the world was on fire and no one could save me but you
ıt's strange what desire will make foolish people do
ı never dreamed that ı'd meet somebody like you
and ı never dreamed that ı'd lose somebody like you
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
with you
with you
(this world is only gonna break your heart)
what a wicked game you play, to make me feel this way
what a wicked thing to do, to let me dream of you
what a wicked thing to say, you never felt this way
what a wicked thing to do, to make me dream of you
and ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
with you
the world was on fire and no one could save me but you
strange what desire will make foolish people do
ı never dreamed that ı'd love somebody like you
and ı never dreamed that ı'd lose somebody like you
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
with you (this world is only gonna break your heart)
with you (with you)
(this world is only gonna break your heart)
no, ı (this world is only gonna break your heart)
(this world is only gonna break your heart)
bir şeyi istemek, bunun için teşebbüste bulunmaktır.
--spoiler--
ihtiyacımız olan bir şeyi talep etmek, muhtemelen insanların en az kullandıkları araçtır. Öte yandan insanların, sırf sordukları için, şaşırtıcı taleplerine olumlu yanıt aldıkları da olur! ister para, ister bilgi, ister destek, ister yardım, isterse zaman olsun, çoğu insan, hayalini gerçeğe dönüştürmek için ihtiyaç duyduğu şeyi talep etmekten korkar.
insanlar, muhtaç, cahil, aciz, hatta açgözlü görünmekten çekinebilirler. Ama büyük ihtimalle, onlara geri adım attıran şey, reddedilme korkusudur. Hayır kelimesini işitmekten korkuyorlarsa da, soru sormayarak bu kelimeyi zaten kendilerine söylemiş olurlar!
istediğiniz şeyi talep ediyor musunuz? Reddedilmekten korkuyor musunuz?
Şunu bir düşünün. Reddedilmek, yalnızca bir kavramdır. Gerçekte reddedilmek diye bir şey yoktur! Hayırı duyduğunuzda, sormadan önceki halinize göre daha yoksul olmazsınız.
Talep ettiğiniz şeye sormadan önce de sahip değildiniz, yine sahip değilsiniz, öyleyse kaybınız nedir? Reddedilmek, sizi hiçbir şeyden mahrum bırakmaz. Yalnızca siz kendinizi mahrum bırakırsınız.
Size Hayır dendiyse, talep ettiğiniz şeye ulaşmak için ne yapmanız gerektiğini sorun ya da bir başka sefer koşullar değiştiğinde yeniden sorun. Evet diyebilecek birini tanıyıp tanımadıklarını sorun.
Reddedilmeyi hak etmediğinizi fark ettiğinizde, bir şey talep ederken daha rahat olacaksınız. Öte yandan, istediğiniz şeyi nasıl talep edeceğinizi öğrenme konusunda bir miktar yardıma ihtiyacınız olabilir.
Öncelikle, isteğinize ulaşmayı bekliyormuşsunuz gibi sorun. Talebinizden emin olun; başarısız olmanız için hiçbir neden olmadığına inanın. Hayır derlerse, onlara nedenini ya da Evet yanıtını almak için ne yapmanız gerektiğini sorabilirsiniz.
Borç almadan önce daha iyi bir iş planı oluşturmanız gerekebilir. Terfi almadan önce bilgisayar dersleri almanız gerekebilir. ihtiyacınız olan sevgi dolu desteği almadan önce ailenizle birlikte daha kaliteli zaman geçirmeniz gerekebilir.
Geribildirimler sayesinde ayarlamalar yapabilir ve Evet yanıtını alma ihtimaliniz yükselmiş olarak bir daha sorabilirsiniz.
ikincisi, istediğiniz şeye yalnızca talep ederek ulaşabileceğinizi farz edin. Cam kenarında bir koltuk mu istiyorsunuz? Tek yapmanız gerekenin sormak olduğunu farz edin. Okyanus manzarası mı istiyorsunuz? Daha ucuz biletler? Bir burs? Daha iyi bir anlaşma? Talebinize ulaşmak için tek yapmanız gereken buymuşçasına sorun.
Son olarak, istediğiniz ya da ihtiyaç duyduğunuz şey hakkında açık olun. Yılda 5.000 doların üzerinde mi kazanmak istiyorsunuz?
Öyleyse yalnızca zam istemeyin. Yılda 5.000 dolardan fazlasını isteyin. Bulanık talepler, bulanık sonuçlar yaratır. Eşinizden yalnızca daha çok vakit geçirmeyi talep etmeyin; cuma akşamı dışarı çıkmayı isteyin. Bir proje konusunda yardım istemeyin; o insandan hangi konuyla ilgilenmesini istediğinizi söyleyin.
Hedeflerinize ulaşmak söz konusu olduğunda, reddedilme ve öğrenmeye yönelik iyi bir bakış açısına sahip olmak, sizin açınızdan bir hayli fark yaratacaktır.
Soru sorma alıştırmaları yapın, zamanla bu konuda ustalaşacaksınız! Hatta, istediğinize ulaşarak ya da daha sonra ulaşmak üzere kendinizi geliştirerek, ilerlemenizi hızlandıracaksınız.
Yaşamınızın her alanında talep etmeniz gereken şeylerin listesini yapın, sonra da talep etmeye başlayın!
--spoiler--
Bir kimseyi karakteristik özellikleriyle okuyucuya tanıtmak amacıyla yazılan edebi yazılara portre denir.
*
Portrede gözlem esastır.
*
Bu tür yazılar roman, hikâye, biyografi, otobiyografi, anı, gezi yazısı gibi türlerin içinde yer alabilir.
*
Özellikle roman ve hikâyelerde kahramanlar, yeri geldikçe, gerek dış görünüşleriyle gerekse karakter özellikleriyle okuyucuya tanıtılır. Böylece okuyucunun roman kahramanlarını hayalinde canlandırması amaçlanır. Bu yönüyle portre bölümlerine, romanlarda daha çok rastlanabileceği gibi bağımsız bir edebi tür olarak yazılmış portreler de vardır.
Portre Türleri
Portre, konusuna göre fiziksel (tensel) portre ve ruhsal (tinsel, moral) portre olmak üzere ikiye ayrılır. Ancak edebi eserlerde genellikle fiziki portre ile ruhî portre iç içe bulunur. Portrelerden hikâye, roman, masal, biyografi gibi türlerde çokça yararlanılır.
a- Fiziksel (Tensel) Portre:
Kişinin sadece dış görünüşünün, boyunun, yüzünün, giyinişinin, hareketlerinin anlatıldığı portreye denir.
Bu portrede; kişi diğer insanlardan ayrılan dış özellikleri ile uygun sıfatlar kullanılarak özgün bir şekilde anlatılır.
b- Ruhsal (Tinsel, Moral) Portre:
Kişinin iç dünyasının, alışkanlıklarının, duygularının, fikirlerinin, zayıf taraflarının anlatıldığı portreye denir.
