çoğu lise öğrencisi yeni yetmede vardır bu. bir kız görürler aşık olurlar ona ya da öyle olduklarını zannederler. aslında onların sevdiği hoşlandığı şey o aşık olma duygusu ile beraber kalp çarpıntısı ya da daha doğrusu hormonlarıdır. kıza açılabilirlerse bir şekilde, kabul da görürlerse sevinirler tabi ama bir süre sonra tekdüze gelir herşey, çünkü o ilk günkü heyecanları kalmamıştır. ama kabul edilmezlerse, işte o an bittikleri andır sedat abi. kızın telefonunu bulmaya, arkadaşlık gruplarına girmeye ya da binbir türlü şaklabanlık ile kızın karşısında prim yapmaya çalışırlar ama nafile skor yapamazlar. her iki durum da (yani kabul veya red) bir süre sonra sıkkınlık başlar, ve bir sonraki gördükleri güzel kıza kadar gider bu. o kızı görünce de yukarıdaki proses yeniden başlar. bu olay recursive olarak tekrara başlar. ta ki üniversiteye gidip hayatın gerçekleriyle - parasızlık, ortama alışamama ya da bunların tam tersi - tanışınca, hayatta artık başka yönler çizilmeye, hayatın gayelerini bulmaya öncelik verilir.
ha unutmadan, bir de bu kalp çarpıntısı modunun platonik aşk olarak devam etmesi olasılığı vardır ki, böyle olanlara allah kolaylık versin diyor doğru haydar dümen abimize ışınlıyoruz.
grupça hareket ederler bunlar, gözlerine yazdıkları zoruna giden bir yazarı kestirirler, ondan sonra, entrylerin içeriği ne olursa olsun, başlarlar yazarın bütün entrylerini kötülemeye.
(bkz: kim takar yalova kaymakamını)
ramazan müslümanı'nın primitif hali olan, helal ile haramı ayıramayacak kadar kör cahil ara geçiş formu repliği.
edit: kötüleyin anasını satayım*
(bkz: zoruna mı gitti torun)
içki içmenin, namaz kılmamanın sadece ramazan'da günah olduğunu zannedip, geri kalan 11 ay boyunca din adına hiç birşey yapmayan müslüman(ımsı) modeli.
her sabah gittiğin otobüs durağında bir faklılık vardır bu kez, ötekilere benzemeyen bir çift gözle karşılaşırsın, düşünürsün ama çıkaramazsın, hayır bu daha önce gördüklerine benzemez, eminsindir, sen ona o da sana bakmaya çalışır kaçamak bir şekilde ama cesaret bulamazsın içinden geçeni yine de söylemeye , anlar nasıl geçer bilemezsin ömründen bir ömür geçmiştir tutamazsın, an gelir o araca biner gider arkadan bir tatlı tebessüm ile ilk ve son defa gözlerinin tam içine bakar,gülümser...
araç gider,
"aşk"ın gider
ve o an biter.
işte bu anlık aşktır.
her başlığın altına "x olan y" tarzı entry girmek. sırf 10 entry bir an önce bitsin de sözlüğe "haydee ben geldim" diyebilmek ve sözlüğü foruma çevirmek için yapılan kusurlu hareketlerden. kardeşim biz de biliyoruz gülün "güzel kokan bir" çiçek olduğunu, maskat yaratıcı, daha önceden kimsenin bilmediği, girmediği, görmediği yanları yazmak.
kendisi quake 3 arena'daki en sert botlardan olup, göz ve bir çift ayaktan oluşmakta. o rocket launcher'ı neresinde soktuğumu da hala merak etmekteyim.*
sözlüğün fontunu görünce "allah allah bu fontu ben bir yerlerden biliyorum ama nereden dediğim" ve daha sonra "evet ya bu rtcw'nin de fontu" diyerek aklıma gelen oyun.
en eski shoot'em all'lardan olan wolfenstein'in son sürümü olmakla beraber, quake 3 motoru üzerine bina edilmiş, ve kanımca doom 3 ya da muadili olan quake 4'ten çok daha iyi bir oyun. bütün oyun boyunca üzerinize üzerinize saldıran zombilerle, almanların geliştirdiği ubersoldat'larla ya da özel olarak savaş için eğitilmiş süper lady'lerle savaşıyorsunuz. favori silahım da paratroop rifle.
"madem ki edirne dışında bir halt yiyemiyoruz, bari her maçımızı tc içinde oynayalım" düşüncesinden yola çıkarak, avrupa kupası maçlarını ısparta'da oynamak için uefa'ya olmazsa da aihm'ye başvurmaya karar vermiş fb'li yönetici repliği.
önce bkz:(#694781)
yapma usulü çok basit olan işlem. şöyledir efendim:
ekşiden çarpıcı bir konu seçilir, entryler göz ucu ile bir scan edilir, daha sonra ondan kopyala buna yapıştır mantığıyla harmanlanarak nirvana'ya ulaşılır, soğanlar pembeleşinceye kadar altı kısık ateşte yarım saat bekletilir ve u-sözlüğün yazar ve okurlarına leziz bir şekilde ikram edilir. afiyet olsun. yemeğimiz dört kişiliktir.
...
u-sözlüğe geliş amacım oradan buradan birilerinin yazdıklarını buraya kopyalamak değil, sadece bu entry yazma olayında ben de varım, her şeyin, sadece daha önceden sebepsiz yere iki kere atıldığım ekşi sözlüğün megaloman yazarlarının tekeli altında olmadığını, göstermek. yoksa ekşi'de bugüne basmak çok kolay.
bir karargahtaki tüm hizmet işleri ile uğraşan birlik. yeşil neftelidir bunlar piyade gibi. yemekhane, fırın, inşaat işleri, hamam, elektrik işleri, tamirat, vs. bu birliğin kapsama alanı içerisindedir.
askeriyenin intranetidir, ordu mensubu rütbelilerin yıllık ya da sezonluk istihkaklarını seçtiği ortamdır. çavuştan düşük rütbeli bir askerin üzerinde karanet olan bir pc başına oturması yasaktır.
aka disko ya da askeri hapishane. genelde tugaylarda ya da alayda bulunan bu hapishanelere askerler ya bölük komutanı ya da askeri mahkeme tarafından gönderilir. bölük komutanının verdiği ceza askerlikten sayılırken, askeri mahkemenin verdiği ceza askerlikten sayılmaz. içeri girerken kamuflajınız, botunuz bağcıkları alınır, didik didik aranırsınız, siyah bir elbise ve kep verilir. işiniz akşama kadar mıntıka yapmak ya da karavana taşımaktır. kimi askerler için keyif yeridir, zira nöbetten yırtarlar.
nicksiz bir nicke sahip olan, sözlüğe kabul edilmesiyle çocuklar gibi şen olan, üçüncü nesl yazar.*
Uludağ sözlük de Artık miyadını doldurmakta olan ek$iden daha iyi ve daha kaliteli bir sözlük gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var
Zaten ota boka ağlayan annenin ağlamasına alışık olan bünye için, babanın ağlamasını görmek değil böyle bir olayın olabileceiğini bile düşünmek korkunçtur. Çünkü her ne kadar büyüseniz de ya da öyle olduğunuzu zannetseniz de babanız sizin için bir süpermendir, kapalı bir kutudur. O ağlamaz, o hissetmez ve bunları yanıstmaz. Oysa hakikatle karşılaştığınız gün " dedenizin vefat, amcanızın kalp krizi geçirmesi " onun ağlamasını görmek, evlat acısı gibi koyar insana, o koskoca çınar artık dayanamayıp yıkılmaktadır karşınızda ve o gün sizin gerçek kıyametinizdir.