Şair, yazar, eğitimci Mansur Balcı önceki gün istanbul’da tedavi görmekte olduğu hastanede, 60 yaşında hayatını kaybetti.
Bergama siyanürlü altına karşı halk mücadelesinin önemli isimlerinden biri olan Mansur Balcı, Moğollar tarafından bestelenerek çevre hareketinin sembol şarkılarından biri haline gelen ‘Ölüler Altın Takar mı?’ın şairiydi. Bergama hareketinin manifestosu sayılabilecek 17 Köy Kitabesi de Mansur Balcı’nın kaleminden çıkmıştı.
Mansur Balcı 1957’de Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde doğdu. ilk ve orta öğretimini Kahramanmaraş’ta tamamladıktan sonra 1979’da Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi‘ni bitirdi. izmir ve Bergama’da öğretmenlik yaptı. Yazı ve şiirleri 1987’den itibaren Ayrım, Berfin Bahar, Edebiyat ve Eleştiri gibi dergilerde yayımlandı. Kumdan Kule (1992) ve Zar, Zaman ve Tiner (1998) başlıklı iki şiir kitabı bulunuyordu.
17 Köy Kitabesi
Bir dönem Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde (ÖDP) izmir il yöneticiliği ve Parti Meclisi üyeliği de yapan Mansur Balcı, 90’larda Bergama Ovacık’ta siyanürlü altın çıkarılmasına karşı başlayan halk hareketinde yer aldı. Bergama altın madenine karşı hareketin sembolü olan 17 Köy Kitabesi Çamköy’de 18 Mayıs 1997’de açıldı. Binlerce kişinin katıldığı açılış etkinliğini düzenleyen isimlerden biri olan Mansur Balcı’yı Bergama Çevre Platformu’ndan Erol Engel şöyle anlatıyor:
“Mansur Balcı 17 Köy Kitabesi’nin etkinliğin yapılmasında yoğun bir emek verdi. istanbul’dan çok sayıda sanatçı yazarın etkinliğe gelmesini sağladı. Bergama mücadelesini anlatan 17 köyün anıt kitabesinin açılışında da muhteşem bir kalabalık vardı, adeta izmir, istanbul, Ankara, Çanakkale akmıştı Çamköy’e en az 8-10 bin kişiyle buluştuk. Bugün o anıt halen orda her yıl dünya çevre günlerini orada kutluyoruz. 18 Mayıs 1997, o tarihe kadar yoğun eylemlilikler sonrası anıt’ın açılışı dışarıda gelen “karıncanın .kardeşleri” ile adeta “yalnız değilsiniz” diyerek köylülere büyük bir moral motivasyon sağlanmıştı. Bu etkinliğin planlanmasında ve başarıya ulaşmasında emeği geçen mimarlarındandır Mansur Balcı.”
Bugün de Çamköy girişinde bulunan anıtın üzerinde yazılı olan ve Mansur Balcı’nın kaleminden çıkan 17 Köy Kitabesi şöyledir:
BERGAMA OVACIK ÇEVRESiNDEKi
17 KÖY KiTABESi
Üzerinde durduğunuz bu topraklar, Pınarköy, Kurfallı, Bozköy, Sarıdere, Eğrigöl,
Ovacık, Çaltıbahçe, Narlıca, Çamköy, Tepeköy, Yalnızev, Küçükkaya, Süleymanlı ve Aşağıkırıklar köylülerine aittir.
Bu topraklar yediverendir. Ovasında kar gibi pamuk, altın gibi buğday, kehribar gibi tütün, dağlarında vakur çam ve meşeler, derelerinde serin çınar gölgeleri uzanır.
Dostlarını da düşmanlarını da unutmazlar. Barışseverdirler.
Aç gözlü Avrupalıların, Amerika yerlilerine altın için neler yaptıklarını yeni duydular.
Şimdi onlar, her akşam topraklarıyla, hayvanlarıyla, ağaçlarıyla ve birbirleriyle vedalaşarak yatıyorlar ama uyuyamıyorlar.
Hayata karşı altın diyen aç gözlü Avrupalıları sevmiyor, onları konuk saymıyor ama diğer Batılıları hemşehri sayıyorlar.
Altını biliyorlardı ama siyanürü yeni öğrendiler; özenle taşıdıkları altınlarını, siyanürü öğrenince yere attılar.
Onlar buğdayın, ayçiçeğinin, tütünün sarı altın; pamuğun beyaz altın, zeytinin siyah altın olduğunu biliyorlar.
Onlar, buralardan gidip kaybolmak ya da burada kalıp ölmek istemiyorlar.
Onlar bu sıralar hayli öfkeli.