Bu portrede; kişinin ahlâkı, alışkanlıkları, düşünceleri ilginç bir üslupla anlatılır. Portreye konu olan kişinin düşünceleri ve anlayışları daha etkili olarak ortaya koymak için onun sözlerine de yer verilebilir.
Genellikle insanların serüvenlerini, iç dünyalarını, toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını yansıtmayı amaçlayan düzyazı türüne roman denir.
Roman terimi, Roma imparatorluğu içindeki halkların kullandığı bozulmuş Lâtinceye verilen addır. Bu bozuk Lâtince ile yazılan ilk destan ve halk öykülerine roman denmiştir. Bu terim, sonradan belli bir türün adı olmuştur.
Uzun anlatıma dayalı edebiyat türlerinden biri olan roman; olayları yer, zaman ve şahıs kadrosu bütünlüğü ve uyumu içinde anlatır.
*
Okuyucuyu çekebilecek nitelikte merak unsurları içerir.
*
Sosyal yaşamda kişilerin veya ailelerin başlarından geçen ya da geçme olasılığı bulunan olayları yer ve zaman göstererek aktarır.
*
Birbiriyle bağlantılı olayları temel bir düşünce etrafında birleştirerek yansıtır.
*
Roman, hem bir gerçekliğin hem de düş gücünün ürünüdür.
*
Yazar, anlattığı olayı, kişileri gerçekten olsa da bunları yeniden yaratarak verir. Bu bakımdan roman gerçek yaşamla tam olarak örtüşmez.
*
Roman, yaşamın yeniden üretimi ya da yaratımıdır. Romanda aslında romancının hayal gücü, sanatçı kişiliği, görgü ve bilgisiyle, zengin duygu ve düşüncesiyle yaratılan bir yaşam ortamı anlatılır.
*
Romanın geçtiği sosyal çevre içerisinde dine, felsefeye, ahlâka siyasete yer verilir. Romancı, okuyucuyu etkilemek okuyucunun ruhunda bir yankı uyandırmak amacındadır.
*
Romanlar üçüncü kişi ağzıyla, roman kişilerinden birinin ya da birkaçının yazdığı anı biçiminde veya roman kişilerinin birbirlerine gönderdikleri mektuplarla olmak üzere üç değişik şekilde yazılır.
Romanın Öğeleri
Roman dört temel öğeden oluşur. Romanın kurgusunu oluşturan dört temel unsur yer, zaman, olaylar zinciri ve şahıs kadrosudur. Bazı romanlarda bunlara fikir unsuru da eklenir.
a- Kişi (Kahramanlar):
Romanların çoğunda geniş bir şahıs kadrosu vardır. Romanda başkarakter ve yardımcı karakterler bulunur. Romanda şahıslar ayrıntılı olarak tanıtılır. Roman kahramanının yaşamı, geniş bir zaman çerçevesi içinde baştan sona anlatılır. Roman kişileri tip ve karakter olarak karşımıza çıkar.
Tip: Belli bir sınıfı ya da belli bir insan eğilimini temsil eden kişidir. Tip evrenseldir, genel özelliklere sahiptir. Tipler sevecen tip, alıngan tip, kıskanç tip, sosyal tip gibi, bireysel olmaktan çok; başkalarında da bulunan ortak özellikler taşıyan ve bu özellikleri en belirgin şekilde temsil eden şahıs veya şahıs grubudur.
Karakter: Romanda olumlu, olumsuz yönleri ile verilen, belirli bir tip özelliği göstermeyen kişilerdir. Karakter, kendine özgüdür. Karakterler genel temsil özelliği göstermez. Karakterler, birden fazla özelliği belirlenmiş tipik olan birkaç özelliği ile insanın iç çatışmaları ve çıkmazlarını verme görevini yüklenmiş roman şahıslarıdır. Karakterler çok yönlü olup, değişkenliğe sahip kişiler oldukları için bunlara yuvarlak roman kişisi de denmektedir.
b- Olay:
Romanlar, temel bir olay etrafında gelişen ve iç içe geçmiş çok sayıda olaydan oluşur. Romanda anlatılan olaylar hayattan alınabileceği gibi, tarihten, anılardan, okunan kitaplardan ve masallardan da alınabilir. Önemli olan, konunun gerçeğe uygun olmasıdır. Romanda olaylar her yönüyle ayrıntılı olarak işlenir. Her olay bir nedene bağlanır. Böylece okuyucu, romanın içine çekilir.
c- Çevre (Yer):
Romanlardaki kişilerin yaşadığı, olayların geçtiği yerdir çevre. insanlar gibi, roman kişileri de belli bir çevrede yaşar. Bu çevre, okuyucuya betimleme yoluyla anlatılır. Romanda olayların geçtiği ve kişilerin yaşadığı yerler, çevre ve diğer mekânlar çok ayrıntılı şekilde verilir.
d- Zaman:
Romanlarda zaman kavramı belirgindir. Olay veya olaylar belirli bir zaman diliminde yaşanır. Romanlarda fiiller genellikle -dili geçmiş zaman(görülen geçmiş zaman; şahit olunan zaman) kipinde kullanılır. Klasik romanda zaman geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman olmak üzere üç dilimde verilir. Çağdaş romanda bu anlayış etkin değildir. insanın hatırlama yeteneğinden yararlanılarak zamanlar arası geçiş yapılır. iç içe değişik zaman dilimlerinden söz edilebilir. Birkaç zaman bir arada kullanılabilir. Şuur akışı tekniğiyle geriye dönüşler veya ileriye gidişler olabilir.
e- Fikir:
Çoğu romanın fikirsel bir yönü de vardır. Romandaki olayların, durumların ve davranışların nedenleri araştırılır; kişilerin psikolojik tahlilleri yapılır ve olayların sonuçları üzerinde durulursa romanın ana düşüncesi ve yardımcı düşünceleri belirlenebilir.
Roman Türleri
Romanlar bağlı oldukları edebî akımlara ve konularına göre sınıflanabilir.
1. Akımlarına Göre Romanlar
Edebiyat akımlarına göre romanlar romantik, realist, natüralist (doğalcı), estetik, izlenimci, dışavurumcu, toplumcu, yeni roman olarak sıralanabilir.
a) Klasik Roman: Bu akımda roman türü çok az gelişmiştir. M. de La Fayette'in Princesse de Cleves adlı romanı, klasik romanın önemli bir örneğidir.
b) Romantik Roman: Klasik akıma tepki olarak doğan Romantizm, olayların duygusal açıdan yansıtılmasına önem verir ve kuralcılığı reddeder. Victor Hugo'nun Sefiller'i(bir mağdurun hikayesi), Namık Kemal'in intibah'ı(sergüzeşt-i ali bey; aynı zamanda türk edebiyatında ilk edebi romandır.) bu akıma uygun örneklerdir.
c) Realist Roman: Olayları, insanları ve toplumları gerçekçi açıdan yansıtan romanlardır. Stendhal'in Kızıl ile Karası, Tolstoy'un Savaş ve Barış'ı, Halit Ziya'nın Mai ve Siyah'ı(batılı senaryo tekniği ile yazılmış ilk romandır) realist akımın etkisindedir.
