Yaklaşık 2 ay önce güney koreli bir arkadaşıma göndererek gerçekleştirdiğim hadisedir. Internette şöyle basitce bir göz gezdirdiğimde aslında birçok kişinin hobi olarak yaptığını gördüm. (bkz: postcrossing)
Emin olun ki dostlar el yazınızla özenerek yazdığınız yazının 7600 km ötede daha önce hiç görmediğiniz birinin eline geçmesi içinizde sımsıcacık bir his uyandırıyor.
Size "yav kardeşim kaçıncı yüzyılda yaşıyoruzzz mektup,kartpostal mı kaldı ? " diye gülüp dalga geçmeye çalışanlara aldırmayınız.
Biz de biliyoruz teknoloji gayet gelişmiş tek tuşla birden fazla mesajla iletişime geçebiliriz. Ama bu manevi yönden insanı iyi hissettiriyor.
Neyse efendim kısaca bunlar küçük güzel detaylar sevdiklerinizle kartpostallaşmanız dileğiyle..
Yapılan yeni bir çalışmada, dürtü kontrolünün sinirsel temeli incelendi ve erteleyenler ile yapanların beyinlerinin, gerçekten temel bir seviyede farklılık gösterdiği bulundu.
Manyetik yankılama görüntüleme (MRI) yöntemi kullanılarak, 264 kadın ve erkeğin beyinleri incelendi. Daha sonra katılımcılar, eylem ve dürtü kontrol etme yeteneklerinin ölçüldüğü bir anket doldurup, ‘karar ile ilgili eylem yönelimi’ (AOD) puanı elde ettiler. Ya da diğer bir ifadeyle, kendilerinin ne kadar ‘erteleyici’ veya ‘yapıcı’ oldukları belirlendi.
Bulgular,erteleyicilerin genelde daha büyük bir amigdalaya sahip olduklarını gösterdi. Amigdala, beynin korku ve duygulara yönelik ana kontrol noktasıdır.
Yazarlar, Psychological Science bülteninde yayınlanan tezlerinde şöyle açıklıyorlar: “Bu yüzden daha yüksek bir amigdala hacmine sahip olan insanlar, içinde bulundukları duruma karşı daha yönelimli oluyor ve bu sebeple, iyi bir gerekçe olmadığı sürece bir hedefe başlamaktan çekinmeye ve işlerin başlangıcını geciktirmeye eğilim gösteriyorlar.”
Bu yüzden erteleyiciler, sık sık sanıldığı gibi tembel ve hırs yoksunu olmaktan ziyade, sadece tehlikeden kaçınıyor olabilirler.
Aslında göz kontağı kurmanın sosyal ilişkilerin kalitesini belirleyen faktörlerden biri olduğu söylenir ama bu tüm kültürlerde geçerli değil.
Örneğin Finlandiya’da bunu yaptığınızda bir sorununuz olduğu ya da sakladığınız bir şey olduğu varsayılıyor.
Yeni bir araştırma, insanların 3,2 saniyeden uzun süren göz kontağından rahatsızlık duyduklarını gösterdi.
Psikolog Alan Johnson’ın Londra Üniversitesi’nde yaptığı araştırma, insanların çoğunun uzun süren göz kontağı karşısında tedirginlik duyduklarını, kendilerini merak edilen bir objenin incelenmesiyle özdeşleştirdiklerini gösteriyor. Bu durumda kontağı kuran kişinin tehditkar, güvenilmez, kötü niyetli olduğu algısı oluşuyor. Ancak göz kontağını kuran kişiyi tanıyorsak ve gözlerinde gerçekten samimiyete dair bir ışık görmüşsek süresi uzun olsa da güven duygusu iletmeye devam ediyor.
1900’lü yılların başına geldiğinde insanlar klasik fiziğin her şeyi açıkladığı ve bu nedenle fiziğin artık yavaş yavaş sona erdiği düşünülüyordu.
Fakat 1905 ve 1915’li yıllarda açıklanan Görelilik Teorileri ve 1920’li yıllarda ortaya çıkan Kuantum Fiziği bize yepyeni bakış açıları kazandırmış oldu.
Küçük cisimlerin(proton, elektron,…) normal hayatta tecrübe ettiğimizden çok daha farklı davrandığı fark edildi.
Klasik fizikte, her şey belirlidir(zaman, konum, momentum…). Ancak kuantum fiziğinde bu geçersizdir.
Görelilik teorisinde zaman, hız, uzunluk, momentum gibi kavramlar görecelidir.
Kuantum Fiziği’nde konum, momentum, hız, enerji asla ve asla kesin olarak ölçülemez daima belirsizlik vardır. Üstelik dalga-parçacık ikiliği, sıfır noktası enerjisi, paralel evrenler gibi gündelik hayatta tecrübe edindiğimiz bilgilere tamamiyle aykırı sonuçlar doğurur. Örneğin klasik fizikte eğer bir deneyi tamamı ile aynı şartlarda 2 veya daha fazla yaparsanız aynı sonuçlar elde edersiniz.
Kuantum fiziğinde ise bir deneyi aynı şartlar altında yapsanız dahi farklı sonuçlar alırsınız çünkü kuantum fiziğinde olaylar rastlantısaldır.
Albert Einstein, kuantum fiziğinin doğmasında öncülük etsede Kuantum Fiziği’nin bu yönde kaymasını eleştirmiştir ve “ (bkz: tanrı zar atmaz)” diyerek Kuantum Fiziği’ndeki rastlantısallığı eleştirmiştir.
Kış aylarının gelmesi ile çoğu insanda başlayan kötü alışkanlık. Alışkanlık diyorum çünkü amaaan diyip günde 3 bardak su ile dolaşan insanlar var efendim. Unutmamak için birkaç yöntem var şahsım tarafımdan bildiğim.
1. Su içme Hatırlatıcısı
Google Play Store'da ''water drink reminder'' isimli bir uygulamayı yaklaşık 1-2 haftadır kullanıyorum. Uygulamada kilo - boy oranınızı , uyuma-uykudan uyanma saatlerinizi giriyorsunuz. ve günlük ne kadar su içmeniz gerektiğini ayarlayıp bir 24 saatlik su içme tablonuzu çıkarıyor. Sanırım 30 dakikada bir bildirim geliyor.. ''şş bilader su iç vücudu yorma artık diyor'' ve çok güzel bir bildirim sesi var , su sesi evet ''lıklıklık''.
Bu ve buna benzer uygulamalar mevcut önerilir..
2. 1.5 Litrelik Su Şişesi
Özellikle masa başı iş ve okulda bulunanlar için önerilir. Masamıza 1.5 litrelik su şisesi konulur ve her 40 dakikada bir defa yudum alınır. Bu şekilde hem ağzımız sürekli kuru kalır belli periyotlarla ve su içme gereksinimi duyarız..
3. Renkli kağıt
Sabah kalktığımızda baş ucumuza renkli kağıt ile ''Su içmeyi unutma'' yazısı yapıştırılır ve yanında bir bardak su içerek güne başlanır. basit ve etkili bir yöntem gün içinde unutmamanızı sağlayabilir.
günde en az 2 litre su içmeyi unutmayalım , esen kalın.