evet arkadaşlar önemli bir meseleyi anlatacağım. Bok meselesi. Her insanın başına gelebilecek günlük bir olay*, türkün karakteristik bir özelliği olan ancak başı sıkışınca çalışan bir saksı, alışılmadık bir durumun alışılmadık bir yolla çözüme kavuşturulması... bunları içeren bir yazı olacak.
geçen yine insanoğlunun temel ihtiyaçlarından birisi olan boşaltımın ağır kokulu, biraz yorucu ve uzun vakit alan sıçma eylemini gerçekleştirmek üzere kağıt mendilimi alıp mekana yöneldim (kağıt mendil aldım tuvalete giderken çünkü yurtta kalıyorum). Ama önceki iki gündür bir tutukluk vardı, kabız da değildim ama araya iki gün girmişti işte bir şekilde. onun için bu sefer daha zorlu bir süreç olacağını tahmin ediyordum. Yerleştim alaturkaya, başladım sıçmaya.
Önceki iki gün sıçmayınca, dışarıya en yakın kütle sertleşmiş. Çıkarken zorladı biraz. Neyse kendimi sıkıp abandım ona, sonunda çıktı, rahatlattı. Deliğin direk ortasına düştü, ama kapaklı alaturka tuvalet olduğu için takıldı orada. Normalde arkasından gelecek olanın ağırlığıyla kapağı açarak kanalizasyonun dibini boylamaları gerekiyordu ama, ondan sonra gelen ikinci parça öyle bir düştü ki amk, yapboz parçası gibi, delikte ilk parçadan kalan boşluğa yerleşti resmen. Böylece kardeş kardeş deliği tıkamış oldular. Bende de iki günün birikmiş olduğu için, duramayıp çatır çatır sıçmaya devam ettim. Hatta, daha sonra belki birikip de ağırlaşırsa deliği geçer hepsi birden lök diye, şeklinde düşünüp kendimi bile zorladım ama, bana mısın demedi mk deliği, geçit vermedi boklara. O zaman dedim aha şimdi sıçtık**
Yapacak bir şey yok, hemen su dökmeye başladım, yurtta da hortum yok ki amk, aralıksız olarak su dökme imkanı yok, bir litrelik ufak kovacıklardan* koymuşlar. Hemen bunu doldurup doldurup dökmeye başladım. Belki biraz yerinden oynatırsa gider mi acaba dedim ama olmadı amk. Üstteki boklar döktüğüm suların etkisiyle dağılıp sağa sola hareket ediyordu -ki bu sefer iyiden iyiye tiksinmeye başlamıştım, ama alttakiler kaya gibi çıktı, o iki günün etkisinden dolayı sertleşmiş şerefsizler. Sağından solundan geçip gidiyordu sular.
Şöyle bir baktım son duruma, rezalet. sular yanlardan manlardan bir şekilde geçip gidiyordu ama yavaş olduğu için kısa süreli birikmeler oluyordu. o birikintilerde de minik bok parçacıkları sağa sola pike yapıyordu amk. en ortada da külçe gibi yapışıp kalmış amın oğlu. resmen alaturka deliğin ortasına güneş sistemi modeli kurmuşum amk bilmeden. Sikko bir haldi yani.
iyice sıkıntılandım amk, işimi bitirip kalktım alaturka tuvaletten. Öylece bırakıp gidemezdim, hem dışarıda birisi var mı bilmiyordum, ya görürse kimin o iğrençliği bırakıp gittiğini? Zaten ben de başkasının öyle siktiriboktan bir şeyi görmesine izin verecek bir adam değilim. Seçenekleri değerlendirmeye başladım. Yanımda hala biraz kağıt mendil vardı, bunu elimle bokun arasına siper edip boka elimle basarak deliğe ittirmeyi düşündüm, ama bu iyi bir seçenek değildi çünkü kağıt mendil dediğim bimde on beş kuruşa satılan dandik oğlu dandik blumeydi amk, anında parçalanır, elimi bok deryasına sokardı. Napayım napayım derken birden gözüme tuvalet fırçası takıldı. Aha buldum, bununla ittirecem deliğe, ama bu sefer de fırça boku deliğe ittirmez, bütün telleriyle boku içine alır, o zaman hepten rezillik olurdu. Bu da olmazdı yani. En sonunda, işte budur diyebileceğim bir şekil buldum. Aldım paketten kâğıt mendili, olabildiğince bokun üzerine örttüm, arkasından da tuvalet fırçasıyla içine doğru bastırdım. Önce direndi biraz bok yığını, sonra yolunu aldı kanalizasyona. Ama fırça hasarsız kurtulamamış, bir miktar sıvanmıştı bokla. Artık o kadarı da olur amk dedim, olduğu kadar ufak kovacık ve suyla fırçayı da temizledim. temizlenen fırça ile de, savaş alanına dönen delik mahallini hallettim. işimi bitirmiş, sıçtığını temizlemiş olmanın verdiği gurur, erdem hisleriyle dopdolu olarak tuvaleti terk ettim.
***
eğer hala bunu okuyorsanız, şunu sorabilirsiniz: bu kadar uğraşacağına neden sifonu çekmedin amk? bu soru üzerine cevabım şu: eğer benim bir litre kovacıkla döktüğüm su ile bile boklar o kadar dağıldıysa, sifonu çektiğimde ortalık öyle bir karışırdı ki, tuvaleti geçtim, üstüm başım boka sıvanırdı amk, altıma sıçmıştan farksız olurdum.
Size ders olsun: eğer böyle uzun süreden sonra alaturka tuvalete sıçmanız gerekiyorsa, tetikte olun. ilk parti ile ikincisini uzak düşürmeye çalışın. Deliğe düşmesin ikincisi amk, boş verin. Amerika 5000 km den füzeyle ırakı vuruyor, bu türkler de 20 cmden deliği tutturamıyor geyiği yapanları da siktir edin. Böyle daha kötü amk. En azından öteki daha temizlenebilir.
mevzubahis insan ben değilim*
çocuk ilköğretime gidiyor. sabah şimdilerde kaldırılmış olan andımız garabeti var. okulun geleneği, her gün üç tane çocuk andımızı okuyor. olaydaki çocuk da o sabah okuması için seçilenlerden.
neyse, üç kişi okuyorlar bunu. daha sonra tam kürsüden ayrılacakken, müdür çocuğa beklemesini söylüyor, elinde mikrofon, "evladım, fermuarın açık kalmış" deyip, kahkahalara boğuluyor. bunu duyan tören alanının tamamı da yıkılıyor tabii.
çocuk titremeye başlıyor ama öyle böyle değil. pndan sonra da başlıkta verdiğim hadise gerçekleşiyor. sıralarda önlerde duranlar bu olayı da fark edince kahkahalar arşa yükseliyor resmen. çocuk koşarak okuldan çıkıp uzaklaşıyor.
bu olaydan sonra çocuk 1 ay okula falan gitmedi, rapor falan aldı. en sonunda da okul değiştirdi zaten.
şimdi, bu müdürün anasını sikmez misin? ben sikerim. ama o çocuk utangaç bir mizaca sahipti, ağzını açıp bişey söyleyemedi. onun yerine ben bir kez daha sikerim onun anasını.
bugünden itibaren, çok daha fazla saygı duymaya başladığım meslek.
bugün, öğrenci evindeki taze zamanlarımda olmamdan, ilk defa ciddi bir temizlik yaptım. yani, ufak tefek halı süpürme vb. değil, bildiğin tuvalet-banyo temizledim. daha önce, isimlerini ve (çocukluğumun hatıralarından dolayı) kokularını bildiğim temizlik maddeleri ile ilk defa bu kadar haşır neşir olduğum, çoğunun tam olarak ne işe yaradığını bugün öğrendim. resmen imanım gevredi yahu. fırçala, fırçala, fırçala... üstelik yaptığım detaylı bir temizlik olmadı. hala baktığımda onlarca kusur buluyorum şimdi.
en sonunda da işi bitirince, girdim adamakıllı yıkandım. tuvalette afedersin bok püsurla oynadım saatlerce çünkü. şu anda da ailemin evindeki saadet teyzeyi anıyorum. sağ olsun, yıllardır bize temizliğe geliyor ve benim yaptığım temizliğin on katını oruç ağız yapıyor. valla helal olsun ona ve tüm bu işi yapanlara. onları küçümseyenlerin de ta amk.
bugün bir fotokopi işi için fotokopi odasının önünde bekliyordum okulda. benden önce bir kadın gelmiş, sınav kağıdı çıkartıyordu, hoca imiş anlayacağınız. bir kaç tane kağıttan 30'lu falan çıkartıyor. sonra bana döndü, "sizinkiler nasıl olacaktı" diye sordu. hepsinden teker teker çıkaracaktım. "ben bunları da bitirsem olur mu?" diye sordu tekrar. çok nazikti, zaten benden de önce gelmişti, "tabii." dedim.
çektirdiği kağıtlara ucundan baktım, fransızca bir şeyler yazıyor. "fransızca?" diye sordum, "aynen." diye yanıtladı. "benim de lisede iken ikinci yabancı dilim fransızca idi." deyince, mutlu oldu, geldiğim okulumu, şimdiki bölümümü ve saire sordu. "belki seneye öğrencim olursun?" deyince, "kısmet, alabilirsem dersinizi neden olmasın?" dedim.
aslında fransızca'ya hep ilgim olmuştur ama bizim okulda batı yabancı dillerini (almanca-fransızca-ispanyolca) alabilmek mucizedir. dersler seçilmeye başladıktan sonra beş dakika içinde tek bir yer dahi kalmaz. insanlar kayıtlı olmadıkları halde derslere gidip hocanın gözüne girmeye çalışarak dersin öğrencisi olmaya çalışıyorlar.
neyse, hocanın fotokopi işi bitti. okulda hoca olduğu için para ödemesi gerekmiyor, ama sayıyı bir çeteleye yazması gerekiyordu. sayıyı, fotokopiyi çeken adamla hesaplamaya çalışırken, ben kafadan hesaplayıp söyleyiverdim. gerçekten çok şaşırmıştı. "senin matematik iyiymiş." falan demeye başladı. halbuki ortada matematik içeren bir durum yok. sırf dört işlem.
gözlemlerimden çıkardığım kadarıyla, dil hocalarının ekseriyetle çoğunluğu matematiğe karşı büyük bir antipati-korku-ön yargı taşıyorlar. bu nedenle en ufak bir hesaplamaya dahi devasa bir matematik uzmanlığı gibi bakıyorlar. "sen kesinlikle seneye sınıfımda olmalısın. ben fra101 hocasıyım, bir sonraki dönem görüşürüz" falan deyip ismimi falan aldı. hoşça ayrıldık.
burada beni daha çok mutlu eden durum, normalde hiç konuşkan olmayan bendenizin, tanımadığım birisiyle kolayca iletişime geçmem, üstüne bir de çok büyük bir ayrıcalık elde etmem. günümün kalanını bildiğin mutlu geçirdim sözlük.