reklamda da görülebileceği gibi, bayanların çikolata tutkusu ön plana çıkartılmış. düşünce güzel fakat izlediğim andan beri ben de çikolatadan çok zenci erkek çekiciliği kullanılmış gibi geldi.
daha doğrusu kadınlar arası mahalle kavgalarında karşı tarafa sarf edilen cümlelerden biridir. sanırım göstere göstere bu terbiyesizliği yapıyor demek istenmektedir.
bayrağın şekli şemali hakkında kesin bir bilgi yoktur.
bir yılbaşı gecesiydi. dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.
çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.
yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. ufak bir erkek çoçuğu. başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir çocuk. bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. soğuktan morarmış tir tir titriyordu. üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.
yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
geniş bir sanayi sitesi içine sıralanmış hibrid motorlara bakarken gözleri yaşarıyordu.
evet, bu bir hibridçi çocuktu. o gün bir tek hibrid motor bile satamamıştı. satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. gidemiyordu, çünkü o gün hiç hibrid motor satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle "hibrid var hibrid var!"diye bağırıyordu. sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu...
ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir benzinli arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.
karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.
hibridçi çocuk bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.
parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. çocuk bu acıya dayanamadı, kaportalardan birini açıp bir hibrid motor çıkardı. parmakları uyuşmuştu, hibrid motorun marş tellerini elinde güçlükle tutuyordu. eli titreye titreye kabloları birbirine sürttü. hibrid motor birden çalıştı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev çıkardı egzosdan.
zavallı çocuk, hibrid motoru bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. içi de ısınmıştı. sanki gürül gürül çalışan bir 66 impala karşısındaydı. gözleri motora dikilmiş, düşlere dalmıştı: güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.
ısınmış, terlemeye bile başlamıştı... derken hibrid motor duruverdi. hibridin motorun durmasıyla, o tatlı düşlerde sona ermişti. çocuğun parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.
bir hibrid motor daha çalıştırdı. bu sırada soğuk bir rüzgar esti. çocuk hibrid motor durmasın diye, duvardan yana döndü. öbür elini aleve siper etti. aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. içeride geniş bir oda vardı. kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. çocuğun gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. ağzı sulandı. elini oraya doğru uzattı. hibrid motor çalışa çalışa sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. çocuk hibrid motoru yere atıverdi. atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.
üçüncü hibrid motor daha fazla düşler yarattı:bir yaz gecesi...hibridçi çocuk kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. gece olduğu halde hava sıcak. altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor... küçük çocuk gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.
derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. çocukcağız: 'işte, biri daha öldü' diye mırıldandı. bir gün, ninesi söylemişti: her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş... ninesini bir daha görebilmek için bir hibrid motor daha çalıştırdı. soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. o şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. hibrid motorun egzos alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. işte ninesi geliyordu. lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu... geldi, geldi...kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü...
ertesi sabah, yoldan geçenler, tamirhanenin kapısında donmuş kalmış çocuğun ölüsünü buldular. yanı başında bir sürü hibrid motor vardı.
-zavallı hibrid otomobil tamircisi çocuk ısınmak için bütün hibrid motorları yakmış dediler... bu hibrid motorların alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki... *
artan gıda fiyatları, küresel ısınmanın dünyayı etkilemesi ya da konu açlık olduğunda televizyon haberlerinde gördüğümüz, afrikadan insan kareleri.
sanırım 20 yıldır televizyon izliyorum ve bu tür haberler söz konusu olduğunda ekrana gelen görüntü hep aynı. hani bazen düşünüyorum bir haber konusu için elde görüntü yoksa arşive bakılır oradaki eski görüntüler eşliğinde verilir ya haber, konu açlık olunca sanki 20 yıldır aynı görüntü arşivden bulunup geliniyor diye düşünmeye başladım.
efendim simdi bahsedilen görüntüleri ele alırsak benim hatırladığım 20 yıldır aynı görüntü şudur:
kameranın objektifinde donsuz,üstsüz başsız kıvırcık kısa saçlı kızlı/oğlanlı çocuklar, kucağında bebeğiyle anne, işsiz kayıtsız oturan yerliler, kasede bilmemne lapası, sinek, pislik, derme çatma çadır, çöl, güneş , kuraklık vs.
yıllardır bu manzarayı gördüğümde içim acır, onların halini düşünürdüm taaa ki bu yıla kadar. "20 yıl olmuş bir 20 yıl daha böyle mi olacak bunlar ve ben ömrümün geri kalanını bunlara acıyarak mı geçireceğim" derken farklı düşünmeye başladım.
şöyle bir düşünün, bir belgesel çekiliyor ve bir yere gidiliyor buranın örf ve adetleri, yemekleri, yöresel giysileri falan çekilecek. fakat orada artık bunlar yapılmıyor, yaşatılmıyordur ama turistler geldiğinde ya da çekim ekibi geldiğinde onlara malzeme çıkartacak bir ekip her zaman hazırdır. kadrolu örf adet bağlıları hemen yetişir para karşılığı imdata ve onlar sayesinde çekim yapılır, belgesel tamamlanır.
orada ki olayda buna mı dönüşmüştür acaba? artık bir haber yapıcı oraya gittiğinde:
- açlar nerede?
+gel abi buradalar seni bekliyorlar, ben götüreyim seni at bir 5 lik.
