non fui fui non sum non curo
164 (çikita muz)
on birinci nesil silik 10 takipçi 127.85 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    anlamlı yalnızlık

    1.
  1. Bu bir duygu sömürüsü ya da "kendi üzerine yazı" değildir. Zira anlamlı yalnızlık tüm diğer yalnızlıklardan çok daha ayrı bir yerdedir. Diğer yalnızlıklar duygu-durum, duygulanım, hissel ve tinsel bir ayrı kalış veya tek başınalık ya da bırakılmışlıkken anlamlı yalnızlık "peki, öyle olsun" diyerek arkayı dönüp gitmek gibidir.

    Anlamlı yalnızlık, söyleyecek onca şeye rağmen anlayacak kimse, dinleyecek kulak bulamamaktan ötürü bir yalnız oluştur. (Yalnız kalma değil) çünkü anlaşılmazlık artık bir korku değil, gün gibi ortada bir gerçekliktir. Kişi farkındalıklarını, sorgulama ve soruşturmalarını; bu sorgulama ve soruşturmalardan çıkardıklarını, eleştirilerini, belki düşündüklerini ve duygularını bir süreden sonra paylaşmaz, anlatmaz hale gelir. Zira anlatması ağızdan birkaç kelime çıkmasından ötede değildir.

    işte bu hal anlamlı yalnızlıktır, başka bir ifade ile bilinçli bir yalnızlık; varlığın dolduramadığını boşluğun doldurduğu bir yalnızlık.
    4 ...
  2. felsefe olgunlaşmak için mi olgunluk işi mi

    1.
  3. Bu soru başka şekillere evriltilerek pek tabii sorulabilir. Fakat en tümel manada "felsefenin zihinsel yetkinleşme için bir araç mı olduğu, yoksa felsefenin yetkin bir zihinle mi icra edilebileceği " sorusudur.

    Bu soruya çeşitli yaklaşımlar ile çeşitli mahiyette sorularla vermek mümkündür. iki genel türlü sorunun da haklılık payı mevcuttur fakat bu haklılık kronolojik olarak birisinin yok olmasından sonra bozulmuştur.
    Zira felsefe ilk anlamıyla bilgi peşinde olmaktır, dolayısıyla filozof bilgiyi arayan kişidir. Öyle ki bu felsefenin bür yetkinlik işi değil, yetkinlik aracı olduğunu gösterir. Lakin bu tanım ve anlam sistematik felsefeyle yerini yetkinleşme yolundaki zihinlerden "yetkin zihinler"e bırakmıştır.

    Haklı olarak doğa filozoflarından sonra, bilhassa platon ve aristoteles ile felsefe sistematik ve derin bir hale gelmiştir. Bu sistem ve derinliği kavrayıp, içselleştirebilmek için keza olgun ve yetkin bir zihin gerekmektedir.

    Dolayısıyla yalnızca alternatif bir halde hobi amaçlı okuma ve sorgulamalara dayanan felsefe yetkinleştiren felsefe ama felsefe için felsefe ise bizatihi yetkin zihnin icra ettiği iştir.
    3 ...
  4. john scottus eriugena

    1.
  5. "Eriugena" irlandalı anlamına gelmektedir. John scottus, ortaçağ felsefesinde ilk çağ yunan ve yeni-platonculuk felsefesi açısından hristiyan felsefesine felsefi bir temel oluşturmaya çalışmış, başka bir deyişle antik yunan ve yeni-platonculuğu hristiyanlığı bağdaştırmaya gayret etmiş filozoftur. Ona göre doğa dört ayrı bölümden oluşur.

    Felsefesinin temel görüşü, dünyanın tanrıdan gelmiş olduğu ve ona gideceğidir.
    1 ...
  6. sahte dionysos

    1.
  7. Ortaçağ felsefesinden, kimliğini gizlemiş filozoftur.

    Birlikte çokluk problemi; parmenides’ten başlayıp plotinus’a kadar uzanan felsefe geleneğinin önemli temalarından biri olan çoklukta birlik anlayışını yeniden ortaya çıkartmıştır. Bu problem dünyanın çokluk ve tanrının da bu çokluğun yaratıcısı olan birlik diye takdim dilmesinden ve ikisinin arasındaki ilişkiye ait bir açıklamadan meydana gelmesidir. Sahte dionisos’a göre birlikten pay alan çokluk, hem bir ve hem de bir değildir, hem kendisi hem de kendisi olmayandır. Dolayısıyla dünyanın düzeni varlığını birliğe ve en yüksek gerçekliğe bağlı olan bir düzendir. Tanrı ilk ilkeden türeyen farklı ve hiyerarşik varlık düzenleri içinde yapı kazanır. Dionisos’ta ki hiyerarşik varlık görüşünün kaynağı tanrı olmakla birlikte söz konusu varlık düzeni tıpkı yeni Plâtoncu hiyerarşik varlık görüşünde olduğu gibi, çokluğun birlikten başlayan bir türüm sürecine olduğu kadar, hatta bundan daha çok tanrının hiçten yaratma eylemine bağlı olmak durumundadır.
    2 ...
  8. aristoteles in kategorileri

