığı belgesel film. siyahların yaptığı devrimde söylenen şarkılarla ilgili güzel bir film. sonunda obama'nın resmiyle çok şey anlatıyor.
--spoiler--
hayalperesti öldürebilirsiniz ama hayali asla.
--spoiler--
amacı adından anlaşılan bir işkence aleti. ayak bileklerine takılan mekanizmanın kolları cevirdikce kurbanın ayak bileklerindeki kemikler yavas yavas ses çıkartarak kırılır. eger mekanizma sonuna kadar cevrilirse ayak bilegi tamamen düzleşir ve ömür boyu kalıcı hasar olusur.
temelde salt bağlamayı değil bağlanarak hüküm altına alınmış kişiye değişik şekil ve seviyelerde acı vermek amacını taşıyan işkence yöntemi. kesinlikle cinsellik içermeyen bir tarzdır.
temel bazı 'kata' ları:
ryo tekubi: bilek bağlaması. bilekleri hareketsiz bırakmaya yönelik bağlama şekli.
kotobu ryo tekubi: ellerin üstten sırta doğru çekilerek bağlanması.
diğer adıyla dil tutucu. mahkuma işkence yaparken dile gecirilen bir alettir. dil tutucusunu istenildiği gibi sıkılastırılıp mahkumun bagırmasına engel olunur yada sonuna kadar sıkılastırıp dil kopartılırdı.
Bir örnek vermek gerekirse: insan psikolojisi üstüne deney yapma temalı cinayetlerdir. birini aylarca belkide artık sırtında kurtların yaşamaya başlayacağı kadar uzun süre bir yatakta tutmak, ara sıra öldürmeyecek şekilde fiziksel zarar vermek, tam olarak nasıl olur bilmem ama tecavüz etmek, onunla durmadan konuşmak, diğer öldürdüklerinin etlerini yedirmek gibi şeylerle gün be gün artan umutsuzluğunu gözlemlemek...
Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Servisi'nin 15.07.2006 tarihli haberine göre karındeşen jack'tir.
--spoiler--
ingiltere'de 100 yıl önce işlenen seri cinayetlerin Karındeşen Jack takma adıyla ünlenen faili, Polonyalı bir Yahudi çıktı. Olayın o dönemde soruşturmasını yürüten dedektif Donald Sutherland Swanson'ın yeni bulunan dosyasında bir numaralı katil zanlısı olarak Aaron Kominski adı geçiyor. Swanson'ın torununun torunu Newil Swanson tarafından bulunarak Scotland Yard Cinayet Müzesine verilen belgeler dün açıklandı. Dedektif Swanson, o zaman dosyasına not ettiği ve kamuoyuna açıklamadığı bilgilere göre katili bulmuş, ancak kanıt bulamadığı için dosya kapanmıştı.
Londra’da 1888 yılında arka arkaya 5 kadın vahşi bir şekilde doğranarak öldürülmüştü. Belki de daha fazla cinayet işlediği tahmin edilen katil, yıllarca bir türlü bulunamadı. O günlerde esrarengiz katile verilen Karındeşen Jack adı bugün bile dehşet etkisi yaratıyor. Yıllar boyu kriminoloji uzmanları katilin kimliğini araştırdı. Bir kadın olabileceği de dahil çeşitli teoriler ve isimler ortaya atıldı, ancak hiçbiri inanılır bulunmadı. Bugüne kadar ortaya atılan isimler arasında Kosminski adı geçmiyordu. Gerçek, cinayeti bizzat soruşturan dedektif Swanson'ın notlarında gizliydi. Swanson, cinayetleri Kosminski'nin işlediğinden emindi. Akli dengesi bozuk olduğu belirlenen Kosminski, gizlica Brighton'daki bir polis merkezine getirilmiş, ancak onu teşhis etmek üzere getirilen tanık da Yahudi olduğu için aleyhinde tanıklık etmeyi reddetmişti. O günden sonra da benzer bir cinayet işlenmedi. Hertfordshire'de bir akıl hastanesine yatırılan Kosminski 5 yıl sonra 1919'da öldü ve sırlarını da mezara götürdü.
