işlenilmiyor oluşunun maneviyatın son bulduğuna delalet etmemesi gerekir nitekim şöyle düşünürsek kültürel yozlaşma veyahut değişim her ne ile adlandırılıyorsa bu zamane durum; abzürd ile tasavvufun muhteviyatını bir arada sunmanın zorluğunu da küfesine katmış ve ağırlığından yol kat edemiyor. Eskiden olduğu gibi Yeşilçam optimistliği, üretkenliği ve de nadide mütevaziliğe sahip olma durumu devam etseydi sanırım bu sorunsalla böylesi bir şekilde yüzyüze gelmezdik. Dinimiz, bayrağımız, vatanımız, milletimiz, örf ananelerimiz tabiki kültürümüzün yapı taşları ve tabiki siyasal kesimlerce provokasyon aracı olarak kullanılmayacağını bilsem vizyona düşende görmek isterim.
Her gönül güzele meyleder ve gözlerde yürek gibi bu tutkuyu taşır ammavelakin bunu yakışıksız yapmak bir delikanlıya yakışmaz... Racon el kitabesinde yer alan ilk satır böyle buyurur.
Sanırım 35.5 klasiği bu akımın sancaktarıdır. Değerli Karşıyakalı kardeşlerimiz saygıdeğer dedelerinin karşıya geçerken izmir'e gidiyorum kelamlarını yıllar sonra sembolik bir deyişten ciddi bir akıma taşıdılar. Bu tabiki işin latifesi futbol gündemini yakından takip edenler bilirler karşı iki yakanın biraderlerinin atışması Tam35 ve 35.5 tabirlerini körüklemiştir ama en acı en tatlı günde izmir tek yürektir...
izmir'de doğup büyüyen bir genç kardeşiniz olarak; şehrin ve en azından mütevazi ve samimi eski eşrafının o duru güzelliğinin bu kelamdan, bu kelamın işaret ettiği siyasi uzantıların hengamesi altında boğulmasından son derece üzüntü duyuyorum. Bir diğer üzüntü duyduğum husus ise şudur ki; izmir'in yozlaştığı gerçeğinin yadsınamayacak boyutlara ulaşmasıdır.
Çiçekli balkonların en değerli süsüydü izmir'de albayrak... Sancağına sarılı, atasına saygılı, dinine ve bilimine ne derece önem verdiği ve saygı duyduğu bilinen efe torunlarının harmanıydı izmir. Şimdi boran olmuş gibi; çevrelemiş boş bir muhalefet kıyılarını... Üzülüyorum dostlar... Şimdi maziye dair mahalle aralarında yürürken yüzüme vuran yasemin kokusunu anımsıyorum, sokakta selamlaştığım minik patileri... iki göz müstakil evlerin bahçelerindeki envai çeşit ağaçlardan kopardığım o leziz meyveler geliyor aklıma... Kızarken bıyık altı gülen o güzel insanların hakir görmeyen o parıltılı gözleri geliyor. Koca şehrin tek bir hane oluşu ne güzeldi... Yerimizi dolduran kardeşler geçmişten esen o melteme kulak versinler bir ara.
Sanırım ilerleyen yaşın ağırlaştığı bir alan. Teknolojinin elimizin altında bulunduğu şu yıllarda aynı hazzı elde edemiyor oluşumuz kesinlikle lezzetini ve ihtişamını korumasına devam ettiriyor bu güzel anıların. Aduketler çınlıyor kulaklarımda, combo'lar akıyor gözlerimin önünden film şeridi gibi hayasızca.