    1.
  9. Aristoteles şüphesiz felsefe tarihinin tam ortasına heykelcesine dikilen bir filozoftur. Kendisinden önce gelen felsefeye, tarihe; bulunduğu dönemin felsefesi ve politik hayatına ciddi manada hakimdir.

    Onun tüm büyük eserleri arasında bir tanesi hiçbir sisteme ve kendinden önceki hiçbir felsefeye işaret etmeyen ve kendinden önceki hiçbir şeyi içermeyen, eklektik ya da sentetik olmayan bir eserdi: kategoriler.

    Kategoriler hiçbir ön-bilgi olmaksızın bizatihi salt düşüncenin ürünü olan bir eserdir. Kategoriler (diğer ismiyle yüklemler) aristoteles'in yaklaşık 15 yazısından toplanan, varlığa ya da konuya yüklenen yüklemin çeşitli sınıflarıdır. Aristoteles kategorileri 10 ile sınırlandırır:
    1. Cevher
    2. Nicelik
    3. Nitelik
    4. Görelik
    5. Mekan
    6. Zaman
    7. Durum
    8. Pozisyon
    9. Etken
    10. Edilgi
    3 ...
  10. husserl için doğalcılık

    1.
  11. husserl'e göre doğalcılık, çevremizde doğadan, başka bir şey göremeyen bir yaklaşımdır.
    o, varolan her şeyi, ya fiziksel doğanın bütünlük ilişkileri içerisinde görme iddiası taşır ya da tüm olguları aslında fiziksel olanın bir varyantı, fiziksel olanın ikinci derecede "paralel bir yan olayı" olma anlamında psişik olana indirger.
    bu yaklaşım, bütün varlığın psikofizik bir doğadan ibaret olduğunu ve kesin yasalarla açık bir şekilde yönetildiği iddiasındadır.
    popüler materyalizmden başlamak üzere, doğalcılığın bütün türlerinde karakteristik olan tutum, bir yandan bilincin ve buna bağlı olarak da bütün içerikleriyle bilinç verilerinin, öte yandan da idelerin doğa(sa)llaştırılması, böylece de mutlak ideal olanın ve normların doğ(sa)llaştırılmasıdır.
    3 ...
  12. doğal tutum

    1.
  13. fenomenolojinin mühim kavramlarından birisidir.

    kaynağını empirik algı düzeyinden ya da dünyevi bakış açısından alan tutum, husserl tarafından doğal tutum olarak adlandırılır. doğal tutum içerisinde, nesneler, zamansal-mekansal dünya içerisinde, yani bizim dışımızda bir varolan olarak ele alınırken, onların algısı ise, reel insana ait psikolojik bir duruma indirgenir. dolayısıyla reel şeyler, reel insan ve reel algılama arasındaki ilişki doğal tutum açısından reel bir karakter arz eder.

    not: bakın bunlar gerçekten çok önemli.
    0 ...
  14. anlamın oluşturulması

    1.
  15. internette ya da felsefe sözlüklerinde bulanamayacak bir bilgidir, dikkate alınmalı.

    Transandantal fenomenolojinin temel kavramlarından biridir. Bu kavram fenomenolojik refleksiyonun, redüksiyon yönteminden sonra gelen boyutuna karşılık gelir. ilk boyutta doğal tutum ve gündelik dünyadan geri çekilip inter-subjektif transandantal ben'e varılırken, ikinci boyutta, bilinçten, bilinçte kendisini gösteren olarak dünyaya bir geri dönüş söz konusudur. Bundan böyle dünya, bilinçte yeniden kurulan bir dünya olarak görülebilir ve bu yüzden transandantal fenomenoloji, kurucu fenomenoloji olarak da adlandırmak mümkündür.
    2 ...
  16. yönelimsel mevcudiyet

    1.
  17. Gecenin son ender bilgisi.