ç) Natüralist Roman: Olayları ve kişileri bir bilim adamı gözüyle inceleyen natüralist romancılar gerçekçiliği ileri boyutlara götürmüşlerdir. Emile Zola'nın Meyhane'si, Alphonse Daudet'in Jack'i natüralist roman örnekleridir.
2. Konularına Göre Romanlar
Konularına göre romanlar ise sosyal roman, tarihî roman, macera romanı, tahlil romanı, duygusal roman, gotik roman, oluşum romanı, didaktik roman, köy romanı, lirik roman, pastoral roman, otobiyografik roman, aşk romanı, bilimkurgu romanı, belgesel, roman olarak isimlendirilebilir.
a- Sosyal roman: Toplumsal sorunları işleyen romanlar bu gruba girer. Bu tür romanlarda sosyal olay ve olguların (ihtilaller, sınıfsal kavgalar, ırkçılık, köyden şehre göç, yoksulluk...) nedenleri üzerinde durulur.
Sosyal romanlar töre romanları ve tezli romanlar olmak üzere iki gruba ayrılır. Sözgelimi Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal romanı, töre romanıdır. Bu romanda, bir dönem Türk toplumunun gelenek, görenekleri üzerinde durulmuştur. Tezli romanlarda yazar, bir görüşü savunur ve bunun doğruluğunu kanıtlamaya çalışır. Hüseyin Rahmi'nin Natüralizm akımı doğrultusunda yazdığı Ben Deli Miyim adlı eseri bir tezli roman örneği sayılabilir. ayrıca türk edebiyatında ilk tezli roman nabızade nazım'ın zehra adlı romanı olup; onu yakup kadri'nin yaban adlı eseri takip eder.
b- Tarihî roman: Bu tür romanlar, tarihin değişik dönemindeki olayları işler. Kahramanlar gerçek veya düşsel olabilir. Ancak anlatılanlar tarih gerçeklerine çoğu kez uygundur.
Tarihsel roman, Romantizmin bir ürünüdür. Dünya edebiyatında bu türün ilk örneğini ingiliz yazar Walter Scott vermiştir. Türk edebiyatında ise tarihi romanın ilk denemesi Ahmet Mithat'ın Yeniçeriler adlı romanı sayılabilir. Batılı anlamda ilk tarihsel romanız, Namık kemal'in Cezmi'sidir.
Aşağıdaki eserler de tarihsel romanlara örnek gösterilebilir:
*
Waverley (Walter Scott)
*
Ivanhoe (Walter Scott)
*
Monte Cristo (Alexandre Dumas)
*
Taraş Bulba (Gogol)
*
Salambo (G. Flaubert)
*
Devlet Ana (Kemal Tahir)
*
Küçük Ağa (Tarık Buğra)
*
Deli Kurt (Nihal Atsız)
c- Macera (Serüven) Romanı: Günlük yaşamda her zaman rastlanmayan, şaşırtıcı, değişik ve esrarlı olayları konu edilen romanlardır. Bu tür romanlarda olaylar, okuyucuyu şaşırtacak ve heyecanlandıracak biçimde gelişir. Kahramanlar çok hareketli, kurnaz, cesur ve kuvvetlidir. Macera romanlarında olayların geçtiği çevre de sık sık değişir.
Macera romanlarına şu örnekler verilebilir:
*
Robinson Crusoe (Daniel Defoe)
*
iki Sene Mektep Tatili (Jules Verne)
*
Define Adası (Stevenson)
*
Kim (Rudyard Kipling)
*
Hasan Mellah (A. Mithat Efendi)
Polisiye romanlar ve egzotik romanlar da macera romanları kapsamında düşünülebilir. Polisiye romanlarda hırsızlık, soygun ve cinayet olayları işlenir. ingiliz yazar Agatha Christie'nin Nil'de Ölüm, Şark Ekspresinde Cinayet gibi eserleri bu türe örnektir. Egzotik romanlarda ise Avrupa'ya uzak ülkelerin manzaralarını, oralarda yaşayanların töre ve geleneklerini anlatmak esastır. Piyer Loti'nin izlanda Balıkçısı adlı romanı, egzotik bir roman örneğidir.
d- Psikolojik (tahlil-çözümleme) Roman: Bu tür romanlara "tahlil romanı" da denir. Psikolojik romanlarda roman kahramanlarının ruh çözümlemeleri yapılır; onların insanlara, olaylara ve topluma bakışı yansıtılır.
Psikolojik roman türünün ilk örneği M. de la Fayette'in La Princesse de Cleves adlı eseridir.
Türk edebiyatında bu türün ilk örneği ise Mehmet Rauf'un Eylül adlı romanıdır.
Aşağıdaki eserler psikolojik roman türünün diğer örnekleridir:
*
Genç Werther'in Acıları (Goethe)
*
Suç ve Ceza (Dostoyevski)
*
9. Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)
*
Bir Tereddüdün Romanı (Peyami Safa)
Dünya Edebiyatında Roman
*
Roman Avrupada sözlü edebiyattaki destan türünün geçirdiği evrimleşmenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
*
Roman türünün ilk örneklerini 15. yüzyılda Fransız yazar Rabelais (Rable) vermiştir.
Bugünkü romanı hatırlatan ilk eser 16. yüzyılda Rönesanstan sonra Givoanni Boccacio (Covanni Bokasyo) tarafından yazılmış olan Dekamerondur.(ilk öykü olarak kabul edilir.)
*
Miguel de Cervantesin Don Kişot'u 16. yüzyılın sonlarına doğru yazılmıştır ve eser, roman türünün ilk başarılı örneği kabul edilir.(ilk modern roman örneği)
*
17. yüzyılda Klasik akım içinde ortaya çıkan tek romancı ise Madame De La Fayette'tir. Bu yüzyılda ingiltere'de Daniel Defoe (Danyel Defo)Robenson Cruze (Robinson Kruzo)yu, Jonathan Swift (Canıtın Svift) Guliver'in Gezileri'ni yazmıştır.
*
Bu türün yetkin örnekleri ise 19. yüzyılda verilmeye başlanmıştır.
*
Roman, bir tür olarak karakteristik özelliklerini Romantizm ve Realizm akımları sayesinde 19. yüzyılda kazanmıştır.
