Hayatta esas olan; sahip olmak istenen bir şeyin, ulaşmak istenen bir hedefinin olması sanırım. Birşeyin güzel olması, iyi hissettirmesi için ya eksik kalması ya da ulaşılamamış olması gerekiyor. Yoksa sana ait olan, arzulamadığın ve elinden asla kayıp gitmeyeceğine inandığın herşeye karşı gün geliyor isteksizleşiyorsun, insan doğası.
Kıymet bilmek için de arzu duymak için de mahrumiyet gerekli. Maalesef insanoğlu yoksunluğu yaşamadan hayatındaki güzelliklerin bile farkında olamıyor.
Gözlemlerim neticesinde bir tarikatın mensubu olanlar özellikle hayatlarının en zor, çözümsüz, ruhsal açıdan tükenmiş ve yalnız hissettikleri dönemlerinde kendilerini bu grupların içinde buluyor. Aidiyet, toplum tarafından kabul görme, farkedilme gibi insanın sosyolojik ihtiyaçlarını sömüren bu tür oluşumlar, maalesef ki geçici tatminler yaşatırken kendi çıkarları doğrultusunda bilinç yıkama faailiyetlerini gerçekleştiriyor.
geçenlerde markete gittim ve kasada sıramı beklerken önümdeki müşteri bir kaç kutu prezervatif kayganlaştırıcı jel vs gibi şeyler almış sıra bekliyor. elindekilere çok bakmamaya çalıştım ve normal olduğunu geçirdim aklımdan. sonuçta leylekler getirmedi hiç birimizi. buraya kadar herşey normal. marketten çıkıp arkadaşlarımla buluşmak için bir kafeye gittim. sonra farkettim ki yan masada o çocuk oturuyor ve yanında da sevgilisi. kızı görseniz öyle saf ki hani yeşilçam filmlerindeki köyden gelmiş kötü yola düşürülen masum kızın gerçekteki hali. bilmiyor yanındaki çakalın ne planlar ne hazırlıklar yaptığını. aldıklarına şahit olduğumdan mı nedir çocuksa tam bir serseri tam bir nuri alço. işte o an öyle iğrendim ki sözlük. kendi içimde büyük bir savaş verdim kıza işte böyle böyle dememek için. sonra o çift ne yaptı o kız çocuğun gerçek yüzünü öğrendi mi hala merak içerisindeyim. halbuki bana ne kim kiminle sevişirse sevişsin.
bir zamanlar günlük tutardım sözlük ama şimdi buraya kusuyorum dertlerimi. * kusuruma bakma.
bundan 6 yıl kadar önceydi. birini sevmiştim belki de hayatımda ilk kez gerçekten aşık olmuştum. aşktan da öte takıntı haline gelmişti aslında. herşeyini izler, ne yapsa haberim olurdu. tüm hayatını gizliden gizliye araştırmış adeta tanrılaştırmıştım onu kendi gözümde. herşeyi mükemmeldi konuşması, yürüyüşü hatta nefes alışı bile.
ama sadece platonik bir aşktı benimkisi, karşılığını alamamıştım. hatta varlığımdan bile haberi yoktu. o yerleri gökleri yaratan bir tanrı, bense koskoca evrende bir kum tanesi bile değildim.
tam 1 yıl sonra hayatımda tamamen bir mucize gerçekleşti. evet o körkütük aşık olduğum kişi artık sevgilim olmuştu. öyle bir rüyadaydım ki kelimeler dizilip ciltlerce kitap olsa da anlatamazdı mutluluğumu.
çocuktum o zamanlar, bilemezdim ki. meğer her mutluluğun bir de bedeli varmış. o lambadan çıkan cin öyle acımasızmış ki bir tek dileğini gerçekleştirebilmesi için senden kişiliğini, sana dair olan herşeyini çalması gerekiyormuş, ben bunu yıllar geçince anladım.
yıllar çok acı geçti sözlük. çoğu zaman sarhoştum anlamamıştım ruhuma batan dikenleri. farkına vardığımda ise elim kolum bağlı seyretmiştim ruhumun giderken yanında götürdüklerini, aynı şimdiki gibi. peri masalı çoktan bitmiş oysa, ben geride kalan küçük sevgi kırıntılarıyla avunmayı öğrenmişim.
öyle bir çıkmazın içine sürüklenmişim ki sözlük, çıkış kapılarımın önüne setten duvarlar örülmüş. hangi yana dönsem o anlaşılması zor, korkunç duvarlar.
bu aşkın bilançosu ne mi? biri gurur yoksunu kişiliğini kaybetmiş zavallı acınası bir yaratık, diğeriyse egosu kaf dağında bir canavar. maalesef ikisi de insanlığa zarar. *
çok klişe belki ama gerçekten bugün kimseye güvenmemeyi öğrendim. insanlar o kadar nankör ve ikiyüzlü olabiliyorlar ki hayretler içerisinde izliyorum onları.
kendimi ifade edemeyecek kadar güçsüz hissediyorum. tam savunmaya kalkacakken boşver diyorum zaten sadece işine geleni anlayacak, konuştuğuna değmez. bu yüzden hep iç dünyamda sorguluyorum herşeyi. dışarıdan görünenden çok farklı iç dünyam, kimse aslımın farkında değil.
bu içe kapanıklılıkla 3 5 yıla kalmaz ciddi psikolojik sorunlar yaşamaktan çok korkuyorum sözlük. ama hazin sonum bu.
okuduğum bölümden * nefret ediyorum sözlük. hani derdim matematik değil en sevdiğim ve başarılı olduğum derslerden biridir. ama öğretmen olma düşüncesi beni mahvediyor. insanların bölümümü küçümsemesine dayanamıyorum. eğer çok severek okusaydım gram umursamazdım başkalarının düşüncelerini ancak benim gönlümde yatan başka bir bölüm var, bu yüzden dışarıdan duyduklarım acıma tuz biber oluyor.
sınava girdim yeniden yıllarımı harcamak pahasına belki kurtulur da giderim diye. ama o da olacak gibi görünmüyor. bilemiyorum geleceğim ne olacak bunu düşünmek bile istemiyorum.
zaman akıp geçiyor ve ben hayatımı bir türlü rayına oturtamıyorum. hani insan hep daha fazlasını hakediyormuş gibi düşünür ya. bulduğum hiç birşeyle yetinemiyorum ben de. sanki hep daha fazlasını hakettiğimi düşünüyorum. ama gerçek tabloyu göremeyecek kadar da körüm. olmayınca olmuyor işte ne kadar paralasan da değiştiremiyorsun kaderini.
aylar sonrasında gelen neşeli edit: bir kaç gün sonra yeni bölümüme kayıt olmaya gidiyorum sözlük. uçuyorum lann.
matematik öğretmenliği okuyorum ve matematikten 45in altına inmedim hiç bir zaman ne 2 sene önce * ne de bu yıl hazırlanırken. ama kaç saat geçti bu sınavın şokunu hala atamadım üzerimden. resmen kafama bir balyoz indirdiler sandım. öyle işlem kalabalağı öyle mal bir sınavla karşılaşmadım hiç. hele o integral sorularına hiç değinmiyorum bile çünkü analiz dersinde bile görmedim ben böyle integralleri. sonuç olarak 12 boşla mal gibi kalakalmış bir şekilde çıktım sınavdan.
resmen düşünmüşler bu gençlerin hayatlarını nasıl dağıtabiliriz diye. gezi parkı protestolarının intikam mı mıdır bilemedim. buradan allah belanızı versin diyorum sayın yetkililer. insanlar yıllarca emek veriyor, yıllarını harcıyor bu sınav için. umarım bazılarını egosu tatmin olmuştur yeterince.
sana bir şey olacak diye aklım çıkıyor abi. küçükken de öyleydi hatırlarsın sana bir şey olduğunda hep ben ağlardım. kendi canımdan bile daha önemliydin çünkü sen benim için. hani çok küçüktük biz sen bir hafta sonu arkadaşlarında kalmıştın ya o gece saatlerce ağlamıştım ama sen hiç bilmedin bunu. senin için hep sorun çıkaran kardeştim ya ben hani hep üzerdim ya seni o hiç öyle değil işte abi. liseye yatılı okula gittiğinde ardından aylarca ağladım bilmiyorsun bunu. o gardan kalkarken tren ardından bakması çok ağırdı inan bana hiç o kadar kötü hissetmedim kendimi.
şimdi de gidiyorsun bizi bırakıp. keşke lisedeki gibi gelebilsen yanıma iki haftada bir keşke o kadar küçük sayılar saysam yanıma geleceğin günü beklerken. sana zarar verirse o dağdaki köpek sürüleri yaşayabilir miyim sanıyorsun nefes alabir miyim.
seni çok seviyorum abi bunu hiç söylemesem de sana seni çok seviyorum.
üniversiteye adımını yeni atan 18. yaşını daha birkaç gün önce doldurmuş kendini büyümüş te adam olmuş zanneden ama ruhu hala liseli yazarların katılacağı kampanyadır.