the world was on fire and no one could save me but you
ıt's strange what desire will make foolish people do
ı never dreamed that ı'd meet somebody like you
and ı never dreamed that ı'd lose somebody like you
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
with you
with you
(this world is only gonna break your heart)
what a wicked game you play, to make me feel this way
what a wicked thing to do, to let me dream of you
what a wicked thing to say, you never felt this way
what a wicked thing to do, to make me dream of you
and ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
with you
the world was on fire and no one could save me but you
strange what desire will make foolish people do
ı never dreamed that ı'd love somebody like you
and ı never dreamed that ı'd lose somebody like you
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
no, ı don't wanna fall in love (this world is only gonna break your heart)
with you (this world is only gonna break your heart)
with you (with you)
(this world is only gonna break your heart)
no, ı (this world is only gonna break your heart)
(this world is only gonna break your heart)
aşağılık duygusunu aşamamiş insan tipidir. ayrıca sadece doğudaki çocuklarla da kalmıyordur emin olun. kendinden başka herkesi değersiz gören narsistin biridir.
tabiki arka fonda james in sesi. "do you feeling, do you feeling like l do?"
evet james aynen senin gibi hissediyorum. hatta bir 10 dakika sonra chivas gibi de hissedecegim. yeter ki kötü kalpli bir insan gibi hissetmeyeyim. tesadüfe bak şimdi unforgıven çalmaya başladı. eşim seni çok özlüyorum.
anksiyetem korkunç ağırlaştı son zamanlarda. daha ağır bir sınav ve farkındalık arttıkça yük daha da ağırlaşıyor. geçecek biliyorum. kaç insan normal hayatına devam edebilirdi ki benim gibi.
yazmayı deniyorum boğazımdaki bu daralma hissinin gitmesi için.
sıcaklık altı derece. daha çok doğa kıyafetleri giyiyorum. iklime alışmakta zorlanıyorum.
ölümün yeni, seni bulduğum an yeni, gökyüzü yeni, ev yeni, bir tek acılar eski ve çok tanıdık.
tanıdık olan şeyleri çabuk aşarız aslında. yazı yazmaktan kaçtım uzun süredir ondandır bu aşamayışım.
şimdi yüzleşme vakti kendimle... kabullenme vakti...
bugün kocaman bir pencerenin kocaman iç kısmına öylece oturup "hayır, nabzın durmadı senin sen koskocaman öldün." demeyi başardım farkında olmadan ağlarken.
yalnızlık üstüme yağmur ne demek tufan gibi yağıyor son beş aydır. öldürmeyen güçlendiriyor. tıpkı eskiden öğrendiğim gibi.
bu yazıyı düşmanlarım okuyor şimdi ve dostlarım da. imtinayla kaçtım beş aydır yazmamak için. sonra dedim kendi kendime dost düşmandan sana ne? neyle huzur buluyorsan ona dön. biliyorum yazmak iyi gelecek iyileştirecek beni.
tek istediğim olabildiğince hızla toparlanmak. kimsenin yanımda olmasını istemiyorum çünkü kendi dünyamda dünyayı seyrederek yaşıyorum artık. seyrettiğim dünyadaki orospu çocuklarınla kaybedecek kadar uzun değil hayat.
biliyor musun en zor olan ne?
şu yakın gözlüklerini takmak...
Bir martının Kurultaya karşı yanıt hakkı kesinlikle yoktu ama Jonathan’ın sesi yükseldi. “Sorumsuzluk mu? Ama kardeşlerim! diye haykırdı. Yaşamın anlamını, daha yüce bir amacını bulan ve ona ulaşmaya çabalayan bir martıdan daha sorumlu biri olabilir mi? Binlerce yıldır balık kafaları kovalayıp durduk, ama şimdi bir yaşama nedenimiz var – öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak!"
Martı Jonathan, bir martının yaşamını o denli kısaltan nedenlerin, sıkıntı, korku ve öfke olduğunu keşfetti ve bunları zihninden silerek uzun, güzel bir yaşam sürdü.
"Neden bu kadar azız? Garip! Benim geldiğim yerlerde..." "Binlerce ve binlerce martı yaşardı, biliyorum" diyerek başını salladı Sullivan. "Sana verebileceğim tek yanıt, senin ancak milyonda bir rastlanan bir martı olduğun. Çoğumuz öylesine yavaş geliştik ki. Dünyayı değiştirdiğimizde, vardığımız yer hemen hemen aynısıydı terk ettiğimizin, nereden geldiğimizi hemen unutarak ve geleceğe aldırmayarak günübirlik yaşadık. Karın doyurmanın, didişmenin sürü içinde iktidar hırsının ötesinde değerler olduğunun bilincine varmak için kaç yaşamdan geçtik dersin? Binlerce Jon, on binlerce! Sonra da yetkinlik denen şeyin varlığını öğrenmek için yüz yaşam ve ona ulaşmak için bir yüz yaşam daha. Şimdi aynı kural bizim için yine geçerli elbette: Gelecekteki dünyamızı burada öğrendiklerimizle kuran. Bir şey öğrenmedik mi, geleceğimiz şimdikinin eşi olur. Hep aynı sınırlamalar, üstesinden gelmemiz gereken kurşun gibi ağır bir tekdüzelik... hep aynısı."
"iyi ama bundan sonra ne olacak? Nereye gidiyoruz? Cennet diye bir yer yok mu?" "Hayır Jonathan, öyle bir yer yok. Cennet ne bir zamandır, ne de bir mekan. Cennet yetkinliğin ta kendisidir." Sustu bir an. "Sen çok hızlı bir uçucusun, değil mi?" "Ben ... ben hızı severim", dedi Jonathan. Vasisinin fark etmiş olmasına hem şaşırmış, hem de onur duymuştu bundan. "Yetkin hıza ulaştığında, cennete ulaşmış sayılırsın Jonathan. Ve bu, ne saatte bin mildir, ne milyon mil, ne de ışık hızı. Çünkü herhangi bir sayı sınırdır daima, oysa yetkinlik sınır tanımaz. Yetkin hız cennettir yavrum."
"istediğin herhangi bir yere ya da zamana gidebilirsin. Ben, düşünebildiğim her yere ve her zamana gittim." Denizin ötelerine baktı. "Ne garip! Yolculuk uğruna yetkinliği yadsıyan martılar, o yavaşlıkla hiçbir yere ulaşamıyorlar. Yetkinlik uğruna yolculuktan cayanlarsa, anında her yere gidebiliyorlar. Unutma Jonathan, cennet bir mekan ya da zaman değildir, anlamsızdır mekan ve zaman."
Sır, gerçek özünün, henüz söylenmemiş bir sayı mükemmeliyetiyle, zaman ve mekânın her yerinde aynı anda yaşadığını bilmekti.
Eğer dostluğumuz zaman ve mekân gibi şeylere bağlıysa, sonunda zamanı ve mekânı yendiğimizde, kendi dostluğumuzu da yıkmış oluruz! Ama mekânı yendiğimizde, geriye yalnızca Burası kalır. Zamanı yendiğimizde, bize kalan yalnızca Şimdi'dir. Burayı ve Şimdiyi paylaşacağımıza göre, nasıl düşünemezsin sık sık birlikte olacağımızı?
Onlara karşı sert olma Martı Fletcher. Seni dışlamakla onlar yalnızca kendilerini yıprattılar ve bunu bir gün anlayacaklar. Bir gün gelecek, onlar da senin gözünle görecekler. Bağışla onları ve anlamalarına yardımcı ol.
"Gerçekte her birimiz, Yüce Martı düşüncesinin, sınırsız özgürlüğün ta kendisiyiz. Uçuş yetkinliği, özümüzü dile getirmeye doğru bir adımdır. Bizi sınırlayan her şeye karşı çıkmalıyız. Yüksek hız denemeleri, yavaş uçuşlar, hava akrobasisi, bunların tümünün amacı sınırları yıkmaktadır." Jonathan akşamları kumsalda böyle eğitiyordu öğrencilerini.
Sürü Yasası der ki, dışlanmış olan asla geri dönmez ve on bin yıldır bir kez olsun bozulmamıştı bu yasa. Yasa, gitmeyin, kalın diye buyuruyor, Jonathan gidin diyordu; ve şimdiden bir mil uzaklaşmıştı bile. Daha uzun süre bekleyecek olurlarsa, düşman bir sürüyle tek başına karşılaşacaktı. "Eh, sürünün bir parçası olmadığımıza göre, yasaya uymak zorunda değiliz, ne dersiniz?" Fletcher'in sesi kaygılıydı. "Ayrıca bir kavga verilecekse, orada, burada olduğumuzdan daha fazla işe yararız."
Çok yalın şeylerden söz ediyordu Jonathan: "Uçmak bir martının doğal hakkıdır, özgürlük varlığının özündedir. ister boş inançlar ve gelenekler, isterse sınırlamanın herhangi bir biçimi, özgürlüğü kısıtlayan ne varsa kaldırıp atılmalıdır." "Kaldırıp atılmalı mıdır?" diye bir ses yükseldi kalabalıktan. "Bu sürü yasası olsa bile mi?" "Tek gerçek yasa, özgürlüğe gidendir. Başka yasa yoktur."
"Az önce seni linç etmeye kalkışan bu ayaktakımı kuşları sevmeyi nasıl becerebildiğini anlamıyorum." "Yok Fletch, o değil sevdiğim! Kin ve kötülüğü sevmezsin elbet. Ama gerçek martıyı, her birinin içindeki iyi yanı görebilmelerine yardımcı olmalısın. Sevgiden benim anladığım budur. Üstelik bir kez tadına vardın mı, vaz geçemezsin bu işten, düşünmüyor musun?" Öfke dolu genç bir martı hatırlıyorum örneğin. Adı Martı Fletcher Lynd. Henüz dışlanmıştı ve Sürüye karşı bir ölüm kalım savaşına girmeye hazırlanıyordu, Uzak Kayaları kendi cehennemi edecekti az daha. Ve işte bugün burada kendi cennetini inşa ediyor. Üstelik tüm sürüyü de buna yönlendiriyor."
"Sevgili Fletch! Gözlerinle gördüklerine inanma. Dış görünüştür onlar yalnızca, sınırlıdır. Kavrayışınla bak, öğrendiklerinin bilincine var, ve böylece uçmanın yolunu bulacaksın."
Nasil bir hayatin sizi beklediginden zerre haberiniz yok. Tek kelimeyle "sictiniz."
Nerden mi biliyorum? Tecrubeyle sabit ve sizden once yasamakta oldugum icin.
Yani yine "sictiniz."
Kucuk insanlar nasil gozlerinizi kapatip, birbirinizin yuzune bakip hicbir sey olmamis gibi sevisip uyuyabiliyorsunuz hala?
Evet, oyle boyle degil, esasli "sicmissiniz."
Parasiz oldugu icin paranizi yer, bu yuzden geri zekali olan sizsinizdir fakat onun pislik biri oldugunu degistirmez bu durum. diger yonleri de sizin igrenc zevkinizi gosterir. Bir zamanlar ne cok pislik tanimisiz buralarda karisiyla erkegiyle...