deprem mağduru sanatçılara destek amacıyla yapılan sıra dışı etkinlik.
sergi yarın bursa'da, gren cafe'de açılıyor. 31 aralık'a kadar orada.
saat 19.00 da açılış kokteyli var. bursalı tüm erciş, van dostları açılışa bekleniyor. http://www.grencafe.com/gp/
deprem mağduru 5 ercişli fotoğrafçının eserlerinden oluşan sergi, deprem öncesindeki göl diyarını harika biçimde sunuyor. sergi önce 15 kasım'da istanbul'da bir tekstil atölyesinde açıldı, sonra 25 kasım'da izmir'e gitti, ardından da 5-18 Aralık'ta kadıköy'de tepe nautilus'ta açık kaldı. o ana kadar satılan fotoğraflardan elde edilen maddi destek ercişli fotoğrafçıların (ağustos böceklerinin) bir kısmına ulaştırıldı.
kadıköy'deki tepe nautilus'ta açılışı yapılacak sergiye gidebilenler, dünya'da urartuca okuyup yazabilen 38. kişiyle (urartu mehmet adıyla tanınan mehmet kuşman) tanışma fırsatını yakalaen, kendisi de van depremi mağduru olarak 14 yakınıyla birlikte geçici durumda istanbul'da bulunuyor... o da bir ağustos böceği sayılır... karıncaların desteğine ihtiyacı var...
sergi proje koordinatörü ilhami mısırlıoğlu: ikiz kızlarıma 'karınca ile ağustos böceği' masalını ne zaman okusam boğazım düğümlenirdi. 'çalışmaya övgü' yaparken sanatçılar aşağılanıyordu. bu yüzden sonunu değiştirdiğim benim masalımda karınca, kış günü kapısını çalan ağustos böceğine "bütün yaz biz çalıştık, sen çalıp oynadın; sana yiyecek yok!" demek yerine şöyle diyordu: "gel içeri kardeş, topladığımız yiyecekte senin de payın var. müziğin bize güç verdi; sen de bizim ruhumuzu doyurdun!" ağustos böceğiyle birlikte her seferinde benim de gözlerim dolardı...
erciş depreminden zarar gören başta fotoğrafçılar olmak üzere çeşitli sanatçılara yardım için açıldı bu sergi. karıncalar, bu kez ağustos böceklerine destek vererek, klasik öykünün sonunu olumluya çeviriyor. bunun için hepimize ihtiyaçları var. lütfen bir tablo satın alın! görevliye kaydınızı yaptırın.
fethullah gülen cemaatine yakın aksiyon dergisi'nin genel yayın yönetmeni bülent korucu ile yapılan güzel bir söyleşi var. cesur sorular ve cesur yanıtlar ezber bozuyor. cemaat, kürtler, aleviler, ergenekon, referandum, basın, dergiler, izmir... konuşulmayan konu kalmamış.
"Erzurum'da yaşarken benim daha keskin hatlarım vardı. izmir olgunlaştırdı beni.
Bir muhafazakâr olarak izmir'de çok rahat yaşadım. Belirli hassasiyetleri olan, içki içmeyen birisi olarak bu benim şansım oldu. Tarzı ne olursa olsun herkesin kendi istediği gibi yaşama hakkının olduğunu bana bir anlamda izmir öğretti. Beni izmir mayaladı."
fethullah gülen cemaatine yakın aksiyon dergisi'nin genel yayın yönetmeni bülent korucu ile yapılan güzel bir söyleşi var. cesur sorular ve cesur yanıtlar ezber bozuyor. okunduğunda Korucu'yu ve cemaati daha iyi kavramış olacaksınız.
onu tehlikeye atanlara karşı sözlüğü koruyan ve hukuki, vicdani olarak doğru önerme.
