non fui fui non sum non curo
164 (çikita muz)
on birinci nesil silik 10 takipçi 127.85 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    non fui fui non sum non curo

    9.
  1. Ben hasta bir adamım, bu doğru. Ve sizler hekimsiniz. Hekim ki hastalık yerine hastayla uğraşan ve hekim ki yalnızca hastalığın dile getirilmesine hakim.

    Ben cahil bir adamım, bu doğru. Ve sizler cehaletten olabildiğince uzaksınız. Ama ben ki bu cahil hâlimle en bilgenizden daha bilgeyim. En bilgeniz ki odur en yakın olan benim cehaletime ve en cahiliniz ki odur benim cehaletimden en uzak olan. En bilgeniz ki tüm doğruları bilir ve sorulduğunda tüm hakikatleri sırası ile sayar. Bu onu bilge yapar ama onun bilgeliği benim cehaletimin altındadır. Zira bilgeniz bilir de ona hakikat etiketini vurur lakin cahil olan ben etiketlemem, ezberlemem; benim nezdimde esner tüm olgular ve değerler.

    Siz cahil dersiniz, sizin doğrularını reddeden ve yerine size hiç dokunmadan kendi hakikatlerini koyana.

    Ben gaflet denizinin en derinlerde yaşayan bir balığım, bu doğru. Bir bildiğimi 3-5 saniye sonra unutulmuşluğa gömerim, bu da doğru. Ama sizler ki o kadar derin bir gaflete dayanamazsınız.

    Siz varsınız ya da yok, benim için ne fark eder; ben varım ya da yok, benim için çok şey fark eder.

    Siz ki ahlakı, yapamadıklarınızı eleştirirken gerekçelerinize kılıf yapar geçirirsiniz. Bense amoral ve dahi immoral olmakla eleştirilerimi hep rasyonel olarak gerekçelendirmek durumundayım. Bu zorundalığım yüzünden ya vurduğunuz "ahlaksız" etiketi.

    Sizler ki tüfeğinizi her doğrulttuğunuzda vurursunuz hedefi en can alıcı yerinden, bu yüzdendir sizin usta avcı oluşunuz. Ben ki vururum da vurmasına her hedefi, vurmam; zira asıl haz, elde edilebileceği bilineni köşeye itmektedir.

    Benim ne biriniz ne de ötekiniz için zerre önemim yok, yalvarırım olmasın da. Zihninizde öyle ya da böyle var olmanın yükünü taşıyamam.

    Ben farklı değilim, bu doğru. Ben ki sizinle tamamen aynı olan ama siz ki benden tümüyle farklı olansınız.

    Bir nebze olsun yoktur içimde bir ötekine sevgi. lakin bir miktar dahi yoktur içimde herkese duyduğum saygıdan boşluk.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/975001/+
    1 ...
  2. anlamlı yalnızlık

    1.
  3. Bu bir duygu sömürüsü ya da "kendi üzerine yazı" değildir. Zira anlamlı yalnızlık tüm diğer yalnızlıklardan çok daha ayrı bir yerdedir. Diğer yalnızlıklar duygu-durum, duygulanım, hissel ve tinsel bir ayrı kalış veya tek başınalık ya da bırakılmışlıkken anlamlı yalnızlık "peki, öyle olsun" diyerek arkayı dönüp gitmek gibidir.

    Anlamlı yalnızlık, söyleyecek onca şeye rağmen anlayacak kimse, dinleyecek kulak bulamamaktan ötürü bir yalnız oluştur. (Yalnız kalma değil) çünkü anlaşılmazlık artık bir korku değil, gün gibi ortada bir gerçekliktir. Kişi farkındalıklarını, sorgulama ve soruşturmalarını; bu sorgulama ve soruşturmalardan çıkardıklarını, eleştirilerini, belki düşündüklerini ve duygularını bir süreden sonra paylaşmaz, anlatmaz hale gelir. Zira anlatması ağızdan birkaç kelime çıkmasından ötede değildir.

    işte bu hal anlamlı yalnızlıktır, başka bir ifade ile bilinçli bir yalnızlık; varlığın dolduramadığını boşluğun doldurduğu bir yalnızlık.
    4 ...
  4. aglama duvarinda gulesim geldi

    255.
  5. Son birkaç girisine göre, sözlük tarzı platformların ne amaçla var olduğunu ve sürdüğünü anlamakta güçlük çeken yazardır.

