zina dediğin şu kavramı hele bir açıkla bakayım yiğenim?
o değil de tanrının kitabında kendi kendine yasak ettiği şeyleri devletin de yasak etmesini istemek ne kadar büyük bir saçmalık. saçmalık!
bak güzel kardeşim tanrın sana bunları yapma diyor o halde sen bunları zaten mevcut bir yasa olsa da olmasa da yapmayacaksın.
eh işte bu kadar. niye diğer insanların ne yaptığına karışıyorsun ki?
tanrı bile özgür iradeye karışmamış isteyen yapar demiş peki sana ne? tanrı mısınız lan siz yoksa?
Son patitoyu da attım ağzıma ve bim'e doğru yola çıktım. zaten iki adım
ötesi bim. annemin terliklerini giyip çıkayım lan dedim, kim iki saat şimdi
bağcık bağlayacak. ama olgun bir erkek insanda eğreti duran şeylerin
başında anne terliği geliyormuş canlar , ben bunu anladım.Bim her zamanki gibi sakindi. klima çalışıyor ama soğutmuyordu. nasıl bir
klima lan bu diyerek incelemeye başladım. ama görevli beni balici sandı,
çünkü ayaklarımda da acayip terlikler altımda çamaşır suyu sıçrayıp da
rengi atmış bir pijamayla pek de güzel bir gaspçı havası veriyordum."abi bu klima üflemiyor galiba" dedim. ama cevap vermedi, işine döndü. ben
de doğruca patitoların olduğu yere gittim. aman allahım bu ne güzellik.
bissürü patito yan yana. gel de alma. hemen iki paket aldım. zaten sudan
ucuz. bir de le porta almak lazımdı. gittim onu da aldım.
tam arkamı dönüp gidecekken tanıdık bir ses duydum. pek bir tanıdık. sanki bir zamanlar kulağıma "aşkım" diye yankılanan bir ses şimdi "süt de alalım.dost süt olsun" diyordu. bir zamanlar kulağıma "seni seviyorum" diyeyankılanan bir ses şimdi "yok muratbey kaşar alalım o daha ucuz" diyordu.yavaşça arkamı döndüm. patitolar ve le porta elimden yere düştü. evet, eski sevgilimdi bu.bir zamanlar sevdiğim kızdı. bir zamanlar elele tutuşarak mal gibi gezdiğimiz kız. şimdi nişanlısıyla bim'e gelmiş alışveriş yapıyordu. bir
zamanlar aşık olduğum kızdı bu. ve alışveriş arabasında le cola, blume,dost süt, dost peynir, muratbey kaşarları gibi birsürü ürün vardı. evet bir zamanlar uğruna canımı verebileceğim kızdı bu.ben şaşkınlıktan elimdekileri yere düşürünce bunlar birden irkildi ve hemen
arkasını döndü. ben, beni görmesinler diye hızlıca aşağıya eğildim ama
lanet olası bim'de raf diye bir şey yok ki. tansaş olsa arkadaki adam seni
göremez ama raf yerine kolilerde ürün sergileyen bim sayesinde
saklanamadım.peki size sorarım. siz arkanızı döndüğünüzde, devekuşu gibi saklandığını sanan ama ayağında ufak numara anne terlikleriyle sıçar gibi çömelmiş ve kıç çatalı gözüken bir adam görseniz ne yaparsanız? işte onlar da öyleyaptılar. bastılar kahkahayı. yavaş ve gurur yıkılmışça ayağa kalktım. le portam manzunca yerden bana bakıyordu. ben gibi yıkılmış, öylece yatıyordu.gözlerine baktım. le portanın değil tabi ki, eski sevgilimin. bana baktı, mahzun bir bakış görmek isterdim ama alay ediyordu resmen. ayaklarıma bakıyordu.anne terliği giymiş, parmakları ucundan çıkmış bir ayak. buydum işte. sen bu adamla bir zamanlar çıkmıştın. şimdiki sevgilin çok iyi giyinmiş ama bir bak bakayım ona. bim'de bu şıklık? sence de biraz samimiyetsiz değil mi?ben en azından yakışıyorum buraya. içimden geldiği gibiyim.böyle düşündüm ama sonra has***** dedim. adam kapmış kızı, ben de lavuk gibi pijamayla terlikle geziyorum. kim naapsın lan beni. "nasılsın
görüşmeyeli?" dedim. "iyiyim" dedi. "ne güzel" dedim. "hıhı" dedi. gittikçe
gerginleşiyordu ortam. yeni sevgilisi kıllandı mı acaba diye baktım ama
"nasıl olsa bu lavuktan bir zarar gelmez" düşüncesi hasıl olduğundan zerre umrunda değildim herifin. adam en ucuz kangal sucuğu seçmekle meşguldu.
"niye böyle olduk biz?" der gibi baktım. "ne diyorsun?" der gibi baktı
bana. "niye böyle olduk diyorum?" der gibi tekrar baktım. "ne diyorsun
anlamıyorum" der gibi tekrar baktı bana. "neyse s..ktir et" der gibi baktım.
s..tir etti alışverişe devam etti. bir güle güle demeden.
gözyaşlarımı saklayarak iki poşet patitoyu ve le portamı yerden aldım ve
kasaya gittim. bir de blume peçete aldım yüzlük paket, gözyaşlarımı silmek için. kasadaki görevli yine baliciymişim gibi baktı bana, "paran var mı" der gibi baktı bana, bana bakmasın artık kimse. al lan paranı der gibi
uzattım, para üstü beklemeden çıktım ama sonra hemen geri dönüp
şahsiyetsizce aldım paranın üstünü. tam çıkacakken fiş almayı unuttuğum
aklıma geldi. dönüp onu da aldım. anasini satayim bir romantizm de yaşayamadık be.
eve giderken serkan geldi yavaşça yanıma. tek dostum, yoldaşım, üzgün
olduğumu anlayabilen tek insan.
"abi bir şey diycem. pijamanın kıçında delik var, kıçın gözüküyor, baya bir
büyük"
o günden beri evdeyim. Bim'e de kapıcıyı yolluyorum.
tanım:haziranda yazın tam olarak gelmemesi durumudur.
eğer meteorolojinin sitesine bakarsak hafta sonu çoğu ilin yapmuğlu gökgürültülü bulutlu falan diye görebilir hatta haftayı saymassak ben hiç bugün güneşli olan bi il görmedim.
araçlar:1 adet uç kutusu(faber castel olanlardan),bir adet iğne
genellikle sayısal derslerde formüller için kullanılan yöntemdir ama hangi derste uygulayacığınız size kalmıştır neyse uzatmadan anlatmaya başlıyım zaten o kadar uzun ve zor bir yöntem değildir şimdi bilgileri hazırlıyoruz ve yavaş yavaş bilgileri uç kutusuna kazımaya başlıyoruz.ama bu iş için asla cam kenarlarını seçmeyin çünkü yazılar güneşte parlıyabilir buda sizin yakalanmanıza sebep olabilir.eğer yerinizi değiştiremiyorsanız uç kutuların yazdığını bölümü bantlayın bu dikkat çekmiyecektir hemde parlamaz ve daha rahat görürsünüz.
magnum bilindiği üzere her yaz kampanya yap şifreyi gönder yok araba kazan yok tekne kazan diye falan geçen yazda benetto tekne(böylemi yazaılıyo bilmiyorum) veriyodu ben bunu aklıma koydum kazancam diye ve başladım toplamaya taopladım dediysem magnum ara sıra yiyoz yani yerden toplamaya başladım magnum çubuğu gördümmü kapıyodum.işte bu 10 20 falan derken 100ü geçti ve şifrelerin hepsini gönderdim zaten kampanyanın bitmesine az kalmıştı neyse sonuca geliyim talihli açıklanmıştı o gün internete bakıyım dedim bana çıkmamış.