bir grubun, bir topluluğun, bir ırkın, bir dinin mensuplarının ya da bir ulusun üyelerinin topluca yok edilmesini kendince bir çözüm olarak önermek, hem dünya hem de ülkemizin yasalarına göre suç oluşturmaktadır;
ikinci dünya savaşında jenosid uygulanması sonucu milyonlarcası yok edilen yahudilerin başına gelenleri çağrıştıracak biçimde, ülkemizdeki kürtlerden kurtulmak için onları, yine tıpkı nazi'lerin yaptığı gibi kesin ama ucuz biçimde yok etme aracı olarak, fırınlarda yakmayı önermek de tartışmasız olarak suçtur; bunu yazan hem kendisini hem de sözlüğü tehlikeye atmaktadır;
gerçi ülkemde hrant'ları, hristiyan rahipleri, musa anter'leri, asım bezirci'leri bağlayıp, samast'ları, jitemcileri, bombacıları, otel yakıcılarını serbest bırakan derin zihniyet hakim olduğu için, fırıncı kardeşimizin bu iyiliğinin de karşılıksız kalacağını biliyoruz, ne acı. örneğin: (bkz: #2657836)
amsterdam'da 1980'lerin başında yapımı tamamlanan, de nederlandse opera, het nationale ballet ve the holland symfonia'nın birlikte kullanacağı muziektheater binasının popüler ismi.
"şimdi elli yaşlarındaki amsterdamlı protestoculardan biri oğluyla birlikte bir konsere gittiğinde ona gururla şöyle diyor:"bak oğlum buranın yapılmasına karşı çıkmıştım; sloganımız stop opera! idi ve opera sarayı yerine fakirlere ev yapılsın demiştim ama yanlış bir karşılaştırmaydı; yanlış safta doğru işler, doğru safta yanlış işler de yapmıştım ama yapmıştım... engelleyemedik, kültür merkezi yapıldı ama bak ismi de bizim slogan oldu: stopera"
32 yıl sonra (32 çünkü 1978'de de yüzbinler ile birlikte yine alandaydı) yeniden taksim'e gitmeyi çok isteyen ama bunu elinde olmayan nedenlerle başaramayacak olan nuhungemisi'nin yüreği alandaki kardeşleriyle olacak, beyni de anılarla dolup taşacaktır.
stopera öyküsü gibi bazı tanıklıkları herkesin işine yarayabilir.
2005 nobel edebiyat ödülü sahibi ingiliz yazar harold pinter'in bir tiyatro oyunu; 12 eylül sonrasında türkiye'de kürtçe'nin yasaklandğı günlere tepki olarak yazılmıştır.
"kısacası harun reşit dönemi ve izleyen iki yüzyıl boyunca bilim adamları ve filozofların çiçekler gibi açtıkları görülür, o kadar ki, bu döneme arap biliminin altın çağı adı verilir. 830 yılına doğru memun, bu canlılığı bağdat'ta açtığı "bilgelik evi" çatısı altında toplayarak 'bilimsel araştırmalar' ve çevirilerden sorumlu bir tür akademi oluşturur. burada eski iskenderiye kütüphanesini aratmayacak işler yapılır. bu evde çalışmaya layık görülenlere belli bir ödenek ayrılır. ülkenin her yanından astronomlar, matematikçiler, tıp doktorları, coğrafyacılar, filozoflar, çevirmenler ve özgün eser sahipleri bağdat'a akarlar. hepsi de bu bilimsel ve entelektüel atılıma katkıda bulunurlar. doğu akdeniz ve ortadoğu'nun büyük kültürlerini bir potada eriterek, eski doğu'yu yeni bir kültür ve uygarlığa taşırlar. geniş bir bilgi alanını kapsayan bu yeni bilgi, sırası geldiğinde batı tarafından özümsenecek, batı'nın ilerlemesini sağlayacak temel malzemeyi temin edecektir."
kadıköy altıyol'daki ankara pastanesi'nin kadıköy belediyesi tarafından hukuk dışı olarak kapatılmak istenmesine direnenlerin şu günlerdeki temel sloganıdır.
pastaneye uğrayıp bu haksızlığa karşı bir deftere imza atanların imzaları an itibariyle kitaba dönüştü. kitabın bir nüshası da belediyeye iletildi. en azından artık kimse bu pastanenin arkası boş, vurursak düşürürüz diyemeyecek.
uğrayın ankara pastanesine, bir adet tahinli çörek alın, bir imza da siz atın. hukuk kazansın, vicdan kazansın.
bir zamanlar kadıköy balıkçılar çarşısının maskotuydu. bir yıl kadar önce sahibinin ardından o da öldü. şimdi çakması ortalarda dolaşıyor ama ruhu da bir internet sitesine editör oldu.
