önceleri ekranlarda gördüğüm vakit ''hay ko'yayım'' diye çat diye kanalı değiştiriyordum. rock, metal yaptığı müzik her ne tarzsa ben keyif alamadığımdan olsa gerek. sonra sonra müziğinden öte kişiliğine bakayım diye inceleme altına aldım. hani saatlerce muhabbet etsen sıkılmazsın, argoysa argo, jargonsa jargon tam kafa dengiymiş. benim bu adamın bir şarkısını az da olsa sevmem lazım diye düşünüp başladım dinlemeye. olmadı..olmadı..zorlasamda kanıma grmiyordu. ta ki ölüyorum şarkısını dinleyene kadar. evet o işte, buldum. klibi olsun şarkısı olsun on numara beş yıldızlıdır. ön yargıları yıkmak lazım değil mi beynamaz.
Hani bir aralar youtube'yi kasıp kavuran ercük vardı hatırladın mı? Evet o asosyalden bahsediyorum. Bu da bir nevi ercük işte, tek farkı yaptığı saçmalıklara mizah sıfatı yakıştırması. Unutmadan bir de uludağ sözlük ve yazarlarına mesajı var tonton abimizin.
empati nedir bilmeyen bir grub gençtir bunlar. ''11 ay içtiniz 1 ay müslüman mı oldunuz len? doldur boşları kankut'' diye etiket olursan barkod numaranı kazırlar üstüne. kazımakta haklılar mı? tam olarak 'evet' veya 'hayır' demek yanlış olur kanımca. evinde efendi gibi yiyip, içtikten sonra kimsenin lak lak yapma şansıda olmaz.
sigara, cüzdan varsa iyi model bir telefon üst üste koyulup gezinen erkektir. verdiği mesaj ''çok çaçayım olum şu üçlüye baksana sen'' olması muhtemeldir.
kıçına geçirdiği pantolonun ceplerinden henüz haberdar değil herhalde. ''iz yapıyor, kötü gözüküyor'' gibi bahaneler üretirler genellikle. çok cicili bicili çantalar var be, karizma peşinde ne yapacağını şaşırmış abim, onları kullansan olmaz mı?
senden çok ben rahatsız oluyorum. otobüs direklerine bile onları elinden ayırmayıp tutuyorsun. modası da geçmiyor bu tarzın, çok iticisiniz olum yapmayın bunu.
en ufak sallatında gündeme gelen konu. şiddetli bir osuruk sonrası akşama ana haberlerde ki başlıklar belli; ''prof. hamdi azyemiş, olası istanbul depremini anlatıyor'' biz de yedik.
insanların içine korku, endişe düşürmeye bayılıyoruz. hayır insanlar da bekliyor aslında böyle birşey. şu an herkes elinde deprem çantası çayıra çimene malak gibi yayılıp ''hanım hava güzel, esiyor çocuklar uyusunda bir sallatında biz yapalım'' diye sayıklaması içten bile değil. fanteziye düşkün bir milletiz.
pkk yandaşlarının ölümünü beklediği insan. aslında ölümü sonrası bahane olarak yakıp yıksalarda içten içe sevinç dolacak bedenleri. şu an içerde ve onlara yön veremiyor. aynı zamanda yaş olarak, beyin olarak yaşlandığı için yeni liderlerini bekliyorlar. öcalan'ın ölümü hem onlara maşa, hem de sevinç kaynağı olacak.
sahaya uzanıpta o meşhur hareketini özleyen, kendi çocuğunu özleyen, eskiyi özleyen, özlem duyan beşiktaşlıdır. yoksa nihat'ın kendine çok çok bir şey kattığı yok. şu an pascal nouma dönse, ilhan mansız dönse yine aynı sevgi, çoşku olacaktır, dedikya beşiktaşlılık diye.
101'i var, 51'i var, düz okeyi var, yandan çarklısı var, diyarbakır okeyi var, var da var.. taşların ıstakada 'çat çut' etmesi olmasa hiç bir boka yaramayan oyundur kanımca. şansya 4.'de hiç bulunmaz.