Siyasi umut tacirlerinin ilgisizliğine kızgın.
Karagün dostlarının duyarsızlığına kırgın.
Onlar bu sıralar hassaslar.
Bir bakışta dostu düşmanı ayırıyorlar.
Dost olarak geldinse onlarla tanış, onları dinle, onlarla uzun uzun konuş.
Dost değilsen hemen buradan uzaklaş.
Bu insanlar hayatı ve hayatları olan doğayı çok seviyorlar.
Onlar bilirler ki; ölüler altın takmaz.
Biz bu insanları böyle gördük; böyle tanıdık; böyle anladık ve böyle yazdık…
18 Mayıs 1997
Bergama
Ölüler altın takmaz…
Mansur Balcı’nın şiiri ‘Ölüler Altın Takar mı’ da aynı yıllarda Taner Öngür tarafından bestelendi ve Moğollar’ın bu şarkısı çevre hareketinin simgesi haline geldi:
ÖLÜLER ALTIN TAKAR MI?
Yamaçlarda zeytin büyür
Dallarında siyah altın
Ovasında tütün uyur
Uyanınca sarı altın
Buğday eken altın biçer
Pamuk desen beyaz altın
Çamurunda güzellik var
Kleopatra’nın pudrası
Bakırçay bu yediveren
Almasını bilenlere
Ağaç kesip dağ delersen
Uyanır uyuyan tanrılar
Referandum ettik gari
Madenciye güle güle
Siyanürü duyduk hele
Ölüler altın takar mı?
Bergama’ya yolun düşsün
Siyanürcü şirket duysun
Gördüğün dünya cenneti
Sahipsiz toprak sanmasın
Gittim gördüm bergama’yı
Sordum duyduğum belayı
Yüzler yere düştü ama
Umuduyla birlikteydi
Siyanürcü güle güle
Ölüler altın takar mı?
– Mansur Balcı
“Dünya iyi bir insanı kaybetti…”
Mansur Balcı’nın yakın arkadaşı Haluk Tekeli, Balcı’yı şu sözlerle anlatıyor:
“1995 yılında solda yeni bir arayışın içinde olduğumuz zamanlar. Farklı çevreler ile temas edip yeni ne yapabilirizi konuşuyoruz. Bir toplantıda üzerinde yeşil kadife ceketi, uzun saçları, incecik deri bir kravatı ile oturan bir kişi dikkatimi çekti. Söz aldığında bütün efendiliği,sakinliği ve tane tane konuşması ile öne çıkıyordu. Konuşurken ellerini kullanıyor, sürekli betimleme yapıyor, gözleriyle beni anlayın diye bakıyordu.
Çok yakın düşünüyorduk, kim olduğunu öğrenmeye çalışırken geçmişte birbirine düşman iki gelenekten olduğumuz ortaya çıktı. Hiç sorun etmedik, o günden sonra büyük bir dostluğu, kardeşliği, arkadaşlığı, yoldaşlığı yaşadık.
(…)
1999 depreminin hemen ardından Yalova’ya beraber gittik. Bir çadırkent inşa ettik orada adı “Dayanışma Köyü” olan. Bütün yeteneklerini ayaklandırdı, o büyük yıkıma, acıya karşı dayanışma için. iki aya yakın süre yaşadı o insanlarla birlikte.
(…)
Can Yücel artık hastalığının son dönemine geldiğinde görev yine ondaydı. Dokuz Eylül Tıp Fakültesi’nde aylarca “Can abi” diye hitap ettiği büyük şaire günde 3 vardiya 24 saat bakım görevini organize etti. Datça’da son yolculuğuna birlikte uğurladık.
(…)
Mansur bizim harcımızım bir köşe taşı, önemli bir bileşeniydi. Onsuz yaşamda hepimiz eksildik, dünya iyi bir insanı kaybetti. Tercihlerinde eli titremedi, düşündüğü gibi yapmaya çalıştı, kalbi büyüdü, dünya küçüldü, şimdi o evrenin sonsuzluğuna doğru ondan öncekilerin yanına, bizi beklemeye doğru yola çıktı. Çok uzaklardan güle güle Mansur, acıların dinmiş, ruhun yatışmış olsun, geride bıraktığın sözler, anılar hepimize dayanma gücü versin.”
Çerkes kökenli olan Mansur Balcı Çerkes sürgününün 149. yılında, 2013’de Radikal gazetesinde Çerkeslerin Bitmeyen Yası başlıklı bir yazı yayınlamıştı.
“Bekleyin…”
Mansur Balcı ölümünden yaklaşık bir ay önce, hastaneden tedavisi sürerken Facebook sayfasında aşağıdaki şiirini paylaşmıştı. Bu şiir Mansur Balcı’nın son mesajıydı.
