2. kez aynı cümleyi kurduğunda eliyle yaptığı vurguya bakın arkadaşlar. kendi içinizden "vali basitlik yapmıştır" diye tamamladığınızda el hareketiyle çok güzel örtüşüyor. fakat "itlik" dediğinizde el vurgusu önden gidiyor, "itlik" kelimesi geriden geliyor.
el vurgusu doğal olarak söz ile eş zamanlı yapılır. el vurgusunu, sözü söylemeden önce yapabilmek için özel çaba göstermeniz gerekir.
bu yayını herkes dört gözle bekliyor. millet, 90lı yıllardaki canlı yayınlanan siyasi liderlerdeki o bir nebze modern ortamı özlemiş kesinlikle.
evet çok heyecanlı bir yayındır fakat önemi bana göre çok fazla olmayacaktır. çünkü imamoğlu kendini tv lere çıkartıp şov yapmadan binali yıldırım ı yenerek başkan oldu. şimdi, 31 mart sonrası süreçte bunun mislini yaptı. yani zaten yeterince gönül kazandı kendisi. bu saatten sonra o yayında skandal iftiralar atılsa, bunun kara propagandası da yapılsa bir şey değişmeyecektir. mansur yavaş, bahsettiklerimin hepsini yaşadı ama sonuç ortada ki bu tarz strateji oy çevirmekten ziyade akp ye oy kaybettiriyor.
sonuç olarak, çok bir şeyi değiştirmeyecek ama heyecanla beklediğim yayındır.
yaşamamızın bir anlamı ya da amacı yok. ölümden sonra yaşam yok, hiçlik var. ama bu yine de hayattan zevk almamıza, mutlu olmak için çabalamaya engel bir durum değil.
burçların yalan olduğunu kanıtlayan başlık. yazılan entry leri görünce bütün burçların yavşak olduğunu görüyorum. ne anlamı kaldı burçların? bir anlamı kalmadı çünkü zaten bir anlamı yoktu.
o olmadan hayatınızı sürdürebileceğinizi, eğlenebileceğinizi, mutlu olabileceğinizi kendinize kanıtlamaktır. düğmeye bastım unuttum diye bir yöntem yoktur. insanın alışkanlık kazanması gereklidir sadece.
derece yapıp yüksek puanla mühendislik kazanırsın. ego seviyesi: 10 üstünden 9. ilk sene havuz derslerine girersin, biraz karışık gelebilir ama çalışınca kolaylıkla ortalamaya çakabileceğini görürsün. ego: 8. bölüm dersleri başlar, senin egonun üzerinde senin hocanın egosu vardır, daha önce görmediğin konseptlerde derslere girersin, anlayamadığın yerler iyice artar, üzerine sınavlarda hocaların egosunu da yenmeye çalışırsın (kanırtıcı sorular sorarlar çünkü). bazen derslerden kalırsın. noluyoz lan endişesi başlar. ego: 0. konsepti ve genel mühendislik algısını benimsemeye başlarsın, yavaş yavaş yapabildiğini görürsün, hoşuna gitmeye başlar. ama bilmediğin çok fazla şey olduğunu hiç unutmazsın. ego: 4. mezun olursun daşaklı bir işe girersin, rahatına bakarsın, dengeli yaşayabilmeyi öğrenirsin, kendine güvenin gelir. ego: 6 civarı takılır.
iki yüzlüleri bir kenara ayırırsak böyle biri olmak mümkündür aslında. ilk tanışma anında sıcakkanlı kalabiliyorsanız büyük bir artı. insanları tanıdıkça, sevmediğiniz insanlarla iletişimi azaltıyorsunuz ve gitgide o iletişim yok olma noktasına geliyor.
bu şekilde, hayatınızdaki herkesle iyi anlaşabilmeniz mümkün.
bu aralar varoluşsal düşünceler içerisindeyim. bu ikilinin düşüncelerimi yok edici bir özelliği yok ama inanılmaz güzel eşlik ediyorlar bana. insomnium lütfen bir 50 yıl daha falan müzik yapsın.
bir topluluğun ortak karar alıp uygulamasına aşırı tepki çeken üniversite. size ne arkadaşım ordaki insanlar birlikte sıçmak istiyorlar. milletin wc sine kadar düştünüz ya bir şey diyemiyorum.
burada bir yanlışlık var. o yanlışlık ise tanrı ve din kavramlarının insan uydurması olması. ne zaman bu iki kavram olmadan hayata bakarsanız, o zaman bilimsel düşünceye yönelirsiniz. din size umut verip yarı yolda bırakabilir. ama bilimsel düşünce size, neye sahip olduğunuzu ve ne beklentilere sahip olabileceğinizi kesin bir şekilde gösterir. siz de hayatınızı buna göre şekillendirip mutlu yaşarsınız.
gerçek islam bu değil diyenlerin bir türlü gerçek islam ı gösterememiş olmaları. insanlar müslümanım diye takılıyor, pislik, düşüncesizlik, bencillikten geçilmiyor.
