Sevimlilikle karizmayı birleştirebilen nadir akademisyenlerdendir. "Çocuklar bu kaynağı da mı görmediniz; yapmayın ama" şeklindeki serzenişleri tahakkümden ziyade "bir akademisyen nasıl olmalıdır"ın sorusunun cevabı niteliğindedir. Hee bir de istanbul Şehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü hocalarındandır.
ilk adım ikincisine kaynaklık eder, ikincisiyse ilkinin nihai tezahürüdür.
Muhteşem, harikulade, enfes gibi beğeni içeren sözcüklerden erişilemez, ulaşılamaz, hesap sorulamaz gibi ifadelere geçiş toplum içinde dinle ilgisi olmayan; fakat dinsel bir etki olarak ortaya çıkan putlaştırmayı, ikonlaştırmayı akla getirir. Putlaştırmanın içine muhafazakar gelenek padişah ikonunu yerleştirirken Kemalist cenah Atatürkü ikon olarak belirlemiştir. Bu noktada muhafazakarlığın sadece islami kesime ait bir düşünce tarzı olmadığını, muhafazakarlığın değişime karşı koyan, kendi bildiklerinden ödün vermemeyi gerektiren düşünsel sistem olduğunu söyleyebilirim. Buradan da hareketle islami kesim muhafazakarlığıyla kemalist muhafazakarlığı kutsallaştırma bağlamında ele almaya çalışacağım.
Muhafazakarlık, var olan değerleri koruyup büyük veya küçük ölçekli değişim-dönüşümlere karşı olan, koruma odaklı düşünce tarzıdır. Muhafazakar düşünce öncelikle kutsallaştıracak değerler bulur, bunlar üzerinden kendi sınıfını yaratır. Bunlar erişilemez, eleştirilemez, hakkında dahi konuşulamaz konuma geldiğinde de ötekileştirmeyi beraberinde getirir. islami kesim muhafazakarlarının kutsalı genellikle Osmanlıdır ve eleştirilemez. Onlara göre atalarımız ne yaptıysa doğrudur. Bir komedyen olarak tanınan Atalay Demirci Ermeni Soykırımı hakkında Ecdad bir soyu kıracaksa kırar, muallakta bırakmaz diyerek Osmanlıya tapıcılığı gözler önüne serer. 1915te büyük acılar yaşanmıştır ve bu konu hakkında böylesine fütursuzca konuşmak patolojik bir zihin yapısı gerektir; Dersim Katliamını, 6-7 Eylül olaylarını, 60 darbesini, 80 darbesini senin ataların yapmadı mı sorusunu akla getirir. Eleştirilemezlik beraberinde eleştirenlere karşı olmayı da gerektirir. Eleştirenler, tarihine ihanet eden dinsiz, ahlaksız kesimdir. Buna karşı Kemalist cenah da farklı bir puta tapıcılığı içinde barındırır. Bir sosyal paylaşım sitesinde gördüğüm haber: Önce 4000 kitap okuyup, iki dil öğreneceksin... Ömrünü ülkene adayacaksın, Sonra canını cephede ortaya koyup, dünyaya düz çöktürerek bir vatan kurtaracaksın. Yani Atatürke laf etmek için küçük yobaz, önce biraz sen adam olaksın!. Yanlış kullanılan noktalama işaretlerini ve anlatım bozuklukluğunu geçecek olursak eril tahakküm içeren bu söylem puta tapıcılığın ne boyutta olduğunu gösterir. Buna karşı çıkanlar da yobaz, gerici gibi ifadelerle tanımlanır. islami muhafazakarlığı eleştirenlerin din düşmanı, Kemalist muhafazakarlığı eleştirenlerin Atatürk düşmanı olarak tanımlanması da toplumda eleştirel düşüncenin ne boyutta olduğunu gösterir.
farklılıkları anormalleştirip sürekli bir öteki yaratığımız sürece toplumsal çeşitliliğe değil, birbirine nefret kusan ''ötekiler''e rastlayacağız. belki de en doğrusu ''biz'' ve ''ötekinin'' içini doldurmak yerine ''insanlığın'', ''insan'' kavramının içini dordurmak...