ödüllere bakıldığı zaman yarışmayı ateist tamamlayan kişiye ödül yok. hmmm pek garip, insanın ''ulan yine milleti kandırıyor şerefsizler'' diyesi geliyor, doğru da.. evlenme, müzik, yemek ve ismini sayamadığımız milyon tane oyundan sonra sıra dine geldi, hayırlısı. hadi bakalım ya bu işte ''ateistler böyle insanlardır'' mesajı verilmek isteniyor, ya da ''islam doğru yoldur, bakın yolunu buldular'' mesajı verilmek isteniyor. bana kalırsa ''sıcak para çok tatlı, yolumuzu bulduk'' mesajı veriliyor. izleyelim görelim uğurcum.
kaliteli yazarların da aralarında bulunduğu mecra. foruma direk üyelik olduğu için olayı kavrayamayan insanlar dolu ama zamanla eleniyor. insanlara sağladığı özgür bir ortamın tadını çıkarmak, varsa az da olsa stres atmak için bire bir.
türk insanının nelerden etkileneceğini, neleri yücelteceğini çok iyi bilen zeki insan. yoksa bu kadar öne çıkıp sesini duyuramazdı. mustafa topaloğlu' dan hiç bir farkı yok aslında, sadece biraz daha oynak. ajdar'ın türk milletine yaptığını bakın ne güzel söylemiş zamanında büyük üstad;
"insanoğlu gariptir ağır laf kaldırmaz, ibne dersin kızar, sikersin aldırmaz".
hani beddua edecek olursanız ''kıçında basur çıksın emi'' diye edin, tutarsa babalara geldiği kesin. dişi ve erkek olarak 2'ye ayrılıyor. zamanla derece derece artış sağladığı gibi aynı oranda düşüşe geçebiliyor. asit, acı ve ekşi..işte baş düşmanlar.
halk arasında utana sıkıla dile getirilse bile %60'a yakın bir grup bu hastalık içerisindedir. kimi çok ufak olduğu için fark etmez, kimisi kanamalı ve sancılı boşaltım yaşar. çok kısa ve başarılı bir operasyon ile kurtulmak mümkün.
diğer çocuklardan farksızdır. top peşinde koşmayı, zıplamayı, hoplamayı seven bir çocuk. duyduğu silah seslerinin 'neden' olduğunu bile anlamayacak kadar saftır beyni ve yüreği. çokcuktur işte, dünyayı pespembe gören.
ilkokul yıllarında o sadece kahraman, sorgulanmaz sadece sevilir. ileri dönemler de kimileri daha bir aşk ile tutulur, kimileri yaptığı devrimleri, reformları kendince uygunsuz görür.
''batı özentisi'' diye yaftalansa bile şuan onlar bile büyük bir özlemle arıyorlar. insanların 'insan'' olduğunu, özgür olduğunu hatırlatmış, koskoca bir milletin silkelenmesini sağlamış ulu türk. toprağın bol olsun atam, şimdi gani gani satılıyor buralar.
ayrı bir orgazm duyulur. sigara yakılır ve hala yanmakta olan kibrite ilk çekilen duman üflenir ''puffff''. veyahut ince bilek hareketleri ile kibrit söndürülür. sadece bu anı yaşamak için, anti çakmak modun da insanlar vardır.
fender , g&l tribute , ernie ball music man gibi gitar devlerinin kurucusu, bu inanılmaz gitarları tasarlamış ilk üretimlerini gerçekleştirmiş dünyanın en önemli luthiyeri. devrettiği her firmanın kalitesinde kesinlikle bir düşüş yaşanmıştır. kendisinden şöyle yepyeni tazecik bir marka daha çıkarıp bizleri heyecanlandırmasını bekliyoruz.
adabı ile içilmediği sürece, zevk ve tat almanın imkansız olduğu içki. ne biraya, ne votkaya benzer. kadehin tutuşundan tutun da yudumlamasına kadar ince detayları vardır. ah bir de hoş sohbet olunca tadından içilmez bu meretin.
makarnayı sevmek yemek yapmayı sevmektir. şöyle ki; makarna tek başına sevilecek bir yemek olamayacağı için, kişi bunun üzerine sos yapmak için çeşitli yollara başvuracaktır. tabi ki bu da yemek yapma-uğraşma zevkidir. sonuç olarak makarna sevmek ayrıcalıktır.
isviçreli bilim adamları yaptığı araştırmalar da winston box içen de; erkeklik hormonlarının %98 olduğu, winston light içenler de; erkeklik hormonlarının %97 olduğu bilgisine ulaşmıştır. arada ki %1'lik bölümü hala araştırıyorlar.
`nicholas ray'in 1954 yılında çevirdiği western & film-noir tarzı güzel bir yapımdı. hani şu ''hayatta bir fincan kahve ve iyi bir sigaradan daha güzel bir şey yok'' diyen adamın gitar çaldığı film.