-tamam
ve önceden hazırlanmış "açlar" ın olduğu bölgeye gidilir. belki durum bu kadar vahim değildir, abartıyorum fakat farkında olduklarım şunlardır:
-hiç bir zaman o aç insanlar manzarasında erkeklerin tarla, bahçe, el işleri ya da gelir getirici karın doyurucu bir işle uğraştığını göremeyeceğim.
-hiç bir zaman o anne ve çocuğu düzgün elbiseler içerisinde gülerken göremeyeceğim.
-hiç bir zaman o çocukları karın doyurmak için değilde, okuyup adam olup, açlığı kökten bitirecek çareler üretirken göremeyeceğim.
-o çadır hiç bir zaman apartman olmayacak
-o sinek hiç bir zaman siktirip gitmeyecek, bataklığı kurutulmayacak.
belki onlar böyle mutlu. kameralar geldiğinde onlara biraz para ve sonra haber olunca ekmek geliyor. belki de ben onların işlerine burnumu sokmamalıyım.
tek gerçek şudur ki ben ve sizler en az bir 20 yıl daha bu manzarayı seyredeceğiz...
youtube yi yasaklayıp, facebook a izin verenlere bir sezeniş, sitemdir.
bir kullanıcısı olmadığım, fakat yaşam gereği dolaylı olarak etkiye maruz kaldığım facebook un kapanmasını, kötü yönleri olsa da yetişkin bir birey olarak kendime yararlı bir biçimde kullanabildiğim youtube nin açılmasını istiyorum.
kız arkadaşımın hesabında götünü başını açan erkekler istemiyorum,
halkı kutuplaştıracak, gruplara sokacak , ayrım yapacak oluşumlar istemiyorum,
adı, adresi kısaca kimliği apacık belli olan gerizakalıların, terör örgütü ve kişilere hakaret eden gruplada olduğunu, her an suçlanabileceklerini anlamasını istiyorum.
bu yüzden facebook istemiyorum.
müzik dinlerken sevdiğim müzisyenleri izlemek istiyorum.
gülmek, eğlenmek için video izlemek istiyorum.
arkadaşlarımın çektiği videoları izlemek istiyorum.
kendi amatör videolarımı yeniden yayınlamak istiyorum.
bu yüzden youtube nin açılmasını (açılmış bu arada) istiyoruz. açıldıysa da bir daha kapatılmamasını istiyoruz.
çocuk değil tabi ki, erkek dedik. yani yaşını başını almış yetişkin bir bireydir. fakat hala annesinin pazardan aldığın kilim desenli kazağı giymektedir.
marka,rüküşlük, seçicilik gibi kavramlardan uzaktır.
misafirliğe gittiği evde yerde duran kilimin desenlerinin, üzerindeki kazağa uyumlu olması onu rahatsız etmez, bilakis daha bir gurur duyar. ortama çok yakıştığını zanneder.
tarih öncesi çağlarda geniltal organlarını yaprak ile örten mağara adamlarının günümüzdeki halidir.
ayrıca iyi bir yurdum gözlemcisi olan umut sarıkaya'nın çizimlerinin vazgeçilmez materyalidir. çizdiği her erkek karakterinin üzerinde bulunur.
hulki cevizoğlu nun sunduğu ceviz kabuğu programında zekeriya beyaz ın ya da hulki cevizkabuğu nun sunduğu ceviz oğlu programında beyaz zekeriya nın söylemiş olduğu sözdür, tam hatırlamıyorum.
diyalog şöyleydi kafam karışmadıysa:
+şimdi sayın ceviz kabuğu
-cevizoğlu efendim
+ceviz oğlu programında değil miyiz?
-hayır
+sen hulki ceviz kabuğu değil misin?
-evet
+eee?
düşündüm de; gökteki herhangi bir yıldızdan baksam dünyaya "hakkaten yıldızda yaşıyormuşum ben lan" derdim sanırım.
gezegen ile yıldızlar arasında bilimsel farklar vardır, bunları gök bilimcilere bırakırsak; ayağı yere basan,gökyüzüyle ilişkisi ancak romantizm yaşamak olan bir sözlük yazarının oturup düşündüğü farklardır.
1-gezegen yuvarlaktır, yıldız ise köşeli.
2-gezegen gezer,yıldız kayar.
3-gezegen mat renklidir,yıldız parlak.
4-gezegen ürkütücüdür, yıldız sevimlidir.
5-gezegen büyüktür, yıldız küçüktür.
6-gezegen mezegendir, yıldız mıldızdır.
Kadının cinselliğinden yararlanmak kocanın hakkı olduğu gibi, erkeğin cinselliğinden yararlanmak da kadının hakkıymış.
Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bir derece daha fazladır.Bakara Suresi : 228
ayrıca hz. muhammed in:
-Kişi karısını yatağa çağırdığı zaman (bir özrü olmadan) kadın gelmekten kaçınır, kocası da bu sebeple ona kırgın olarak gecelerse, melekler sabaha kadar o kadına lanet ederler.
-Size cennetlik kadınları tanıtayım mı? Onlar bir hata ettikleri veya kocaları tarafından bir haksızlığz uğratıldıkları zaman kocalarına karşı: Seni hoşnut etmedikçe uyumayacağım diyebilen kocalarına düşkün kadınlardır.
kalpteki aşk hücrelerinin çok sigara,alkol,stres,kavga,kıskaçlık,adatılma gibi sebeplerden dolayı düzensiz bölünerek,yeni sevgili bulma damarlarını ve mutlu bir yaşam kapakçıklarını tıkaması sonucu meydana gelmis çare bulunmaz ne menem bir hastalıktır.
