Belki çok önemli bir hareket sayılmaz ama bundan sonra bu siteye girmemeye yemin etmeme sebep olan başlıktır. Yazıklar olsun, kendi Peygamberimize bile saygımız kalmadıysa artık.
-Akşam saatlerinde gördüğü ilk açık oturumu açıp karşısında uyuması.
-Kanal çevrildiğinde uyanması.
-Uyuduğunu değil gözlerini dinlendirdiğini iddia etmesi.
-Horlaması.
Bazen gelmez de yanı başımıza, yüzünü gösterir ve gider. Hatırlatır kendini insanlara. Bu "ölüm korkusu" denilen ölümden midir acaba, ölümden sonrası için mi...
Arkadaşıma attığım mesaj bu konuya iyi bir örnektir:
-ilayda köydeymiş, internet olmadığından sınav sonucuna bakamamış.
-Bakamaz tabi. Ne arasın orda internet. Bu arada çölde ne işi varmış?
Civcivinin ölmesi ile gidip bir tane daha alan, onun da ölmesiyle hayata küsen, bir daha evcil hayvan almamaya yemin eden, büyüyünce de çocuklarının eve hayvan sokmasına izin vermeyen çocuktur
Her ne kadar son bölümleri eskileri kadar güldürmesede, Avrupa Yakası çoğumuzun hayatına öyle bir girmiştir ki... Özellikle çarşamba günlerinde içimizde bir boşluk hissetmeye başladık bile. Belki bu sefer başlamadı ama bitişi süper oldu. Emel Sayın kulaklarımızın pasını sildi süpürdü. Ata Demirer de söylediği parçayla uzun süre akıllarda yer edineceğe benziyor. Şimdi biz gençliği sollayıp, kariyeri fulleyip, çayımızı da demleyip sonra ne yapacağız?
Dinleyenler çok sever. Ancak çalan kişi için olay hiç de göründüğü gibi kolay değildir. Çalmayı doğru dürüst öğrenene kadar zaten ömrünüzün yarısı geçmiştir. Diğer yarısında da klasik kemençenin karadeniz kemençesinden farklı olduğunu, karadenizli olmadığınızı anlatmakla geçirirsiniz.
Uzun süredir kendisinden yeni bir albüm beklenen, çaresizlikten hala eski şarkıları dinlenen sanatçımızdır. Artık bütün parçaları her kelimesiyle ezberlenmiştir. Daha fazla bekletmesine lüzum yoktur kanımca.
Çeşitli evreleri ve bu evrelerin isimleri ile ortaokul öğrencilerinin ömürlerinin en güzel yıllarını çürüten biyoloji konusudur. Günümüzde ise bu enteresan isimler yeni müfredatın öğrencilere çektiği kıyak nedeniyle kaldırılmış ve bizler mal gibi ezberlediğimizle kalmışızdır.
Korkudan daha fazla dayanamayıp ilk yirmi dakikasında kapıdaki görevliye beşka bir filme geçeyim diye kendimi yalvarırken bulduğum filmdir. En korkunç sahnesi çocuğun tabakları yere düşürdüğü sahnedir.
Güngören, Merter, Topkapı, Davutpaşa, Zeytinburnu... Hepsi aynı yerdir. Tek şubeli bir kolejdir.Ancak bu okulda okuduktan sonra, lisesine geçmek için sadece iyi bir puanın yeterli olmadığı öğretmiştir birçok öğrenciye. Neşeli dostlukların kurulduğu bir okuldur sonuç olarak. Bir Lalezar adlı dergisi meşhurdur bir de erkek öğrencilerinin yılmaz savunucusu, haksızlıkların baş düşmanı, geniş espiri ve fıkra dağarcığına sahip ingilizce hocası.
-Patatesli yumurta ve maklube
-Kırılmış sifona bağlanmış, aşağı sarkan ip
-Halıda tencere tabanı şeklinde yapışmış yanık gazete kağıdı
-Köyden gelen teneke teneke zeytin ve reçel haricinde buzdolabının tam takır olması
-Yerlerde test kitapları, onların üzerinde mp3'ler
-Aşağı katta mutlaka fısıltıya bile şikayete gelen yaşlı bir teyze
-Yukarı katta mutlaka gürültü halinde yere tıklayarak mesaj veren mafya kılıklı bir herif
-Hangi bölüm?
-Tıp, diş doktorluğu.
Karşıdakinin ağzı aniden ardına kadar açılır. Ve iki elin tüm parmakları olabilecek en ücra köşedeki azı dişini göstermektedir.
-Benim de şimdi şu dişimde şöyle bişi var. Aha aha bak bak. Ne olabilir?