    Bilmelidir ki çoğunlukla bilgi içermeyen entry giriyor diye doğru olan ya da sözlüğe uygun olan bilgi içeriksiz entry değildir. Bir şeyi çoğunluk yapıyor diye yapmak ya da doğru kabul etmek; doğruya uygun bir eylem eylemek değil, sürüye ayak uydurmaktır.
    6 ...
  6. entelektüel

    105.
  7. Latince anlayan kökünden gelen bu kelime daha sonraları konuları derinlemesine inceleyen ve anlamaya çalışan, sistematik düşünmeyi ve bilgiyi pratik fayda için istemeyen, teorik düzeyde yetkin kişilere denir.

    Entelektüel ile böyle görünmeye çalışanları karıştırmamak gerek.
    3 ...
  8. felsefe olgunlaşmak için mi olgunluk işi mi

    1.
  9. Bu soru başka şekillere evriltilerek pek tabii sorulabilir. Fakat en tümel manada "felsefenin zihinsel yetkinleşme için bir araç mı olduğu, yoksa felsefenin yetkin bir zihinle mi icra edilebileceği " sorusudur.

    Bu soruya çeşitli yaklaşımlar ile çeşitli mahiyette sorularla vermek mümkündür. iki genel türlü sorunun da haklılık payı mevcuttur fakat bu haklılık kronolojik olarak birisinin yok olmasından sonra bozulmuştur.
    Zira felsefe ilk anlamıyla bilgi peşinde olmaktır, dolayısıyla filozof bilgiyi arayan kişidir. Öyle ki bu felsefenin bür yetkinlik işi değil, yetkinlik aracı olduğunu gösterir. Lakin bu tanım ve anlam sistematik felsefeyle yerini yetkinleşme yolundaki zihinlerden "yetkin zihinler"e bırakmıştır.

    Haklı olarak doğa filozoflarından sonra, bilhassa platon ve aristoteles ile felsefe sistematik ve derin bir hale gelmiştir. Bu sistem ve derinliği kavrayıp, içselleştirebilmek için keza olgun ve yetkin bir zihin gerekmektedir.

    Dolayısıyla yalnızca alternatif bir halde hobi amaçlı okuma ve sorgulamalara dayanan felsefe yetkinleştiren felsefe ama felsefe için felsefe ise bizatihi yetkin zihnin icra ettiği iştir.
    3 ...
  10. post apokaliptik bir dünya için el ele

    3.
  11. Ütopik olduğu gibi öyle olduğu için de daha iyidir. Zira bu tür birtakım ütopik düzenlerde gözden kaçan bir şey vardır: birey.
    1 ...
  12. porphyrios

    2.
  13. Neoplatonizme dahil ve daha çok bu akımın yorumculuğunu yapan filozoftur. Porfirios isagoci adlı eserinde incelediği beş tümel (cins, tür, fasıl, hassa ve ilinek) konusunu sistematik bir biçimde incelemiştir. Bu eser genel olarak aristoteles'in organon eserine giriş özelliği taşır.

    Porfirios bu eserinde işlediği tümel konusu ile orta çağdaki tümeller tartışması/çatısmasının başlatıcı olarak bilinir.

    Diğer yönden pratik öğelere diğerlerine nazaran daha fazla önem vermiş olmasıyla birlikte, ruhun kurtuluş yolunun çilecilik olduğunu ifade etmiştir.
    1 ...
  14. john scottus eriugena

    1.
  15. "Eriugena" irlandalı anlamına gelmektedir. John scottus, ortaçağ felsefesinde ilk çağ yunan ve yeni-platonculuk felsefesi açısından hristiyan felsefesine felsefi bir temel oluşturmaya çalışmış, başka bir deyişle antik yunan ve yeni-platonculuğu hristiyanlığı bağdaştırmaya gayret etmiş filozoftur. Ona göre doğa dört ayrı bölümden oluşur.