--spoiler--
Otobüsü seven insandır; kulaklıklarını takar en sevdiği müzik kulağındayken dışarıyı seyreder en güzel hayalleriyle beraber. Aynı zamanda şehir içi otobüslerinde de çoğunlukla en uzun yoldan giden otobüsü seçer. Bu tutku gibi bir şeydir, belki de en büyük zevklerinden biri.
ilk kez 1977 yılında Oklahoma'da elektrikli sandalyeye bir alternatif olarak kullanılan yöntem. Uzmanlar sırayla 3 tane enjeksiyon yapılması üzerinde birleştiler. Bunların ilki acıyı yok etmek için, ikincisi nefes almayı durdurmak için yapılıyordu. Son enjeksiyon potasyum klorid ise kalbi durdurmak için mahkuma yapılıyordu. Bütün dozların ölümcül dozda olmasına karşın, tanıklar mahkumların bazı durumlarda acıdan kıvrandıklarını ve ölümlerinin zaman aldığını anlatıyor.
Sanıldığı kadar acı vermeyen ölüm şekli. 145 metreden atlayan bir insan yere saatte 200km hızla düşüyor. Bu hızla düştükden sonra insanların %75'i yere çarptıkları ilk saniyede ölüyor. Nedeni ise kalp ve akciğer parçalanması, yada kaburgaların kırılarak iç organları kesmesidir.
Tibet'te ölülerini 'gök mezarlara' kavuşturmak için, cenazelerin akbabalara yedirilmesidir.
Tibet geleneklerinde ölülerini gök mezarlara kavuşturmak için cenazeler, akbabaların önüne bırakılıyor. Bu sayede ölülerinin ruhunun gök anaya ulaşacağına inanılıyor.
Tibetliler'in nüfusunun büyük kısmını oluşturan Budistler, yeniden doğmaya inanıyorlar.
inanışlarına göre de, ölümün ardından boş bir kap haline gelen vücudu korumaya gerek kalmıyor.
Bu yüzden ölülerini akbabalara bırakan Budistler'in bu eylemi, Batı Dünyası'na yabancı gelse de, Tibet'in topraklarının büyük kısmı kayalardan oluştuğundan mezar kazmak mümkün değil ve yakıt ya da yakacak odun da zor bulunan maddeler olduğu için, bu yöntem geleneklere olduğu kadar, doğa şartlarına da uygun görünüyor.
Orta Çağ'da özellikle ispanyol engizasyonunda çok sık kullanılmıştır. bu işkencelerde, kurbanın kafası kase şeklindeki başlığa yerleştirilir ve çenesi alt kısımdaki çubuğa dik gelecek şekilde hizalanır. Daha sonra işkencecinin vidayı yavaş yavaş çevirmeye başlamasıyla kurbanın kafası sıkışmaya başlar. Başlıkla çubuk birbirine gitgide yaklaşırken, ilk olarak kurbanın dişleri kırılmaya başlar ve sonrasında kafatası kırılan kurban, yavaş ve acılı bir şekilde ölür. ispanya'da Müslüman ve Yahudileri, Hristiyanlaştırmak için yürütülen çalışmalarda kurulan engizasyon mahkemeleri aracılığıyla birçok insan bu işkencelerden geçerek katledilmiştir. Kilise tarafından günahkar kabul edilen bu insanların yavaş yavaş işkence edilerek öldürülmelerinin sebebiyse günah çıkarmaktı. işkenceciye bağlı olarak ölümün süreci daha da uzatılabiliyordu. Kafa eziciyle başlanan bir işkencenin yarıda bırakılması durumda kurbanın beyninde, çenesinde ve gözlerinde onarılamayacak hasarlar oluşabiliyordu.
Değişik şekilleri olan bu maskeler, maddi ve manevi cezalandırılmalarda kullanılır.
Kazığa bağlanıp, toplumun görebileceği bir meydanda tutulan kurbanlarla herkesin alay etmesi ve eğlenmesi sağlanıyor, kurbanlara aynı zamanda fiziki işkence de uygulanıyordu.
Maskenin iç kısmında bulunan top, yumak benzeri şey kurbanın burnuna,ağzına baskı yapıyor, bu şekilde kurbanın çığlık atılmasına, bağırmasına imkan vermiyordu. Uzun kulakları olan maske, aptal, eşek ile insan arası bir varlık görüntüsü veriyordu.
