türk yöneticilerinin, yıllardır değişmeyen zihniyeti yüzünden bir sene daha bursaspor'da kalan futbolcu. tamam fener'e ya da galatasaray'a vermeyin. ama bırakın adam kendisini daha çok geliştirebileceği bir takım ve ülkeye gitsin. sonra da neden yurt dışında yeterince oyuncumuz yok diye hayıflanırız. böyle yöneticiler var olduğu sürece daha çok hayıflanırız.
galatasaray'ın yeni transferidir. sadece 'helal olsun' diyorum. bakalım bizim uyuyan yöneticiler de bir karşılık verecek mi bu transfere? biraz zor ama yine de bekliyoruz.
not:fener'liyim.
bunu sen söyleme selçuk. lütfen söyleme. mehmet topuz söylesin, bilica söylesin, özer söylesin ama sen, uğur, alex, volkan söylemeyin. çünkü artık inandırıcılığınızı kaybettiniz. her sezon başında böyle demeçler vererek taraftarı uyutacağınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. yeter artık konuşmayın sadece sahada topunuzu oynayın. he bir de, kendi oynadığı bölgeye oyuncu alınırsa morali bozulmayacakmış beyefendinin. alıştınız tabi yatarak para kazanmaya.
edit:imla
demokrat! partinin yeni genel başkanıdır. hani olur ya inanamazsın, olamaz dersin ama olur. işte öyle bir şey. "demokrasi" ve "hüsamettin cindoruk" kelimeleri yanyana geldi. oysa biz alışmıştık 'darbeci hüso'ya.
"bir yapbozu tamamlarken bakıyorum
büyük parçan eksik kalbin olduğu" dizeleriyle insanın kalbini paramparça eden, teomanın 6. albümüne de ismini veren, teoman-şebnem ferah klasiklerinden biridir.
-benim gerçekliğimin ölümsüzlüğü yaşatmakta hüznümü.
-rabbime hamd-ü senalar olsun, yazdırıyor ilham kaleme elhamdülillah yolundayım. ne eyleyim alemi?
-sana neden bahsetmemi istersin? hanım kızların iz bırakmadan yürüdükleri karlı yollardan mı? cemiyet aleminin ayaklarını kapan kapanlardan mı? ortaokul çocuklarının elindeki renkli haplardan mı?
-aynalarımı çatlattım ben, darmadağın, tuzla buz oldu içim lakin ucuz atlattım ben, ya sen?
orhan pamuk'un bazen tek bir anı sayfalarca anlattığı, bazen de koskoca yılları tek bir cümleye sığdırdığı, olay örgüsünden çok şiirsel diliyle okuru etkilediği ve aşkın insana neler yaptırtabileceğini gözler önüne serdiği, en sevdiğim romanıdır.
Rüyalarıma giriyorsun bazen, belli belirsiz yüzünü görüyorum sanki. Unutmuşum galiba yüz hatlarını biraz. Yanaklarını, dudaklarını, kaşlarını... Ama bir şeyi unutmadım, unutamadım belki de; gözlerini. insanlara bir başka bakıyorum artık, gruplara ayırıyorum onları; sana benzeyenler, benzemeyenler. Benzemeyenlere hiç bakmıyorum bile, biraz benzeyenlere bakıyorum. Her seferinde ayrı bir yerini benzetiyorum onlara, bazen kaşlarını, bazen saçını, bazen ellerini, bazen de gözlerini. Rüyalardan hatırladığım kadarıyla tabii ki... Sonra kızıyorum kendime, nasıl benzetirsin diye. Senin sevdiğin, senin bir tanen, başka birine benzeyebilir mi hiç? O bir tane, adı üstünde "bir tanen" senin. Bu yüzden sevmemiş miydim onu? Kimse gibi olmadığı için sevmemiş miydim? Yoksa niye unutamadım hala, üstünden bu kadar zaman geçmişken? Niye ondan bahsediyorum hala, yerli yersiz başkalarıyla konuşurken? Unutmaktan mı korkuyorum yoksa, tıpkı unutulmaktan korktuğum gibi? Ne kadar çok şeyden korkmaya başladım böyle, eskiden böyle değildim ben. Ne zaman tanıştım korkularla? Ne zaman kaynaştım bu kadar onlarla? Ondan sonra mı oldum böyle, yoksa korkak bir heriftim de kendimi mi kandırıyordum? Tıpkı bazılarına, onu unuttuğumu söyleyip kandırdığım gibi. Unutmadım işte, unutamadım. Bu kadar güçsüzüm işte, bu kadar iradesiz. Bunu kendime bile söyleyemiyorum. Bu kadar korkağım işte. Alıştım ama artık korkularla yaşamaya, senden sonra alıştım. Senden sonra alıştığım birçok şey gibi... Nerdesin şimdi, ne yapıyorsun, kimi düşünüyorsun, yarın ne yapacaksın, insanlara nasıl bakacaksın? Bilmiyorum. Ama ben biliyorum nasıl bakacağımı, biliyorum kimi düşüneceğimi. Yine sınıflara ayıracağım onları, farklı farklı bakacağım her birinin yüzüne ve yine seni düşüneceğim, sadece seni. Tıpkı senden sonra olduğu gibi...