uludağ sözlük'te son zamanlarda bolca görebileceğiniz zihniyetin tezahürüdür. farklılıklar üzerinden kendi kimliğini yüceltip bir ''öteki'' yaratan bu zihniyet ergenlikten kalma patolojik bir düşünce yapısını gözler önüne serer. bolca nefret söylemi, ötekileştirme içerir. işte bu zihniyettir hrant'ı öldüren, işte bu zihniyettir kürtlerle türklerin eşit olamayacağını düşünen ve bu zihniyettir ahmet kaya'yı vatan haini ilan eden.
hiç tartışmasız en güzel gülümsemedir.o adamın konuşmasında ve gülümsemesinde bir şeyler var zaten.bir insan nasıl olur da o kadar güzel güler ve o kadar nahif konuşur.
samimiyetiyle,kurgusuyla,senaryosuyla,minimalistliğiyle,oyuncu kadrosuyla,müzikleriyle muhsin bey'dir.filmin hemen her saniyesinde yavuz turgul-şener şen kalitesi hissediliyor.sanat müziği-arabesk,beyefendilik-görmemişlik,eski-yeni kavramları uç noktada olmadan resmen hayatın ta kendisi izleyiciye sunuluyor.böyle bir filmi izlemek insanı mutlu ediyor aynı zamanda da buruklaştırıyor.çünkü hiçbir türk filmi bu filmden alınan tadı vermiyor.zevkle izleyin yoldaşlar...
tercih döneminde başıma gelmiş ve beni keşkelerle dolu bir hayata sürüklemiştir.lisedeyken ben akademisyen olacağım gerekirse sonuna kadar ingilizce'yi öğrenirim 3.50 ortalamayı da tuttururum diyordum.bugün hazırlıkta elementaryde olmama rağmen hoca sürekli ingilizce konuştuğundan hiçbir şey anlamadım.üstelik ben bu ingilizce'yi geçsem de 1.sınıf tamamen ortak derslerden ibaret.bu ortak dersler de ingilizce.şimdi tercih döneminde bana edebiyat veya türkçe öğretmenliği yazsana oğlum ya akademisyen olmazsan diyen arkadaşım geliyor.her türlü olurum diyordum ona da.tabi neye güveniyor fındık beynim 11. ve 12. sınıfta edebiyat 100 almışım,90 altı not almamışım ona güveniyorum.veee liseyi düşündüğümde hayatımın en güzel ve başarılı seneleri geçmiş diyerek kendimi yiyip bitiriyorum.siz siz olun tercihlerde perspektifinizi geniş tutun.yaşam hayallerden çok farklı...
kızlara çıkma teklifi edip onlara yemek ısmarlayacağına, filmini cipsini alıp evde keyif yapan benim gibi erkektir.hee bu çıkma teklifi etmeyeceği anlamına da gelmez.
her sene eksiksiz yaptığım faaliyettir.hatta ailedekileri uyarıp onlara da kapıyı açtırmıyorum.sahur 4'te iken 02.30'da kapımdan geçip okuduğum kitaba 10 dk ara vermemi sağlayan,izlediğim diziyi bölmeme neden olan adama kapı açıp bir de para mı vereceğim.ahh şöyle 2.katta oturmak yerine apartmanın 7.katında otursaydım diyorum bazen.
türklerin iyi film yaptığını apaçık ortaya çıkaran eşkıya filmidir.bunun dışında kader,masumiyet,gönül yarası,kabadayı,bir zamanlar anadolu'da,uzak,babam ve oğlum,gemide filmleri de bu kategoride sayılabilir.
dokuzuncu nesil kompleksini ortadan kaldıracak olan hadisedir.bari bunların üstüne fazla gitmeyin sözlük.yedinci nesil alımında ben çektim bari bunlar çekmesin.
ne seviyede olduğunu bilmemektir. sınıfındakiler de düz lisede ve sayısalcı olduklarından biraz gayret etmeleri, birkaç senesinin kendini einstein sanmakla geçmesine neden olur. hatta ve hatta soruların kolay sorulmasından kaynaklanan yüksek diploma notları da bulunur. vakit ygs, öss her neyse, böyle büyük sınavlara geldiklerinde ise ilk 20-30 bine giremezler. ya kıytırık diyebileceğimiz bir mühendisliğe girerler ya da bir sene daha sınava hazırlanırlar. eğer kıytırık diyebileceğimiz mühendisliğe girmişlerse 4 sene sonra mezun olurlar, işsiz gezerler ve sistem eleştirisinde bulunurlar. sınava bir kez daha hazırlanıyorlarsa hem sınırlı kapasiteleriyle sınava hazırlanırlar hem de sistem eleştirisi yapacak bir kanka bulurlar. sınava girdiklerindeyse yine sonuç en iyi ihtimalle 20 bindir.
hee şunu da söyleyeyim genelleme yaptım diye tüm düz lisedeki sayısalları kastettiğimi düşünmeyin. aralarında cidden büyük şanssızlık sonucu düz liseye gelip, -gerçek seviyesini bildiğinden- sayısal seçip başarılı olanları da vardır. ne yazık ki benim okulumdan böyle biri çıkmadı ve kaç bine girdiklerini, kaç puan aldıklarını hala söylememekteler.
bu gece itibariyle tekrar başladığım en keyif aldığım gecelerdir.yaklaşık 10-15 günü sadece uyuyarak ve dizi izleyerek geçirdiğim de düşünülürse -bu açlıkla- üniversiteler açılana kadar 5-6 kitap okurum.
sözlük yazarlarının yaptığı tercihlerdir.
boğaziçi üniversitesi-türk dili ve edebiyatı
boğaziçi üniversitesi-tarih
istanbul şehir üniversitesi-türk dili ve edebiyatı
odtü-tarih
29 mayıs üniversitesi-türk dili ve edebiyatı
ankara üniversitesi-türk dili ve edebiyatı
osmangazi üniversitesi-türk dili ve edebiyatı
sakarya üniversitesi-türk dili ve edebiyatı
sıralamam da ts2'de 2293'tür.
akla mantığa uymayan saçma bir harekettir.sen zaten sayısalı yapamadığın için düz liseye gitmişsin.sırf sözeli kötü olduğu için düz liseye giden birine en azından ben rastlamadım.sonra düz lisede fizikçiler kimyacıların gazıyla sayısal seçiyorsun.öyle 9.sınıftaki gibi sayılar,denklemler olmuyor artık,sen mat2 yapmak zorundasın.dördüncü sınıfa geliyorsun ygs'den alığın 300 puana seviniyorsun.hatta diplomada okul birincisi diye adın çıkıyor.çevredekiler ne kadar çalışkan çocuk diye sana imreniyor.sonra lys'de ne oluyor.okuldan 60 puan gelecek olmasına rağmen sen 400'ü bulamıyorsun.eee arkadaş sormazlar mı sen nasıl okul birincisisin diye.90 ortalamayı nasıl yaptın diye.bunun nedenini açıklayayım düz lisede öğretmenler çocuklar sayısal seçti diye onlara özel ilgi gösterirler.matematik ortalaması 75 iken çıkar 86-87'ye.sonra bu çocuk takdir alır,iyi bir üniversiteye gideceğini düşünür.tabi bu evrede de bir reşat nuri okumaz,yakup kadri okumaz,peyami safa okumaz.onları okuyan sözelci düz liseli de 450 puan(yüksek puan olmamasına rağmen) alarak en yakın takipçisine 15-10 puan atarak birinci olur.onun ismi okulda çıkar mı hayır.çünkü düz liseli sayısalcı lys'de ne kadar kötü yapsa da ygs puanı ne kadar düşük olsa da diplomada birincidir.bu sözelcinin sinirini bozsa da artık o odtülü veya istanbul üniversitelidir.bu koşullarda olan odtülü biriyle tanışmak isterim.