zulüm görmüş, işkenceyle öldürülmüş canım insanın hatıralarını, çektiklerini; aşkını belki geleceğe aktaran diğer bir güzel insan joan jara. keşfettiğim için mutluyum; ama okuduktan sonra daha da mutlu olacağım.
ya da hüzünlü mü demeliyim, bilemedim.
bizzat gittim gördüm ve diyorum ki türkiye en az beş yıl daha böyle şampiyonalardan madalyayla dönemez ve mini mini çocuklar Ryan Lochte'ye hayran kalmaya devam eder.
saygılar.
iyi bir sanatçı, çok da severim ama eleştirdiği arabesk şarkıcıların ondan daha beyefendi olduğunu fark edemeyecek kadar büyük bir egosu var. empati kuramıyor, sürekli kavga halinde.
oysa güzel abim düşüncelerini ağırbaşlılıkla, iyi niyetle, hakikaten anlatmak için dile getirsen çok daha fazla kişi sana saygı duyar, çok daha fazla kişiye ulaşır müziğin. insanlar o zaman işte senin beyanatların, inanışın yahut ideolojinle ilgilenmez.
ucuz siyasetçiler gibi ucuz bir üslupla propaganda yaptığında öyle basit görünüyor ki o sahnedeki piyano çalan adam entelliğinden eser kalmıyor.
türkiye'de vereceği konserlerin tarihi belli oldu.
5 aralık Ankara ,
11 aralık istanbul ,
8 aralık Bursa ,
9 aralık Eskişehir ,
11 aralık Denizli ,
ve 13 aralık izmir.
istanbul'un bilet fiyatı bursa'dakinin yaklaşık iki katı. tabii çok elit ya istanbul dinleyicisi, yer olarak suada club'ı uygun bulmuş organizatör.
başka yerde olsa gidecektim sanki, benim ki gevezelikten başka bir şey değil. *
tüm diğer türlerde olduğu gibi herkese hitap etmeyen sakin insan müziği.
pek severim, bilinenleri dinlemekten ziyade 500 kişinin tıkladığı alternatif şarkılara bayılırım. huzursuz zamanlardan, rahat vermeyen insanlardan kaçmanıza yardım eder.
ama neşeliyseniz yanından geçmemeniz gerekir. kötü gün dostudur o.
hem her duygunun başka müziği var. ihtiyacınız olana sığınınız!
adil yönetici tasviri ne kadar doğru bilemeyeceğim ama öyle olduğu söylenir. Jean-Paul Roux, Büyük Moğolların Tarihi Babur kitabında kendisi hakkında detaylı inceleme yapmış. okumakta fayda var.
savaşçı yanı değil benim ilgilendiğim, edebî yanı elbet!
şiirlerinde pisagor denklemi kullanan tek şair o. hatta pisagor değil, bu ömer hayyam denklemidir demişti hoca.
kocaeli üniversitesi'nde düzenlenen Babur ve Babur-nâme Üzerine Araştırmalar Uluslararası Çalıştayı'nda konuyu örneklerle anlatan adını ne yazık ki unuttuğum akademisyeni ağzım açık izledim.
demek babür şah'ı görsem ne yapardım.
''zaman yalnızca armutları olgunlaştırır'' sözünü kim dedi bilmiyorum ama söyleyen kişi armut kadar lezzetli bir cümle kurabilseymiş keşke.
okudum, zaman geçti daha çok okudum.
zaman geçti hararetli tartışmalardan; kendimi haklı çıkarma, son sözü duyurma çabalarından arındım. susmayı - dinlemeyi öğrendim,
23, 24, 25 oldu.
büyüdüm..
olgunlaştım...
komiklik olsun diye basitleşen insanlara sinirlenmek, onları aşağılamak yerine olan biteni tebessümle karşılamayı öğrendim.
her doğrunun aslında her yerde söylenmesinin nezaketsizlik olduğunu, teşbihin vazgeçilmezliğini,
kendimden yaşça büyük ve saygın insanlarla tanıştırıldığımda ''memnun oldum'' denmeyeceğini
görgüyü, saygıyı, bilgiyi öğrendim.
hatta ''öğrendim'', ''biliyorum'' demenin bile ayıp olduğu kibirli cümleler için özür dilemem gerektiğini de öğrendim.