    Bilincin yönelimsel nesnesi gerçek olmadığı zaman, bu nesnenin, yönelimsel bir mevcudiyete sahip olduğu anlamına gelen fenomenolojik bir nitelemeyi ifade eder. Buna göre bir nesnenin yönelimsel mevcudiyeti, onun zihinsel edimde mevcut olduğu anlamına gelir.
    3 ...
  18. değişimsel yöntem

    1.
  19. Yine kolay kolay bulunamayacak bir bilgi.

    Fenomenolojinin temel araçlarından birisidir. Bu yöntemde bir fenomenin mümkün değişiklikler altında değişmeden kalan yönü araştırılır ve bu suretle de söz konusu fenomenin yapısı (özü) açığa çıkarılır. Daha fenomenolojik bir dille ifade etmek gerekirse değişimsel yöntem, bir "noema"da potansiyel olarak sunulan şeyi araştırmak suretiyle, bir fenomenin topografyasını araştırmaya yöneliktir.
    2 ...
  20. ortakgörü felsefesi

    1.
  21. 18. Yüzyıl'da Thomas Reid'in temellerini attığı, ardından iskoç Ortakgörü Okulu tarafından geliştirilen, başta bilgi felsefesi ve etik olmak üzere felsefenin tüm alanlarında etkili olmuş gerçekçi felsefe akımı.

    Akımın şekillenmesinde en önemli katkıyı Reid'in tanrıbilimci George Campbell'le birlikte kurduğu Aberdeen Felsefe Topluluğu yapmıştır. David Hume'un kuşkucu görüşlerinin çürütülmesi amacı üzerine kurulan topluluk tam karşıtı öne sürülemeyen, sorgulanıp araştırılmaya gerek duyulmadan üzerinde hemfikir olunan ve teorilere öncülük eden genel düşünceleri "ortakgörü" kavramı altında toplamıştır.

    19. yüzyılın başlarında Britanya'nın felsefe iklimine egemen olan Ortakgörü felsefesi Royer Collard'ın aracılığıyla Fransa'ya yayılmış; iskoç George Campbell ve John Witherspoon ile Fransız Victor Cousin ve Thèodore Jouffroy gibi düşünürlerin aracılığıyla ABD'ye kadar ulaşmıştır. Yakın dönemde ise Wittgenstein, Wilfrid Sellars ve John Langshaw Austin'in bu konuda çalışmaları olmuş; ortakgörü, dil felsefesinde kullanılmaya başlanmıştır.
    1 ...
  22. aziz anselmus

    1.
  23. 1033 – 1109 yılları arasında yaşayan Anselmus italyalı’dır; fakat 1093′den sonra ingiltere’de Canterbury başpiskoposluğu yapmış ve orada ölmüştür.

    Anselmus, Tanrı’nın varlığına ilişkin ontolojik kanıtıyla tanınmaktadır. inanmak için, anlamaya çalışıyorum değil de anlamak için inanıyorum tavrının başlatıcısı olan ve inanç-akıl ilişkisi söz konusu olduğunda, akıl karşısında inanç ya da imana, bilgi karşısında da otoriteye öncelik veren Hristiyan düşünürdür.

    Augustinus’un ‘Anlamak için inanıyorum.’ sözünü kendine öncül olarak almış, inancı akıl ile temellendirmeye çalışmıştır.

    Anselmus’un bu çabası, skolaztizmin, akıl inancı ile birleştirmeye çalışmasının bir göstergesidir. Anselmus, yargıların mutlağı olmalıdır der. Örneğin; iyi varsa mutlak iyi de olmalıdır. Varlık varsa mutlak varlık da olmalıdır. Bu düşünce yolula Tanrı’nın varlığı da ispatlanmış olur.

    Anselmus’un, bir başka Tanrı kanıtlaması da şöyledir, Tanrı en yetkin varlıktır. Tanrı’nın varolmadığını düşünürsek, bir yanıyla Tanrı eksik kalmış olur. Oysa Tanrı’nın tanımı en yetkin varlık olduğudur. Demek ki Tanrı vardır. Bu bir ontolojik kanıtıdır.

    Anselmus, Augustinus’un ilk günahın bütün nesiller boyu sürdüğü düşüncesini kabul eder. O’na göre Tanrı insanları bu ilk günahtan kurtarmak için insan biçimine girmiş (isa) ve bütün insanları ilk günahtan kurtarmak için çarmıha gerilmiştir.

