Allah herkesin başına versin durumu. erkeği duygusallığın boyutlarını abartsa da, yengeç kadını bu duygusallığı zarafetinin ve naifliğinin güzel bir emaresi olarak taşır. mutfağında eşsiz bir aşçı, evinde kocasının karısı ve ihtiyacınız olduğunda iyi bir annedir yengeç kadını.
çok ağır bir dil bilgisi olmadığı için bu açıdan kolay öğrenilebilir. fakat gerçekten çok fazla kelime kökü ve bab olduğundan tam anlamıyla öğrendim demek zor olan kısmı olabilir. ama onun dışında bu bablardan kelimeler türetebildiğinizi ve kelimeleri metne uygun haliyle okuduğunuzu görmek oldukça zevkli hale getiriyor.
küçükken hayal kırıklığı denince gözümün önünde bir kısa film canlanırdı. başını eline, dirseğinide bir masanın köşesine dayamış; yüzüne yerleşmiş belli belirsiz gülümsemesiyle kendini bambaşka bir dünyaya taşımış bir kız çocuğunun, hayalin en beklenen yerinde dirseğinin masadan kayması ve hayal parçacıklarının bir bir yerlere düşüp yok olması. şimdi ise biliyorum hayal kırıklığını,hissediyorum ve artık renklerini kaybetmiş kısa filmim şöyle canlanıyor gözlerimin öünde; tam uykuya daldığınız sırada bir yerden düşer gibi hisseder ve sıçrarsınızya işte bu korkunç anın etkisini belki yıllarca belki ömür boyu hisseden küçük kızın, yok olan hayal parçacıklarını arayan hali...
yağmur yağmur belalara başını tutmak belki, belki ateş ateş denizlere kendini atmaklardı...belki adını dile söyletmemek,kalemle kağıdın vuslatından da kıskanıp atıp her birini kendini attığın bilinmezliğe yok olmak, yitip gitmektir. Belki...
alınan bir şey için yorum yapmayan arkadaştan daha iyidir. iyi veya kötü. en azından fikrini öğrenirsiniz. diğer türlü eğer fikrini önemsediğiniz biriyse düşünmeye sevk eder sizi "ne demek istiyoda demiyo bu gerizekalı" diye.
babanın karşınızda çaresiz, köşeye sıkışmış bi şekilde yalan söylediğini görüp,bu olamaz benim gözümde büyüttüğüm, her şeyi yapar dediğim kahraman diye düşündüğünüz, içinizden son sürat geçtiği halde, şaşkınlıktan, hayal kırıklığından, ve her şeye rağmen saygıdan bir türlü dilinize gelmeyen sözlerin söylenmediği, söylenemediği durumlardır.
eğer haklıysanız ve kavga ettiğiniz kişiyi ince bir taktikle alt etmek isterseniz: o suçluluk psikolojisiyle * güya sizi alt etmek için avaz avaz bağırırken, siz sadece bakmakla yetinin.ama öyle bakın ki sustuğu zaman ona birşeyler söyleyeceğinizi, önemsediğinizi falan zannetsin.ve vakit gelip sustuğunda "cevap vermeye bile değmez, değmezsin" edasıyla bir bakış atıp kavganın haklı galibi olun.o zaten bu bakışın ağırlığıyla ezilir, acizliğiyle başbaşa kalır.
ama bu türlü değilde adam gibi bi kavgaysa, hiç rol kesmeyin gerçek kavgalarda samimiyet önemlidir zira. ama her aklınıza gelenide söylemeyin yüz yüze bakılıyor sonra.gerek yok böyle yüz göz olmaya.siz söylemeyin,karşınızdakinin de söylemesine izin vermeyin.baktınız saçmalıyor en kısa yoldan ortamı terk edin.emin olun pişman olan taraf o olacaktır.
yorgun sevgili ya da sevgili adayı söylemidir."ya adam gibi en sevgili ol koyayım dünyamın merkezine ya da bir daha gelmemek üzere defol git hayatımdan, yordu bu beklemeler artık. yordun beni adını koyamadığım sen. " demek ister, ancak diyemez de en basite indirgeyip ilişkimize bir isim koyalım der, deyiverir öylesine karşısındakinin anlamayacağını bildiğinden anlatmayı aklından bile geçirmeyerek.
edit:başlığın firari entryleri yüzünden mecburi tanım
kayahan ın sabahlar uzak isimli şarkısında geçen en içten cümledir.
--spoiler--
gerçekten inanıp sevseydin beni
böyle sabahları beklermiydin hiç
çoktan yanımda olurdun çoktan.
--spoiler--