ben herhangi bir dine ve tanrıya inanmıyorum. inanan insanlar bunları ev ödevi mantığıyla algılıyorlar. ben bana verilen görevleri yapayım (hacca gideyim, oruç tutayım, namaz kılayım falan) sonrasında tekrar pislik biri olabilirim diye düşünüyorlar. ben bu noktadan yola çıkarak din ve tanrının bir fonksiyonu olmadığını düşünüyorum bu hayatta.
sen git, sahurda yemeğe aban midene büyük bir kütle otursun. istersen o yemekle bir damacana su içsen de işe yaramıyor. o fazla su mideden direk emiliyor sonra atılıyor. çünkü anlık olarak vücudun ozmotik dengesini değiştiriyorsunuz, vücut da bunu hayati dengeye getirmek için atıyor o suyu böbreklerden. noldu şimdi, yemek hala midede, sahur üstünden 2-3 saat geçiyor, fiziksel sindirim büyük miktarda(midenin kasılması) sonuçlanmış durumda, şimdi ince bağırsak topu almış yağları sindiriyor, diğer sindirilen besinleri emiyor. yağı sindirmek için su gerekli su, ama naptınız? ezandan 1 saat sonra işeyerek attınız o suyu siz. vücut su arıyor nereden çekicek? dokularınızdan ve beyninizden. işte orucun sıkıntısı burada başlıyor arkadaşlar. öğleden sonra artık su oranı düşmüş şekilde geziyorsunuz. insanların oruç kafası dedikleri şey de tam olarak bu. mallaşma susuzluktan geliyor. yoksa 18 saat yemek yememek çok sıkıntılı bir durum değil.
fakirler yemek bulamıyor su değil. bu işte yanlışlık var. sadece arabistan yöresi düşünülerek yazılmış bir kitap, bu şekilde insanların kendilerine zarar vermesine yol açacak uygulamalara sebep olabiliyor malesef.
evet arkadaşlar, türkiyede açık ara otomobillere gereğinden fazla değer gösteriliyor. bazı kesim için arabalar ilah konumuna çıkarılmış durumda. otomobil denilen şey ulaşım için kullanılan bir eşyadan başka bir şey değil aslında. ama ben kimsenin mahalle otobüsü muhabbeti yaptığını görmedim.
peki neden bu ilgi? bu konuda birkaç teorim var arkadaşlar. buyrun maddeler halinde inceleyelim:
1) cahillik/bilgisizlik : bu madde en büyük etken kanımca. arabalar kullanıcının sadece kullanması için vardır ve bir nevi kapalı kutudur. bu kutuya erişim neredeyse yoktur. bu olması gereken bir şey olsa da, insanların arabaları anlamasını çok güçleştirmiştir ve mühendislik ürünü olan bir eşya, kükreyen ( yani vın vın yapan ) bir canavara dönüşmüştür insanların gözünde.
2) ülkede fiyatların pahalı olması : otomobillerin çoğu insan için neredeyse erişilmez olması, onlara karşı olan sahip olma arzusunu iyice körüklemiştir. eminim ki şu vergiler kalksa, etraf bmw ler lamborghini lerle dolsa durum böyle olmazdı.
3) otomobilin bir statü göstergesi haline getirilmesi : bu noktada fakir cahillerden ziyade zengin cahillerden konuşmaya başlıyoruz çünkü otomobile sahip olup statü yarışına girmeye başlıyor bu arkadaşlar. aslında bu madde 2. madde ile doğrudan bağlantılı çünkü genel olarak otomobillerin alınan maaşlara göre orantısız derecede pahalı olması, onları üst düzey lüks haline getiriyor (gösteriş amaçlı takılan mücevherler, saatler gibi).
evet aklıma gelenler şimdilik bu kadar. peki normali nedir? benim görüşüme göre arabalar ulaşım araçlarıdır. ve bu ulaşım araçları işlevini, kullanıcıyı rahatsız etmeden verimli şekilde yerine getirebiliyorsa (evet konfor, performanstan bahsediyorum) kullanılmalıdır. ama bu işlevler dışında güç göstergesi olarak kullanmak gerçekten anlamsız geliyor bana.
ne özentiliği lan, seviyosa içiyodur. corn flakes i seviyosa yiyodur. çayı da seven içiyodur, simidi de seven yiyodur. isterseniz uyandığınız gibi lahmacun yiyin. seviyosanız problem görmüyorum.
korkulacak bir durum değildir. sertleşen kulak kiri kulak zarına temas edince ortaya çıkar genelde. kulağınızı temizlerken pamuklu çubuğu kulak kanalının içerisine sokmayın, dışarıdan temizleyin. ha diyosanız ki ben kanala sokmayı, o kaşıntıyı çok seviyorum, kulak tıkanması riskine sahipsiniz.
kbb ye gidilir, özel kompresörümsü bir aletle foşur foşur temizlenir kulak. ben cımbızla temizleyenine de denk geldim. özetle: korkmayın, temizletmek sıkıntılı bir şey değil.