anlam veremediğimdir. sırf böyle sikindirik şeylerden dolayı eşe dosta gönül rahatlığıyla 'ben uludağ sözlük yazarıyım' diyemiyorum bir türlü. hayır biri dese ki; 'hani şu yazarlarının harf sayısına göre en güzel şeyleri sayfalarca sıraladıkları sözlük mü' diye; utancımdan n'aparım bilmiyorum.
ayrıca; en kısa zamanda tezcanlı liseli yazarlardan; dört harfli, beş harfli ve de altı harfli en güzel şey başlıklarını bekliyorum.
6 sezondur jinşusi jinşusi diye etrafta dolanmaktan başka bir numaran yoktu be kadın. sırf senaristlerden biri akraban diye ite kaka 6. sezona kadar geldin. zaten jin gibi delikanlı bir adamı aldattığın için başından beri hiç gözüm tutmamıştı seni ama ilhan mansız'ın korede yarattığı olumlu türk imajını bozmamak için bişey dememiştim. tartışmasız lost tarihinin en gereksiz ve en sevimsiz karakterisin. mr. eko bile senden daha sevimliydi.
gerçekte sandığınızdan çok daha fazla olan yazar takımıdır.
yaklaşık olarak sözlüğün %90'lık bir kesimini oluştururlar. bu oranın doğru olduğunu anlamak için; cuma, cumartesi ve hatta pazar gecelerindeki online kişi sayısına bakmak yeterlidir.
bir insan; yaşıtları ortamların balını emerken, alemlerden alemlere akarken dandik bir sanal sözlükte geçiriyorsa vaktini o insan yalnızdır aga. sen burda entry gir daha, ne seksler dönüyor oralarda haberin yok. peh...
uludağ sözlük yazarlarının bir çoğu bu gruba girmektedir. anlamlandıramadığım bir şekilde karmaya çok önem veren yazarlar var burada. hatta sırf bu yüzden, kendi kendine özgürlüğünü kısıtlayıp; "dur lan bunu yazarsam kesin eksilenirim, yazmayayım" düşünceleriyle yazacaklarından vazgeçenler bile mevcut.
hayır, sanki karma gerçek bir statü göstergesi sözlük için, ya da karma puanlarıyla migrosta alışveriş yapılıyor falan amına koyim.
hatta karması yüksek olanın çok iyi yazar olduğunu falan sananlar da var. mesela; (bkz: #7798387)
o karmadaki rakamlar etliye sütlüye bulaşmayan, eksi yeme korkusuyla yazan, ezik yazarların kendi kendini tatmin etmesi için var. yüksek görünce seviniyorlar falan. yazık lan. diploma notu 4.00 gelse o kadar sevinmez.
uludağ sözlükteki çoğu yazarda; "ooo uzun entry yazmakla kim uğraşacak şimdi, veririm klişe bakınızımı, işime gücüme bakarım aga" mantığı olduğu için, başlatmaya gerek gördüğüm kampanya.
bana kalsa tek bir bakınız vereni bile uçururum ama, yine de insaflı davranıp 'üst üste üç' diyorum bak. çünkü biliyorum ki; aranızda o kadar bakınız manyağı yazarlar var ki, bakınız vermeden duramıyorlar, elleri falan titriyor vermeyince. tabii, doğru düzgün birşey üretemedikleri için, düşündükleri anca iki parantezin arasına sığacak kadar oluyor. normal.
ama bu bakınız aşkı, sözlükte çok çirkin bir görüntü oluşturuyor be. bakıyorum adam başlık açmış en azından doğru ya da yanlış birşeyler yazmış. altına yazarlar bakınız doldurmuş. bakıyorum aşağıya kadar bakınız. bu nasıl birşeydir allasen? senin bir konu hakkında bütün düşündüklerin iki paranteze ve elli karaktere nasıl sığabiliyor? hadi sen çok büyük bir kalemsin ve bütün düşündüklerini tek bakınızda özetleyip, olayı bitiriyorsun diyelim. ee kardeşim o zaman ne dolanıyorsun hala sözlüklerde? git kitap falan yaz.
son olarak; bir de 'bakınızla ayar verme'ye çalışan, bu olaya yürekten inanan arkadaşlar var. ahahahhha gülüyorum lan ben bunlara. adam başlığın altına; (bkz: aferin çok iyi düşünmüşsün) ya da (bkz: ne içtiysen aynısından istiyorum) yazarak adama ayar verdiğini sanıyor.
artık iyiden iyiye doğruluğuna inandığım durumdur.