çetede turkey lakaplı 16-17 yaşlarında bir çocuk da vardı. çocuk yaralanıp da vienna'nın barına sığındığında, şerife teslim edip etmeme konusunda kararsız kalmıştı vienna. turkey yüzünde kanlarla, baygın vaziyette kucağında yatarken, tom'la tartışıyorlardı.
- onu ne yapacaksın?
- onu burada tutamam.
- ama gidecek durumda değil ki?
- o zaman onu teslim etmem gerekecek.
- iyi de onu asarlar. o daha çocuk!
- silahla oynayan çocuklar, erkek gibi ölmeye hazır olmalı!
yaşadığı hayat tarzı ve yazdığı kitaplar nedeniyle sık sık mafya üyesi olmakla suçlanan mario puzo, bu iddialara her zaman ''bir mafioso olsaydım yine kumar oynardım ama para kazanmak için yazmak zorunda kalmazdım'' şeklinde yanıt vermiştir.
bir edebiyat insanı olmadığını her zaman vurgulamış, sadece hikaye anlatmayı sevdiğini söylemiştir. ve kitaplarında muhteşem hikayeler anlatmıştır.
yıllar yılı tartışıldığı halde bir türlü bir sonuca varılamayan, ne ispat edilebilen ne de aksi ispatlanabilen bir konu evrim. bu olay en çok maymundan geldik, senin deden maymundu ulan gibi muhabbetlerden dolayı bize ters gelir. daha da vahimi harun yahya başta olmak üzere bazı yazarların evrimi kabul eden dinsizdir, evrimi kabul eden yaradılışı inkar etmiştir tarzı savunumları yüzünden süper dindar halkımız direk inkar eder bu teoriyi.
doğal seleksiyondan başlayalım. neymiş, güçlü olan, çevreye iyi uyum sağlayan hayatta kalır. benim anladığım, evrim sürdüğü sürece sonunda dünyada tek bir canlı türü kalmalı. en baskın olan. yani insan değil mi? yok canım evrim devam ediyor. biz şu an en baskın ırkız ama bu ilerde de olacağımız anlamına gelmez evrime göre. mesela 4-5 milyon yıl sonra daha baskın bir ırk çıkarda hepimizi yerse? hmmm. muhtemel. zaten doğal seleksiyon demek doğada hayatta kalamayan ırkları kapsıyor. biz uzun süredir doğaya uymayı bırakıp doğayı uydurduğumuzdan dolayı doğal seleksiyon dışında kaldık. evrimimiz durmuş anlamına gelebilir mi bu? derin konu..
devlet baba, öncelikle zayıf ve orta boyludur. ince dudaklı, kısık gözlü, uzun yüzlü, kesinlikle sakalsız ve bıyıksızdır. her gün traş olmaktan yanakları sarkmış, gerdanı çıkmıştır. tepeden açılan saçları yanlarda kırlaşmıştır.
yüzü asık, gözü kısıktır devlet baba'nın. her zaman takım elbise giyer, fötr şapka takar ki ciddiyetini ve otoritesini korusun. kalın kumaştan dikilmiş takım elbisesi koyu kahverengi veya kareli, siyah renklidir. yakasında kendi babasının altın renkli rozetini taşır. rugan ayakkabı giyer.
bazen spor yapar devlet baba. bez ayakkabılarını sıkıca bağlar, eşofman takımını giyip, fermuarını boğazına kadar çekerek hafif tempolu koşu veya yürüyüş yapar. sporun fazlası otoritesini sarsabilir, o nedenle basketbol, futbol falan oynamaz.
en az 10 yaşında, mat lacivert veya koyu yeşil renkte bir arabası vardır. alaşım jant olmaz, fabrika çıkışı 14 inch kapaklı jant kullanır. arabada sigara içilmesine izin vermez. şoför koltuğunda bel ağrıları için minder bulundurur. cd player, mp3 player gibi gereksiz aksesuarlar bulundurmaz. mutlaka emniyet kemerini takar, eller saat dokuzu çeyrek geçe pozisyonunda, orta şeridin sol yanına ilişip 65 km/s hız sınırına uygun olarak kullanır. arabası da kendisi gibi ciddidir. selektör yapanları görmezden gelir, solladığınızda kötü kötü bakar.
kafası çok karışıktır, o yüzdendir bu hantallığı, hımbıllığı.