    Felsefesinin temel görüşü, dünyanın tanrıdan gelmiş olduğu ve ona gideceğidir.
    1 ...
  16. sahte dionysos

    1.
  17. Ortaçağ felsefesinden, kimliğini gizlemiş filozoftur.

    Birlikte çokluk problemi; parmenides’ten başlayıp plotinus’a kadar uzanan felsefe geleneğinin önemli temalarından biri olan çoklukta birlik anlayışını yeniden ortaya çıkartmıştır. Bu problem dünyanın çokluk ve tanrının da bu çokluğun yaratıcısı olan birlik diye takdim dilmesinden ve ikisinin arasındaki ilişkiye ait bir açıklamadan meydana gelmesidir. Sahte dionisos’a göre birlikten pay alan çokluk, hem bir ve hem de bir değildir, hem kendisi hem de kendisi olmayandır. Dolayısıyla dünyanın düzeni varlığını birliğe ve en yüksek gerçekliğe bağlı olan bir düzendir. Tanrı ilk ilkeden türeyen farklı ve hiyerarşik varlık düzenleri içinde yapı kazanır. Dionisos’ta ki hiyerarşik varlık görüşünün kaynağı tanrı olmakla birlikte söz konusu varlık düzeni tıpkı yeni Plâtoncu hiyerarşik varlık görüşünde olduğu gibi, çokluğun birlikten başlayan bir türüm sürecine olduğu kadar, hatta bundan daha çok tanrının hiçten yaratma eylemine bağlı olmak durumundadır.
    2 ...
  18. haseki hera sultan

    422.
  19. aristoteles in kategorileri

    1.
  20. Aristoteles şüphesiz felsefe tarihinin tam ortasına heykelcesine dikilen bir filozoftur. Kendisinden önce gelen felsefeye, tarihe; bulunduğu dönemin felsefesi ve politik hayatına ciddi manada hakimdir.

    Onun tüm büyük eserleri arasında bir tanesi hiçbir sisteme ve kendinden önceki hiçbir felsefeye işaret etmeyen ve kendinden önceki hiçbir şeyi içermeyen, eklektik ya da sentetik olmayan bir eserdi: kategoriler.

    Kategoriler hiçbir ön-bilgi olmaksızın bizatihi salt düşüncenin ürünü olan bir eserdir. Kategoriler (diğer ismiyle yüklemler) aristoteles'in yaklaşık 15 yazısından toplanan, varlığa ya da konuya yüklenen yüklemin çeşitli sınıflarıdır. Aristoteles kategorileri 10 ile sınırlandırır:
    1. Cevher
    2. Nicelik
    3. Nitelik
    4. Görelik
    5. Mekan
    6. Zaman
    7. Durum
    8. Pozisyon
    9. Etken
    10. Edilgi
    3 ...
  21. sokrates e göre demokrasi

    1.
  22. Sokrates de her filozof gibi bulunduğu zamanın ve çevrenin filozofudur. Ele aldığı problemler ve gözlemlediği şeyler bizatihi bu zaman ve ortamın kendisidir.
    Kendisi kendisinden önce gelen filozofların (doğa filozofları) aksine felsefenin konusunu insan olarak belirlemiştir.
    Belirlediği bu konu gereği insanın ahlaki, politik ve tinsel durumları, problemleri ve çözümleri üzerine konuşmuş durmuştur.
    Bunlardan politika alanında sürekli olarak karşı çıktığı şey olan demokrasi, sokrates'e saçma ve yanlış bir sistemdi. Zira demokrasilerde politikadan anlayan ya da anlamayan herkes söz sahibidir, oysa ona göre bir geminin kaptanının kaptanlıkta iyi olduğu için kaptan olması, bir hekimin sokaktan herhangi biri değil de o işte uzman olan kişi olması gibi yönetme işi de uzmanlarca icra edilmelidir. Demokrasi niceliğin nitelikten üstün geldiği bir sistemdir.