öğrenmek olgunlaşmayı doğurur.
ve olgunlaşmak doğadaki tüm canlıların ortak özelliği, meyveye indirgenip küçümsenecek kadar doğal bir hadise değil.
can dündar'ın Birand - Bir Ömür, Ardına Bakmadan kitabı piyasaya çıkmış, röportaj da onun için yapılmış. özel hayatından, kanser serüveninden, ölümden, yaşamdan, çapkınlıklarından konuşulmuş.
televizyonla alakam sınırlı olduğu için kendisini pek tanımıyordum, belki bu nötrlüğümden olacak pek sevdim kendisini.
björk çakması olmaktan öteye gidemeyen bir yasemin mori şarkısı. cümle vurgusunu bile benzer yapmış, gece gece dinleyip sinirlendim. olacak iş değil!
müzik adına yapılan tüm değişiklikler/ yenilikler güzel, çok güzeldir ancak taklit kötüdür. yurdum müzisyeni bunu öğrenemedi gitti ya ona yanarım.
bir de 'şarkıyı anlamıyorsunuz,bu bizim ülkeye fazla' cılar var sanıyorum mori'yi sahiplendikleri için gözlerine perde inmiş,
çakma adımlarla ülke müziğinin gelişeceğini sanıyorlar. na na na...
indie tarzı sevenler için nimet grup. üyelerin 3'ü Şili, biri Amerikalı.
INVISIBLE EMPIRE ve land adında iki albümleri mevcut, singleları da var ama o kadar detaya gerek yok.
kendi sitesinden bakabilir http://dulcesky.com/
buradan da hepsini dinleyebilirsiniz. http://soundcloud.com/dulcesky
beğenme garantilidir. *
bu da en sevilen şarkıları i dreamt of you. dinleyenlerin 200 bini geçtiğine bir sevindiler, bir sevindiler anlatamam.
romanın ön sözünde der ki mehmet kaplan:
''Eroine alıştırılan gibi kolay, hafif, sudan yazılara alıştırılmış okuyucu kütlesi için bu yazıların okunması ve anlaşılması bir hayli güçtür.''
kimi zaman tüylü, kimi zaman tüllü saça takılan ufak toka. türlü türlü modelleri var, ama çoğumuz adının fascinator olduğunu bilmiyoruz. tüllü taç, tüllü toka, şapka şeklinde toka, tüllü taç gibi bir sürü arama sonuçları var internette. geçenlerde canım istedi alayım dedim. yolda izde aksesuarcılarda gözüme çarpmıştı ama sitelerde bulamadım istediğim gibisini. ve sonunda o kadar ısrarlı aramışım ki hem adlandırılışını hem de amazonda uygun fiyatlı binbir çeşidi buldum.
ben yandım eller yanmasın deyu yazıyorum.
bir de hristiyan kültüründe siyahının cenazelerde takıldığına çokça şahitiz, beyazı düğünde, sadesi kokteylde, süslüsü partide vs vs. kullanım alanı bir hayli geniş.
ve duruşunuz, giyiminizle onu taşımak da önemli tabii.
çaba, düşünce güzel ama çocukça. en azından eylemlerden ve twitter hesabındaki yazılanlardan sezdiğim bu. bir kere bu kadar konuşmayacaksın. 'hadi bul da göreyim', 'yakalayamazsın ki' gibilerinden gereksiz tahrik, dahası çocukluk triplerinden kaçınacaksın. ağır olacak, işini yapacaksın.
samimi olmak, paylaşmak istiyorsunuz anlıyorum. yine olun lakin dozu iyi ayarlayın ve doğruluğunu teyit etmediğiniz hiçbir habere/ propagandaya göre eyleme geçmeyin. önce iyi araştırın. bunlar itibar zedeler, saygınlık bırakmaz. ki size saygı duyan, sizden medet uman insanlar az değil. siz de onlara saygı duyun.
grubunuza bir 10 numara transfer edin derim. benim sosyal medyadan habersiz halkçı anam, dayım, komşum haberlerde sizi duyunca bir gururlansın, afferin şu çocuklara desin.
iyi olmaz mı?
haydi öptüm gözlerinizden.
Margaret Mazzantini'nin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış film.
yönetmen Sergio Castellitto'nun daha önceki başarılı filmi Non ti muovere'de olduğu gibi yine penelope cruz'la çalıştığını görüyoruz. ki cruz yalnız oyunculuğuyla değil yardımcı prodüktörlüğüyle de filme katkı sağlıyor. yönetmen de öyle, oyuncu olmasından mütevellit kendisine Giuliano rolünü biçmiş. diğer başrol oyuncusu into the wild ve milk filmlerinden tanıdığımız Emile Davenport. jane Birkin, mira furlan, Igor Zoric, Branko Djuric, Isabelle Adriani ve saraybosna film festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülü alan bizim kız saadet ışıl aksoy filmin diğer önemli oyuncuları. fragmandaki metro sahnesinde aksoy'un italyanca konuştuğunu fark ettim,helal olsun ona.
konu bosna'yla ilgili olunca yardımcı rollerde bol bol hırvat ve bosnalı görmek mümkün. Sanja Vejnovic ve Adnan Haskovic gibi.
orijinal film müziği penelope cruz'un kardeşi Eduardo Cruz tarafından bestelenmiş.
