çalması görüldüğü kadar kolay sananların enstrumanı. zira ilk denemenizde 'ulan şu trompet olduğundan fazla mı gümbürdüyor', 'şu pedala benzeyen şeye hangi aralıklarda basmalıyım', 'bagetleri doğru mu tutuyorum' gibi sorularla kendi beyninizi davula çevirdiğiniz, bagetleri kafanızda parçalamayla sonuçlanabilecek, eğlenceli çalgı.
teması duygu içerikli anlamlar taşısa da yine hırçınlığını kaybetmemiş callenish circle albümü.
gavin harte:
birkaç yıl önce berlin'de yahudi müzesini ziyaret ediyordum. bütün yahudi tarihi içindeki en etkileyici bölüm ne yazık ki soykırımla ilgili olandı. müzedeki bir oda, ziyaretçiye kamplarda tıkalı kalmanın nasıl bir şey olduğunu gösterecek şekilde tasarlanmıştı. zifiri karanlıkta; soğuk, rutubet içinde, yalnız başınıza gerçekten çaresiz bir durumda, tek ışığın çok uzakta, ulaşılmaz olduğu beton bir binada kaldığınızı düşünün. nedense bu durumun benim üzerimde büyük bir etkisi oldu. birkaç ay önce bir şiir okuduktan sonra müzeyi ziyaret ettiğim günü hatırladım. şiir, bütün enerjisini her sabah odaya giren ışık zerresi gibi küçük şeylerden alan çaresiz durumdaki bir insanı anlatıyordu. şiirde bu durum zifiri karanlık bir ortamdan aydınlık bir ortama geçiş olarak tanımlanıyordu. sonuçta fazla ışıktan etkileniyordu. 'pitch black effects' adının yanı sıra schwarzes licht parçası da bütün hikayeyi anlatıyor ve fazla ışıktan etkilenme durumu da bu çalışmada ön plana çıkıyor.
dün yapılan zirvenin taksim'e akıyoruz ayağında beraber içmekten tadına varamadığım yazarı. buradan da sigarayı azaltmasını vurguluyorum.** o kadar çok içiyor ki artık yakında o da gider.*
taksim'e düzenlenen ani zirvede üşüdüğüm için eve döneceğimi belirterek kızdırdığım yazar. ayrıca tepkisine de hayran kaldım 'çek bakıyım fermuarını kapşonunu da ört hadi gitmiyorsun hiçbir yere' diyerek keşke bir ablam olsaydı uktesini yaşattıran insan.
onsuz zirve olur muydu dediğim dostum. zirvede de yazarlara yaklaşımlarıyla eğlenceli anlar yaşatan her görüştüğünüzde daha da mutlu olunası yazar. hem yoksa içilir miydi hiç elma çayları*
zirvenin her karesinde gülüşünü duyduğum neşe kaynağı. artık onu bu taraflara daha çok beklemekteyiz. bi de değişik bir versiyonu vardı onun witch miydi neydi*heh o işte* sanırım süpürgesi arızalandı gelseydi çok daha eğlenecektik.*
ilk oturduğumuz mekanda bambaşka olan garsondur. daha sonrasında gelen müşterilere bile 'buradalar geçin siz geçin' çağrısıyla bizleri güldürmüş sevimli şahsiyet.
çoğu kimse farkedemese de; o, uludağ sözlük zirvelerinin ilk kurucularından...
bir de kendisini kültür dergisine benzetiyorum ve şu zamana kadar kaçırdığım bir sayı dahi bile olmadı.*
bulut olup iç içe bardaktan boşalsak ya
yüksek doz aşk alıp burda mutlu ölsek ya
dedigim zirve. şimdiden mutlu eden zirve. çocuk gibi oynayıp, eğleneceğim zirve. bağırarak geliiyoruuuumm denilesi zirve. 'yeter lan basıyorum butona' diyerek katıldıgım zirve.*
hedefin reyting amaçlı olduğunu nasıl da belli eden saçmalık. böyle yarışmalarla türkiye'yi temsil göstermek gerçekten de utandırıcı...
edit: lan o değil de şu derya'nın türkiye için döktüğü gözyaşlarını görünce insan gururlanıyor.
(bkz: tükürdüğünü yalamak)*