der ki; insanın gelen hali mutsuzluktur, mutluluklar yalnızca anlıktır.
insan en çok başını yastığa koyduğunda mutlu olabilir ve uyandığı an mutsuzluğu başlar.
can sıkıntısının yalnızca içsel olarak zayıf insanların derdi olduğunu söyler; yani içi fakir olan dışarıya muhtaçtır gibi.
fazla muhabbetin tez ayrılık getirdiğini belki de en güzel o anlatmıştır kirpi hikayesiyle.
erkeklerin kadınlar konusundaki yönelimlerinin de, kadının doğurgan gözükmesiyle direkt ilişkili olduğunu söyleyerek pembe düşler ülkesinde beyaz atlı prens bekleyen birçok kızın hayallerini yerle bir etmiştir.
yusuf atılgan'ın okuduğum tek kitabı aylak adam. gerçekten de aylağın tekiymiş önce onu söyleyeyim.
şimdi kitap bi' arayışın kitabı, dünyayla, insanlarla anlaşamayan, aykırı c.'nin hayata yabancılaşması. buraya kadar güzel. bu minvalde birçok kitap var;
ve aylak adam bu konuda yazılmış kitapların belki de en kötüsü.
peki neden?
ben kinyas ve kayra'nin kayra'sı gibi hayatı anlamış bi' karakter göremedim. hayatın bi' takım kurallarını kavrayamamış yeni yetme bi' adam gördüm kitapta.
tutunamayanlar'ın selim'i gibi güçlü bi' karakter de göremedim. (güçten kastım, hayatı anlamak ve bu hayatta yapamayacağını kabul edip intihar edebilmek) tam aksine işin kolayına kaçıp, ışık gördüğü her kadına yeşili yakan bi' adam gördüm.
zayıftın c. hayatının en büyük uğraşı olan "doğru insanı aramayı" da aylaklık olarak adlandırdın, küçüktün sen daha, hayatı anlayamamıştın ve ben de seni sevemedim.
dilleriyle enselerine dokunurken aynı anda yemek yiyebilmeleri.
bi' de utanmadan yazmışlar yok saç şeklini önemsememeleri, yok dağınık olmaları diye. oha!
bilinçaltımızla toplumca ne var gerçekten merak ediyorum. ne oldu da biz bu kadar ezik tipler olduk, baştan aşağı loserız yahu. erkeğimiz kıllı ve leş kokulu koltuk altına bakmadan türk kızına, kadınımız da dibi gelmiş bok sarısı saçına bakmadan türk erkeğine bi' güzel giydiriyor her an. cidden merak ediyorum daha önemli işlerimiz yok mu bizim?
neden herkes kendi ezikliğini başkalarını ezerek gidermeye çalışıyor. kendine olan nefretini başkaları üzerinden kusarak çok olmuş biri olarak mı gözüktüğünü sanıyorsun aptal! bas bas bağırıyorsun ben zavallının tekiyim diye haberin yok.
ulan bizim kadınımız ne ki erkeğimiz ne olsun?
o kendini bi' şey sanıp türk erkeğine saldıran kadınlar, türkiye'de kadınlar tuvaletlerinin halini görmesem cidden sizi bayağı bayağı önemseyeceğim.
o türk kızına nefretlerin en büyüğünü besleyen türk erkeği, tırnaklarının içi kirle kaplı olmasa, bi' de utanmadan onları yemesen gerçekten seni de ciddiye alırdım ama gözlerim görünce tüm bunlar inan olmuyor.
demem o ki; toplum olarak eziğiz sebebini bilmiyorum, hiç kimsenin de sebeple ilgilendiğini düşünmüyorum. varsa yoksa bok atma, varsa yoksa kendini bi' bok sanma.
evlenemeyeceği değil ama evlenmeyeceği gibi bi' gerçek vardır. bu sözlük sayesinde azımsanmayacak kadar çok erkeğin kıçına sürmeye aklı olmadığını farketmiştir. elbette istisnalar vardır o istisnalardan biri denk gelirse ne ala, denk gelmezse gerçekten yalnız yaşamasının bi' öküzle yaşamasından iyi olacağını farketmiştir.
yahu siz ne biçim insanlarsınız ben anlamadım. sözlük kızı şöyle, türk kızı böyle neden bu ince eleyip sık dokuma hali. bi' bitemediniz gitti. azıcık dişe dokunur konular bulun eleştirecek, kitap olur, film olur, kapitalizm olur, sosyalizm olur. hadi bunlar ağır mı geldi, kapasitenin üstünde şeyler mi bekliyoruz senden; gözünü seveyim git bi' meşgale bul kendine.
