tüm zamanlar için geldiği ve son din olduğu iddia edilen bir dini, ortaçağ arap kabilelerinin yaşam tarzları ile savunmaktır. kuran da kadını dövün yazıyor diyoruz, o zamanın şartlarına göre şöyle, kadının şahitliği yarım deniyor, o zamanın şartlarına göre böyle, muhammed savaş esiri cariye almış deniyor , o zamanın şartlarına göre bilmem ne diye cevap veriliyor. arkadaş bu din tüm zamanlar için değil mi, allah hem o zamanın hem geleceğin şartlarına uygun şekilde yazamamış mı kitabı? yoksa yoksa, muhammed yazdığı için kitabınızı olmasın bu o zamanın şartlarına bağlılık?
erman toroglu ve nice capsız insanı içince barındıran spor medyamızın, özelde türk futbluna genel olarak ise tüm türk sporuna kambur olmasıdır. futbolu bilmedikleri gibi insani kaliteleri de yerlerde sürünen bu insanlara konusma hakkı verildigi sürece sporumuzun bir yanı hep eksik kalacaktır.
çözüm bu insanları izlememek,okumamak.talep olmazsa giderler belki.
ankara üniversitesi siyasak bilgiler fakültesi anayasa hukuku hocalarından murat sevinç in anayasa değişikliği üzerine yazdığı bir yazı.
değişikliğin içeriği
oylanacak anayasa metnine ilişkin temel sorun şu: toplumun genelinde, yetersiz bile olsa değişikliklerin tümünün bugünkü anayasadan ileride olduğu kanısı hakim kılınmaya çalışılıyor. bu görüşün savunucularının yaptığı, iki metni yan yana koyup okumak. bunu yaparken, anayasa tarihini, yıllar içinde yaşanan sorunları, hukukun metinden ibaret olmadığını, yargı kararlarını, uluslararası sözleşmeleri, diğer ülke örneklerini vs. umursamıyorlar. değişiklikler bugünkünden ileri diyenlerden kaç tanesi zahmet edip 1961 metnindeki karşılıklarını okumuştur? tabii bir kurucu metnin tartışılması için sosyal bilimlere büyük gereksinim var. tarih, siyaset bilimi, iktisat, toplumbilimden yoksun, hatta güncel siyaseti dışlayarak bir anayasa hukuku okuması hakkıyla yapılamaz. ama biraz insaf; aynı olanaksızlık, hukuk ve anayasacılık tarihinden habersizlik durumunda da geçerli değil mi? bu satırların niyeti kimseyi kırmak değil. ancak ülkenin okuryazarının, bir kurucu metni ikisini yan yana koyduk, daha kötü değildi düzeyinde ele alıyor olmasında sorun yok mu?değişiklik yasasının bir bütün olarak daha ileri olduğu kanısı doğru mu? öncelikle ileri/iyi/kötü ifadeleri sorunlu. çünkü örneğin anayasaya özelleştirmenin eklenmesi bence bir felaketti ancak ilerici olduğunu savunanlar da eksik olmadı. bu nedenle ileri ifadesinden herhalde, yapılanların daha özgürlükçü ve yerinde (medeni ülke anayasalarıyla karşılaştırıp) bulunduğu sonucu çıkarılmalı. bu anlamda, mesela 2001deki 13. madde değişikliği ya da idam cezasının kaldırılması gerçek ilerlemelerdi.
