eylül akşamında geçen ortaçgil tipi sevgi tanımlarının en güzelidir, aşk tesadüfleri sever'den sonra ayağa düşmüş, bilen bilmeyen bokunu çıkartmıştır, hoş olmamıştır, ama yine de candır, bi tanedir.
fazla kaldığında çayın geneline dağılan ufak parçaları kaşıkla saniyenin onda biri zaman diliminde toplamaya çalışıp toplayamamak da olayın heyecanını artıran aktivitelerden biridir.
sarıyla başlayıp mavi ve en son mora kadar 7-8 renkten kalın dikey çubuklar çekip ardından bütün kağıdın üzerinden siyah pastel boyayla geçtikten sonra makas veya sivri bir kalem ucuyla çizilen şekillerin rengarenk çıkması. ehe, güzeldi tabii.
muhtemel ''geliyorlar efendim durduramıyoruz'' dedirtecek zirvedir, ayriyeten kadıköyün can olması da mevzuyu daha bir güzel yapacak detaylar arasındadır.
zamanında ölüp bitilen insanla pide kuyruğunda karşılaşmak ufaktan bi ''ulan zaten göt kadar yerde yaşıyoruz, dizilerdeki gibi bi şey mi bekliyodun'' dedirtse deeöö, ya onu bunu boşver de, ah be göksel, hala çok mavi göz, ve hala çok şahane sarışınsın.
seninle yeniden, şu benim hep ''son durak gibi bir şey bu bak, görüyorum ya o kareyi'' diye anlattığım hikayede yollarımız kesiştiğinde aslında birçok şeyi değiştirmiş olabilirim, hani değişmezsin diyorsun ya hep, ki bu biraz da ''bak bunu yıllar sonra okuyup çok güleceğiz!'' diye bir hatıra bırakma şekli oluyor, dediğim gibi, bir şekilde bir yerlerinden başlamak lazım, sahi, geç bile kalmadım mı?
yani nasıl desem, hayatımın ana rengi olan bordodan vazgeçmekle başlayabilirim buna, devamında şu meşhur hatıra kulaklığım, odam, yıllardır hep aynı yerde duran gece lambası, artık titreşimden vazgeçip doğru düzgün bir alarm sesi edinmek de buna dahil mesela, ve senin en çok üzerinde durduğun şey olarak ortamım, biliyorsun, yeni insanlar her zaman heyecanlıdır benim için, ama bu sefer sarı olan hiçbir şey yok, hakikaten bak! tabii umarım o arada şu bahsede bahsede bir hal olduğum ''can'' takıntımı da aşmış olurum, ha bir de benim içimde ukde kalan en komik ve bir o kadar da dandik bir mesele olan ''ya sen sıkılıp o kitabı yarıda bırakacaksın, bak görürüz'' lafın var, evet, tamam, yani ne var yine haklı çıktıysan, o kitap yarım ama bitireceğim, sonra da seninkilere tekrar başlayacağım, hayatımın en güzel sembolü olan o uçak maketinin hemen yanına dayalı duruyorlar şu an, toparlanırken ilk işim onları en üste koymak olacak hatta, söz, ve tabii sonra kedim de ölmüş olur muhtemelen, yerine benim hep deli gibi istediğim bir köpek, olmazsa balık, balığa da bakamazsam son çare olarak menekşe, sardunya filan diyorum artık, bakma acayip bir iletişimim var dışarıyla ama, onlar sever beni, sen ne diyorsun bu duruma? dedim ya, görüyorum ben, bak mesela birazdan noktasını koyacağım yazı da bu şehirdeki son yazım olacak büyük ihtimal, sanki ölüyormuşum gibi konuşmalar falan, hep şikayet ettiğin mızmızlığı belki de son defa yapıp buraya bırakıyorum, biraz daha toleransımız olsun mu o yüzden? aslında bütün bunlar o hep beklediğim, neredeyse gün saydığım yeni hayatımı ufak ufak başlatırken senin de haberin olsun istememden, yani ne bileyim, baba hissin hiç geçmez ki benden, biliyorsun. yani, işte öyle, ve son birkaç şey var, onları da söylersem tamamdır benim için.
kim olursan ol, hiçbir zaman nefret diye bir hissin sözlükteki karşılığı olmaz bende sana karşı, bakma arada sinirler bozulur, kızgınlık, belki küfür kıyamet bile olur, ama ne olursa olsun, hayatımın, ve en basitinden rehberimin en farklı insanı olarak kalmaya devam ettiğin sürece her telefonunu bu balkonda duyduğun ilk ses tonuyla açacağımdan emin olabilirsin. son olarak, daha çok var, hatta belki de çok çok var ama, o dediğim zaman geldiğinde benimle olacağına, ve benim için ne ifade ettiğini çok iyi bildiğin une belle historie'yi aynı kulaklıktan dinliyor olacağımıza inanmak da, yeterince güzel, hatta yeterince de bir şey mi, dehşet güzel, benim bütün deliliklerimi seviyor olmandan bile daha güzel, biliyorsun değil mi? bil.
tabii izlerken herkesin içinde ufaktan ''oha, biz de yapalım bunu!'' şeklinde bir his uyandıran stage diving de bunu sevmek için ekstra güzel bi sebeptir.
yeni tanıştığınız, hali hazırda tanıyor olduğunuz insanlarla, ya da sadece sokaktan geçen üç insandan ikisiyle bile aynı isimde olması kadar kötü değildir.
''hayır tut ki bi şey oldu napıcam götüme mi sokucam ben onu sonra'' diye düşündürecek monttur, burberry halt etsin onun aynısı şişli sosyete pazarında da var.