*
20. yüzyıldaki sosyal ve teknolojik gelişmeler romana da yansımıştır. Bu dönem romancıları arasında Amerikan edebiyatından John Steinbeck (Con Sitenbek) Ernest Hemingway (Ernes Emigvey); Alman edebiyatından Thomas Mann (Tomas Man), Erich Maria Remargue (Erik Marya Römark); Fransız edebiyatından Andre Mourois (Andre Moruva), Jaun Paul Sartre (Jan Pol Sartır), Albert Camus (Albert Kamü) sayılabilir.
Türk Edebiyatında Roman
*
Tanzimat'a kadar Türk toplumunda romanın yerini destanlar, efsaneler, mesneviler ve halk hikâyeleriyle masallar tutmuştur.
*
Türk edebiyatı bugünkü anlamda romanla Fransızcadan yapılan çeviriler sayesinde tanışmıştır. Türk edebiyatına roman Tanzimat'la girmiştir.
*
ilk yerli roman denemesi Şemsettin Sami'nin "Taaşuk-ı Talat ve Fitnat" (1872) adlı eseridir.
*
Edebiyatımızda ilk roman çevirisini ise Yusuf Kamil Paşa, Fransız yazar Fenelon'dan "Telemak" adıyla yapmıştır (1859).
*
ilk edebi roman Namık Kemal'in "intibah" adlı eseridir. Yine ilk tarihi roman Namık Kemal tarafından yazılan "Cezmi'dir.
*
ilk köy romanı Nabizade Nazım'ın "Karabibik" adlı romanıdır.
*
ilk psikolojik roman Mehmet Rauf'un "Eylül" adlı romanıdır. Bu alanda en başarılı ürünü Peyami Safa "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı eseriyle vemiştir.
ilk naturalist roman örneği ve ilk tezli roman örneği nabızade nazım'ın zehra adlı eseridir.
ilk realist roman recaizade mahmut ekrem'in araba sevdası adlı eseridir.
kölelikten ilk bahseden realizmin etkisinde kalınarak yazılmış roman samipaşazade sezai'nin sergüzeşt adlı romanıdır.
*
Batılı anlamda modern Türk romanının kurucusu ise Halit Ziya Uşaklıgil sayılır.
*
Türk romanı, teknik açıdan Servet-i Fünun döneminde güçlenmiş, Cumhuriyet döneminde iyice gelişmiştir.
*
ilk kadın romancımız Fatma Aliye Hanım'dır.
Herhangi bir konunun, isteğin, amacın, duygunun, düşüncenin veya hayalin sözle anlatımına sözlü kompozisyon denir.
Sözlü kompozisyon türleri de kendi arasında hazırlıklı konuşmalar ve hazırlıksız konuşmalar olmak üzere ikiye ayrılır:
Hazırlıklı Konuşmalar
Nerde, ne zaman yapılacağı, konusu ve amacı daha önceden bilinen, belli bir plana göre hazırlanarak yapılan konuşmalardır.
Hazırlıksız Konuşmalar
Yeri ve zamanı bilinmeden, şartların zorlaması sonucu, aniden yapılan konuşmalardır.
Sözlü kompozisyon türlerinde başarılı olmanın bazı yolları vardır. Bunlardan başlıcaları şunlardır:
*
Geniş bir kültüre sahip olmak,
*
Dilin kurallarını ve inceliklerini iyi bilmek,
*
iyi bir gözlemci ve araştırmacı olmak,
*
Kuvvetli bir mantık sahibi olmak,
*
Konu bulmak,
*
Anlatımı bozan ifadelerden kaçınmak,
*
Sesi, jest ve mimikleri iyi kullanmak,
*
Dinleyicilerin durumlarını göz önünde bulundurmak,
*
Konuşmalarla davranışların uyumuna dikkat etmek
Gerek hazırlıklı gerekse hazırlıksız sözlü kompozisyon türlerinin başlıcaları:
*
Bir topluluğa heyecan vermek veya belirli bir düşünceyi aşılamak için yapılan konuşmalara söylev (nutuk, hitabet) denir.
*
Arapça nutk sözcüğünden dilimize geçen nutuk, söz, söz söyleme işi anlamlarına gelir.
Türkçede bu sözcük günümüzde daha çok bir topluluğa karşı söylenilen söz, hitabet anlamıyla kullanılmaktadır. Eskiden bu tür konuşmalara hitabe, konuşanlara hatip, nutuk söyleme sanatına da hitabet denirdi.
1- Nutuk, her konuda hazırlanabilir.
2- Mutlaka bir topluluk karşısında yapılır.
3- Amaç, güzel konuşmayla o topluluğu etkilemek, istenen yönde harekete geçirmektir.
4- Nutuk, dinleyicilerin duygularını tahrik ederek onları istenen doğrultuda yönlendirmeyi amaçlar.
Dünya Edebiyatında Nutuk
*
Söylev türünün ilk örnekleri Eski Yunan ve Roma döneminde görülmektedir. Sokrates söylevleriyle tanınmıştır. Eski Yunan trajedilerinde bu türün önemli örnekleri verilmiştir. Amfitiyatrolarda oynanan oyunlarda, agoralarda söylevler verilmiştir.
*
Eski Yunan edebiyatında özellikle Demosthenes (Demostes), Latin edebiyatında Cicero (Çiçero), Fransız edebiyatında Bossuet (Bosse), Mirabeau (Mirabu) ve Robespiere (Robespiyer) tanınmış söylevciler arasında yer almaktadır.
Türk Edebiyatında Nutuk
*
Türk edebiyatında söylev çok eski bir tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle devlet adamları bu konuda çok başarılı olmuştur.
*
Hakanlar, sultanlar, din adamları bu konuda özel olarak eğitilmişlerdir. Orduları yöneten büyük komutanlar da başarılı söylevciler olarak tarihte yerlerini almışlardır.
*
Türk tarihinde söylev türünün ilk yazılı örneği Göktürk Yazıtları'dır. Bu yazıtlar Bilge Kağan'ın Türk ulusuna seslenişini içeren söylevlerden oluşmaktadır.
*
Sultan Alparslan, Fatih Sultan Mehmet gibi büyük devlet adamı ve komutanlar da ordularını söylevleriyle zaferlerden zaferlere koşturmuşlardır.
*
II. Meşrutiyet döneminde yetişen söylevcilerin en tanınmışları Ömer Naci ile Hamdullah Suphi Tanrıöver'dir.
*
Milli Mücadele döneminde ise Mehmet Akif Ersoy ve Halide Edip gibi sanatçılar, söylevleriyle halkı bilinçlendirmişlerdir.
*
Cumhuriyet döneminin en büyük söylevcisi ise kuşkusuz ki Atatürk'tür. Atatürk'ün Büyük Nutuk adlı eseri söylev türünün önemli örneklerindendir. Özellikle Gençliğe Hitabe nutuk türünün en güzel örneklerinden biridir.
TARTIŞMA
*
Belli bir konunun, olumlu ve olumsuz yönleri üzerinde durarak gerçek nedenleri ortaya çıkarmak için yapılan karşılıklı konuşmalara tartışma denir. Eskiden tartışmalara münakaşa denirdi.