Çarmıh, birbiri üzerine çapraz konmuş iki tahtadan oluşan darağacı. Farsça dört çivi anlamına gelir. Eskiçağ'da kurulu din ve düzene karşı suç işlediği için idamına karar verilenler çarmıha gerilerek öldürülürlerdi. Bunun için mahkûmun vücudu ve ayakları çarmıhın dikey tahtasına bağlanır, kolları yana açılarak elleri yatay tahtaya mıhlanırdı. Günlerce açıkta, aç, susuz ve tahtaya çivili kalan mahkûm, yavaş yavaş ve işkence çekerek ölürdü. Hristiyan inancına göre, Roma'lı vali Pontius Pilatus tarafından isa'nın da böyle çarmıha gerdirildiğine inanılır. Çarmıha gerilme konusu utanç verici olarak nitelendiği için, uzun zaman Hıristiyanlarca ele alınamadı. 16. yüzyıl'dan sonra, pek çok ressam isa'yı çarmıhta gösteren tablolar yaptı.
bir işkence yöntemi. suçlu bulunan kişi eli ayagı sandalyeye sıkıca baglanıp sabit hale getirilir ve suçlu bulunan kimsenin ayaklarının altına ateşten yeni çıkmış kızgın kor yerleştirilir ve ayakları saatlerce korda kalırdı.
Antik Yunanistan da icat edilen bir tür işkence aleti. Pirinç dökümcüsü Atina'lı Perillos, Agrigentum Tiran'ı Phalaris için yeni bir suçlu öldürme yöntemi icadı olarak, tamamen pirinç'ten içi boş ve bir tarafında kapı bulunan bir boğa yaptı. Kurban boğanın içine kapatılıyor ve sonra boğa altına yerleştirilen ateşle metalin rengi sıcaktan kırmızaya dönene kadar ısıtılıyor, böylece kurbanın içeride yavaşça kızararak ölmesi sağlanıyordu. Boğanın başı, karmaşık bir sistemle tüp ve tapalarla yapılmıştı ve böylece mahkumların çığlıkları kızmış bir boğa böğürmesine dönüştürülebiliniyordu. Söylendiğine göre boğa tekrar açıldığında, kurbanın kavrulmuş kemikleri mücevher gibi parlıyordu ve bunlardan kolye yapılıyordu.
cadılıkla suçlanan kadınlara yapılan bir işkence yöntemidir.kadının eli ve ayağı sıkıca bağlanır ağzına zola huni sokularak huniden su verilirdi ve fazla su yüzünden sindirim organları patlardı.
Adı şeklinden gelen, iki veya üç vida ile genişleyen parçadan oluşan işkence aleti.
Zina yapan kadınlara, homoseksüellere, çok yakınlarıyla cinsel ilişki kuranlara ve şeytani seks ayinlerine katılanlara uygulanırdı. Bu alet oral veya rektal olarak kullanılabiliyordu. Ağıza yerleştirilen bu aletin kanatları maksimum seviyeye kadar açılıyordu. Sokulan yer tedavi edilemeyecek kadar hasar alır ve çoğunluğu ölümle sonuçlanan sakatlıklara sebep olurdu.
Engizisyon döneminin popüler işkence aracının ismi, dizleri böler ve onları kullanılmaz hale getir. Dikenli iki odun parçasından oluşan diz bölücü, kurbanın dizinin ön ve arkasına yerleştirilerek kullanılırdı. Vidaların sıkıştırılması ile birbirine kenetlenen bu iki blok dizi ikiye ayırıyordu. Bu alet kurbanın diğer bölgelerinde de kullanılabiliyordu.
Orta çağ'da insanların hafızasına kazınan gerginin en çok acı veren işkence yöntemi olduğuna inanılır. insan vücudundaki eklemleri yerinden çıkarmak üzere özel olarak tasarlanmıştı. Gergi, tahta bir çerçeve, ikisi alt kısma sabitlenmiş ve ikisi de üst kısımdaki kulplara bağlanmış olmak üzere toplamda dört halattan oluşuyordu. işkencecilerin üst kısımdaki kulpları çevirmeye başlamasıyla birlikte yerinden çıkan kollar giderek gerilir ve kurbanın kemikleri kırılır. Eğer işkenceci işleme devam ederse, işlem, kurbanın bacaklarının kopmasıyla sonuçlanabilir. Daha sonraları gergide yapılan değişikliklerle eklenen büyük çiviler, kurbanın gergi üzerindeyken direnmesi durumunda vücuduna batıyordu.
ispanyol engizasyonunun süründüren ama öldürmeyen, bu anlamda diğerlerine göre daha insaflı olduğu düşünülebilecek işkence aletlerinden biridir. Ancak insana çok büyük eziyet eden ve işkence yapmak için ideal olan bir araçtır. Bir metal gövde üzerinde her iki tarafında da çatala benzer sivri uçlar bulunacak şekilde tasarlanmıştır. Elleri arkadan bağlanan kurbanın boynuna sabitlenir, bir tarafı göğsüne diğer tarafıysa çene altına gelir. Böylece ne ellerini ne de kafasını oynatabilen kurban saatlerce acı çeker. Vücuduna batan çatal acı çektirse de iç organlara ulaşacak kadar ilerlemez.