daha ileri olan ne?eğer anayasa değişikliğinde uzlaşma önemliyse, 2010 değişikliği anayasacılık tarihimizin yüzkaralarından olmaya aday. bütün olarak oylanması, 175. madde karşısında sorunlu ve venedik kriterleriyle bağdaşmıyor. komisyon, halk oylamaların olumlu uygulamalar kılavuzunda (mart 2007), içerik birliğinin serbest oy iradesi açısından öneminin altını çiziyor. oylanacak maddelerin konularına göre ayrılması ve yurttaşa ayrı ayrı sorulması öneriliyor. ancak kapatma davası sırasında kriterlere sarılan akp, bu kez ciddiye almadı ve çok otoriter bir yöntem benimsedi. böylesi bir emrivaki nasıl daha özgürlükçü olabilir? değişikliklerin hararetli savunucuları bir daha hangi yüzle kriterlerden bahsedecekler?gelelim içeriğe: askeri yargıyı sivil yargı lehine daraltan bir iki madde dışında hangi değişiklik (geçici 15. mdyi de katalım) türkiyenin 12 eylül ile hesaplaşmasını sağlıyor? sırasıyla: eşitliğe ilişkin maddeye yapılan eklerin işlevi ne? anılan kişi ve gruplar hakkında ayrıcalık tanıyan yasalar çıkarıldı da iptal mi edildi? 10. maddeye 2004te eklenen, kadın-erkek eşitliğini sağlamak için kadına yönelik olumlu ayrımcılık yapılmasına olanak veren düzenlemenin ardından, neden tek bir adım atılmadı? bu denli makyaj güvencelerin getirilmesinin adı neden ilerleme? memura grev hakkı tanımaz ve hatta çaktırmadan kullanılmasını imkânsız hale getirirseniz (hakem kurulu marifetiyle), memur toplu sözleşmenin turşusunu mu kuracak? bu durumda toplu sözleşme hakkı verilmeseydi ne değişecekti? hiçbir şey. bir şeyin varlığıyla yokluğu aynı sonucu yaratıyorsa nasıl ilerletici olabilir? bazı grev yasakları kaldırılıyor. iyi de yine anayasaya göre işçiler yalnızca menfaat grevi yapabiliyorken, ne anlamı kalıyor? kişisel veriler zaten yasayla korunmuyor muydu? bilgi edinme yasası yok muydu? bu maddeler neden çok değerli, anlayabilen var mı? bireysel başvuru hakkı tanınması iyi hoş ama neden yalnızca aihs ile sınırlandı? sözleşmenin açıkça güvenceye almadığı bazı sosyal hakları dışarıda bırakmak için mi? işte, en olumlu görünen düzenlemelerde bile sorunlar var: çünkü tartışılamadı! ekonomik ve sosyal konsey anayasallaştırılıyor. işlevi yalnızca siyaset oluşturmak olan (denetim vs. yok) bu kurum göstermelik. özellikle iskandinav memleketlerinde yaygın olan kamu denetçiliği kurumu yaratılıyor. ayrıntılar yasaya bırakılmış, halihazırda tüzel kişiliği ve özerkliği yok. denetçiyi tbmm, nihai olarak basit çoğunlukla seçecek. yani hükümetin adamı olma olasılığı yüksek biri, hükümetin bürokratını denetleyecek. kdknin türkiyede işe yarama olasılığı, r.t. erdoğanın bir iskandinava benzeme olasılığı kadar. bu arada bm genel kurulu ve ak kararlarınca kurulması gereken insan hakları kurumu nerede?gelelim iki tartışmalı maddeye, diğerleri ideal ya! a. mahkemesi ve hsyk. aymnin 17 üyesi olacak. üç üye tbmm ve diğer üyeler dördü doğrudan olmak üzere cumhurbaşkanınca seçilecek. yaş 45e yükseltildi, görev süresi 12 yıl oldu (bu arada cumhurbaşkanı 40lı yaşların başında iki üye atadı bile ve şu anki üyeler 65e dek görev yapacak!). nasıl kötüleyeceklerini bilemedikleri 1961 anayasasında 15 asıl üyenin beşini tbmm, ikisini cumhurbaşkanı, kalanını yüksek yargı seçiyordu. 2010 önerisi bırakın 1961i, özbudun taslağının dahi gerisinde. nitelikleri belirlenmiş üyelerin bir kısmının (5-7) tbmm tarafından nitelikli çoğunlukla seçilmesi, aranan meşruiyeti sağlamak açısından daha anlamlı olmaz mıydı? tbmm yetkilendirileceğine, siyasal sorumluluğu olmayan cumhurbaşkanının gücü pekiştiriliyor. hsykde durum farklı mı? 22 asıl üyenin dördünü cumhurbaşkanı seçecek. bakan ve müsteşar duruyor. 1961de kurulda savcılar yoktu, yani olması gerektiği gibiydi. bakan başkan değildi ve oy hakkı da yoktu. 1971e dek yüksek hakimler kurulunun 18 asıl üyesinden altısı tbmm, altısı yargıtay, altısı birinci sınıfa ayrılmış hakimlerce seçiliyordu. bu iki örnekten hangisi daha demokratik? peki nasıl oluyor da 1961in gerisine düşen değişiklikler, 2010 yılında ilerleme olarak adlandırılabiliyor? askeri vesayetin sonu öyle mi? hadi oradan, yurttaşla dalga geçmeyin! sekiz yıldır onlarca faşizan yasanın, 1961in yarattığı mgknin kılına dokunmadılar.ezcümle; ortada bir anayasa değişikliği var ve bu coğrafyanın azımsanamaz anayasacılık birikimi, yapılanın ehvenişer dahi olamadığını anlatıyor bizlere. ciddi hiçbir sorunu çözmeyen, hatta yenilerini yaratan, kürtleri dışlayan, alevileri görmezden gelen, emekten yana tek adım atmayan değişikliklerin ve arınçın açıklıkla akpye güvenoyu olarak adlandırdığı halkoylamasının, yapımdan-oylamaya bir süreç olarak bende bıraktığı izlenimi karşılayan sözcük: sakillik. gündemi aylardır meşgul eden, vergi gelirinin boşa harcanmasına neden olan bu halkoylaması, yüzüne bakılmayı hak etmiyor. yaşasın boykotnot: eğer hâlâ değişikliklerin içeriğiyle ilgilenen varsa, prof. i̇brahim kaboğlunun geçen hafta çıkan, 1982 anayasası- halk neyi oylayacak adlı kitabı (i̇mge) önerilir.aü, sbf
devekuşu kabare üretimi olan oyunlardan birisinin adıdır. kadın erkek ilişkileri üzerine farklı skeçleri içerir. kız isteme ve boşanma adlı skeçler özellikle çok başarılıdır.