14 aralık'ta türkiye'de sen dünyaya gelmeden adıyla gösterime giriyor. o gün benim doğum günüm; ama önemli olan tabii bu değil, oyuncu jane birkin'in de doğum günü olması.
gerçi gala 8 kasım'da italya'da yapılacak ama olsun. kendimden bir şey bulmaya çalışmasam ölürdüm.* italya, bosna-hersek ve hırvatistan'ın birçok şehrinde geçen film umarım güzeldir. kitabı okumadığım için karşılaştırma da yapamayacağım ama editle üzgün surat eklemek istemiyorum.
bir de imdb'de puan derdinde olanları uyarayım konu bosna savaşı olunca In the Land of Blood and Honey'deki gibi ırkçı sırplar filmden değil bu hassas konudan hoşlanmayıp düşük oy verebilir. güzel olsa da olmasa da yüksek puan beklemeyin bu filmden.
amerikan stilist. ayakkabı ve gelinlik de tasarlıyor ama özellikle gece elbiseleri şahane. katrina law gibi ünlü isimlerin üzerinde de görebilirsiniz bu elbiseleri.
koleksiyonlarının tümünü görmek için kendi sitesi ziyaret edilebilir: http://tonybowls.com/ ancak online satış olmadığından bu yukarıdaki link verdiğim siteden faydalanılabilir, dili türkçe nasılsa.
satışın yapıldığı http://www.promgirl.com/s...sr=1&nt=160&ob=da gibi diğer tüm siteleri araştırdım, enteresan bir şekilde fiyat hepsinde aynı. ve paypal kullanılıyor.
düğünü, kınası, nişanı, balosu, mezuniyeti var. o yüzden abiye önemli. bu adama bu kadar yer ayırdıysam bundandır.
polis verilen emri yerine getirmekle yükümlüdür, 29 ekim kutlamalarını engelleyen o değil cumhuriyet karşıtı olan akp hükümetidir.
emniyet mağlumdur içişleri bakanlığına bağlı bir kurum.
nasıl bir kindir insana bunca zulmü yaptıran. allah ıslah etsin.
alışılmışın dışında bir bahman ghobadi filmi.
popüler oyuncular var her şeyden önce.
görüntü yönetmeni ödülü hak ediyor, her kare başarılı. ancak senaryo biraz yavan. politik bir konu (iran devrimi) fon olarak kullanılıyor, ve sahel'in biyografisi değil değil şöförün aşkı anlatılıyor bence.
yönetmenin eski filmlerine atıf yapan kaplumbağa ve at metaforlarının kullanımı fantastik olmuş.
beren saat'in kontakt lens taktığını yakım çekimde fark edince şaşırdım, belirginleştirmek içindir belki. monica bellucci iyi oyuncu ve tabii cesur. rolün hakkını verdi. yılmaz erdoğan ve Behrouz Vossoughi de iyiydi. belçim erdoğan, beran saat, caner cindoruk göze batmadı.
sinemada bahman ghobadi filmi seyredeceğim diye sevinmiştim ancak film bittiğinde akılda o görsellik dışında bir şey kalmıyor. biz buna alışkın değiliz. o yüzden de yeterli gelmiyor film.
son olarak da: bkm'nin olduğu her yerde belçim erdoğan'ı görmek zorunda mıyım? güzel olabilir, çok iyi de olabilir ama torpil değil mi şimdi bu? art niyet ararım ben arkadaş.
protesto etmeyi utanılacak bir şey sanan insanları gün yüzüne çıkarmıştır.
akp paşalar gibi yiyor, yediriyor, kendi dışında olanı ötekileştiriyor, hapse attırıyor esas bundan utanmıyor da uluslararası bir organizasyonda bakanlar protesto edilmiş ondan utanıyor. ah lele kafalar müthiş güzel.
turnuvanın ilk maçına gideceğime son maçına gitmeliymişim, yazık olmuş.
insana ruh katan, enfes program.
o hikâyeleri dinledikçe modern hayatın aslında ne kadar saçma sapan ve tatminsizlikle dolu olduğunu, hiçbir şeyin -ki buna insan da dahil- kıymetinin bilinmediğini daha iyi anlıyoruz.
programın amacı da mütemadiyen bu.
düşünenin de, yapanın da, çekenin de eline sağlık.
ressam olmasından mütevellit eşi fahri korutürk'ün döneminde sanatçılara özel âlâka göstermiş, köşkte resepsiyon düzenlemiştir. aynı zamanda Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi'nin kurulmasında da emeği vardır.
yeni first lady'lere örnek olacak kadar kibar ve birikimli bir hanım efendi. allah kendisine sağlık sıhhat versin.
justin bieber'in az gelişmiş, uzamış haline benziyor.
o kadar ispanyol'un içinden nasıl sıyrılmış da model olmuş anlamak zor. sanırım piyasada uzun boylu kaslı erkek sıkıntısı var. yüzde bir sexylik efendime söyleyeyim bir coolluk olur değil mi? bu çocukta zerresi yok.
neyse, paris hilton'un sevgilisi aynı zamanda.