Bekleyin
gözlerimi yıkadım bu şiire başlamadan
ellerimi yıktım. sardım sarmaladım bedenimi
buhurdanlık olarak aklımda
demlemeye bıraktım ruhumu
bekliyorum
gecenin dervişi geçer mi buradan
hangi sızıntıma iyi gelir hangi ot
hangi yaram hangi otu çürütür
bekliyorum
düşlerimin başlayan kamaşmasını
dem tutmaya yakın aklımın deliren yanını
şapkama kenar süsleri olsun diye
bekliyorum
şiirin burasına akikten bir taş,
incecik bir çöple işaret bırakıyorum, çünkü
çünkü dünyada tutuklu kaldım
bekliyorum
depreşen şeylerin büyüsüyle damarlarımda
kim kimi yenerse yensin
kazanan deliliğim olacak
çoğalansa cinnetim
tek ayağımı süpürge yaptım
dünyayı süpürüyorum
bekleyin
günün dervişi geçebilir buradan…
Mansur Balcı, izmir
60 yaşında aramızdan ayrılan Mansur Balcı, yarın (19 Mart Pazar günü) Şakirin Camii’nde öğlen namazını müteakip kılınacak cenaze namazından sonra, Ihlamurkuyu mezarlığında toprağa verilecek.
Oyun yazarı ve dramaturg Bahar Akpınar'ın iki oyunu ABD'de ingilizce olarak basıldı.
New York’da bulunan The Ishmael Tree yayınevi Bahar Akpınar’ın ingilizce olarak kaleme aldığı Kıbrıs ve istanbul adlı oyunları yayınladı. 31 Ocak 2017’ta satışa sunulan kitapta Akpınar’ın Kıbrıs ve istanbul adlı iki tiyatro oyunu bulunuyor.
Bahar Akpınar lisan eğitimini ODTÜ’de Kimya Bölümü’nde yaptı. Ardından özel sektörde çalıştı. Ancak kendi deyimiyle “yazı ile arasında varoluşsal bir ilişki” vardı; kimya kariyerini ardında bırakıp Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümünde Dramatik Yazarlık ve Dramaturgi bölümüne girdi.
Eğitimi sırasında bir yandan yazmaya ve üretmeye başladı. 2009 yılında Suat Taşer Kısa Oyun Yarışmasında Başka Topraklar Üzerindeadlı oyunuyla Sahnelenmeye Değer Oyun Ödülü ve 2011 yılında Schrödinger’in Kutusu adlı oyunuyla mansiyon kazandı. 2011’de fakülte birincisi olarak bu bölümden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini yapmak üzere Glasgow Üniversitesi’ne gitti. Theatre, TV and Film Studies bölümünde Oyun Yazarlığı ve Dramaturgi Yüksek Lisansını yaparken University Trust Leadership Scholarshipve iskoç yazar Catherine Carswell anısına verilen burslara layık görüldü. Henrik Ibsen’in kadın karakterlerini 19. Yüzyıl toplumsal cinsiyet yargıları üzerinden incelediği Ibsen’in Sıradışı Kadınları adlı kitabı 2013 yılında Norveç’in Ankara Büyükelçiliği’nin katkılarıyla basıldı. Ibsen çalışmaları dolayısıyla 2014’te Norveç Büyükelçiliği, 2016 yılında Norveç Ulusal Tiyatrosu tarafından Uluslararası Ibsen Festivaline davet edildi. Bir süre Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Halen aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Enstitüsünde doktorasına devam ediyor.
ek olarak, pek çok kişinin khk ile uzaklaştırılan meslektaşları için ağzını açmadığı şu günlerde kurduğu cümleler özellikle çok kıymetlidir. genel olarak da dersleri, eletirileri, oyunlarıyla sadece türkiye tiyatrosu için değil, ibsen'in sıradışı kadınları kitabı düşünüldüğünde, dünya tiyatrosu için kıymetli bir isimdir.
kadın kadının düşmanıdır.
bak bak gelin kaynana mesela
kadınlar birbirinin kuyusunu kazıyor
o zaman biz neden onlara üzülelim
...
gibi ataerkil zihniyeti temize çıkarak cümlelerden vazgeçin. şunu unutmayın ki erkek, kadın ya da diğer cinsiyetlere sahip herhangi bir insan eril düşünebilir. bunu çoğunlukla erkekler yaptığı gibi bazen -kimi zaman size göre çoğunlukla- kadınlar da yapar. burada mücadele edilmesi ve üzerinde durulması gereken, bu düşünceyi yok etmektir.