üstünde şiddetten fazla şey olan koltuklardır; duygu, acı, korku vardır..
Uzaktan bakınca hasır bir koltuk sanabileceğiniz bu işkence koltuğunun arkası, oturma yeri, kolu ve bacakların durduğu tüm kısımlar sivri uçlu, civi benzeri metal veya tahta parçaları ile doludur.
Kurban sıkı sıkı bağlı olduğundan, sivri çivilerin deldiği vücudunu kımıldatamaz.
Koltukların çivileri demirden veya tahtadan yapılmış değişik modelleri vardır. Tamamen demirden yapılmış olan sandalyelerin ısıtılarak kurbana daha da acı vermesi sağlanabilir. Ayrıca aynı amaçla ağırlıklar da kullanılabilir.
Yavaş yavaş ölüme neden olan bu koltuklarda kurbanların bazen günlerce ve haftalarca acı içinde yaşadığı belirtilmektedir.
Vatana ihanet veya büyücülük şuçuyla suçlananlara uzun zaman kullanılmış bir idam şeklidir. 18.yüzyıl öncesinde uygulanmıştır. Kurban şehrin tam ortasında bir kazığa bağlanır. Seyircilerin karşında da ateşe verilir. Yavaş ölümlerin arasında yer alır.
boyuna asılan ipin beyine giden arterleri tıkaması sonucu, kişi 10 saniye içinde kendinden geçiyor. fakat ipin yanlış takılması süreyi 10-15 dakika uzatıyorr.ipi yanlış gecirme boynuna kurban nefessiz kalıyor ve ip arterlere baskı yapmadıgı için kişi kendinden gecemez ve acı içinde kıvranarakk ölür.
insan bir tahtaya bağlanıyor ve geniş bir zaman aralığında, kurban hala yaşıyorken, bedeninden parçalar kesiliyor. MS 900 yılından 1905 yılına kadar kullanılan bir işkence yöntemi.
Eskiden de kullanılan bir yöntem. bu metot genellikle "Cadı" olduğu düşünülen kişilere uygulanırdı. Mahkumun elleri ve ayakları bağlanır, ayaklarına bağlanan bir ağırlıkla birlikte suya atılırdı. Şayet kişi kurtulabilirse cadı olduğu onaylanmış olurdu, zira sıkıca bağlanmış bir düğümden kimse kurtulamazdı. Şayet ölürse, mahkumun halâ iyi bir hıristiyan olduğu için ailesine teşekkür edilirdi...
Diğer adı ile Catherine tekerleği. bu yöntemde suçlunun kol ve bacakları tahta bir tekerlek üzerine bağlanıyor. Tekerlek döndükçe işkenceci demir bir sopayla suçluya vuruyor. Darbenin etkisiyle kol ve bacak gibi organlar parçalanıyor.
En dehşet verici tekniklerden bir tanesi. Suçlunun anüsü piramid şekilli bir üçgen taburenin üzerine gelecek şekilde yerleştiriliyor. Suçlu yukarıdan aşağıya baskı yapacak bir şekilde iplerle bağlanıyor. Çıplak olan suçlunun ayaklarına da ağırlık bağlanıyor. Sonuç acı çekerek ve birkaç gün sürünerek ölüm!
15'nci yüzyılda Romanya'da uygulanan bir teknik. Kazıklı Voyvoda tekniği olarak da bilinen bu yöntemde suçluyu ucu sivri bir kazığa turtuyorlar. Ardından kazık yukarı doğru itiliyor. BU sırada vücut ağırlının da baskısıyla bu kazık suçlunun vücuduna saplanıyor. Kazıklı Voyvoda'nın ölüm tekniği olarak bulduğu bu yöntemle en az 20 bin kişinin öldürüldüğü düşünülüyor.