*
Tartışmada amaç, karşılıklı olarak düşüncelerin ortaya konulması ve gerçeğe ulaşılması, haklı ve doğru olanın bulunmasıdır.
MÜNAZARA (AYTIŞMA)
*
Bir konunun olumlu ve olumsuz yönlerinin iki grup arasında karşılıklı tartışılmasına münazara denir. Münazaraya tartışı; veya aytışma da denir.
*
Münazara özellikle okullarda öğrenciler arasında gerçekleştirilir.
*
Amaç öğrencilere araştırma, düşüncelerini ifade edebilme, konuşma yeteneğini kazandırmak ve bunları geliştirme imkânını sağlamaktır.
KONFERANS
*
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi konularda bilgi vermeye ve açıklamalı anlatıma dayalı konuşmaya konferans denir.
*
Konferans veren kişiye konferansçı denir.
*
Konferans çok değişik konularda hazırlanan ancak en belirgin özelliği olarak da konuşmaya dayanan bir anlatım türüdür.
BiLDiRi (TEBLiĞ)
*
Bilim, fikir ve sanat adamlarının kendi alanlarıyla ilgili bir konuda bir yenilik getirmek, özgün bir buluşu ortaya koymak ve akademik amaçlı bir toplantıda bunu sunmak üzere, ilmî bir üslupla hazırladıkları bilimsel yazıya bildiri (tebliğ) denir.
AÇIK OTURUM
*
Toplumun tümünü yakından ilgilendiren bir konunun, bir başkanın yönetiminde, yetkili kişilerce, çeşitli yönlerden tartışılmasına ve incelenmesine açık oturum denir.
PANEL
*
Bir konunun, karara varmaktan çok, çeşitli yönlerden anlatılması için, bir topluluk önünde, bir sohbet havası içinde tartışılmasına panel denir.
FORUM
*
Panel sonrasında tartışma dinleyicilere de geçerse tartışma forum halini alır.
*
Forumun amacı dinleyicilerin düşüncelerini harekete geçirerek konunun anlaşılmasını ve açıklık kazanmasını sağlamaktır.
*
Forum sayesinde, bir konu hakkında yerleşmiş yanlış bilgiler varsa bunların düzeltilmesine imkânı doğar.
SEMPOZYUM(BiLGi ŞÖLENi)
*
Bir konu üzerinde değişik kişiler tarafında yapılan seri konuşmalara sempozyum denir.
*
Sempozyumlar bir veya birkaç gün sürer.
*
Konuşmacı sayısı altıyı geçmez.
*
Konuşmalar 20 dakika ile sınırlandırılır.
*
Sempozyum sonunda forum da yapılabilir.
Milletleri derinden etkileyen tarihî ve sosyal olayları anlatan çoğunlukla manzum şekilde olan edebî eserlere destan denir.
Destanlar henüz aklın ve bilimin toplum hayatına tam anlamıyla hâkim olmadığı ilk çağlarda ortaya çıkmış sözlü edebiyat ürünleridir.
Destanlar ve destansı öyküler, ilkçağlardan beri, dünyanın her yerinde, gelenekleri sonraki kuşaklara aktarmak için kolektif olarak yaratılmış edebî biçimlerdir.
Destanlar, efsanelerden sonra bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir. Yunanca espos” sözcüğünden gelmektedir. Destanlar; mitoloji, efsane, folklor ve tarihî öğeleri içerir. Destanlar zaman ve mekân içinde iradesini elinde tutan kahraman-bilge kişiliklerin efsanevî ve gerçek hayat hikâyeleri etrafında oluşmuş uzun, didaktik (bilgi verici) hikâyelerden oluşur.
Destanlar, tarihsel olaylara bağlı olmakla beraber, tarih sayılmayan, Türk edebiyatında ozanların kopuz denen saz eşliğinde söyledikleri, toplumun ortak hayat görüşünü yansıtan, edebî eserlerdir. Deprem, bulaşıcı hastalık, kuraklık, kıtlık, yangın gibi tabiî afetlerin; göçler, savaşlar ve istilâlar gibi önemli olayların toplum vicdanında derin yankılar uyandırması, destanların oluşumunda etkili olmuştur.
Destanların Genel Özellikleri
*
Destanlar anonimdir, halkın ortak belleğinin ürünüdür, belli bir ulusun özelliklerini yansıtır.
*
Genellikle manzum, yani şiir şeklindedir. Az olmakla beraber nazım-nesir karışık olan destanlar da vardır. Ancak bazı destanlar, manzum şekilleri unutularak günümüze nesir halinde ulaşmıştır.
*
Destanlarda olağan ve olağanüstü olaylar iç içedir. Bu olaylar toplumun hafızasında iz bırakmış önemli olaylardır.
*
Destan kahramanları olağanüstü özelliklere sahiptir. Destanların büyük çoğunluğunda yarı tanrısal nitelikler taşıyan bir ya da daha fazla kahramandan söz edilir. Kişiler, olaylar, doğal varlıklar hep gerçek yaşamdaki boyutlarından daha büyük, daha zengindir. Destan, bu kahramanın eylemleri üzerine kurulmuştur.
*
Destanlar, tarihî ve sosyal olaylardan doğar, beslenir. Bu eserlerde genellikle, yiğitlik, aşk, dostluk, ölüm ve yurt sevgisi gibi temalar işlenir.
*
Genellikle birkaç bölümden oluşan destanlarda kahramanların olağanüstü eylemleri coşkulu, törensel bir üslupla anlatılır.
*
Hemen bütün destanlarda uzun yolculuklar anlatılır. Özellikle sözlü destanlarda uzun anlatı, betimleme ve konuşma bölümleri bulunur.
*
Destanlarda olay içinde olaya yer verilir.
*
Törensel söyleyişler ve kamusal duyarlılık hâkimdir.
Destanile Efsanenin Farkı
Efsane, halkın hayal gücüyle oluşturduğu ideal insan tipini dile getirir ve nesilden nesle anlatılır. Ayrıca efsanelerde insanın kendisi dışındaki varlıklar veya kendisi dışında var olduğuna inandığı her şeyi anlama, açıklama söz konusudur. Bu açıklama, bir bilgiye veya belgeye değil, hayal gücüne dayanır. Destanlar ise toplumsal hayatta derin iz bırakan yaşanmış olaylardan beslenir, onların etkisiyle oluşur.
DESTANLARIN OLUŞUM AŞAMALARI
1-Doğuş safhası: Bu safhada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevî kahramanlar görülür.
2-Yayılma safhası: Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Böylece bölgeden bölgeye ve nesilden nesle geçer.
3-Derleme (yazıya geçirme) safhası:Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün halinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.
