dünya kapitalizmi ve hatta liberalizmi aşmış neoliberalizmi yaşıyorken, kendini yenilemekten uzak, hala 18. yüzyıl kafasını yaşayan tiplerin, sözlükte barınıyor olduğu gerçeğidir.
( = ) olarak gösterilen ilk eşit işareti, 1557 yılında londrada robert recard adında bir oxfordlu tarafından kullanıldı. recard o yıl yayınladığı the whetstone of witte adlı cebir kitabında, eşittir kavramını ( = ) işareti ile simgeledi.
neden başka bir şeyi değil de, bu simgeyi seçtiğini soranlara da şu yanıtı verdi:
birbirine paralel iki çizgiden daha eşit iki şey düşünemezsiniz.
"la ultima curda" (son sarhoşluk), bestesi anibal troilo'ya ve sözleri catulocCastillo'ya ait bir tango. 1956 yılında piyasaya çıkan bu tangoda bir adam yaşamın acıları ve kısalığı karşısında duyduğu hayal kırıklığını ve içerisinde son sarhoşluk olan ölümü aradığı alkolün yatıştırıcı etkisini anlatıyor.
"birlik olan bir halk asla mağlup edilemez" nueva cancion chilena (yeni şili şarkısı) hareketinin dünya çapında en bilinen şarkılarından biridir. Sözleri quilapayún'a, bestesi ise sergio ortega'ya ait olan bu şarkı Haziran 1973'te kaydedilmiştir.
insanların artık, göze batmaması mümkün olmayacak şekilde öldürülmeye başlanması sonucunda, her insanın kendi mastürbasyonunu "israil ürünlerini satın almıyorum kiiii" lafı altında yapmasıdır. israil ürünlerini satın almayalım tamam da, amerikan ürünlerini satın alalım da bizi daha mı çok sömürsünler? tamam peki yerli malı kullanalım da, bizi düdükleyenlerin cebine daha mı çok para girsin? ne yaparsanız yapın boykot amaca ulaşacak nitelikteyse ancak gerçek anlamına hizmet eder.
türkiye'nin en kalabalık şehirlerinden olup, 1984 yılında büyükşehir olma irfanına erişmiştir. dünyanın en eski yerleşimlerinden çatalhöyük, konya sınırları içerisinde olduğundan, turizmin göz bebeği olan kentlerimizden sadece bir tanesidir.
onu sevindirmek istedim albayım. sevgi sevin dedim, elimi yıkadığım bütün bulaşıklar üstünde tek tek gezdirdim. onlar elimin altında gıcırdamadıkça yıkamaktan vazgeçmedim, bir daha yıkadım, bu sefer elim yağlıymışi yıkadıklarımı durularken yağ bardakları tabaklara bulaştı, lavaboya gidip elimi yıkadım, hay allah neden lavaboya gidip elimi yıkadım? allahtan sevgi uyanmadı, onu uyandırmadan bu işleri bitirebilmek için her şeyimi feda edebilirdim, çünkü sevişmiştik, çünkü yorulmuştu, ben de yorulmuştum, bütün bulaşıkları yıkamıştım, sevgi uyanmadan bütün işleri bitirebilirsem her şey böyle güzel gidecekti, benim her zaman sevişecek gücüm olacaktı, istikbalimi tehlikeye koymuştum, lavabodan yavaşça döndüm, uyanmadı, o zamanlar daha her şey yolunda gidiyordu, gıcırtı esasına göre bütün bardakları ve tabakları ve en zoru tencereleri yıkadım, tabakları yavaşça durulama telinin aralıklarına dizerken her seferinde her seferinde bir kere canım sevgi diyordum, yirmi beşi geçersem işim işti, oysa yetmişdört bile beni kurtaramadı, sevgi uyuyordu, ben uyumuyordum, aşkımızın geleceğini hazırlıyordum, canım tabaklar diyordum, beni mahçup çıkarmayın ilerde, onun yani sevginin tabiriyle konuşuyordum, kendi kendime bile, mahçup etmeyin demiyordum, kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum, ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime.
Bana realiteni söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim dedi ayna. E o kadar güzel kadın varken ayna ile kurduğum ilişki elbette güzellik üzerinden olmayacaktı, ayna, ruha bakıyordu; biçime değil. Benim sabit bir realitem yok dedim aynaya, realiteler değişebilir ama realiteyi kavrama biçimlerinde bir sıkıntı var. Aslında realiteyi pek umursadığım da söylenemez diye ekledim, -nasılsa ruhumu görüyor, yalanın lüzumu yok- diye. Sonra aklıma yeni gelmiş gibi bağırdım: Realite baskısı sorumluluktan kaçış tüneli kazar. Sen iyice uçtun dedi ayna, tamam realiteye fazla biat insanı ruhsuz timsah yaptı diyelim, sorumluluktan kaçmakla ne ilgisi var?
Ayna sıkıcıydı, kediye döndüm yeniden. Sorumluluk kelimesinde mama tabağını göstermişti ve ben ona realite, mamanın yokluğunu gösteriyor diyemezdim, yiyecek yarattım ve realiteyi fazla tanımak ile temel sorumluluğu askıya almak arasındaki ilişkinin saçma olmayacağını yineledim, kedi onayladı beni. Çünkü dedim, aslında yapılması gereken şeyden kaçmak için bir kılıftır realite bunu gerektirdi demek; yani bir şey, bir şeyi gerektiriyorsa, orada bir sorun var demektir. Çünkü realite bu ifadesinde zaten potansiyel olarak bir özür mevcut değil midir, koşullar farklı olsaydı, şimdiki durum bunu gerektirmeseydi, -şeydi, şuydu vs. gibi.
işte benim kafam buraya takılıyordu. Çünkü doğru olanın bahaneye ihtiyacı yoktur, açıklama yapmamızı gerektirmez, neden böyle davrandığımıza ilişkin kimseyi ikna etmemiz gerekmez, haklılık tonu aşikardır ve böylece insan, hakikate karşı sorumlu davranmış olur, yüzeysel realiteye karşı değil. Yüzeysel realite değişkendir, bir dönem düşman olduklarınızla ittifak etmenizde sakınca görmez, bir vakitler ettiğiniz sözlerin değişmesini pek mantıklı bulur. Çünkü realite değişmiştir ama bunu söylediğinizde aslında içten içe hakikatten özür dilediğinizi ben bilirim, tarih de bilir. Dolayısıyla realite baskısı, sorumluluktan kaçış için sinsi bir tünel kazar diye tekrarladım, aynaya döndüm, çatlamıştı.
insan özellikleri konusunda en çok önemsediğim şey listesi durmadan değişir, daha doğrusu listenin kendisi değil de sıralanışı değişir ama şimdi bir şeyden çok eminim, sorumluluk duygusu en önemlisi. Okyanusun kıyısında oturup, susuzluktan ölürken, su tükenir korkusuyla bir damla su içemeyen Butimar ölçüsündeki mitik sorumluluktan kolay söz ederken, yüzeysel kazanımlar için derinliklere veda eden ve kimseye en ufak sorumluluk duymadan yoluna devam edenler de hakikati aşkın bir bölgeye sürüp, gündelik gerçekliğin gerekleriyle yaşamını sürdürenlerdir. Realiteyi tanımıyoruz, içinde fazla hesap, gündelik kaygılar ve on yıl sonra özür diletecek durumlar var dedim kediye. Kedi de tarihe sorumluluğun benden başlıyor dedi. Haklıydı. Şimdi bunu insanlara anlatsam dedim kediye, bana realite dersi vermeye kalkarlar, konjonktür, gereklilik falan bir sürü şey anlatırlar, mahsustan bilmek istemediklerimi, hiç bilmiyormuşum sanırlar. Aman sansınlar dedi kedi, sen benim suyumu tazele.
infaz edildikleri, aşağıdaki haberle açığa çıkmıştır:
Hakkarinin Yüksekova ilçesinde 6 Aralık 2013te katledilen Mehmet Reşit işbirlir ve yeğeni Veysel işbilir cinayetlerinin 3 ay önce planlandığı ve üç keskin nişancı polis tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi.
Hakkari'nin Yüksekova (Gever) ilçesinde 6 Aralık 2013 tarihinde katledilen amca ve yeğen Mehmet Reşit işbilir ile Veysel işbilir cinayetlerinin üzerindeki sır perdesi aralandı. ANFye konuşan isminin gizli kalmasını isteyen kilit bir tanık, önemli beyanlarda bulundu.
Demir doğrama atölyesi olan Mehmet Reşit işbilir ile yeğeni Veysel işbilir, Yüksekova'da yaşıyordu. HPG gerillalarının Orman Mahallesindeki mezarlarının tahrip edilmesinin protesto edildiği 6 Aralık 2013 tarihinde Şemdinli yol güzergahından özel harekat timleri tarafından açılan ateş sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi.
Hakkari Valisi Necmettin Kalkan ve ana akım medya tarafından Mehmet Reşit ve Veysel, "Çatışmaya giren PKKliler" olarak lanse edilirken, Van Adli Tıp Kurumunda yapılan otopside Mehmet Reşit ve Veyselin 3er mermi ile vurulduğu belirlenmişti. Ayrıca birçok görgü tanığı da işbilirlerin infaz edildiğini beyan etmişler, ama olayın üzeri kapatılmıştı.
iNFAZ ÜÇ AYDIR PLANLANIYOR
ANFye konuşan kilit bir tanığa göre işbilirlerin infazı organize bir saldırıydı. isminin açıklanmasını istemeyen tanık, bu infazın 3 ay önceden, 12 Eylül 2013den itibaren planlandığına dikkat çekti. Mehmet Reşit işbilir ile yeğeni Veysel işbilirin bir çobanın muhbirliği sonucunda polisler tarafından hedef seçildiğini aktaran tanık, yaşananları şöyle anlattı:
Her şey bir çoban yüzünden başladı. Çoban PKKli gerillalardan aldığı bilgileri özel harekatçılara ve Yüksekova Bölge Trafiğinde çalışan polislere aktarıyordu. Bir müddet sonra muhbir olduğu ortaya çıkan çoban, verdiği bilgiler karşılığında Bölge Trafiğinde aşçı olarak çalışmaya başladı. Bu çobanın verdiği, PKKlilere yardım eden isimler arasında esnaf Mehmet Reşit ile yeğeni Veysel işbilir de olduğu için onlar hedef seçildi."
PLAN YEDiEMiNDE YAPILDI
12 Eylülden itibaren infaz hazırlıklarının yapıldığını ve işbilirlerin fiziki takip altına alınmaya başladığını ifade eden tanık, planın yapıldığı yer ve planı yapanların isimlerini de verdi.
"Plan hazırlıkları bizzat Zeyyit Emrah Baygüneş ile Özgen Özcanın sahibi olduğu Yediemin Otoparkta yapıldı. Plan esas olarak onlarla birlikte, eskiden Şırnak Terörle Mücadelede görevliyken, hakkında açılan bir soruşturma sonrasında Yüksekova Bölge Trafiği Amirliğine getirilen Suat Doğan tarafından yapıldı."
ÜÇ KESKiN NiŞANCI FIRATPENE ÖĞRETMEN OLARAK YERLEŞTiRiLDi
Tanık, "Bu süre zarfında özel harekattan üç keskin nişancı ipek Yolu Caddesi üzerindeki Fıratpen binasına kapıcı Celal Tekirdağ tarafından öğretmen olarak tanıtılarak yerleştirildi" diyerek detaylandırdı.
Mehmet Reşit işbilir ile Veysel işbilirin 6 Aralık 2013 tarihinde akşamüstü akrep araçlarla Fıratpen binasından alınan üç keskin nişancı tarafından infaz edildiğini söyleyen tanık, katillerin infaz sonrasında aynı binaya geri getirildiğini belirtti.
Tanık, işbilirlerin cenazelerinin götürüldüğü Yüksekova Devlet Hastanesi'nde gerilimin üst seviyeye çıkması üzerine özel harekatçıların Fıratpenden apar topar kaçırıldıklarına dikkat çekti.
34 yaşındaki, dört çocuk babası Mehmet Reşit işbilir ve 32 yaşındaki yeğeni, iki çocuk babası Veysel işbilirin çocuklarının yetim kaldığını ifade eden tanık, ellerini kollarını sallayarak dolaşan suçluların cezalandırılmasını istedi.
atilla ilhan tarafından yazılmış ancak ben sana mecburum kadar ilgi görmemiş ve fakat bir öykü niteliğinde, güzel mi güzel şiir. sevgili ahmet kaya tarafından da bestelenmiştir.
çatlayan tomurcuğun
doğan çocuğun çığlığını duymadan
gül benizli sevgilinin
titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya
korka korka
yana yana
her gün biraz daha derinden
her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü
aç ve arkasız
köpekleşerek
yaşamak dersen
bu yürek
çat diye çatlasın be!
abd ordusu tarafından, vietnam'da kullanılmış olan herbisit ve yaprak dökücüdür. kimyasal adı: 2,4,5-trikloro asetik asittir. amerikan ordusu tarafından vietnam savaşı'nda ilk 7 şubat 1967 gününde kullanıldı ve savaş dönemi boyunca 20 milyon galona yakın sprey edilmiştir. madde ardında dioxin maddesini bırakmaktadır. vietnam'da hala insanlar üzerindeki kas ve kemik bozuklukları, doğumsal anormallikler gibi etkilerini göstermektedir.
azerbaycan'ın resmi dili olmakla birlikte, iran şiilerinin lehçeli olarak kullandıkları dildir. aslında bu dil öztürkçedir. türkiye'nin, modernleşme evresiyle birlikte günümüzün kullanılan dili ve ayrı bir dil olarak türkçe doğmuştur. tabii bunun baş kahramanı mustafa kemal atatürk'tür.