bak şunu anla türk kızları ya da sözlük kızları kucağına atlamıyor, peşinden kız sürüsü de gelmiyor, seni saçmalayacak kadar bunaltacak yoğun bi' ilgiye falan da maruz kalmıyorsun, ee o zaman? işine bak. tüm dertlerin bitti kimin evlenip kimin evlenemeyeceğine mi kafa yoruyorsun? bu kadar canın sıkıldıysa git pencereden bi' hava al, geçecektir.
hiç kimsenin birbirini tanımak istememesinden kaynaklanıyordur. hiç kimse halinden memnun değilken, çok memnunmuş gibi davranır. burnundan kıl aldırmaz, insanlara selam verme tenezzülünde bile bulunmaz. ayrıca türk kızı kezban'dır, türk erkeği çok rörerödür uğraşmaya değmez. bi' de 4s kuralı çok önemli bi' kuraldır. insanlara değer vermeye gelmez, hemen fırsattan istifade ederler. bu kadar karamsar bi' ortamda kim kime tahammül eder de, sevgili edinir ki.
-burnu düşse eğilip almaz,
-umursamazdır,
-her işini yumurta kapıya dayandığında yapar,
-kafası hep dağınıktır,
-burnunun ucunu görmeyecek kadar dikkatsizdir,
-ortada olanlarla değil, detaylarla ilgilenir,
-zekasını sadece istediği zaman dışa vurur,
-kimsenin konuşmadığı, sessiz insanlarla ilk konuşan insan olur, merak duygusu çok kuvvetlidir,
-herkesten bi' şey öğrenildiğine inanır,
-kışı çok sever, melankoliden zevk alır,
-bi' şekilde her zaman dikkat çeker,
-hayatı en çok o yaşamak ister,
-her konuda açıkça sorgulayıcıdır,
-hep olduğu yaştan küçük gösterir, hoplar, zıplar, atlar, sıçrar,
-özlem duygusunu yaşamak ister bu insanlara vefasızlık gibi gelir,
-bu gün beyaz dediyse yarın siyah diyebilir ve bunu son derece olağan bulur,
-kıyıda köşede kalmış yerler, kıyıda köşede kalmış evler, kıyıda köşede kalmış insanlar ilgisini çeker,
-kendi alanına müdahale edildiğinde dııııt! error anında defeder.
-seviyorum dediyse seviyordur, bunu dillendirmek yerine hissettirir,
-gidiyorum demez, gider.
amirlerinize sıcak gözükmek için zorlamayın kendinizi, işçilere odaklanın, onları dinleyin, onları izleyin. işi bilen işçidir, amir sadece direktif verir. staj boyunca işçilerin öğütlerini dikkate alın, amirlerinizi gözlemleyin, asla kendinizi ezdirmeyin.
ne için orda olduğunuzu hatırlatın, verilen saçma görevleri sallamayın veya saçma olduğunu ses tonunuzla, yüz ifadenizle hissettirin.
sakın ola şirin gözükmek için iltifat edip, düşünmediğiniz şeyleri düşünüyormuş gibi yapmayın.
sorular sorun, basit de olsa sorun, en basit soruların cevaplarını kimlerden aldığınıza dikkat edin, pratik zekanızı kullanın; okulda her şey kurallara göre yapılır denilmiştir ama iş hayatında pratik zekaya ihtiyaç vardır.
cihazların çalışma prensipleri konusunda kafa yorun, her konuda temele odaklanın. çalışanların amirleriyle aralarının nasıl olduğunu öğrenin, nelerden şikayet ettiklerini kafanıza not edin. yani bol bol dinleyin.
gayet iyi üniversitedir. kötü deyip bok atanlar silik tiplerdir; oturup kalkmasını bilmeyen, arkadaş çevresi edinememiş, kendi kendine yetememenin hıncını üniversitesinden çıkaranlardır.
davutpaşa'ya sayılıp sövülmüş; şöyle höttürü bi' yer böyle tiksinç bir yer diye de, kışın kar yağdığında ortabahçeninin güzelliğini görmemişler sanırım henüz ya da yazın güller arasında yeşil çimenlere uzanıp soluklanmamışlar hiç. mehmet emin kılar'dan, çetin taşseven'den, nüket öcal'dan, zekiye çınar'dan ders alma şerefine erişememişler.
kendi yetersizliklerini bulunduğu ortama atan insanlara inanılmayıp gelip görülmesi gereken, türkiye'nin önemli üniversitelerinden biridir. başarı seviyesini itü'ye giremeyip bunun ezikliğini yaşayan tipler değil, bulunduğu yerde en iyisini yapmaya gayret eden insanlar yükseltebilir.
-hafif uzun yağlı saçlı mühendisler,
-durmadan "abi dün gece 4'te uyudum" diye rapor veren tipler,
-"sonra çocuk bana dedi ki" diyen yayık ağızlı kızlar,
-her filmi izleyip her gün yeni bi' film öneren çok bilmiş asosyaller,
-"hocam bi' ara versek" diyen sıkılganlar.
kadınları;
-güzeldir,
-çalışkandır, ev hanımlığını meslek olarak görmez, iş bulup çalışır,
-kaprisli ve nazlı değildir, elektrik işlerine kadar her şeyin üstesinden gelecek potansiyele sahiptir,
-gerçekçidir, açık sözlüdür, her insanla sohbet edebilecek düzeydedir.
erkekleri;
-her akşam içmezse içi rahat etmez,
-ailesine önem verir,
-çocukları üzerinde baskı kurmaz,
-güven duygusu gelişmiştir.
genel olarak tüm bireyler;
-beyazdır,
-hakka hukuka önem verir,
-çalışmayı sever,
-kamp kurmaya bayılır,
-dürüsttür,
-sevilesidir.
-beklentiyi yüksek tutmayın.
-kaçarsanız kovalanmayacaksınız bunu bilin.
-cool olmak için kasmak yerine, kendiniz olun.
-ilk günden arayış içine girmeyin, önünüzde 4 yıl var biraz yavaş ve sakin olun.
düşlerle boğuşur musun?
gölgelerle yarışır mısın?
uyurgezer gibi mi gezersin?
zaman geçip gitti.
hayatın çalındı.
boş işlerle uğraştın.
aptallığının kurbanı oldun.
-öfkeli insan genellikle iç benliğinin sesine kulak tıkar.
-kanunlar ve görevler din çatısı altında birleştiğinde, insan asla tamamen bilinçli olamaz, asla kendi kendisinin tamamen bilincine varamaz; asla tam bir birey olamaz.
-dünya bir enkazdır.
-insan bilinçaltının derinliklerinde, anlamlı ve mantığa uygun bir evrene duyulan ihtiyaç yatar. ama gerçek evren mantığın hep bir adım ilerisindedir.
-ilerleme fikri, bizi geleceğin dehşetinden koruyan bir koruma mekanizmasıdır.
-insanı tanıtan, tiksindiği şeylerdir.
-hiçlikten hiçbir şey doğamaz.
-hoşnutsuzluk bilimi diye bir şey olmalıydı. insanlar psişik kaslarını geliştirmek için zor zamanlara ve sıkıntılara ihtiyaç duyarlar.
-yücelik geçici bir deneyimdir. asla kalıcı değildir. kısmen insanoğlunun efsane yaratmaya meyilli hayal gücüne dayanır. yüceliği deneyimleyen kişi, nasıl bir efsanenin içinde olduğunu anlamalıdır. kendisine hangi imajın verildiğini düşünmelidir. ayrıca alay etmesini bilmelidir. böylece rolünü inanmadan oynar. alaycılık kendisini kaybetmesini önler. bu nitelik olmazsa, yücelik insanı yok eder.
-bir insanın yaşayabileceği en korkunç aydınlanma anı, babasının da insan olduğunu, etiyle kemiğiyle insan olduğunu keşfetmesidir.
-sonuna dek izlenen yol insanı hiçbir yere götürmez. bir dağın gerçekten dağ olup olmadığını anlamak istiyorsanız; ona yalnızca birazcık tırmanın. eğer dağın tepesine ulaşırsanız, dağı göremezsiniz.
-bir başlangıç dengelerin doğru oluşuna en büyük özenin gösterileceği zamandır.
-üstüne vazife olmayan şeylere burnunu sokmak,
-kurallar, çiğnenmek içindir gibi saçma bir mantıkla hareket etmek,
-yüz verince astar istemek,
-sorulan sorulara kısa ve net cevaplar vermeyip, gereksiz ayrıntılarla süslemek,
-her şeyi ve herkesi acımasızca eleştirmek,
-anlayışsızlık,
-en kısa yoldan zengin olmak için ciddi anlamda kafa patlatmak,
-metro, metrobüs gibi toplu taşıma araçlarının yanına konan açıklayıcı uyarıları okumak yerine, mutlaka birini durdurup sormak.
şu dizi yüzünden izlediğim hiçbir şeyden keyif alamaz oldum. tekrar tekrar açıp izliyorum. benedict cumberbatch'ın sesi, oyunculuğu, hal ve hareketleri mahvetti beni. onun o acayip suratına o kadar alıştım ki herkesin suratı bir acayip geliyor artık. 3. sezon başlayıncaya kadar her bölümü kaç kez tekrar edeceğim bakalım.