DESTAN TÜRLERi
Destanlar doğal (tabiî) destanlar ve yapma (yapay) destanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
a- Doğal (sözlü) destanlar: Toplumun ortak malı olan ve birtakım olaylar sonucu kendiliğinden oluşan destanlardır. Doğal destanların söyleyeni belli değildir. Bu destanlar yazının henüz bulunmadığı ve yaygınlaşmadığı bir kültürde doğup kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarıldıktan sonra yazıya geçirilmiştir. Doğal destanlar, ozan ve şarkıcıların değişik zamanlarda söylediği şarkı ve şiirlerin bütünleşerek işlenmesiyle oluşturulur.
b. Yapma (edebî) destanlar: Bir şairin, toplumu etkileyen herhangi bir olayı tabiî destanlara benzeterek söylemesi sonucu oluşan destanlardır. Bunlar, belirli bir yazar tarafından eski örneklere uygun olarak ve okunmak üzere kaleme alınmış destanlardır.
DÜNYA EDEBiYATINDA DESTAN
*
Dünya edebiyatında doğal destan olarak özellikle Gılgamış Destanı" ile ilyada ve Odysseia destanı öne çıkmaktadır.
*
Bilinen en eski destan olan Gılgamış Destanı" MÖ. 3000 yıllarında Mezopotamya'da ortaya çıkmıştır.
*
Eski Yunan Tarihçisi Homeros'un aktardığı destanlar olarak bilinen ilyada ve Odysseia'nın ise MÖ. 11-12'nci yüzyıllarda geçtiği sanılmaktadır. Özellikle Odysseia, Yunan tragedyası ve Batı edebiyatının önemli bir kaynağıdır.
Dünya Edebiyatındaki Doğal Destanlar
* Yunan edebiyatı: ilyada ve Odysseia (Homeros): Yunanlıların Troia Savaşı'na gidiş ve dönüşlerini anlatır.
* iran Edebiyatı:Şehname (Firdevsi): iran-Turan mücadelelerini, iran'ın ulusal kahramanı Rüstem'in yiğitliklerini ve Büyük iskender'in iran'ı işgalini anlatır.
* Fin Edebiyatı:Kalevela (Lönrot): Doğaya karşı savaşan Finlilerin erdemlerini, bilgeliklerini anlatır.
* Hint Edebiyatı: Mahabharata: Kaurava'nın Pandavalara karşı savaşlarını Krişna ve Arcuna'nın kahramanlıklarını anlatır. Ramayana: Ayadhya prensi Rama'nın yaşamını anlatır.
* Alman Edebiyatı: Nibelungen: 5. yüzyılın ilk yarısındaki Hun-Germen savaşlarını anlatır.
* ingiliz Edebiyatı: Beowulf: Yiğit Beowulf ve arkadaşlarının bir canavarla mücadelesini anlatır.
* Rus Edebiyatı: igor: 12. yüzyılda Kıpçak Türkleriyle Rusların yaptıkları savaşları anlatır.
* ispanyol Edebiyatı: La Cid: ispanyolların ulusal kahramanı Rodrigo'nun 11. yüzyılda Araplarla mücadelesini anlatır.
* Fransız Edebiyatı: Chanson de Röland: Charlemagne döneminde Müslümanlarla yapılan savaşları anlatır.
Dünya Edebiyatındaki Yapma Destanlar
* Latin Edebiyatı: Aeneis (Vergilius): Troia hükümdarı Priamos'un yeğeni Aeneis'in Roma'yı kurması anlatılır.
* Fransız Edebiyatı: Henriade (Voltaire): 16. yüzyıldaki din ve mezhep savaşları anlatılır.
* Portekiz Edebiyatı: Os Lusiadas (Camoens): Vasco de Gama'nın seferleri anlatılır.
* ingiliz Edebiyatı: Kaybolmuş Cennet (J. Milton): Âdem'le Havva'nın cennetten yeryüzüne inişleri anlatılır.
* italyan Edebiyatı: Kurtarılmış Kudüs (T. Tasso): I. Haçlı Seferi'nde Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında geçen savaşlar anlatılır.
ilahi Komedya (Dante): Öteki dünyada (ahirette) Dante'nin yaptığı 7 günlük gezi anlatılır.
Çılgın Orlando (Ariosto): Charlemagne döneminde Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında geçen savaşlar anlatılır.
* Türk Edebiyatı: Üç Şehitler Destanı (F. H. Dağlarca): Kurtuluş Savaşı'ndan bazı olaylar anlatılır.
TÜRK EDEBiYATINDA DESTAN
* Saka Destanları: Alp Er Tunga Destanı: Bu destanda, tarih sahnesindeki ilk Türkler olarak bilinen Sakaların yiğit komutanı Alp Er Tunga (?- MÖ. 624)nın iranlılarla yaptığı savaşlar anlatılır. Destanda Alp Er Tunga'nın kahramanlıkları, başarıları ve ölümünden duyulan acı dile getirilmiştir. Alp Er Tunga destanındaki konular iranlıların ulusal destanı olan Şehname'de de ele alınmıştır. Farklı bir bakış açısıyla Firdevsi tarafından yazıya geçirilen Şehnamede Alp Er Tunga'nın adı Afrasiyab olarak geçmektedir.
Şu Destanı: Bu destanda, Saka Türklerinin hükümdarı olan Şu'nun Makedonya hükümdarı iskender'in ordularıyla yaptığı mücadelelere (MÖ. 330) bu mücadelelerde gösterdiği kahramanlıklara yer verilmiştir Şu destanının aslı elimizde yoktur. Bu destanla ilgili bilgileri Divanü Lügat-it Türk'ten edinmekteyiz.
* Hun Destanı: Oğuz Kağan Destanı: Bu destanda Hun hükümdarı Oğuz (Mete, MÖ. 209- 174)'un Orta Asya'da Türk birliğini kurması anlatılır.Oğuz Kağan destanının Uygur yazısıyla yazılmış bir kopyası Paris'tedir.
* Göktürk Destanları: Bozkurt Destanı: Göktürklerin dişi bir kurttan nasıl türedikleri ve çoğaldıkları anlatılır. Bu destanla ilgili bilgiler Çin kaynaklarından alınmıştır.
Ergenekon Destanı: Bu destanda Göktürklerin Ergenekon denilen bir yere sığınmaları, orada dört yüz yıl oturup çoğalmaları sonra da demir bir dağı eriterek oradan çıkmaları ve büyük bir devlet kurmaları (MS. 552) anlatılır. Bu destan 13. yüzyılda Moğol tarihçisi Reşidüddin tarafından yazıya geçirilmiştir.
* Uygur Destanları: Türeyiş Destanı: Türeyiş destanından Uygurların erkek bir kurttan türeyerek çoğalmaları anlatılır.
Göç Destanı: Bu destanda, Uygurların Kırgız baskılarına dayanamayarak Doğu Türkistan'a göç edişleri (MS. 840) anlatılmıştır.