    Sonraları platon bu fikirden etkilenmiş olacak ki "devlet" adlı büyük eserinde yöneticinin filozof-kral olması gerektiğini gerekçeleriyle işlemiştir.
    5 ...
  23. incil i kim değiştirdi sorunsalı

    2.
  24. incil değiştirilmiş değildir; isa'nın aldığı vahiyler isa'dan çok sonra isa'nın anlattığı kişiler ve o kişilerin anlattıklarınca yazıya dökülmüştür. insan hafızanın yetkin olmayışı ve üzerinden geçen zaman ile birlikte gelen vahiyler değişik, eksik veya fazla bir şekilde kitaplaştırılmıştır. "incil'in değişimi" ifadesinden kasıt isa'nın vahiylerinin değişimidir.
    4 ...
  25. tanrı öldü

    164.
  26. Bir filozof olarak müdahale etmem gerekiyor sanırım.

    Burada ölen tanrı zihinden bağımsız var olan tanrı değildir. Zira nietzsche bunun üzerine Zaten konferans vermiş ve üstü kapalı bir biçimde: tanrı öldü, insanların kalbindeki tanrı öldü. Önceleri tanrı adına yapılan her şey, bugün para ve şan adına yapılıyor, tanrı öldü; onu biz öldürdük.

    Kaldı ki eğer bir tanrının ölümünden bahsetmek hem ontolojik hem de epitemolojik bir hatadır. Ontolojik tanımına göre tanrı var olamaz ve ölemez.

    burada açıklığa kavuşturulması gerekn bir konu da nietzsche'nin genel bir tanrıdan ziyade hristiyanlığın kendisine karşı duruşudur. zira nietzsche gereken mahiyette dikkatle idrak edildiğinde, nihilizmi dahi bir köprü olarak kullanır. tanrı'dan kasıt hristiyanlığın bir diğer tanrısı olan "jesus"tır. öyle ki kendisinin gerek ecce homo'da gerekse "böyle buyurdu zerdüşt"te şiddetle eleştirilere tâbi tuttuğu tüm ontolojik metaforlar direkt olarak hristiyanlığın metaforlarına işaret eder.

    nietzsche her türden idealleştirmeye karşı idi. ne kendisine ne de bir başka metaya ya da bir olgu-ötesine tapınamazdı. kendisi "insanca, pek insanca 2" de idealleştirme ve tabulaştırmaya karşı çıkışlarını yazmıştır. nietzsche'nin en başta derdi tanrı ya da başka bir takım dinler değildir; daha geniş ve daha derin bir ufukla düşünmek gerek: o en başta tüm "ideal" olanlara zıt düşer. bunun içerisinde bulunduğu döneme ve ortama tekabül eden ideal de hristiyanlıktı, dolayısıyla nietzsche'nin araç-nihilist, anti-idealist felsefesi bu şekilde tezahür etti.

    nietzsche bilahere iyinin ve kötünün ötesinde'de ahlak kavramına bu suretle karşı çıkar.

    idealleştirme olayı bizatihi ontolojik ve ontik bir idealleştirmedir. çok ince bir çizgi var "o olun" deyişinde. dikkat kesilmeli tam buraya tüm kulaklar: nietzsche "insanca, pek insanca" nın tam başında "özgür ruhlar"dan bahseder. onlara, "onlar ki kendisine miras kalan her şeyi yıkıp, yerine kendisine ait olanı yaratanlardır, işte üst-insan budur" der. burada dikkat edilmesi gereken başka bir husus aynı kitapta geçer, " 'böyle olması gerektiği için değil, böyle istediğim için böyle' demeli birey". evet, burada üst-insanın kim ve ne tür ana-niteliklere sahip olduğundan bahseder. işte tam burada "nietzsche hani anti-idealistti?" soruları sorulur. ve el-cevap: idealizme karşı duran ve onun yerine özgür ruhları hedefleyen nietzsche'yi anlamanın tek yöntemi burada şöyledir ki "nietzsche özgür olunduğunda üst-insan olunacağını söyler" bu şekilde bakıldığında bu bir ideal değil, nihilist tutumdur. böylelikle özgür olun dediğinde hem de idealist olursa büyük bir mantıkî çelişkiye düşmez mi? kaldı ki burada olay yine bu kadar basit değildir; zira ontolojik bir idealizme karşı durur nietzsche, yani var olanların ideal varlıklarına karşı durur.