ergenekon ve bilumum derin devlet örgütlernmerinin en çok eziyet ettiği ve en çok bedel ödettiği solcuların, ergenekonculuk ile suçlanmasına neden olan deklarasyon. ya siz zaten ergenekoncuların ve derin devletçilerin gözdesi milliyetçi, muhafazakar, katpitalist tiplersiniz.bugüne kadar hiç bedel ödemeden gelmişsiniz.sizin gibilerin ne haddine solculara demokrasi öğretmek.
saçmalığın dik alasıdır. fakirlikten,yoksulluktan,kürt meselesinden,hamallık yaparken ölen öğretmenden, neden konuşursanız konuşun bu cevabı alabilirsiniz.bir de bu olayları siyasete malzeme etmeyelim var.
insanın yaşamını etkileyen her olay siyasetin konusudur. bundan kaçamazsınız. benim siyasete ilgim yok demeniz bile siyasi bir tavırdır. her konu siyasete malzeme yapılmalıdır.
ingiltere nin güney batısında yer alan bir sahil kasabası. en dikkat çeken özelliği yoksul olması olan bir kasaba.yoksulluk başlı başına bir sorun değil ama sahilinin balçık ve çamur karışımı görüntüsü ve denizin aldığı yeşil,kahverengi ve gri tonlar bu yoksul görüntüyü daha da hüzünlü kılıyor.bir de sahilin çamur halinden olsa gerek her taraf sinek böcek.haşerat ile mücadele vermeden bir yerde durmanız mümkün değil.sahil kenarına sıralanmış tek oda büyüklüğündeki ve içinde sadece bir mutfak tezgahı ve iki yatak olan bungalow tipi tahta yapılarda vakit geçiren insanlar ilginç bir görüntü oluşturuyor. buna ilaveten clacton pier diye bir yer var, içinde atari salonu ve kumarhane mevcut.
genel olarak hakkında olumlu birşey söylemenin gerçekten zor olduğu bir yer. işiniz olmadıkça gitmeyin.
plzen maçında beşiktaş taraftarlarının, yönetimin stadın adını değiştirmek adına bir hastane ile yaptığı anlaşmayı protesto etmek için bağırdıkları slogan.haklıdırlar.tamam iyi topçular aldınız ama beşiktaş ile alakalı herşeyin yanında bir şirket adı geçmesini de yüreğimiz kaldırmıyor.
olmayan bir farktır.ikisi de kendinden olanı korur, kendinden olanın daha iyi olduğunu düşünür, ona göre davranır.empati yapma yeteneği ikisinde de yoktur.
siyaset ile ilgili bildigi seyleri gunluk gazetelerden ogrenmis, bu yuzden sol siyasetin bittigini dusunen, ezilen insanlarin yaninda yer almak,baskalarinin acilarini paylasabilmek gibi hisleri gelismemis, sikindirik muhafazakar ve neo-liberal fikirlerini dunyanin degismez gercekleri sanacak kadar aptal,muhtelen kose donmeci bir zihniyete sahip dangalaklarin gosterdigi cesarettir.sozlukte o kadar cok vardir ki bunlardan.
corinthias takiminin sol beki.eskisehirspor a trasnfer olma amaci ile turkiye ye gelmis fakat riza calimbay in istememesi uzerine ankaragucu ile anlasacagina dair haberler cikmis furbolcu.sanirim 1990 dogumlu.
bugün gerçekleşen olaydır. bu devletin insanları koruyamayacağı veya durduramayacağının ve dolayısıyla aczinin ilanıdır. ne demek konvoyun geçişine izin vermemek. onlar da senin vatandaşın değil mi? işçiye, öğrenciye saldırtmayı biliyorsunuz polislerinizi, burada da kullanın işte. girsinler, mitingmi yapacaklar ne yapacaklarsa artık. dikersin polislerini faşist kurtçukların başına, bir olay çıkmaz. bdp ve kürtlere bu vatanın üvey evladı muamelesinin bir başka örneğidir.