kadıköy'ün yeni açılan kent portalı. kadıköy sevdalılarının somut desteğini bekliyor. iyi yazı yazan, iyi fotoğraf çeken, iyi karikatür çizen, iyi haber yazan herkese çağrısı var. ayrıca öldüğü halde kadıköylülerin maskotu olmaya devam eden kaz rodi'nin editörlüğünde yola çıkmışlar, bu da ayrı bir sevgi konusu.
topkapı sarayı'nda 1 aralık 2009'da açılan iran sergisi. şubat 2010'a kadar açık.
istanbul 2010 avrupa kültür başkenti ajansından yapılan açıklamaya göre, sergi ajans tarafından kültür ve turizm bakanlığı ile iran cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleştiriliyor.
sergide, iran coğrafyasında varlık gösteren geçmiş medeniyetlerin çivi yazılı tabletleri, hat örnekleri, minyatürler, el yazmaları, pişmiş toprak kaplar, çiniler, insan ve hayvan figürleri, heykeller, sikkeler ve ahşap eserler yer alıyor.
iran ile ilgili önyargılarını kırmak isteyenler bu sergiyi mutlaka görmelidir.
gördükten sonraki not:
1. serginin henüz kataloğu yok, tek posteri ortada yok, satışta en küçük bir malzemesi yok.
2. önce fotoğraf çekebilirsiniz dendi, sonra bir emir geldi ve yasaklamak zorundayız dendi.
3. içerisi epeyi soğuk, giderken kalın giyinin.
4. küçük ama harika bir sergi. iki saat zaman ayırmalısınız.
5. önceden biraz iran tarihi ile ilgili internette okuma yapmalısınız. sonra da serginin keyfini çıkartın. isteyen, çok şey öğrenebilir, isteyen şöyle dolaşıp çıkabilir. önemli olan sizin tercihiniz.
6. Çıktıktan sonra önce sultanahmet köftecisine gidin, oradan cağaloğlu yoluyla sirkeci'ye inin, karmaşanın, manzaranın tadını çıkarın, muhteşem galata köprüsü'nden geçin, dünyanın en kısa ve en eski metrosu tünel'i kullanın istiklal caddesine çıkın, taksim'e kadar harika bir gezinti yapın; sonra oradan ister metro, ister otobüs, ister minibüs ya da taksiyle evinize dönün. istanbul'da yaşadığınız için kendinizi mutlu sayın.
bir facebook grubu. ayrıca izmirizmir net'in yayınladığı bir manifestonun başlığıdır.
izmir'de yaşanan taşlama rezaletiyle ilgili olarak izmir'in bir dönemeç noktasında olduğuna inanan internet sitesi, bu tarihi anda izmir'in yanında olmak ve kentin demokratik, insancıl, vicdani dönüşümüne destek sağlamak amacıyla bir "demokratik tavır manifestosu" yayınlamış.
demokratik tavrı yüzünden site, ne yazık ki hem taşa tutuluyor hem destek görüyor. bir yandan da değişik görüşlerdeki yazarlarıyla bu konuyu sakince tartışıyor. bu tartışma türkiye'ye kendini sorgulayan, vicdanı ve aklı olan başka bir izmir'in de varlığını anımsatıyor.
manifestonun başı şöyle:
1. izmirizmir.net sitesi, izmir'in adını kötüleyen son taşlama operasyonuna karşıdır.
2. doğuda taş atan çocuklara nefret püskürtüp, izmir'deki taşistleri övgüye boğmak ikiyüzlülüktür.
3. iki tür taşlama da kötüdür. politikanın bu araçlarla sürmesi vahim olur. ancak ikisi arasında ayrım yapmak da politik vicdan gereğidir. birisi yılların birikimiyle, verilmeyen demokratik hakları nedeniyle köşeye sıkışmış kedinin tırnaklarını çıkarması ise, diğeri doğrudan fikri tahammülsüzlük sonucu demokratik hak ihlali yapmaktır.
karikatürist; bir şirkette grafik tasarımcısı olarak çalışıyor; karikatür tutkunlarının çok ilgi göstereceği, bir çeşit zaman tüneli işlevindeki blogun da sahibi. http://oguzhankayan.blogspot.com
yarısı doğru yarısı yanlış ntv haberi dışında yazdıklarının neredeyse tamamı doğru çıkan gazeteden, onu yalancılıkla suçlayanların özür dilemesi elbette erdemdir.
şurdan burdan para almakla suçlandığı halde, 4.500 tirajlarda sürünüp 90.000'lere kadar çıkabilmiş ve tüm parasızlık şartlarında bugün 50.000'lere demir atmış gazeteden, bu suçlamayı yapanlar özür dilemelidir.
türkiye'nin en çok satan gazetesine zaten bir cemaat sahipken *, sadece gerçekleri yazdığı için onu aynı cemaatten para almakla suçlama yanlışlığını yapanların, bir özür borcu olduğu bellidir. çünkü ortada dürüstlük, gazetecilik ve tarafsızlık vardır ama cemaatçilik yoktur.
çünkü son olarak bu gazete, el bombasının pimini çekip bir erin eline veren ve 4 askerin parçalanmasına sebep olan teğmenin bu girişimini ortaya sermiştir;
kaza diye üstü örtülen olayı ortaya çıkardığı için teşekkürü hak etmiş bir gazetedir taraf;
unutmayalım ki, o sırada herkes taraf'ı ordu düşmanlığıyla suçladı ama sonradan genelkurmay, ipliğinin pazara çıkmasıyla teğmeni tutuklamak zorunda kaldı. sonra da askeri, "tarafsız" askeri yargısıyla yargıladı ve 9 yıl mahkumiyet verdi. buna bir türlü inanası gelmeyen bir yazarın taraf'a minik bir özür borcu olduğunu anımsamak ve anımsatmak da bir borçtur.
bundan böyle kimsenin veremediği bir haberi verdiği zaman taraf gazetesini suçlamadan önce şöyle bir düşünmek gerek. çünkü fikirleri farklı olsa da esas olarak dürüst olan bir sözlük yazarı bu son gelişmeden önemli dersler çıkarabilir:
1. sert asker rolünün şehveti için bir teğmen bizim ordumuzda 4 askeri havaya uçurabilir.
2. aktütün'de, dağlıca'da, şemdinli'de, ceylan olayında olduğu gibi bu işin de üstü örtülmeye çalışılabilir ve yalan açıklama yapılabilir.
3. kimsenin cesaret bile edemediği olayı yazan gazete mahkemeye verilebilir, basındaki kalemşörleri yardımıyla ordu düşmanı ilan edilebilir.
4. mızrak çuvala sığmayınca, gerçek saklanamaz hale gelince teğmen sessizce tutuklanabilir.
5. subay, askerin mahkemesinde hızlıca yargılanabilir, 4 kişiyi uçurmanın cezası olarak 9 yıl verilir, üç bey yıl sonra da dışarı çıkarılabilir; bu arada taş atan çocuklara 15-20 yıl ceza kesilip gitmiştir, o ayrı.
6. taraf'ı ordu düşmanı ilan edenler, niyeyse bu gelişmeyi görmezler, çünkü o sırada yeminli taraf düşmanlıkları için yeni malzeme toplamaktadırlar.
7. korkunç katliam planlarının anlatıldığı 3. mektubu yalanlamak için çok uygun anlar değildir ama ordumuz yalanladığına göre, onlar yalan söylemiyordur mutlaka diyerek, birileri yine klavye silahşörlüğü için masa başına otururlar.
8. ilk önce de, ipliklerini pazara çıkaran bir yazarı eksileyerek işe başlarlar. oysa artık elimiz az da olsa titremelidir.
9. orduyu eleştirmek ordu düşmanlığı değildir, belki de orduya yapılan önemli bir iyiliktir. olayı saklamak ise aslında orduya zarar vermektedir, orduyu asıl olarak bu tür adımlar yıpratmaktadır.
10.özetle, bir kez olsun yanıldıklarını, yanıltıldıklarını kabul etmek ne güzel bir erdemdir.
geçtiğimiz günlerde dursun çiçek belgeleri gerçek çıkınca, gazetelerdeki yeminli taraf karşıtı yazarların bile bir kısmı taraf'tan özür diliyoruz diye yazdılar. bizim sözlüğümüzde bu özürü dileyecek cesur, onurlu ve gece aynaya rahatça bakacak yazarlar yok mu?
ben var olduğuna inanıyorum. neden? çünkü yanlışını görmek, taraf'tan özür dilemek bir erdemdir.
ege yöresinde rastladığım, tahtacılar denen alevi kökenli türkmen köylülerini aşağılamak için onların peşinden koşarken çocukların ünledikleri bir nevi slogan; tavşan etini yemeyen alevileri "tavşan geliyor" diyerek kendi küçük zekasınca aşağıladığını sanan zihniyetin bir nevi eğlence anlayışı;
600 yıllık osmanlı'ya dayanan, sünni hanefi beyaz türk baskın kültürünü arkasına aldığı ve vatandaşlarını bu bakışla eğiten türkiye'de, benzeri davranışlarının ırkçılık, aşağılama ve ayrımcılık içerdiğini ancak bugün farkedebilenlerin artık söyleyemediği sözler.
uludağ sözlük'te ve dünyada, geçerli olandır. oysa büyük şefimiz ismet inönü yıllar önce ne demişti: "iyiler de bu ülkede en az kötüler kadar cesur olmalıdır". oysa iyiler hımbıldır. ben kendimden biliyorum. "ne güzel yazmış" diyorum ama bazen oylamayı ihmal ediyorum; oysa "yok artık bu kadar da kör gözlülük olmaz" deyip hemen eksi verebiliyorum, ama hemen. niye bilmem.
bu arada artı vermek ile iyi olmak arasında nasıl bir bağlantı var? onu ben de tam bilemedim. kafam karıştı, "eh işte" oldum sanki.
ani ve keskin zıplamalar yerine ağır ağır ilerleyen bir süreç. belki şu an ülkemiz ikinci cumhuriyet sürecine girdi de biz bunu ancak 10 yıl sonra tarih kitaplarında okuyunca tam olarak anlayabileceğiz
ağır ağır olması, sindirilerek yürünmesi daha sağlıklıdır. yeni toplum kesimleri yeni konulara ikna olmakta, düşünce ufukları yeniliklere açılmaktadır. başbakanın her konuşmasından sonra akp tabanı, alınacak dersleri almak, öğrenilecek konuları öğrenmek ve kabullenilecek tarihi şahısları kabullenmek için kendileriyle akıl ve vicdan savaşına girmekteler. bunun ne kadar büyük bir toplumsal dönüşüm olduğunu gözden kaçıranlar dünyanın ve ülkemizin gidişini asla anlayamazlar. paranoyaların peşinden sürüklenmeye alışanlar için her an yeni paranoyalar üretilmektedir çünkü...
tam birbuçuk yıl önce başka bir sözlükte bu tür bir başlığa şöyle yazmıştım: "cumhuriyetimizin bir değişimin eşiğine geldiğini anlatan ironik ve teknik yaklaşım;
laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti lafını, statüko yanlıları da sık sık tekrar eder; format yanlıları ise meseleye şöyle yaklaşır ve:
1. cumhuriyetin gerçekte laik olmadığını ve laik olması gerektiğini, hakem devlet pozisyonuna geçilmesini ister;
2. cumhuriyetin en önemli özelliğinin * hep eksik olduğunu, demokratik cumhuriyetin artık zamanının geldiğini söyler;
3. sosyal devletin devletçilikten farklı olduğunu, yalnız bzim için değil avrupa için de yenilikçi olacak adımlara ihtiyaç olduğunu söyler;
4. hukuk darbelerine yolları kapatıp, tutucu kanun devletinden, ilerlemeye açık hukuk devletine dönüşü isterler.
ikinci cumhuriyet belki de yalnızca böyle bir şey. ki meselenin numarası değil içeriği önemli. fransa, bugüne gelene kadar 4-5 tanesinin üstünden geçip gitti.
özetle format ihtiyacı dayatmıştır. devlet yönetimindeki ağırlaşmanın, zaman zaman error vermenin, olmadık kilitlenmelerin başka türlü izahı yoktur, üstelik başka çözümü de yoktur."
işte böyle aradan geçen 1,5 yılda kötüye değil iyiye doğru yol almışız, sevindirici olan bu.
gelelim ülkemizin bugün içinde ilerlediği tarihi sürecin alt başlıklarına:
1. osmanlıdan beri var olan ermeni sorunu, ermeni açılımı biçiminde yaşamımıza girmiştir.
2. cumhuriyet ile yaşıt olan kürt sorunu, demokratik açılım olarak kendini göstermiştir.
3. suriye ve ırak ile gerçekleşen işbirlikleri ortadoğu'da dengeleri zorlamaya başlamıştır.
4. rusya ve iran ile iyi ilişkiler, gerçekte öyle olmasa da, kendisini ab kıskacında hisseden herkese iyi gelmiştir.
5. israil'e karşı abartılmamış dengeli bir tavır koyuş hem dostlarımız hem karşıtlarımız için yararlı olmuştur. belki en başta israil için...
6. kıbrıs sorunu kimi geçici çıkmazlara rağmen esas olarak topun hep karşı tarafa geçirildiği bir durumda ilerliyor.
7. alevi sorunu giderek toplumun sünni kesiminin de kabullenişiyle bir denge noktasına gidiyor.
8. gayri müslim azınlıkların insan hakları ile ilgili sorunları bugün daha bir önemseniyor.
9 ab yolunda çoğu zaman ağır kimi zaman şöyle böyle ilerleme sürüyor. bu durum bizi kaçınılmaz biçimde hukuk devleti olmaya zorunlu kılıyor.
10. gittikçe daha çok kesim ordunun siyasetten elini çekmesi gerektiğine ikna oluyor. özellikle ordunun bunu kabullenmesi zaman alacak olsa da, süreç doğru çizgide gelişiyor. milli savunma bakanına bağlanan, devletin sahibi değil memuru olduğunu kabul eden ordu, giderek yeniden güç kazanacak eski prestijini geri alacaktır. ülke savunmasını daha doğru ve daha ucuz biçimde yapma şansı doğacaktır. çünkü izlenen politika, askerlerin işini kolaylaştırmakta, büyük ve kötü ordulara ihtiyaç azaltmakta, küçük ama etkili, donanımlı ordular gündeme alınmaktadır.
11. krizin gerçekten teğet geçtiği bugün daha iyi anlaşılıyor. ülke reytingimizi mecburen arttıran uluslararası kuruluşların takiye yaptığını bereket ki kimse iddia edemiyor. bu durum sadece hükümetin başarısı değil elbette. kemal derviş'i ve onun kriz önlemlerini unutmamak gerek. tabii ona da sorospu falan diyenleri de unutmadık ya, neyse.
12. yeni bir anayasanın zorunluluğu artık genel bir kabul. seçimlerin sonrasındaki güç dengesine göre bir taslak ortaya gelecektir.
13. adaletsiz seçim barajının, adalet ve kalkınma partisi tarafından göz ardı edilmemesi durumunda ülkede gerçek bir denge durumu oluşacaktır. koalisyonlar dönemi açılacağından uzlaşma kültürü, program üzerinde anlaşma ve birlikte adımlar atma dönemi gelecektir. akp'yi dtp dengeleyecektir, dtp'yi ise akp. belki akp, chp koalisyonu cumhuriyetimizin daha az sarsıntılı olarak demokaritk cumhuriyete evrilmesini getirecektir.
özetle chp ve mhp'nin ulusalcılık, darbecilik, militarizm çığırtkanlığı yaptığı günümüzde; ana muhalefet görevini hala ne yazık ki ab'nin yaptığı ülkemizde hayırlı bir süreç olgunlaşmakta ve hepimizin layık olduğu demokratik cumhuriyet 86 yıllık gecikmeyle de olsa ağır ağır yaşama geçmekte sanki. üstelik ileriyi gören, ufku geniş bir ilerici, demokrat partinin eksikliğinin çok hissedildiği bir ortamda; demokratlar, ilericiler yerlerinde oturursa, yanlış yollara giderse, bu demokratik cumhuriyeti yaşama geçirenler, kaçınılmaz olarak başkaları olacaktır, oluyor da. üstelik bunu yapanlar kendileri çok demokrat olmasalar da, hayat onları mecburen demokratikleştiriyor. bunu en azından gözden kaçırmamalıyız. onların kimi durumlardaki tutarsızlıklarına kızmak yerine örgütlenmek ihtiyacına yanıt vermeliyiz.
kim bilir? sürece korkularımızı yenerek, kendimize güvenerek bakmayı denersek kendimizi daha iyi hissedebiliriz. bunun da ülkeye az katkısı yoktur.
şu günlerde yaşananlara, alıştığımız bakış açılarının dışında bir yönden bakmanın tam sırası.
ülkemizin gerçeği budur. sadece teröre bulaşan dağdaki kürtlerin değil, teröre bulaşan ordunun ve devletin de etkin pişmanlık göstermesi gereken bir durumdur. bu ikisini birlikte düşünmeyenler gece mezarlığın yanındaki sığ sularda milliyetçi ıslıklar çalar ki, bu, kaçınılmaz süreci sadece zorlaştırır, uzatır, yeni ölümleri getirir kapımıza.
ayın arka yüzünü aydınlatan yazılarıyla beynimizin içine eden etyen mahçupyan, yine bizleri usul usul allak bullak etmiş durumda, son yazısıyla:
diyor ki: "Eğer devlet siyaseti mümkün kılsaydı Kürt meselesi şimdiye kadar çok daha barışçı bir mecraya girmiş ve bugünkü konjonktürle şu anda Türkiye bütünlüğünü yeniden sağlamış olurdu. Ne var ki siyasete izin verilmedi, çünkü bu devlet bizatihi siyaseti hiçbir zaman hazmetmedi, ondan hoşlanmadı, siyaseti ve dolayısıyla toplumu bir tehdit olarak algıladı. Aslında dağa çıkmış olan devletin kendisiydi... Şimdi geri dönen de PKK'lılar değil, devletin kendisi."
van gölü'ndeki inci kefalı ve çevre halkı ona çok şey borçlu; onun ve birlikte çabaladığı insanların emeklerini göl diyarı hiç bir zaman unutamaz;
göl çevresinin endemikbitkilerinin, soğanlı türlerin korunması için çabalayan duyarlı, çevreci bilim adamı;
göl diyarının göçmen kuşlarının ve yaşadıkları ortamların korunmasını için proje geliştiren, destek arayan, parasal yardım bulan, uygulayan ve denetleyen gönüllülerin önde gideni;
çevreci, temiz ve sportif bir araç olan bisikletle göl çevresinin tanışması, yöreye bisiklet yollarının yapılması, 2007 yazı, uluslararası bir bisikletli gençlik kampı gerçekleştirilmesi için tutarlı girişimleriyle tanınan, vanlı değil ama van'a katkısı çoğu vanlıdan fazla olan, eli öpülesilerden bir beni adem;
trt 2'de harika bir belgesele konu olmuş, baş rolü inci kefalı ile paylaşmış bilim adamı;
göl diyarının insanlarına, üreme döneminde * balık avcılığı yapılmamaması gerektiğini, kış dönemi balıkçılığının doğru olduğunu anlatmak için çok çabalamış mustafa sarı'ya o topraklar çok şey borçlu. göl çocuklarının, bu borcunu, üreme zamanı balık avlamayarak, böylece balığı koruyarak, miktarını arttırarak ödemesi mümkün. üreme için içerilere gelen balıkların tümünün ölmediğine, * sonra göle döndüklerine, kışın da balık var olduğuna, insanları inandırdığı için doğa gözcüleri'ne ve mustafa sarı'ya çevreciler ve insanlık adına teşekkürler.
eski tkp'nin son genel sekreteri olan nabi yağcı'nın parti ismi. kendisi 1987 yılında tipgenel başkanı nihat sargın ile birlikte, komünist isminde parti kurmak yasak olduğu ve partileri de illegal olduğu halde, demokratik açılıma kapı aralamak için türkiye'ye gelmişti. nitekim kapıyı araladı da... tutuklamalar, işkenceler ve 2,5 yıllık hapislikten sonra serbest kaldı. şimdi taraf gazetesinde köşe yazarı.
nabi yağcı olarak yazdığı bugünkü yazısında demokratik açılım için türkiye'ye dönmeye karar veren pkklılar ile ilgili yazmış. kendi deneyimi ve yeni gelişmeler üzerine.
az önce sky türk televizyonunda konuşan, tc yurttaşı ermeni aydın. ıstadyum diyen güzel osmanlı lehçesi gözlerimi yaşarttı. hem türkiye'ye hem diaspora'ya güzel eleştiriler yönetltmiş, can alıcı tespitler yapmıştır. karşısında konuşan hayko bağdat ile birbirlerini güzel tamamladılar.
pakrut estukyan'ın bir konudaki yaklaşımı muhteşemdi: - bize soruyorlar, nereden geldiniz türkiye'ye? diye. yahudiler 500 yıl önce ispanya'dan geldi ya, buradan yola çıkarak herhalde ermeniler de bir yerden geldiler diye düşünülüyor. ben de cevap veriyorum, diyorum ki, 'biz hep buradaydık'.
bize düşen ise, 80 yıldır unutturulmuş bu gerçeği keşfetmeye çalışmak.