    Edit: aynı başlıktaki diğer entryleri aynı entryde toplama.
    4 ...
  27. husserl için doğalcılık

    1.
  28. husserl'e göre doğalcılık, çevremizde doğadan, başka bir şey göremeyen bir yaklaşımdır.
    o, varolan her şeyi, ya fiziksel doğanın bütünlük ilişkileri içerisinde görme iddiası taşır ya da tüm olguları aslında fiziksel olanın bir varyantı, fiziksel olanın ikinci derecede "paralel bir yan olayı" olma anlamında psişik olana indirger.
    bu yaklaşım, bütün varlığın psikofizik bir doğadan ibaret olduğunu ve kesin yasalarla açık bir şekilde yönetildiği iddiasındadır.
    popüler materyalizmden başlamak üzere, doğalcılığın bütün türlerinde karakteristik olan tutum, bir yandan bilincin ve buna bağlı olarak da bütün içerikleriyle bilinç verilerinin, öte yandan da idelerin doğa(sa)llaştırılması, böylece de mutlak ideal olanın ve normların doğ(sa)llaştırılmasıdır.
    3 ...
  29. doğal tutum

    1.
  30. fenomenolojinin mühim kavramlarından birisidir.

    kaynağını empirik algı düzeyinden ya da dünyevi bakış açısından alan tutum, husserl tarafından doğal tutum olarak adlandırılır. doğal tutum içerisinde, nesneler, zamansal-mekansal dünya içerisinde, yani bizim dışımızda bir varolan olarak ele alınırken, onların algısı ise, reel insana ait psikolojik bir duruma indirgenir. dolayısıyla reel şeyler, reel insan ve reel algılama arasındaki ilişki doğal tutum açısından reel bir karakter arz eder.

    not: bakın bunlar gerçekten çok önemli.
    0 ...
  31. insanların mutsuz olmasının tek sebebi

    234.
  32. tek bir sebebi vardır gerçekten: mutluluğun peşinde koşmak.

    tabii, bu da her önermenin olduğu destekleyici yargılara ihtiyaç duyar.

    insan, mutlu olamaz. mutlu anlar da yaşayamaz, bu yalnızca haz ile karıştırılan bir haldir. zira insanın mutlu olabilmesi için ciddi manada bir hazlar bileşkesi ve aynı ciddiyet ile bir tatmin gerekmektedir.

    bir iradeye sahip olduğumuz andan beri durmaksızın bir şeyler isteriz. iradenin diğer bir ismi istenç olduğundan bu durum kendi kendisini aşikar hale zaten getirmektedir. bütün insanlar arzular, bunlardan çok azı istediği şeye ulaşır/sahip olur. bunlar da ulaştıklarında gerçekten bir hayal kırıklığına uğrar. zira istenilen şeyin gerçek hali ile zihindeki hali aynı değildir. beklenen ve bulunan her zaman farklıdır. bu sebepten başka diyelim ki zihindeki arzulanan ile onun gerçekliği örtüşüyor. bu durumda da insan asla kurtulamayacağı iki şey ile imtihana zorlanır: (i) sıkılma, (ii) yeniden isteme... bu kez sıkılması ile ondan kurtulmak isteyecek (bilinçli ya da gayri-ihtiyari) ve yeni bir arzunun kendisine ördüğü parmaklıklarla öpüşecektir. ve ne yazık ki bu süreç ve süreçler bir kısır döngü haline sürecek, dolayısıyla mutlu olmak imkan dahlinde olmayacaktır.
    3 ...
  33. insan sosyal bir varlıktır

    10.
  34. anlamın oluşturulması

    1.
  35. internette ya da felsefe sözlüklerinde bulanamayacak bir bilgidir, dikkate alınmalı.

    Transandantal fenomenolojinin temel kavramlarından biridir. Bu kavram fenomenolojik refleksiyonun, redüksiyon yönteminden sonra gelen boyutuna karşılık gelir. ilk boyutta doğal tutum ve gündelik dünyadan geri çekilip inter-subjektif transandantal ben'e varılırken, ikinci boyutta, bilinçten, bilinçte kendisini gösteren olarak dünyaya bir geri dönüş söz konusudur. Bundan böyle dünya, bilinçte yeniden kurulan bir dünya olarak görülebilir ve bu yüzden transandantal fenomenoloji, kurucu fenomenoloji olarak da adlandırmak mümkündür.
    2 ...
  36. yönelimsel mevcudiyet

    1.
  37. Gecenin son ender bilgisi.

    Bilincin yönelimsel nesnesi gerçek olmadığı zaman, bu nesnenin, yönelimsel bir mevcudiyete sahip olduğu anlamına gelen fenomenolojik bir nitelemeyi ifade eder. Buna göre bir nesnenin yönelimsel mevcudiyeti, onun zihinsel edimde mevcut olduğu anlamına gelir.
    3 ...
  38. değişimsel yöntem

    1.
  39. Yine kolay kolay bulunamayacak bir bilgi.

    Fenomenolojinin temel araçlarından birisidir. Bu yöntemde bir fenomenin mümkün değişiklikler altında değişmeden kalan yönü araştırılır ve bu suretle de söz konusu fenomenin yapısı (özü) açığa çıkarılır. Daha fenomenolojik bir dille ifade etmek gerekirse değişimsel yöntem, bir "noema"da potansiyel olarak sunulan şeyi araştırmak suretiyle, bir fenomenin topografyasını araştırmaya yöneliktir.
    2 ...
  40. frederic chopin

    143.
  41. bu dahi, şüphesiz benim tek dostum. Gece, gündüz; yaz, kış demeden her vakit kulağımda. Bastığı her tuş, vurduğu her nota ayrı bir kelime, ayrı bir hikaye. Ne dilersem anlatan, ne arzu edersem düşündüren adam.

    Raindrop'u ile sabahtan akşama yağan yağmurdur chopin.

    Hayatımın arka planında piyanosuyla felsefe yapan dostumdur chopin.
    3 ...
  42. tradisyonalizm

    5.
  43. Tradisyonalizm, Tradisyonalist Ekol. Kişi veya topluluk düzeyinde ve gündelik yaşamdan bilgi anlayışına kadar pek çok alanda yönlendirici unsurun zaman ve mekanı aşan ilahi-kutsal ilkelere dayalı olması gerektiğini iddia eden felsefi ve mistik akım. Çağ öncesi toplumlarda kutsal gelenek yaygın bir kabul gördüğünden ya da en azından muarız anlayışlar yaygın bir geçerlilik kazanmadığından tarihte "Tradisyonalizm" şeklinde bir düşünce ekolüne ve bu ekole mensubiyet anlamında "Tradisyonalist" şeklinde bir vasıflandırmaya rastlanmamaktır. Özellikle Aydınlanma çağı ve sonrasından başlayıp çağdaş döneme kadar geçen süreçte hemen her alanda tarihi ve geleneksel olandan kopuş bu kopuşu eleştiren ve kutsal kaynağından kopmayan geleneği savunan kişi ve düşünme tarzlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Tarihte Tradisyonalist sıfatıyla maruf kişiler olmasına karşın özel olarak Tradisyonalizm ismiyle anılan ekolün ilk sözcüsü Fransız metafizikçi, yazar René Guénon 'dur. Ekol, Perennializm, Perennial Felsefe veya Sophia Perennis olarak da bilinmektedir.

    Not: alıntı.
    2 ...
  44. ortakgörü felsefesi

    1.
  45. 18. Yüzyıl'da Thomas Reid'in temellerini attığı, ardından iskoç Ortakgörü Okulu tarafından geliştirilen, başta bilgi felsefesi ve etik olmak üzere felsefenin tüm alanlarında etkili olmuş gerçekçi felsefe akımı.

