kalbin
artık etten bir duvar bana,
bir zamanlar içinde yer ettiğim.
gönülsüz bir mesih ismim
dudaklarında..
büyü bozuldu, biliyorum...
oysa ben seni ne cok sevdim.
ardına bakmadan sığınabileceğin,
geçit vermez kalelerindim
ben senin.
kumlara dönüştüm.
içine girmeden bilebileceğin
rüyalarındım.
karanlığa büründüm.
bir sen vardın benden
daha içeri.
bir sen,
ve
sen nerede bitiyordun,
ben nerede başlıyordum,
hiç bilemedim.
şimdi
yokluğunu savurabilecek
rüzgarlara bel bağladım...
"sözlük basıncında beklenmeyen bir değişiklik olduğunda, oksijen maskeleri otomatik olarak dökülecektir. önce kendi maskenizi, daha sonra bıdı bıdı.... eeeehh, uğraştırma uleyn bak işte keyfine"
gece gece insanın başında vızıldamayı hüner sayan, mutasyona uğrayıp yakalanmama taktikleri geliştirmiş lanet olası sivrisinek modeline söylenmek istenen son sözdür. sanki tınacak, o ayrı. *
az önce beyaz show'da coşarak şarkılarını söyleymiş kişilik. buradan öğrendiğim hüzünlü hayat hikayesi ile yüreğimi burkmuştur. bundandır belki bu kadar hissetmesi/hissetirmesi söylerken. "diğer şarkılar için bilmem, ama ayyüzlümü ondan başkası kesinlikle okumamalı, lakin kimse onun kadar anlamlı söyleyemez" diye düşünmektedir yazar kişisi.
kırgınlık yaşatmaktan kaçının birbirinize
zira birlikte olacağınız zaman sayılı
nice yıllara uzansa da birlikteliğiniz
göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğni göreceksiniz
kırgınlık, yaşatmayın içinizde ayrı-gayrılık.
bu diyardan gittiklerinde bile hatıralardan silinmeyecek olan can yazarlar dost yazarlar doğru ve içten yazarların tümüdür. nur içinde yat canım (bkz: ditty)
geride kalan acılı yakın için, söcükler zaten tükenmiştir. tarifi olamayacak bir acı için ne söylense sığ kalacağından, çaresizlikten söyleneduruyordur. hayatı hatırlatacak bir şeyler söyleme gayretindendir. ölenle ölünmez derler bir de, ama hiç birini duymak istemez yakını. belki de, tek isteği onunla birlikte gitmektir çünkü .zordur söylenecek söz bulmak. sözcükler boğazda düğümlenir.
senaryoda, en az konuşma metni ile başrollerde olan behlül kişisinin rekora gittiği dizi. bir karakter bu kadar antipatik olup, nasıl bu kadar kadını peşinden sürükler, yönetmene sormak istiyor insan. öyle ki çocuk yalnızca kendisine bir şey sorulduğunda, ya da telefonda konuşabiliyor sanki. resmen kalas bir rol biçmiş senarist/yönetmen.
evdeki hizmetçilerin bile daha çok metni var. velhasıl sonu merakla beklenmekte olsa da, final bölümünde behlül ün üç beş kelam laf etmeyeceğinden endişe etmekteyimdir.
filmelerde sıkça rastlanan mafya babası karakterinin, "fazla konuşmama" jargonunu elinden bırakmayarak, çeişitli kafa hareketleriye adamlarına emir vermesidir . hareketin cinsine göre yapılacak iş boyut değitirecek olsa da, diğer elemanlar bu hareketi -nasıl oluyorsa- hemen anlayıp titizlikle yerine getirirler. zira baba, hareketi tek bir kez yapar.
- niye vurdun lan adamı durduk yerde? sana vur mu dedik?
+ ama baba!! sen kafayı şöyle eğdin... ben de sandım ki... şeyyy..ehhh uhh
- susss!!! geri zekalı, bi b.k tan anlamıyon! bu kaçıncı lan? ben sana "geç oldu, yenge bekliyo, 1 kilo kiyma kap gel" hareketi yapmıştım salak! *
şimdilerde pek rağbet görmese de, eskiden ev ahalsiyle birlilkte yıllarca salonların baş köşesinde kendine yer bulmuş olan; çocukluk fotoğraflarına bakarken arka fonda rastlandığında, acı tatlı anılara götüren bitkidir. adına uygun olarak hiç mi hiç estetik değildir
kişinin, tüm arzularını ve en yüce duygularını başka bir bedendeki ruha yükleyerek,
ilahi mutluluğa ereceğini hayal etmesidir. kendi yarattigi tanrı'ya tapınmasıdır, ki o aşamaya geldikten sonrası, ateşle oynamaya eştir. yakar ve hatta ölümcül olabilir...
-pazar günü seni kilisede göremedim john?
+sorma peder, cumartesi gecesi ateşini fazla kaçırmışız, kuleden kalkış izni vermediler benim uçağı da hangara bağladılar...bittim ben peder!
-bitmedin evladım, bitmedin! sen asıl ateşi bi gör...