Not: Türk edebiyatında destan türü çok gelişmiştir; fakat Türk destanları, son aşamaya kavuşamamış, yani bir ozan tarafından yazıya geçirilememiştir. Türk destanları hakkındaki bilgiyi Çin, iran ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.
Tabiatüstü özellikler gösteren kahramanların hayatlarının ve olayların anlatıldığı hikâyelere efsane denir.
Hayal gücünün ürünü olarak ortaya çıkan efsaneler için dilimizde değişik isimler kullanılmıştır. Arapçadan geçen ustûre; Farsçadan geçen fesane, efsane; Yunancadan geçen mit, mitos sözcükleri bu hikâyelere ad olarak verilmiştir. Bugün, ilk devirlerden zamanımıza kadar ortaya çıkmış efsaneleri araştıran disiplin veya bilim dalına esatîr veya mitoloji denmektedir.
** Eski dönemlerde tabiat olaylarının nedenlerini bilmeyen insanlar bu olayları açıklama gereği hissetmiştir. insanın nereden gelip nereye gittiği, yıldızların hareketleri denizin yükselmesi, şimşeklerin çakması, gök gürültüsü, yağmurun yağması gibi pek çok olayı insanlar kendilerine göre yorumlamaya çalışmışlardır. Ayrıca hayvan, bitki, toprak, orman, dağ, ateş, maden gibi canlı cansız varlıkların nasıl meydana geldiği merak edilmiş, bu merak giderilmek istenmiştir.
** Bu süreç; insanların kendi ruhlarını, anlayışlarını, düşünce biçimlerini, yaşam tarzlarını dış dünyaya ve kendileri dışındaki varlıklara yansıtmalarından ibaret olan düşünce tarzını doğurmuştur. insanlar bu düşünce tarzının bir sonucu olarak Tanrı, ruh, melek, kıyamet, cin, peri, gök, yer, dağ, su, yağmur gibi üstün saydıkları ve önem verdikleri maddi manevi kavramlar hakkında onları kişileştirme ve konuşturma yoluyla birtakım hikâyeler üretmişlerdir.
** Efsane özelliği kazanan bu hikâyeler, toplumların ortak malı olmuştur. Onların inançlarını yansıtmaktadır ve sözlü şekilde nesilden nesle aktarılmıştır.
** Ancak semavî dinlerin gelmesi ve yayılması, bilimin ilerlemesi, ekonominin gelişmesi, ticaretin yaygınlaşması coğrafi keşifler gibi dünyayı değiştirici ve dönüştürücü süreçler sonunda insanlar merak ettikleri pek çok sorunun cevabını bulmuşlardır. Bu bağlamda efsanelerde de değişiklikler olmuştur.
** Bu süreçlerden sonra efsaneler artık az da olsa tarihî gerçeklerden beslenmeye başlamış ve yazılı hale gelmiştir. Hatta efsaneler, ideal insan ve ideal toplum tipini örneklendiren hikâyelere dönüşmüştür. Özellikle sevilen toplum önderleri, din adamları etrafında hep iyiliği yücelten ve o insanın faziletlerini anlatan hikâyeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Menkabe (menkıbe) de denen bu efsaneler yazılı olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Efsane Türleri
Efsaneler günümüzde konularına göre de dört grupta toplanmaktadır:
* Dünyanın yaradılışını, tabiat varlıklarının meydana gelişini, kıyamet günlerini anlatan yaratılış efsaneleri.
* Tarihi efsaneler.
* Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçleri konu alan efsaneler.
* Dini efsaneler.
Türk Edebiyatında Efsane
Türk edebiyatındaki efsanelerde kahramanlık, fedakârlık, cesaret, ahlaki davranışlar, sosyal düzene bağlılık, Allah'ın kudretine iman, doğruluk, cömertlik, samimiyet gibi konular yer alır. Genç Osman, Boş Beşik, Çakıcı Efe, Çoban Çeşmesi, Gelin Kaya, Cennet Dağı, Kan Kuyusu, Yusufçuk Kuşu gibi efsaneler halk arasında asırlardır söylenegelmektedir.
Toplum hayatında önemli görevler üstlenmiş, toplumu ilgilendiren önemli olayları bizzat yaşamış veya bu olaylara şahit olmuş kişilerin bu olayları duyurmak için sanat değeri taşıyan bir üslupla yazdıkları yazılara anı (hatıra, hatırat) denir.
Anı günü gününe tutulmuş notlara dayanılarak yazılabileceği gibi sonradan hatırlanarak da yazılabilir. Hatıralar, tarih bilimi bakımından belge niteliği taşır. Karanlıkta kalmış bazı ilginç olaylar, durumlar hatıralarla gün ışığına çıkar.
Anı Yazımında Dikkat Edilecek Noktalar
* Konu ilgi çekici olmalıdır.
* Yazılanlar yeni nesillere ders verici, onları iyiliklere özendirici olmalıdır.
* Yazarken alabildiğince duygusallıktan uzak kalınmalı ve gerçekçi olunmalıdır.
* iyi hatırlanmayan olaylar, bilgiler yazıya alınmamalıdır.
* Abartılı anlatımdan sakınılmalıdır.
Anı-Gezi Yazısı Farkı
Anılar genel itibariyle gezi yazısına benzese de yazarın dış dünyadan çok kendinden söz etmesi, yani kendini ön plana çıkarması yönüyle gezi yazısından ayrılır. Gezi yazısında gezilip görülen yerlerle ilgili edinilen gözlemler, bilgiler yansıtılırken yazar hep ikinci plandadır. Gezi yazılarında mekân, çevre, yer ön plandadır. Gezilen yer dikkat çekici yönleriyle anlatılır. Anılarda çevreye ait bilgiler gezi yazısı kadar ayrıntılı değildir. Anılarda olaylar ve olaylarda rol alan kişiler ön plandadır.
Anı-Otobiyografi
Anı, anlatış tarzı olarak otobiyografilere benzese de anı, otobiyografi içinde sadece bir kısım olabilir. Diğer bir ifadeyle otobiyografiler anılara göre daha geniş ve uzun bir zamanı kapsar.
Anı Türünün Özellikleri
* Öğretici ve bilgi verici yazılardır.
* Olay, kişi ve dönem hakkında gözlem ve izlenimler anlatılır.
* Anılar iddia ve ispat yazıları değildir.
* Yazarın kendini okura açtığı bir tür olduğu için içtendir.
* Yaşanılmış zaman dilimi ben etrafında anlatılır.
Türk Edebiyatında Anı
Türk Edebiyatında şuara tezkireleri, menakıpname, siyer, vakayiname, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bilinen anlamıyla birer anı olmasalar bile bu türün özelliklerini taşırlar. Hatırat terimi yeni bir terim olmasına rağmen işlerliği bakımından tarihle yaşıttır. Roma imparatoru Sezar'ın Gallia Savaşı, Göktürk Hükümdarı Bilge Kağan'ın Göktürk Kitabeleri, Baburşah'ın Baburnamesi bu türün ilk örnekleri sayılabilir.