çoğu yazarın sahip olduğu ve üzerinden bir türlü atamadığı 'ekşi sözlük kompleksi'ni bir yana bırakıyorum, o kompleksten arındığı zamanlarda bile doğru düzgün yazamayan bir ton gereksiz adam var bu sularda.
hadi bir çoğunuzun hayatı; 'messi, eti browni intense, geniş aile' vs. vs. gibi gereksizliklerle geçiyor, doğru düzgün kültürel birikiminiz falan yok ve eliniz sadece geyik yapmak için çalışıyor diyelim; ee oğlum bari o yaptığınız geyikleri düzgün yazarak yapın lan. ama o da yok, adam arkadaşına sms atar gibi entry giriyor. türkçe'nin ağzına sıçıyor ayak üstü.
ha iyi yazarlarda var tabii ama onlar da arada kaynıyorlar be. en basitinden sözlüğün vitrini olan entrylerde bile -şu girişte ve çıkışta çıkan şükela entryleri diyorum- bariz bir kalitesizlik söz konusu.
sadece boktan bakınızlardan oluşan yada ondan daha da boktan olan 3 satırlık diyalogları içeren entryler çıkıyor orda da. aslında bir bakıma doğru mesajı veriyor o entryler sözlükle ilgili; "doğru dürüst birşeyler okumak istiyorsan yanlış yerdesin, ama aradığın seviyesiz geyikse yerin burası bebek" diyor.
sonuç olarak; yazık bu sözlüğe, kaliteli bir yer olma fırsatı varken, sürekli seks ve futbol konuşan abazaların, kahvehane ağzıyla siyaset yapan klavye delikanlılarının ve orta-2 tadında esprilerle geyik yapmaya çalışan öğrencilerin mekanı olmuş. yazık lan hakkaten.
not: ha "beğenmiyorsan siktirip gidersin o zaman kardeşim" diyeceklere de şunu söyleyeyim; ortam kalitesiz olduğu için, ara sıra sözlüğe girip, bu seviyede takılmak iyi oluyor, kafamı rahatlatıyor.
eziktir. koca bir ömrü boşa geçirmiştir ve erkekse büyük ihtimal de erken boşalıyordur.
normal bir insan hayatı boyunca bir kere bile, moonwalk yapmak istemez mi yahu? hiç mi canın çekmedi senin, hiç mi özenmedin ona? hiç mi yalnız kaldığın zaman kendi kendine billie jean'i mırıldanıp apış aranı avuçlamadın?
bence boşuna yaşıyorsun arkadaşım sen, git atla boğaz köprüsünden daha iyi. yada dur dur atlama, bol miktarda hap iç en iyisi sen, daha az canın acır. korkağın tekisin çünkü.
not: başlık ilk önce 'hayatında moonwalk yapmamış insan' şeklindeydi ama hiç kimsenin m.j. gibi moonwalk yaapamayacağından, 'denememiş insan' olarak değiştirdim.
evet, eski de olsa sevgili sevgilidir, ama siz bunun farkında değilsiniz. kıymetini bilmiyorsunuz eski sevgililerinizin. sağda solda onun hakkında ileri geri konuşuyorsunuz, "ya abi sıkmıştı zaten ya, bunaltmıştı beni, birbirimize göre değildik biz, iyi oldu ayrılmamız" gibi yalanlarla arkadaşlarınızı kandırmaya çalışıyorsunuz. ama alttan alttan "nasıl terketti beni orospu ya, ühüüüü" diye için için ağlıyorsunuz.
kıymetini bilin lan onların. bir zamanlar el ele gezdiğiniz, hoş sohbetler ettiğiniz, delicesine seviştiğiniz insanlar onlar. ilişkiniz bitti diye atmayın bir köşeye hemen. sadece sarhoş olunca değil, ayıkken de arayıp sorun onları arada.
onlar ki, bir dönem sizin hayatınıza girdiler. iyi de olsa kötü de olsa bir iz bırakıp çıktılar. unutmayın lan bunu. dediğim gibi; atmayın eski sevgililerinizi, bir şey yapılır onla ki.
türkiye saatiyle 00:35'te (az önce) başlattığım kampanyadır.
