en ufak bir başvuru ya da açıklama zamanında çöken ösym sisteminin aynı anda üç başvuru ve bilmem kaç tercih işlemi almasından (alamamasından) kaynaklanan durum. sabahtan beri bankada beklemiş ve ücreti yatırabilen bir kişi bile görememiş biri olarak nefret ettim sizden de, yapacağınız sınavdan da, vereceğiniz kadrodan da, yapacağım öğretmenlikten de.
böyle dedim #8067892, 100 tl param olmadığı için başka toteme girdim kapadım ışıkları, kıstım telefonumu açtım barcelona maçını izledim altyazı çıkınca başka tarafa baktım maç bitene kadar skorlara bakmadım bile ve tutturdum sırf ertuğrul sağlam için istemiştim oldu. ben yaptım bursayı şampiyon.
sırf ertuğrul sağlam gibi bir "adam" için şampiyon olmasını istediğim takım. yarın gidip fenerbahçe ve beşiktaşa 100 tl basıp onları şampiyon yapmak istiyorum. ne alaka diyebilirsiniz ama şimdiye kadar bahis oynadığım hiçbir maçı tutturamadım.
(#7827933) deki haber görüşmenin 13 Ağustos 2009 tarihinde yapıldığını gösteriyor ama bahsi geçen maç 13 Eylül 2009 da oynanmış yani görüşme maçtan 1 ay önce yapılmış. bir gariplik yok mu sizce? ha, şifreli konuşmuşlarsa orasını bilemiycem.
şampiyonlar ligi'nin resmi yayıncı kuruluşu olarak amacınızın ne olduğunu sizden öğrenebilmek için bu maili atıyorum. futbol adına son yılların en efsanevi maçı olan arsenal-barcelona maçının rövanşını yayınlamamanızın sebebi nedir?
"papatyam" isimli diziyi bu maça tercih etmenizin özel bir sebebi vardır muhtemelen, merak ediyorum doğrusu bu çok özel sebebi.
yaptığınız bu hareketle, yani haftada 1 maçı star'dan verip diğer maçlar için d spor ve euro futbol'u kullanıyor olarak daha fazla abone çekeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. siz her hafta hakkımız olan 1 maçı vermeyip bunu ücretli kanalcığınızdan yayınlayarak d-smart isimli platformunuza daha fazla üye çekmiyorsunuz bunun bilincindesinizdir umarım.
sizin star'dan yayınlamadığınız maçları uydu üzerinde onlarca kanaldan şifresiz olarak takip etmek mümkün. yayınlarınızda tüm türkiye'nin spikerlerden dert yandığını düşünürsek de o maçları yabancı spikerlerden dinlemekten hiç kimsenin rahatsız olmadığı da bir gerçek.
digital platformunuza böyle üye kazandıramayacaksınız. futbol izleyicisini mağdur ederek, izleyicinin taleplerini hiçe sayarak d-smart kutusu aldıramayacaksınız bana ve diğer insanlara.
şampiyonlar ligi'ndeki bu standart dışı yayın anlayışınız için ve sezon başında yaptıklarınız için size olan şikayetimi uefa'ya da yapacağımı belirtmek isterim. türk futbol izleyicisinin taleplerini hiçe sayıyor olabilirsiniz, hatta bu maili görmezden geliyor da olabilirsiniz ancak uefa'nın konuya sizin gibi tepkisiz kalmayacağını umuyorum. en ufak problemde ve soruda çoğu zaman aynı gün içerisinde kullanıcıya dönüş yapan uefa bu konuda da bize yardımcı olacaktır.
sezon başında yaptıklarınız derken ona da açıklık getireyim: tnt'den "şifresiz" olarak maç yayınlanacağını duyurup digiturk üzerinden de sizin kanalınız tnt'de yayınlanan maçı "izinsiz yayınlıyorlar, kuralları çiğniyorlar" diye isyanlarla yayınladığınız ve ekrana koca bir d-smart logosu koyup öyle yayınladığınız maç var ya hani, bildiniz mi? i̇şte o gün yapılanlar uefa'nın yayın politikasına kökten aykırı şeyler. haftada 1 maçı şifresiz yayınlama zorunluluğunuz varken diğer platform şifresiz yayınlıyor diye ekrana kendi logonuzu koyup maçı izlenemez hale getirdiğinizin kurallara aykırı olduğunun siz de farkındasınız umarım.
ben tamamen bağımsız, bireysel bir futbol izleyicisi olarak hakkımı önce size mail yazarak arıyorum. şayet barcelona-arsenal maçını izleyemeyeceksem de hakkımı uefa nezdinde arayacağımı belirtmek isterim.
ben futbol izlemek istiyorum. papatyanız size kalsın.
gerginliği ve stresi devam eden messi sonunda xavi'nin baskılarına dayanamaz ve psikologa gider. o psikologa fabregas'ı şikayet ederken henry de babasına tavır koymak için evi terk etmiştir. terapi seansları sırasında iniesta'nin evlilikle ilgili sorunları olduğu da ortaya çıkar. bu durum ilişkisine yansımaya başlayacaktır.
puyol ise valdes'i maça götürüp pankart açarak sürpriz evlilik teklif etmeyi planlamaktadır. bunu öğrenen guardiola, evlilik teklifinden kaçmak için bahaneler uydurmaya başlar. wenger kariyerine devam etmek için işe başlayınca bebek song'a kalır. kafeyi canlandırmak isteyen pedro ve bojan ise hafta sonları açık büfe brunch düzenlemeye karar verir fakat ilk müşterileri sınırsız yeme gücüne sahip pique ve ailesidir.
yayın tarihi : 6 nisan salı
yayın saati : 20.00
--spoiler--
türk hava yolları, 18 ocak 2010da barcelonayla resmi sponsorluk anlaşması imzalıyor. o gün ve takip eden zaman diliminde bu haber televizyonların ve gündelik basının en önemli haberle- rinden. peşi sıra imza töreni dolayısıyla barcelonaya giden türk basını üyelerinden bol bol anı dinliyor, okuyoruz. takım otobü-sünde messinin, xavinin, iniestanın yerine oturanlar, takımın müzesindeki efsanevi kupalarla boy boy fotoğraf çekilenler, camp nounun havasını soluyanlar, izledikleri maçı ballandıra ballandıra anlatanlar vs. buraya kadar olanlar elbette normal. ben de o mabede gitseydim ve o çok sevdiğim takımın havasını solusaydım, böylesi anılar bütününü kaleme alırdım. peki şimdi, bir ya da birkaç günlük etkinin yaptırdıklarına, yazdırdıklarına bakalım ve frank rijkaard meselesini bir de bu gözle inceleyelim. surinam asıllı hollandalı, türk basınının kısa bir zaman diliminde gezip tozduğu mekânlarda, atmosferde tam dört sezon geçirdi. o takım otobüsüne hakkıyla kuruldu, o müzeye sadece bakmadı, katkıda bulundu, kupalar ekledi, camp nouda her türlü heyecanı, mutluluğu ve trajediyi yaşadı, o dev yıldızlara taktik verdi, onlarla üzüldü onlarla sevindi. ve sonunda yolu bizim buralara düştü. şimdi ligin bitimine yedi hafta kala güzide spor basınımız rijkaard ismini tartışıyor.
geçen hafta galatasaray-fenerbahçe derbisini yerinde izledim. maç sonrası sarı-kırmızılı takımı takip eden muhabirlerin dillerinde ve zihinlerinde tek bir yargı vardı: rijkaard gitsin... niye? çünkü bu takımı, ne hale getirmişti. aynı muhabirler geçen sezon da benzer bir mantıkla skibbe hakkında benzer bir yargıda bulunmuş, hatta genç almanın serüveni bu haftalara kadar bile sarkmadan yönetim biletini çoktan kesmişti (tam bu noktada çarpıcı bir anektod aktarmak istiyorum: yaklaşık iki ay önce televizyon kanallarında pek tanımadığım ama basın tribününde rastlaştığım bir yorumcu, skibbeye kötülüyor ve biliyorsunuz, takımı devre arası iyi çalıştırmadı ve ardından başarısızlık geldi diyordu. malum, skibbe her sezon ortasında çalıştırdığı takımla birlikte antalyaya geliyor. i̇ki sezon önce leverkusenle, geçen sezon galatasarayla, bu sezon da eintracht frankfurtla geldi. sanırsınız ki bu arkadaş, bütün sezon aralarında skibbenin takımlarının yanındaydı ve ikinci yarılarının istatistiğini tutmuştu. nereden duymuşsa bu çok değerli saptama kulağına çalınmış ve kendince gerçek bellemiş; ciddi bir tez gibi gibi sunuyor. öte yandan skibbe nin e. frankfurtu bu aralar bundesligayı sallıyor. kırmızı-siyahlılar üç hafta önce bayern münihi 2-1 yenerek, son yenilgisini 26 eylül 2009da hamburg karşısında alan lidere, 17 maç sonra mağlubiyeti tattıran ilk takım oldu).
rijkaardı ipe çekmeye çalışanların temel tezleri ise takım kurmayı bilmediği ve özellikle orta sahaya mustafa sarp ve mehmet topala teslim ettiği. i̇yi de aynı kalem erbabları değil miydi mehmet topalı son iki sezon boyunca evertona, manchester cityye ve dahi valenciaya transfer ettirenler? aynı kalemler değil miydi, sarp sezonun ilk bölümünde takımın tüm yükünü sırtlayıp zor maçlarda rakip kilitleri kıran golleri atınca, sarp kapısı açıldı türünden başlıklar atanlar? tabii bu toz bulutu içinde benzer eleştirilerden elano da payını alıyor. bu nasıl brezilyalı? en çok dillendirilen ifade. evet bu nasıl brezilyalı, bu nasıl elano? kendi milli takımında, verkaç yaptığı isim kaka ya da pato, topu indirdiği yerde nilmar ya da luis fabiano var. geri döndüğünde de lucio ya da maiconla oynuyor. dolayısıyla bu nasıl brezilyalı? toptan bir projedir ve elano, bütün bu projenin sadece bir noktasıdır ve sistemin kendince bir kilit taşıdır.
dönelim rijkaard meselesine... bu tartışmadaki öncelikli bir başka tez de barcelonayı babam da çalıştırırdır. lakin bu tezi dillendirenlerin babaları ne yazık ki ömürleri boyunca böylesi bir durumla karşı karşıya gelmemişlerdir. ne acıdır ki de, ne babaları, ne de kendileri hayatları boyunca böylesi bir sıradan vakanın sıradan bir unsuru olamayacaktır. kendi işlerini doğru dürüst yapmaktan uzak, doğru dürüst yazı yazma, doğru dürüst kendilerini ifade etme yetilerinden nasip almadan mesleklerini yıllardır icra ettiklerini sananlar, kapalı ekonominin spor gazeteciliğindeki bir uzantısı olarak o makamlara hasbelkader gelmişler ve hasbelkader gideceklerdir. artlarında kayda değer tek bir satır bırakmadan...
dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir futbolsever rijkaardın görüntüsünü ajaxtan, milandan, hollanda milli takımından, barcelonadan, kimbilir belki de galatasaraydan hatırlayacaktır ama ona kapıya gösterme cahil cesaretini gösterenler, evrensel kriterlerden hiçbirini içermeyen futbol görüşleriyle, ola ki hollandalı gönderilecek, kendileri o kapı arkası kuyu kazma geleneklerine kaldıkları yerden devam edeceklerdir. bu arada diyelim ki adnan ali polat şen ve yönetimi, rijkaardı daha ilk sezonunda gönderdi; galatasaray işte bu yolla barcelonadan daha büyük olduğunu gösterebilir. çünkü malum hollandalı, katalan devindeki ilk sezonunda başarılı olamamış, 2003-2004 sezonunda başladığı serüvenini ancak ikinci yılında la liga şampiyonluğuyla taçlandırmıştı. galatasaray, rijkaardı kovarak, başarısızlığa olan tahammülsüzlük açısından barçadan bile daha büyük olduğunu cümle âleme kanıtlayabilir. bir dünya kulübüne de bu yakışır...
--spoiler--
uçuşlarda hosteslerin elinize bir menü verip, siparişinizi aldıktan sonra ücreti de alıp para üstü falan verdiği bir şirketin yeni açılımı olabilir. fiyatlarda bilmem kaç feet yukarda olduğunuz için midir bilemem oldukça uçuktur zaten.