Hatırat kelimesi bizde 19. yy'dan itibaren Muallim Naci'yle kullanılmaya başlanmıştır. Muallim Naci, Lûgat-ı Naci isimli eserinde hatıra kelimesinin karşısında "hatırda kalmış olan hususi keyfiyet, cem'i hatırat" açıklaması vererek bu türün ilk açıklamasını yapmıştır. Son yıllarda ise hatıra ve hatırat yerine anı kelimesi daha sık kullanılmaktadır.
Osmanlı döneminde 19. yy ortalarına kadar yazılan tezkire, menkıbe gibi eserler tam olarak bir anı özelliği taşımaz.
Bu dönemde anı özelliği taşıyan pek az eser verilmiştir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın Gazavat-ı Hayreddin Paşa, Keçecizade izzet Molla'nın Mihnet-i Keşan, Akif Paşa'nın Tabsıra adlı eserleri hatıra türündedir.
1870'den sonra hatırat türüne ait kitaplar çoğalmaya başlar. Ziya Paşa'nın Tanzimat döneminin ilk anı kitabı olan Defter-i Amal adlı eseri, Muallim Naci'nin Medrese Hatıraları, Ömer'in Çocukluğu adlı eserleri ilk örneklerdir.
Cevdet Paşa'nın Tezakir ve Maruzat adıyla yayımlanan evrakı ise dönemin siyasi olaylarını anlatan ve yorumlayan ilk hatırat örneğidir.
Ebuziya Tevfik'in Yeni Osmanlılar Tarihi de Abdülaziz devrinin ortalarından başlanarak 1876'ya kadar devam eden siyasi olayların anlatıldığı önemli bir hatırattır.
Edebiyatımızda önemli yeri olan, ayrıca tarih ve sosyoloji bilimlerine ışık tutan bazı hatırat örneklerini şöyle sıralayabiliriz:
* Namık Kemal: Magosa Hatıraları
* Ziya Paşa: Defter-i Amal (Tanzimat dönemi ilk anı örneği)
* Muallim Naci: Ömer'in Çocukluğu
* Ahmet Rasim: Şehir Mektupları, Falaka
* Halit Ziya Uşaklıgil: Kırk Yıl, Saray ve Ötesi
* Yakup Kadri Karaosmanoğlu: Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda
* Falih Rıfkı Atay: Çankaya, Zeytindağı
* Halide Edip Adıvar: Türk'ün Ateş'le imtihanı, Mor Salkımlı Ev
* Refik Halit Karay: Sakın Aldanma
* Halit Fahri Ozansoy: Edebiyatçılar Geçiyor
* Semiha Ayverdi: ibrahim Efendi Konağı
* Abdülhak Şinasi Hisar: Boğaziçi Yalıları
Dünya Edebiyatında Anı
Batı Edebiyatında anı türünün oldukça eski bir geçmişi vardır.
Eski Yunan Filozofu Eflatun'un birçok eseri hatırat özelliği taşır. 18. yy'ın ünlü yazar ve filozofu J.J. Rousseau'nun itiraflar adlı eseri ve çağdaş romancı Andre Gide'nin Jurnal'i bu türün örneklerindendir.
Anı Yazma Sebepleri
* Kaybolup gitmesine razı olunmayan bir gerçeği ortaya koymak
* Birlikte yaşanılan kişilere karşı duyulan hayranlığı dile getirmek
* Tarih ve toplumla hesaplaşmak
* Siyasi rakipleri kötülemek, kendini savunmak
* Gelecek kuşaklara ders vermek
* Unutulmak korkusundan kurtulmak.
23 yıl sonra girmiştin hayatıma. ve senden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. senle yaşadık ne varsa... ayrılığı, mutluluğu, güle güle demeyi öğrendik hayatımıza giren sevdiklerimize.
ama senle hiç veda etmedik birbirimize; en kötü darbelerde de, en karma mutluluklarda da hüzünlerde de bir bütün olduk inadına hayata karşı. sen benim yolumu çizen " öykü " mdün... tanrının yanıma yolladığı bir " melek "; yalnız kalmamam için.
sana baktıkça değerlenen beni gördüm. sana baktıkça ileri görüşlülüğümü ve inancımı. ve sana baktıkça yapamadıklarımı en mükemmel şekilde yapan birini gördüm. sana baktıkça canım kızım; engellenmiş benin, özgürlüğe koşmasını gördüm.
hep ileriye birtanem... asla yarım bir bakış dahi atmak için bile olsa geriye bakma!
garth steın tarafından kaleme alınmış; yaşlı bir "goldenın" gözünden hayatı ve insanları anlatan bir romandır. işte size romandan etkileyici bir kaç satır:
" sahip olduğum tek şey hareketler, bu yüzden de hayati bir önem taşıdıklarını söyleyebilirim. çizgiyi geçip dünyanın melodramına doğru yürüdüğüm zamanlarda, aslında yapmak zorunda olduğum şey sorgusuz sualsiz anlaşılabilmem için bu hareketleri zekice ve etkili bir şekilde ortaya koymak. dayanak gösterebileceğim hiçbir sözüm yok aksine daha çok korkularım var. uzun, yassı ve gevşek bir dile sahibim bu yüzden de dilim ağzımın etrafındaki yiyecekleri almada etkisiz bir araçmış gibi geliyor.en az etkili olduğu şey ise, birbirleriyle bağlantılı, cümle olarak kabul edebileceğimiz çok heceli sesleri akıllıca ama karmaşık bir biçimde ortaya çıkarmak.
kendimi hep insan gibi hissetmiştim. beni diğer köpeklerden farklı kılan bir şeylerin olduğunu biliyordum. evet, köpek olarak yaratılmıştım ama bu sadece bir kabuktu. önemli olan içinde ne barındığıydı. ruh. ve bedenim uzun zamandır insandı. "
kitabın arka kapağındaki kitap hakkındaki bazı görüşler şöyle sıralanmış:
" insanın kalbini acıtan ama bir o kadar da eğlenceli bir aile, aşk, sadakat ve umut hikayesi... insan hayatının mucizelerine ve gülünçlüklerine bir köpeğin gözünden büyüleyici bir bakış."
" şefkatin sadece insanlara mahsus bir özellik olmadığının ve birbiri için yaratılmış iki ruhun hiç sonu gelmeyen bir ilişkisinin olabileceğinin farkında olanlar için mükemmel bir kitap."
bir okur olarak bu kitaptan zevk almamın birçok sebebi var: " konuşan bir köpek, rekabetçi bir yarış heyecanı, sürükleyici bir olaylar dizisi ve önemlisi de " çaresizlik " karşısında gösterilen " uysallık " ve " umut. "