evet, daha önce de dediğim gibi (bkz: #7647344) dünyanın en çirkin şeylerinden biri olan siyah oje'yi tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bir kampanyadır bu. yada tamamen kaldıramasak bile en azından kullanımını azaltalım lan. çünkü, bir araştırmaya göre siyah oje kullanma yaşı 12'lere kadar düşmüş. onları engelleyelim bari.
iğreniyorum siyah ojeli el görmekten, bakamıyorum yemin ederim. kızlar arasında, zaten çirkin olup çirkinliğini siyah oje sürerek pekiştirenler olduğu gibi, -nadir de olsa- çok güzel olup da, o güzelliği siyah ojeyle mahvedenler de var.
işte zaten ben en çok bu ikinci kısımdaki kızlara acıyorum. hadi birincileri siktir et, onlar zaten gitmiş. bari sizi kurtaralım. vazgeçin şu siyah oje merakınızdan. inanın hiç güzel durmuyorsunuz o ellerle. (bkz: #7672053)
hayatlarıyla ilgili çoğu şeye onların adına başkalarının karar verdiği; neleri almaması, aldıklarını ise hangi dükkandan alması gerektiğini, hangi kitabı okuyacağını, hangi gazeteye abone olacağını, üniversitede okuyacağı bölümü başkaları belirlediği için kafalarının çok rahat olmasından kaynaklanan durumdur.
bu insanlar, kafalarını bu gibi işlere fazla yormadıkları için daha sakin, huzurlu ve dolayısıyla uzuun bir hayat sürerler.
bir çoğu ölümden sonraki hayata inanmadığı, "bu dünyada ne yaşarsan kar, nasılsa başka bir hayat yok" mantığıyla hareket ettiği ama alttan alttan da eğer varsa cehenneme gitme ihtimallerinin olduğunu bildikleri için, dini bütün müslümanlara göre ölümden daha çok korkmalarının sonucu oluşan durumdur.
bu insanlar gerek spor yaparak, gerek düzenli seks ederek*, gerekse yediklerine içdiklerine dikkat ederek sağlıklarını korurlar. ve uzuun ömürler sürerler.
sözlüğe reklam verenlerin düştüğü büyük hata.
bu ne oğlum sabahtan beri sağ tarafta "ayda 12 kilo verin", "spor yok diyet yok" falan diye reklamlar dönüp duruyor. resmen hakaret ediliyor hepimize, siz farkında değilsiniz.
internet başında zaman geçiriyoruz, sözlüklere yazıyoruz falan diye hepimizi koca götlü insanlar mı sanıyor bu reklam verenler? yoksa hakkaten şişman mısınız lan siz? öyleyse söyleyin bak, biz bizeyiz şurda. hayır, ben bile bu atletik halimle o beline mezura dolayan kaslı abiye özenmeye başladım çünkü.
uzun süredir yapdığım gözlemler sonunu tespit ettiğim durum. bak ama bütün galatasaraylılar şakirttir gibi saçma bir şey söylemiyorum, şakirtlerin çoğu galatasaraylıdır diyorum.
bunun nedenleri üzerine bir araştırma yapmadım daha ama sanırım fetullah gülen'in büyük bir galatasaray destikçisi olmasından kaynaklanıyor.
not: ayrıca az önce gelen telefondan öğrendim ki; genç şakirtler olası bir fenerbahçe galibiyetinde maklube yiyip, kutlama yapmak için hazırlık yapıyorlarmış ışık evlerinde.
uzun süredir yaptığım gözlemler sonucu emin olduğum durum. evet siyah oje, hatunlar için bir çeşit turnusol kağıdıdır. tırnaklarına bakarak o hatunun güzel mi değil mi olduğu anlayabilirsiniz.
bir kere siyah oje çok çirkin bir şey zaten. 'dünyanın en çirkin 7 şeyi' anketi yapılsa ilk 6'ya falan kesin girer bence. o derece çirkin bir şey yani. aslında, bunu süren hatunlarda biliyor bunu. kendileri de çirkin, "ulan nasılsa kimse yüzüme bakmıyor, bari bunu süreyim iyice çirkin olayım, özgür olayım" düşüncesiyle sürüyorlar siyah ojeyi. sonra da, güzellikle erkekleri elde edemedikleri için; 'kolay veren hatun' rolünü oynamaya başlıyorlar.
ha tabii, çok nadir de olsa siyah ojenin yakıştığı güzel hatunlar da vardır ama istisnalar kaideyi bozmaz be hacım.
aslında bütün insanlar biraz güce taparlar ama kürtlerinki bambaşka bir durum. evet kardeşim bu adamların çoğu güce tapıyorlar, hem de en cahilinden, en okumuşuna kadar. yani, bu güce tapmanın cehaletle de alakası yok.
sokakta yalnızken yada sevgilinizle dolaşırken size bulaşan kürt çocuklarını düşünün. siz tek başınızayken, onlar size sataşabilecek cesareti en az 3-5 kişi olmadan bulamazlar. bir şekilde o 3-5 kişilik grubu hakladığınız diyelim, işte o zaman size yalakalık yapmaya başlarlar; "abi yapma, vurma" diye. yani; sizin onlardan güçlü olduğunuzu anladıkları an, size yaranmaya çalışırlar. ama tam tersi durumda, yani onun sizden güçlü olduğu durumda, sizi ezebildiği kadar ezmeye çalışırlar.
aynı şeye inşaatlarda da çok rastlanır. az sayıda kürt'ün çalıştığı bir şantiyeyi ele alalım. bu durumda şantiyede çalışan diğer gruplar yada şantiyenin patronu kürtlerden güçlü durumdadır. ses çıkarmaz, patrona ve diğer kendinden güçlülere yaranmaya çalışırlar. ama birkaç gün sonra, şantiyeye yeni kürtler geldiğinde ve sayıları onların güçlü olmasına yetecek kadar çoğaldığında, bu kez patronu dinlememeye, her şeye itiraz etmeye başlarlar.
üniversitede meydanı boş bulup, pkk lehine slogan atıp, halay çeken kürt öğrencileri ele alalım bu sefer. bütün asilikleri, birkaç ülkücünün gelip onları dağıtmasına kadardır. çünkü; o andan itibaren güç ellerinden gider.
örnekler çoğaltılabilir, ama dediğim gibi cahillikle alakası olmayan bir şey bu. üniversite öğrencisi de böyle, inşaat işçisi de. sanırım, yıllardır kendilerini ezilen halk olarak görmelerinden kaynaklı bir şey.
doğruluğuna inandığım önerme. evet, bugün bu ülke yine yıllar önceki gibi işgal altında olsa, o işgalden kurtulmak için yapılacak bir savaşın kazanılabileceği ihtimali çok düşük geliyor bana.
kurtuluş savaşı'nın kazanılmasından ve cumhuriyet'in kurulmasından bu yana çok şey değişti. türk milleti de değişti tabii. artık ne pahasına olursa olsun, "ille de vatanım" diyen bir millet değil, kendinden başka hiç kimseyi düşünmeyen bir millet var ortada.
anadolu sigorta 85. yıl reklamı'nı izledik mesela hepimiz, orda her şeyini kaybetmiş, atatürk'ün "devletten ne istersin?" sorusuna, "bir şey istemem paşam" diye cevap veren dayıyı gördük. işte o reklam, 1924'ten 2010'a kadar ne kadar değiştiğimizin kanıtı bir bakıma.
aynı şey şimdi olsa, hatta çok daha basit bir olay bile olsa aynı dayı; "devlet bize baksın, devlet şunu yapsın, bunu yapsın" diye ağlar kameraların karşısında.
bugün, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' zihniyetinde, korkak bir genç nesil var bu ülkede. bir çoğu hayatında kavga bile etmemiş, her türlü tehlike karşısında hep susma, kaçma yolunu tercih etmiş gençler.
böyle bir ortamda yapılacak bir savaşta da, milletin her şeyi unutup bağımsızlığı
için savaşması pek olası değil. bakmayın siz kurtuluş savaşı için; "türk milleti gene olsa, gene yapar" diyenlere, kandırmayalım kendimizi.
uzun süredir üzerinde kafa patlattığım durum. bakıyorum etrafımdaki kürtlere hepsinin yaldır yaldır saçları var aga. kaşın bittiği yerde başlıyor nerdeyse saç. bir de türklere bakıyorum, yetişkin erkeklerin büyük bir bölümünde saç dökülmesi var.
ama ben nedenini çözdüm sonunda. kürt erkeklerinin saçları dökülmüyor çünkü dert, tasa yok bunlarda hiç. gamsız adam saçı var hepsinde. hayır nasıl dertleri olsun ki? vergi verme, kaçak elektrik kullan, başına birşey geldiği zaman "devlet bize baksın" de. ohh, dökülmez tabii o saçlar.