    Akımın şekillenmesinde en önemli katkıyı Reid'in tanrıbilimci George Campbell'le birlikte kurduğu Aberdeen Felsefe Topluluğu yapmıştır. David Hume'un kuşkucu görüşlerinin çürütülmesi amacı üzerine kurulan topluluk tam karşıtı öne sürülemeyen, sorgulanıp araştırılmaya gerek duyulmadan üzerinde hemfikir olunan ve teorilere öncülük eden genel düşünceleri "ortakgörü" kavramı altında toplamıştır.

    19. yüzyılın başlarında Britanya'nın felsefe iklimine egemen olan Ortakgörü felsefesi Royer Collard'ın aracılığıyla Fransa'ya yayılmış; iskoç George Campbell ve John Witherspoon ile Fransız Victor Cousin ve Thèodore Jouffroy gibi düşünürlerin aracılığıyla ABD'ye kadar ulaşmıştır. Yakın dönemde ise Wittgenstein, Wilfrid Sellars ve John Langshaw Austin'in bu konuda çalışmaları olmuş; ortakgörü, dil felsefesinde kullanılmaya başlanmıştır.
    1 ...
  46. ockhamlı william

    4.
  47. Ona göre; tümeller, gerçek bir varoluşa sahip değil, yapma şeylerdi. Ancak soyut düşüncenin ürünü olarak ve bilmsel çalışma içinde ortaya çıkabilirlerdi. Çokluğun ortak olan yanı değil, onlara yüklenebilir olan isimlerdi. Bilim, geneli değil, özeli, tekil olan varlığı incelemelidir. Çünkü yalnızca tekil varlıkların bir gerçekliği vardır. Şeyler, ilk baştan beri birey olarak vardırlar.

    Ockhamlı William, amprik bir bilgi anlayışına sahipti. Ona göre deney, her türlü bilginin temelidir. Özel, bireysel varlıklarla, olayların varoluşunu, yalnız deney ve duyulara dayanan bilgi ile bilebiliriz. Bunun için, önermeleri deneyde kontrol edileyemeyen bir rasyonel teolojinin, ya da ruhun ölümsüzlüğünü tanıtlamak isteyen -nesnesi gözlenemeyen- bir psikoljinin olmayacağı da aşikârdır. Dolayısıyla Tanrı’nın birliği, sonsuzluğu, hatta varlığı dahi dahi kesin olarak tanıtlanmaz. Bu gibi bilgiler ancak inancın konusu olabilirler ve ancak inanılarak kabul edilebilirler. Bunlar ne tanıtlanabilirler, ne de tanıtlamakta ilke alarak kullanılabilirler. Bu anlayışla o, inanç ve bilgiyi kesin çizgilirle birbirinden ayırır.

    WilliamIn bu görüşleri ile birlikte, felsefe artık eskiden olduğu gibi teolojinin, dinin hizmetinde değildir. Bilgi inanç karşısında bağımsız olmaya ve kendini bulmaya başlıyor, Rönesans, üç yüzyıl öncesinden müjdeleniyordu.

    Ockhamlı William, kavramların maddi bir temelinin bulunduğunu ileri sürmesi, idealizmin maddi gerçekliğin temelinde tümel kavramların olduğuna dair düşüncesiyle çelişiyordu. Doğanın tekil nesneler ve somut olaylar üzerinde incelenmesi ve bilginin buradan elde edilmesi yolundaki eğilim eski filozofların düşüncelerini yeniden gündeme getiriyordu.

    Skolastiğin tümü ’ın anlayışı ve eleştirileri karşısında boş savlar derekesine düşmüştü. Kilise boş durmadı. Ockhamlı aforoz edildi. Onun ve Durand’ın öğretileri 14. ve 15. yüzyılda da üniversiteleri meydan savaşlarına çevirdi ve ancak Rönesans ve Reform zamanının sakinleşen realistlerle nominalistlerin kavgalarının başlangıcı oldu.
    3 ...
  48. aziz anselmus

    1.
  49. 1033 – 1109 yılları arasında yaşayan Anselmus italyalı’dır; fakat 1093′den sonra ingiltere’de Canterbury başpiskoposluğu yapmış ve orada ölmüştür.

    Anselmus, Tanrı’nın varlığına ilişkin ontolojik kanıtıyla tanınmaktadır. inanmak için, anlamaya çalışıyorum değil de anlamak için inanıyorum tavrının başlatıcısı olan ve inanç-akıl ilişkisi söz konusu olduğunda, akıl karşısında inanç ya da imana, bilgi karşısında da otoriteye öncelik veren Hristiyan düşünürdür.

    Augustinus’un ‘Anlamak için inanıyorum.’ sözünü kendine öncül olarak almış, inancı akıl ile temellendirmeye çalışmıştır.

    Anselmus’un bu çabası, skolaztizmin, akıl inancı ile birleştirmeye çalışmasının bir göstergesidir. Anselmus, yargıların mutlağı olmalıdır der. Örneğin; iyi varsa mutlak iyi de olmalıdır. Varlık varsa mutlak varlık da olmalıdır. Bu düşünce yolula Tanrı’nın varlığı da ispatlanmış olur.

    Anselmus’un, bir başka Tanrı kanıtlaması da şöyledir, Tanrı en yetkin varlıktır. Tanrı’nın varolmadığını düşünürsek, bir yanıyla Tanrı eksik kalmış olur. Oysa Tanrı’nın tanımı en yetkin varlık olduğudur. Demek ki Tanrı vardır. Bu bir ontolojik kanıtıdır.

    Anselmus, Augustinus’un ilk günahın bütün nesiller boyu sürdüğü düşüncesini kabul eder. O’na göre Tanrı insanları bu ilk günahtan kurtarmak için insan biçimine girmiş (isa) ve bütün insanları ilk günahtan kurtarmak için çarmıha gerilmiştir.

    Skolastizmin bu ilk döneminde din ve felsefe uzlaştırılmaya çalışılmıştır. Dinsel kavramlar, akılla açıklanmaya çalışılmış ve bunun için Platon’un kavram realizmi kullanılmıştır.
    1 ...
  50. sözlük yazarlarının itirafları

    127865.
  51. Kendimi dahi küçümsememe sebep olacak derecede büyük bir kibrim var.
    6 ...
  52. bileşik önerme türleri

    1.
  53. Bileşikliği açık olan ve bileşikliği gizli olan bileşik önermelerdir. Onlarda kendi içerisinde, (i) bileşikliği açık olanlar: (a) koşullu önermeler, (b) bağlantılı önermeler, (c) nedenli önermeler, (d) ekli önermeler; (ii) bileşikliği gizli olanlar: (a) özgülü önermeler, (b) Çıkarmalı önermeler, (c) Karşılaştırmalı önermeler, (d) sınırlı önermeler.

    Not: ayrı bir başlık ayrıca diğerlerini de açıklayacağım.
    1 ...
  54. bileşik önermeler

    1.
  55. Yargı sayısına göre ikiye ayrılan önermelerden, bileşik önermelerdir ki diğerinden bahsettim. (bkz: basit önermeler)

    Birden fazla yargı taşıyan önermelere denir. Birden fazla önermenin mantıksal bağlaçlarla bağlanmasıyla oluşan önermelerdir ve bunlar birden çok yargı bildirirler. Mesela “işçiler ve memurlar grevdedir.” önermesi iki yargı bildirdiğinden, bileşik bir önermedir. Bileşik önermeler, bileşikliği taşıdıkları eklerle açıkça belli olan önermeler ve bileşikliği hiç ek taşımadıkları için gizli olan önermeler olarak ikiye ayrılırlar.

    Bileşik önermelerin türleri için;
    (Bekleyin)
    1 ...
  56. horse whisperer

    12.
  57. Heidegger ve ontoloji hakkında engin bilgi birikimi olduğu konusunda şüphesiz kendisini ispatlamış bir yazardır. Eleştiri niteliği taşımayan birtakım zırvaları takmamasını önemle rica ederim.
    3 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük