normal bir durumdur. çünkü uzun süre bilgisayar ekranına bakmak gerçekten çok yorucu. hani bu sözlüklerde genellikle ''yazarların okur olmaması, cehaleti, basitliği'' şeklinde tanımlansa da aslın tamamen yorucu olmasıyla akalalı bir durumdur...
normal bir davranıştır. asıl tuhafı sağlıksız insanın organlarını bağışlamasıdır. organ bağışının ne olduğunu bilmeden, araştırmadan satırlar dolusu yazmak yazmış olmak için yazmak, tabiri caizse işgüzarlıktır. her şeyin kıymeti kaybedildiğinde anlaşıldığından sağlıklı olduğunu düşünen birinin bu talebi anlamsız bulması normaldir. herkes ihtiyacı olanı ister ve almaya çalışır.
bir tür yemin. bunlar tarafından çarpılanı henüz görmedim. görenler vardır belki bilemiyorum ama "basamakta durursam otomatik kapı çarpsın" diyen çarpık gördüm.
yaptığı iş ne olursa olsun kendi kendine konuşur gibi uğraştığı şeyle konuşan kişi cümlesi. mesela yemek yaparken tencere, kaşık, soğan vs. ile konuşan kadın, dolaşan iplerine diyebilir.*
aşık olmaktır. adam evlidir, çocuğu vardır, belki kadın da öyle. ama aşık olmaktır. gönül ferman dinlemez, medeni hale, nüfusundaki kişi sayısına bakmaz aşık olurken. etik midir, hayır. ama aşkın etiği var mı? bence yok.
ergenliğe adım atan erkeklerin birbirlerini kandırma cümlesi. salgılanan hormonlarla başlayan tüylenme bünyede ben oluyorum lan hissi yarattığından kılları diğerlerinin gözüne sokmak suretiyle hava atmak ister. bu durumda tüyü bitmemiş ergen hemen jilete başvurur. ileri yıllarda jiletle arttırdığı kıllardan kurtulmak için türlü epilasyon yöntemleri denemek istese de muvaffak olması zor olur ve vaktiyle bu sözü söyleyen arkadaşına bildiği tüm küfürleri sayar.
cuma günleri kurulan pazar deyip kaçmıyorum. kadıköy de salı pazarı olarak bilinen ancak cuma günleride kurulan salı pazarından daha küçük ve yerli halkın daha rahat alışveriş yapabildiği pazar.
bir insanın tek bir hayalinden daha acı olan bu hayalin evlenmek olmasıdır. evlilik kavramına karşı olduğum için değil, bir hayalin bu kadar sığ olmasındandır bu fikrim. bu insan için söylenebilecek tek şey vah vah dır.
bir kitap okumaya başlarsınız ve bazen kitap ne kadar sürükleyici olursa olsun konsantrasyonunuz farklı sebeplerden bozulabilir. kitap teklemeye başlar ve bir süre sonra rafa kaldırılır. bazen bir süre kitap okunmaz, bazen araya farklı kitaplar sıkıştırılır. gün gelir rafa kaldırılmış kitap akla gelir, gidip konulduğu yerden alınır ve incelenir. işte burada düşünülür, ya zaten sıkıldığınızı hatırlar yerine bırakırsınız ya da okumaya yeniden başlarsınız. yeniden başladığınızda aynı şeyi tekrar yaşamayacağınızın garantisi yoktur elbette. ama büyük zevk alarak okuma ihtimali de göz ardı edilmemelidir. şimdi bunu aşka uyarlamak gerekirse * kitap zevk versin vermesin aşk gibi bitecektir. yeniden başlamak bu anlamda önemlidir. aptallık, bitirip beğenmediğin bir kitabı yeniden okumaktır.
evde yaşam belirtisi olduğunu gösteren tek işarettir duman. kapılar kapalı, camlar perdelidir. perdeler genellikle kurdeleyle bağlanmıştır. evin etrafı çitlerle çevrili bahçesinde tek bir ağaç vardır. bazen rüzgar efekti vermek isteyen öğrenci ağacı bir yöne eğik çizer, lakin nedense duman farklı yöne gitmektedir. küçüktür, ne bilsindir. hayalindeki evin önünden dere geçer, dere yukarıdaki sıradağların arasından başlar. hemen üzerinde ışıl ışıl parlayan güneş ve yanında rengi bir türlü ayarlanamayan bulutlar vardır. etrafa çizilen şeyler resim kağıdını doldurmak için yapılmış olması muhtemeldir. asıl önemli olan evdir, yuvadır. insan çizmez, hepsi evdedir, dumanı tüten evde yanan sobanın başında...
babası olmayan küçük çocuktur. asıl kendini kötü hisseden annedir. muhabbet erkek muhabbeti, ortadaki sehpa üzerindeki dergiler erkek dergileri, televizyonda spor kanalı ve malum saç sakal birbirine girmiş adamlardan kaçmak istercesine kulaklıklarını takar. lakin ufaklık oturduğu yerden sürekli seslendiğinden ortama yabancı kalamaz. evladının saç kesimiyle ilgili bir iki laf eder, tam telefonu eline alır oyalanmak için, içeri dalan bir cins "abi çok sıra var mı?" diye sorar. berber yanıtlar "yenge olmasaydı gösterirdim sana sırayı mnskym!" *
en güzel veda cümlelerindendir. kendine iyi bak, karşıdan karşıya geçerken önce sağa sonra sola sonra tekrar sola bak, babana selam söyle demekten daha anlamlıdır.
reklamını yaftalayarak yapan, bunun üzerinde çok düşünmüş olduklarını tahmin ettiğim(!), zira liboş diye bir etiketi gazete sıfatını almış bir yayın organının ne kadar düşünerek ürettiğine anlam veremediğim reklam kampanyası.
"kimseye öğüt vermeyin. aptallar dinlemez, akıllıların ihtiyacı yoktur." demiş bir düşünür. iyi düşünmüş, lakin bunu söylerken kendide bir öğüt vermiş. demek ki neymiş, kimseye öğüt vermeyecekmişiz. (bkz: kendiyle çelişen düşünür)