beşiktaş ın her iç saha maçında giymesi gereken. beşiktaş ile özdeşleşmeye yakın forma kombinasyonu. bunu giydirmeyip de beyaz forma beyaz şort seçimini yapanların aklına sıçayım.
her iki aile türünün yetiştirdiği çocuğun da bazı sıkıntılar yaşayacağı muhakkaktır ama sanırım kemalist ailenin çocuğa öğrettiği kalıplar islamcı aileninkilere göre yıkılması daha kolay olduğu için kemalist aile tercih edilebilir. dini dogmaların karşısında milliyetçilik ve aydınlanmacılık kalıpları daha itirazı kolay olduğu için makbuldur. tabii ki sosyalist aile bu iki tür aileden de üstündür. çünkü çocuğuna eşitlik,özgürlük ve adalet gibi ideallerin yanısıra kendisine benzemeyen insanların dertleri içinde üzülme fikriyatını aşılar, gerçek anlamda insanlığı öğretir.
lübnan underground müziğinin en önemli gruplarından bir tanesi. klasik arap müziği ritimlerini , elektronik müzik ile birleştirerek çok orjinal işler yapıyorlar. dinlemek gerek
türkiyenin ve türkiye de yapılan müziğin bir gerçeğidir. bunu herkesin kabullenmesi lazım. serdar ortaç ve demet akalın tarzı aptallıklardan hoşlanmayan insanlar için ortak yol budur. o ferahlatıcı ve rahatlatıcı müziği ile yaşar yaz aylarının en iyi şarkıcısıdır. her yaz yeni albüm çıkarmaz ama şimdiye kadar çıkardığı şarkıları 20 yaz falan idare eder. yazın yaşar dinle kışın da kendi zevkişne göre işte ne dinlersen dinle; işte sana mutluluğun formülü.
neremle gulmem gerektigine sasirdigim bir kose yazisidir. herhangi bir zizek kitabini sonuna kadar okuyup anlamadigina adim kadar emin oldugum engin ardic cahilinin, slavoj zizek sorgulama curetini gostermesidir.
sur kepabda yapilan vedat milor un deyisiyle, dunya tatlilari yarismasina turkiyeden katilmasi gerken tatli olan muhtesem bir lezzet. daha once yedigim tatlilarin hicbirine benzemiyor. gidin deneyin.
ırkçılığın ve faşist söylemin yükseldiği şu günlerde, diyarbakırspor maçında beşiktaş tribünlerinden bağırılan slogandır.futbolu ve beşiktaşı tekrar sevmek için bir nedendir.futboldan,beşiktaştan ve insandan umudu kesmemek için bir nedendir.beşiktaşlılara bir gurur kaynağıdır.
siyaset bilimine uygulanan tüm versiyonlarının yüzeysel felsefi arka planı, empirik alandaki başarısızlıkları gibi sebepler ile bir an önce tedavülden kalkması gerektiğini düşündüğüm teori.açıklayabildikleri, açıklayacağını iddia ettiklerinin yanında çok küçük kalır.
beyaz türk kavramsallaştırmasına karşı önerdiğim, islami sosyeteyi tanımlamakta kullanılabilecek kavram. beyaz türk kavramının önemli unsuralarından olan ekonomik,sosyal ve siyasal sermaye kullanımları artık islamcıların elinde yoğunlaştığına göre artık bu ayrıcalıklı gruba bir isim bulmak gerekti. benim önerim budur.
bildiğim kadarıyla elme ve kayısıdan yapılan çeşitleri bulunan, şarap ile bira aras, gazlı bir içecek. ingilizler arasında çok popülerdir. en bilinen markası sanırım strongbow dur.
ale türü bir bira çeşidi.londra daki publarda bulunması mümkündür. fiyatı ucuzdur. tadı normal ale gibidir. normal ale tadı için fazla para vermemek isteyenler için idealdir.
dünya üzerinde var olan kaotik düzeni, mükemmel bir sistem sanarak bunu allah'ın varlığına kanıt olarak göstermektir. oysa ki hiç alakası yoktur. zamanında bir biyoloji profesörü, dünya üzerindeki biyolojik düzen için, biyoloji bölümü ikinci sınıf öğrencisi bile daha iyisini planlayabilir gibi birşey demişti, o günden beri aklımdadır.
başlı başına din inancını sorgulatmaya götürecek kadar büyük bir saçmalık olmasına rağmen, bazı insanların hala 'cin' adında birşeylerin olduğuna inanması ve ciddi ciddi bundan bahsetmesi halidir.