    Skolastizmin bu ilk döneminde din ve felsefe uzlaştırılmaya çalışılmıştır. Dinsel kavramlar, akılla açıklanmaya çalışılmış ve bunun için Platon’un kavram realizmi kullanılmıştır.
    1 ...
  24. bileşik önerme türleri

    1.
  25. Bileşikliği açık olan ve bileşikliği gizli olan bileşik önermelerdir. Onlarda kendi içerisinde, (i) bileşikliği açık olanlar: (a) koşullu önermeler, (b) bağlantılı önermeler, (c) nedenli önermeler, (d) ekli önermeler; (ii) bileşikliği gizli olanlar: (a) özgülü önermeler, (b) Çıkarmalı önermeler, (c) Karşılaştırmalı önermeler, (d) sınırlı önermeler.

    Not: ayrı bir başlık ayrıca diğerlerini de açıklayacağım.
    1 ...
  26. bileşik önermeler

    1.
  27. Yargı sayısına göre ikiye ayrılan önermelerden, bileşik önermelerdir ki diğerinden bahsettim. (bkz: basit önermeler)

    Birden fazla yargı taşıyan önermelere denir. Birden fazla önermenin mantıksal bağlaçlarla bağlanmasıyla oluşan önermelerdir ve bunlar birden çok yargı bildirirler. Mesela “işçiler ve memurlar grevdedir.” önermesi iki yargı bildirdiğinden, bileşik bir önermedir. Bileşik önermeler, bileşikliği taşıdıkları eklerle açıkça belli olan önermeler ve bileşikliği hiç ek taşımadıkları için gizli olan önermeler olarak ikiye ayrılırlar.

    Bileşik önermelerin türleri için;
    (Bekleyin)
    1 ...
  28. ontoteoloji

    1.
  29. Pek seçkin ve manidar bir kavram olan ontoteoloji, sokrates öncesi doğa filozoflarının ontolojisi için birtakım filozof ve felsefeciler tarafından kullanılan bir terimdir. Böyle söylerler, çünkü pre-sokratik doğa filozofları var olanların varlık sebebi ve önceliği için "asıl varlık, temel varlık", yani tanrısal varlık arayışındaydılar.

    Bana göre bir yönden haklı bir hitaptır. Fakat mitolojiye alternatif bir ontoloji belirlemeye çalışmaları, yani amaçları sebebiyle hatalı da görünüyor. Yine de belirli yönlerden haklılık payı mevcut.

    Not: birçok arşivde bulunamayacak bir bilgidir.
    2 ...
  30. seküler teoloji

    1.
  31. Her ne kadar çelişik bir ifade olarak görünse de martin heidegger okudukça ve onu anladıkça ilginç düzeyde benimsenebilir görünen teoloji türüdür.

    Bu kavramı tam manasıyla açıklayacak yetkinlikte göremiyorum kendimi, anladığımı söyledim; çünkü ontolojik birçok kavram gibi "kendiliğinden anlaşılan" bir ifadedir.

    Edit: ileride bunu açımlamaya çalışacağım.
    3 ...
  32. negatif teoloji

    1.
  33. Meşhur "via negativa"dır. Bu düşünce ilk olarak clement (bkz: titus flavius klemens) tarafından ortaya atıldı. Bu görüşe göre biz tanırının ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz fakat yalnızca ne olmadığını bilebiliriz. O, örneğin bir cins ya da bir tür değildir; yine o, deneyimlediğimiz ya da kavramlayabildiğimiz her şeyin ötesinde olmak durumundadır. Tanrıya yüklenen bütün sıfat ve kavramlar bu çerçevede yetersiz ve geçersizdir.
    3 ...
  34. titus flavius klemens

    1.
  35. Patristik felsefenin olgunluk döneminin ilk önemli filozofu. (Bu tabirden her ne kadar hoşlanmasam da kolay anlatım için gerekli) bu filozof iskenderiyeli clement olarak da bilinir. Bilinene göre 150-219 yılları arasında yaşamış olan klemens, aklı inanca, felsefeyi dine tâbi kılan ve daha sonraları aziz augustinus ve aziz anselmus'ta ön plana çıkacak olan ut intelligam (anlayabilmek için inanıyorum) tavrının ilk örneğini gözler önüne sermişti.

    Yunan felsefesine -diğerlerinin aksine- yunan felsefesine büyük bir sevgi ve hayranlık beslemiş ve felsefenin bütünüyle ilahi bir ürün olduğunu söylemişti; felsefe, bilgeliği tüm kavim ve uluslar için parlayan tanrının inayetinin bir sonucu ya da lütfudur.

    Clement'in benimsediği felsefe anlayışına gelince aslında senkretik (sentezci gibi) ya da eklektik (eklemeci gibi) bir felsefe anlayışını temsil etmekteydi: stoacı etik, aristotelesçi mantık ve platoncu metafizikten oluşan bir eklektik felsefe görüşü...

    Clement, işte bu çerçevede, kurgusal veya spekülatif düşünen aklı teolojinin hizmetine koştu, onu hristiyan teolojisinin sistemleştilerek geliştirilmesi için kullandı. Ortaçağ felsefesinde daha sonra çokça kullanılacak olan negatif teolojinin (bkz: negatif teoloji) ilk örneğini verdi.

    Not: kullandığım birtakım kavramlar bir şeyler bildiğim kanıtı için değil, okuyanların bu kavramlara aşinalığını sağlamak içindir.

    ii. Not: aslında çok daha uzun yazmak istiyorum ama birçok yazım gibi bu da hazırlık-bilgi niteliğinde.

    Ayrıca (bkz: patristik felsefe)
    0 ...
  36. kadının ontolojik üstünlüğü

    1.
  37. Öncelikle bu ontogenetik veya ontik bir üstünlük değildir. Kadının varlık olarak üstünlüğüdür. Yani kadınlığın bir var olanda varlığa gelişidir.

    Tarih boyunca kadın hakları, kadın-erkek eşitliği gibi zırvalar sıralanıp durmuştur. Oysa bu gereksiz olduğu gibi pratiğe döküldüğünde amacının tam aksine devinmektir. Zira kadın hakları gibi bir konuda bu hakları saymak, her saymanın bir sınırlama olduğundan kadına hakkını vermemek olacaktır. Öte yandan kadın- erkek eşitliği gibi bir hususun gerçekleşmesi durumunda kadın erkeğe yükseltgenmiş olmaz, aksine erkeğe indirgenmiş olur. Bu ontolojik bir hatadır.

    Bunlara hiç lüzum yoktur. Kadınlık zaten ontolojik olarak diğer varlıklardan bir üstünlük arz etmektedir. Kadının ezilişi, yok sayılışı gibi konular söz konusu olduğunda bu, kadınların sessiz kalışından değil; karşı tarafların gürültüsünden kadınların seslerinin duyulmamasındandır.

    Not: bunu kimseye iyi görünmek ya da bir taraf tutmak adına yazmadım. Zira gün gibi ortada olanı belirtmek başka bir amaca hizmet etmek değildir.
    3 ...
  38. bilincin yönelişi

    1.
  39. Husserl fenomenolojisinde önemli bir yer tutan kavramdır. Burada Franz Brentano'dan bahsetmek zorundayız, yönelimsellik fikrini husserl ondan alır. (Bunun üzerine ayrı bir yazı yazacağım)

    Husserl, bilincin gerçekleştirdiği edim ya da yönelim ile bilincin nesnesini her zaman birbirinden ayırt etmiştir. Burada bir parantez açıp şunu da belirtmek gerekir ki; fenomenoloji yöntemi, bilincin dışında söz konusu nesnenin gerçek bir varlığının olduğunu ileri sürmeyi ya da reddetmeyi yasaklar.
    3 ...
  40. bayram sabahı heidegger okumak

    1.
  41. Bayramı; metafizik manada daha anlamlı, pragmatist biçimde daha verimli, epitemolojik olarak daha özel ve ontolojik olarak ise var olma kategorisinde -redüksiyon ve refleksiyon göz önünde bulundurmaksızın- çok daha üst sıralarda var olmuş hale getirmektir.
    1 ...
  42. noema ve noesis

    1.
  43. Tam uykuya dalmak üzereyken beni aniden dürtüp uyumama engel olan iki kavramdır. Bunu yazmadan uyumak zor olacak gibi görünüyor. Zaten bu yaşadığım şey ile bu kavramlar arasında da bağlantı mevcut. Neyse kavramlara dönelim:

    Husserl ve onun fenomenolojisini kavramak amacı taşıyan her kimsenin bilmekle mükellef olduğu iki kavramdır.

    Noema: Husserl nesnel yapıya noematik yapı veya basit olarak noema dedi. Bu ise entansiyonel aktın nesnesidir. Başka bir deyişle noema "bir şeyin bilinci" ifadesinde "bir şey" sözcüğü ile ifade edilendir. (Bu kısım alıntıdır)

    Noesis: en basit ve en genel tanımıyla "düşünme edimi"dir. Başka bir ifadeyle duyu organları aracılığı ile değil de "nous" [yine bunun ile ilgili entry'im var (bkz: nous) ] yani düşünme, akıl ile edinilen edimdir.

    Not: Bu iki kavram tam mahiyetiyle kavranmadığı takdirde, fenomenoloji ve husserl'i anlamak teorik bir arZudan öteye gidemeyecektir.
    0 ...
  44. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük