sözlüğe ilk geldiğimde burayı ekşi gibi sanıp ona göre entry girmeye çalışıyordum. sonradan baktım ki burası daha çok foruma benziyor. ben de neden yaptım bilmiyorum ama bir şekilde ortama ayak uydurdum. ama arada bir bilgi içerikli entry girmeye devam ettim. itirafım şu ki sürekli cinsel içerikli muhabbetler, toplumsal değerlere karşı kolayca yapılabilen hakaretler, düzeysiz espriler ve daha birçok düzeysiz ve kalitesiz faaliyetler burada olma amacımı tekrar sorgulattı. herşey de bir amaç arayan biri olarak -amaaan boşver burası böyle takılmana bak- diyemiyorum. dünyanın bir sürü derdi olduğunu gördüğümde burada yapılan muhabbetlere bakınca kendimi hababam sınıfı'ndaki Ahmet gibi hissediyorum.
kırdığım, üzdüğüm insanlardan af diliyorum. bu yazı sözlük hayatımın bittiğini gösteren bir anlamda sözlük hayatıma son verdiğim intihar yazısıdır çünkü Uludağ sözlük hayatıma veda ediyorum ve ilişkimi -tamamen- bitiyorum.
ispanya'da erken seçime gidileceğini duyuran ispanya başbakanı. Bütçe parlamento tarafından reddedilence 28 Nisan'da teker seçime gidilecekmiş. Adamlar 4 yılda 3. seçimi yapacaklar.
Aslında bu uzun adamın bazı yönleri bizim uzun adam'a benziyor. Mesela ikisi de uzun. ikisi de kendine "ben ekonomistim" diyor. Hatta bu konuda reis mütevazı kalır. Adam kendisine "padre. Doctor en economía"( baba. Ekonomi doktoru) diyor. Sonra ikisinin de diploma tartışmaları var.
Erken seçim muhabbetinde ise teklif edilen bütçe ülkenin sağcıları tarafından reddediliyor. Sol darbe var deyip erken seçim istiyorlar. başbakan da istediklerini onlara hemen veriyor. Çünkü biliyor ki kendinden önceki hükümet henüz 9 ay önce yolsuzluk skandalları yüzünden kaybetmişti. Olaylar henüz tazeyken kaybetme ihtimali olmadığını düşünüyor.
derginin ilk yayınlanan kitabı Cahit Sıtkı Tarancı'nın otuzbeş yaş adlı şiir kitabıdır. kurulduğundaki amacı bütün memlekete okuma sevgisi kazandırmaktır. bu yüzden kitapları çok ucuza satmıştır. bence hâlâ ülkedeki en kaliteli edebiyat dergisidir. editörlüğünü Mehmet erte üstlenmektedir.
popülist kafa'cılar pek bilmez. onlar çay, kafka, oğuz Atay, frida kahlo, bardağın tutma yerine sigara koyma ve Yeşilçam'ın kıyıda köşede kalan replikleri ile meşguldürler çünkü.
“Bu ol vezir-i azamdır ki, Memalik-i Al-i Osman’ı eşkıyadan temizlemiştir ve 500 yıl önce Şeyh-i Ekber Hazretleri (Muhyiddin-i Arabi) Kuyucu Koca diye ona işaret ile kitabına yazmıştır”
boyla alakası olmayan durumdur. birileri uzun boylu başarılı falan var mı demiş. Atatürk'e kısa diyerek onu eleştirmeye çalışandan hiçbir farkı kalmıyor bu denilenin. ayrıca uzun boylu da var Charles de gaulle 196 cm boyunda idi. genelleme yapmaktan vazgeçin artık.
Yeşilçam'ın boş boş aşk filmlerine nazaran izlenilesi bir filmdir. en azından iskandinav ve Türk mitolojisi hakkında bilgi verir çekildiği döneme göre. ayrıca Superman'in gezegeni hareket ettirmesi komik değil de Tarkan'ın bir kılıç darbesiyle 50 kişiyi öldürmesi mi komik?
fransa kültür bakanlığı, moliére'nin kibarlık budalası oyunun fransa'dan daha çok türkiye'de oynanması dolayısı ile "chevalier de l’ordre des arts et des letter" yani şövalyelik nişanı veriyor.
fransa kralı xıv. louis osmanlı'dan gelen süleyman müteferrika efendi'nin elçi değil sadece bir kurye olduğunu anlamadığı için süslenip püslenir. süleyman müteferrika efendi mektubu uzatınca rezil olur. hatta süleyman efendi'ye kralın elbisesini nasıl bulduğu sorulduğunda:
-“padişahımız efendimizin selama çıktığı zaman bindiği at bile daha süslüdür!”
cevabını alarak iyice yerin dibine girer. moliére'yi çağırıp türkleri küçük düşürecek bir oyun yazmasını ister. oyunun hikayesi de böyledir efendim.
dipnot: süleyman müteferrika'da bilezik gibi geçirmiş lafı afedersin.
eşinin adı anne Hathaway'dir. kendisi hakkında sevgilisi ile reenkarne olduğuna dair bir iddia vardır. hatta şu anki anne Hathaway'in kocası da hakikaten Shakespeare'e bayağı benziyor.
şu andaki amacına uygun kullanılış halini Leonardo da vinci'nin bulduğu söylenir. onun zamanında kısa boylu bir kraliçe vardır ve yakın zamanda evlenecektir. sonuçta evlenen kralın kızı olduğu için düğün çok büyük olacaktır. böyle büyük bir düğünde kraliçenin alay konusu olmaması için krallık Leonardo da vinci'ye ne yapmaları gerektiğini sorar. da vinci de ayakkabıyı topuklu ve şık bir şekilde tasarlar ve ayakkabılar moda olur.
mutluluk konusundaki sorularıma yanıt olarak, bilincimin aracılığıyla, ancak büyük bütünde, uyum içinde mutlu olabileceğim, anlayamadığım hiçbir zaman da anlayacak duruma gelmeyeceğim bilindiğine göre, bu açık... sonra, bu durumda, aynı zamanda hem davacı hem sorumlu, hem sanık hem yargıç rolünü yüklendiğime göre, doğanın bu güldürüsünü tümden saçma bulduğuma göre, kendim de bu oyunu oynamaya boyun eğmeyi alçaltıcı saydığıma göre... tartışma götürmez davacı ve sorumlu, yargıç ve sanık niteliğimle beni böylesine düşüncesiz bir umursamazlıkla acı çekmek üzere dünyaya getiren doğayı suçluyorum, kendimle birlikte yok olmaya mahkum ediyorum.’’
birincisi merkezi atama: kpss puanı ile yapılır. torpil yoktur. tercih yaparsınız ve yüksek puandan düşük puana göre sıralanırsınız. puanı yüksek olan gider. başka şart yoktur.
ikincisi açıktan alım: kurumlar kendi bünyesinde ilana çıkarlar. alınacak kişi sayısının 3 katı, 5 katı vs. fazlası çağırılır. yerine göre sözlü ve yazılı mülakat yapılır. mesleki ve vatandaşlık bilgileri sorulur. herkes tarafından torpil olduğu düşünülmektedir. çünkü puanlama sistemi buna elverişlidir. bunda da kpss puanının olması gerekir.
üçüncüsü bazı kit atamaları: buralar belediyeler, il özel idareleri gibi yerlerdir. bazı meslek grupları için ilan verilmeye gerek duyulmaz. muhtemelen kanunda ilan verilmesi zorunludur ama personel alınacağını bazen başkanın yeğeninden başkası bilmez. kpss puanı şartı aranmaz.
ilk şantiye şefleri benim geçen sene patronumdu. ülkenin önemli projelerini üstlenmiş bir firmadır. ama maalesef zeytin ağaçları muhabbeti ve buna benzer işlerle adına leke sürmüştür.